01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 10 OCAK 2014 CUMA 14 KÜLTÜR İBB, Saraçhane Parkı’nda tahrip edilen heykellerin onarılacağını açıkladı ‘Şen Dul’un duygu dünyası Paulina Garcia’ya Berlin Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandıran ‘Gloria’, yeni yılın kaçırılmayacak filmlerinden biri u “Gloria” filminin kahramanı, kendi başına yalnızlığıyla yetinmesini bilen, düzen ve çevre baskısını pek iplemeden erkeklerle flört eden, özgür, şen ve çekici bir babaanne. pek iplemeden dünyaya açılıp geceleri diskoteklerde, gece kulüplerinde zevk sefa maceralarına çıkarak kesiştiği erkeklerle flört eden, özgür, şen ve çekici bir babaanne olan Gloria. Hem yeni baba olmuş müzisyen oğlu Pedro’nun (Diego Fontecilla) ve İsveçli dağcı bir delikanlıdan hamile kalıp İsveç’e gidecek, yogacı kızı Ana’nın (Fabiola Zamora) hoşgörülü, sevecen annesi o, hem de “ikinci bir bahar”dan çok sürgit devam eden, bitimsiz baharları yaşayan, “yaşlı bir sürtük”. Aşk, macera arayışlarında hep umut, heyecan durumları ya da hayal kırıklıklarıyla yüz yüze Gloria bir gece tanıştığı, onun gibi bir yıldır boşanmış, hiç çalışmayıp hep baba eline bakan, iki sorunlu genç kadının da babası olan centilmen Rodolfo’yla (Sergio Hernandez) mercimeği fırına veriyor, ama eski mutsuz yaşamından ve sürekli onu rahatsız eden kızlarından yakasını kurtaramayan, değişmek istediği halde hep yalancı çıkan, ansızın ortadan kayboluveren, bungee jumping yapılan, Vertigo adlı bir eğlence parkı işleten, uzun yıllar deniz kuvvetlerinde nakliyecilik yapmış, sonunda paintball tüfeğiyle intikamını aldığı, korkak ve aciz Rodolfo’yla ilişkisini yürütemiyor. Eski kocasıyla yeni, genç karısının da katıldığı Pedro’nun doğum günü kutlamasına Rodolfo’yu da götürüyor Gloria, ama Rodolfo onu bir türlü sıyrılamadığı eski ailesinden gizliyor. Tüysüz, fare kuyruklu, yarasa gibi kedisinin sık sık Gloria’nın dairesine kaçtığı, hep sinir krizi geçiren, annesinin bile arayıp sormadığı, üst kattaki “ot”çu komşusuna Popüler Latin şarkılarının kıvrak nağmeleriyle dans eden orta yaşlı çiftlerin tıklım tıkış doluştuğu bir diskotekte başlayan “Gloria”, 60’ına merdiven dayamış, boşanmış ama yaşam enerjisini hiç yitirmemiş, hayattan zevk almaya devam eden, yetişkin bir oğul ve bir kız büyütmüş, torun torba sahibi Gloria (Paulina Garcia) adındaki Santiagolu, orta sınıftan sıradan bir kadının, sıra dışı hayatını anlatıyor. Daha çok “La Sagrada FamiliaKutsal Aile”yle (2006) tanınan, Şilili yönetmen Sebastian Lelio’nun senaryosunu Gonzalo Maza’yla yazdığı bu filmin kahramanı, kendi başına yalnızlığıyla yetinmesini bilen, düzen ve çevre baskısını dahi hoşgörülü Gloria’nın, Laura Branigan’ın 1980’lerde meşhur ettiği, filme de adını veren, dillere düşmüş Umberto Tozzi bestesi, o popüler şarkısı eşliğinde dağıttığı hüzünlü bir finale çıkan “Gloria” yönetmeninin ifadesiyle, yaşam coşkusuyla canlılık duygusu barındıran, “basit ama aynı zamanda karmaşık, Bossa Nova’yla Salsa karışımı” bir film. Gözlüklü, anlamlı yüz ifadesi, mimikleri ve beden diliyle tüm hissettiklerini anında seyirciye geçiren, muhteşem yorumuyla baştan sona hikâyeyi çekip götüren, tiyatro kökenli oyuncu Paulina Garcia’nın Gloria rolünde unutulmazlaştığı ve geçen Berlin Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü sonuna dek hak ettiği, iyi yazılmış, çekilmiş ve oynanmış, danslı, müzikli, şarkılı bu ödüllü Şili yapımı, kuşkusuz yeni yılın kaçırılmayacak filmlerinden biri. Kameraman Benjamin Echazarreta’nın, filmi görsel bir şölene dönüştüren görüntülerine de dikkat. l Tahribata uğrayan heykellerin onarımını kim yapacak? Sanatçılara bildirimde bulunuldu mu? Sorumlular hakkında işlem yapılacak mı? Bu sorular yanıtsız kaldı. CEREN ÇIPLAK ‘Mandela: Özgürlüğe Giden Uzun Yol’da direniş, dayanışma, özgürlük temaları vurgulanıyor. Özgürlük savaşçısı: Mandela VEDAT ŞENTÜRK u Mandela, yapımcı Singh’ten kendisini bir aziz gibi değil bir insan gibi göstermesini ister. Chadwick gerçek mekânlarda, yerel halkla filmini çeker. Hümanist, zeki, enerjik, karizmatik Mandela’yı; ailesini, arkadaşlarını; hepsinin ne amansız bedeller ödediğini izleriz. Aslı Selçuk Sinemada diktatörlerin, zorbaların özyaşam öykülerini anlatmak kolaydır. Zor olan Mustafa Kemal, Mahatma Gandhi, Nelson Mandela gibi liderlerin, düşünceleriyle, eylemleriyle aydınlığa dönük tarihin gidişatını değiştiren önderlerin biyografilerini anlatmaktır. 5 Aralık 2013’te yaşamını yitiren; Güney Afrika’ya özgürlük, demokrasi, eşitlik getiren Nelson Mandela’nın 1942’den 1994’e dek tam 52 yıl süren savaşımını irdeleyen “Mandela: Long Walk to Freedom” (Mandela: Özgürlüğe Giden Uzun Yol/2013) 7 Şubat’ta sinemalarımızda gösterime girecek. Mandela’nın aynı adlı otobiyografik romanından uyarlanan epik dramın yapım öyküsü 20 yıl öncesine dayanıyor. “Place of Weeping”, “Sarafina”, “Cry the Beloved Country” gibi önemli filmlerin yapımcısı Güney Afrikalı Anant Singh’in en büyük düşü... Bu bağımsız yapımı İngiliz Justin Chadwick (“The Other Boleyn Girl”, “The First Grader”) yönetiyor. Mandela’nın “Her gece aynı düşü görüyorum, Orlando’daki evime dönüyorum, sevdiğim herkes orada. Her şey tam bıraktığım gibi. Herkes yaşamlarını sürdürüyor ama beni görmüyorlar” sözleriyle filmini başlatan Chadwick sonra Tembu kabilesinin şefinin oğlu olan Mandela’nın ergenlikten yetişkinliğe geçiş törenini yansıtır. “Gençliğin, görevin, gücün sadece senin değil” sözlerinin yinelendiği seremoni, siyahi liderin geleceğine gönderme yapıyor. Kabile adıyla “Madiba” gücünü Güney Afrika’nın özgürlüğü için kullanıyor. “Babam bana ‘Bela Çıkaran’ adını verdi. Oysa ben bela çıkarmak değil ailemin benimle gurur duymasını istedim” diyen Mandela (İdris Elba) genç bir avukatken ayrımcılık, insan hakları, özgürlük için savaşmaya başlar (1942). Mandela ve arkadaşlarının kurduğu ANC (Afrika Ulusal Kongresi) siyahi Jackson Glada’nın polislerce dövülüp öldürülmesinin ardından eylemlere girişir. Binlerce vatandaş hükümetin ayrımcı politikasını protesto edince askerler savunmasız halkın üstüne ateş açarlar, 150 kişi ölür, aralarında çocuklarla kadınlar da vardır (1960). Şiddete karşı olan Mandela, ayrımcılık karşıtı bir aktiviste dönüşür, bu davanın içinde karısı Winnie de (Naomie Harris) vardır. Mandela ve arkadaşları sabotaj, şiddete teşvik, ülkeyi silahla işgalden suçlanırlar (1963). Robben Adası’ndaki tutukevinde totaliter devletin aşağılamalarını, işkencelerini izleriz. Bu insanlık dışı süreci Chadwick etkileyici, gerçekçi bir anlatımla yansıtır. Mandela, oğlu Thembi’nin cenaze törenine gidemez. Karısı Winnie 16 aylık hücre cezasına çarptırılır. Ülkede direnişler, protestolar büyümeye başlar (1970). 18 yıl sonra Cape Town’daki Pollsmoor Tutukevi’ne nakledilirler (1982). Ordu her gün sokaklarda siyahileri katlediyordur. Çeliğe karşı et karşı koymaktadır. Hükümetin ondan korktuğunu bilen Mandela ödün vermez. 11 Şubat 1990’da serbest bırakılır. 27 yılını hapiste geçiren Mandela halkına şöyle seslenir: “Ben onları bağışlıyorum siz de bağışlayın. Savaşı kazanamayız ama seçimleri kazanabiliriz.” Mandela ilk siyahi başbakan seçilir (1994). Mandela yapımcı Singh’ten kendisini bir aziz gibi değil bir insan gibi göstermesini ister. Chadwick gerçek mekânlarda, yerel halkla filmini çeker. Hümanist, zeki, enerjik, karizmatik Mandela’yı; ailesini, arkadaşlarını; hepsinin ne amansız bedeller ödediğini; yüzyılımızın en önemli politik figürlerinden birinin gerçekçi, düşündürücü portresini izleriz. Tarlalarda yürüdüğü final sahnesinde Mandela, Singh’e “Bu ben miyim yoksa oyuncu mu?” diyerek filmden çok etkilendiğini belirtir. Ülkemizdeki son olaylarla bire bir örtüşen “Mandela: Özgürlüğe Giden Uzun Yol”da irade, direniş, dayanışma, sevgi, bağışlamak, umut, özgürlük temaları başarıyla vurgulanıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından (İBB) gazetemize yapılan açıklamada, Saraçhane Parkı’nda önceki gün yerlerinden sökülürken ağır tahribata uğrayan heykellerin onarıldıktan sonra yerlerine konulacakları belirtildi. Öte yandan sökümün ardından sağlam kalan bazı heykellerin de yerlerine konulduğu öğrenildi. Ancak heykellerin nasıl ve ne ölçüde tahribata uğradığı, onarımlarının uzmanlar tarafından yapılıp yapılmayacağı, heykellerin sanatçılarına bir bildirimde bulunulup bulunulmadığı, söz konusu tahribatın sorumluları hakkında bir işlem yapılıp yapılmayacağına ilişkin hiçbir açıklama yapılmadı. Nurettin Sözen’in başkanlığı döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce Fatih 50. Yıl Parkı’na (Saraçhane Parkı) yerleştirilen çağdaş heykeller, yeşil alan çalışması yapılacağı gerekçesiyle kepçelerle sökülürken parçalanmıştı. Işık Üniversitesi Görsel Sanatlar Bölümü Başkanı, sanatçı Meriç Hızal, parkta ağır tahribata uğrayan heykeliyle ilgili olarak “Heykel adına şehit verdim” dedi. Hızal, “Gazetelere yansıyan fotoğraflara bakınca içim burkuldu. Sanata değer verilmediğini gördük. Bir kentin yöneticileri kente ait Sökümün ardından sağlam kalan bazı heykeller yerine konuldu. sanatsal nesneleri korumakla yükümlüdür. Onlar bunu bilmiyorsa ben mi öğreteceğim” diye konuştu. Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD) Türkiye Milli Komitesi Başkanı Bedri Baykam ise ülkenin kültür varlığı adına İBB’ye emanet edilmiş bu eserlerin parkta koruma altına alınmasını, sorumluların da bulunması gerektiğini vurguladı: “Saraçhane Parkı’ndan yerinden sökülen çağdaş heykellere reva görülen özensiz ve umursamaz uygulama ne yazık ki İBB’nin çağdaş sanat konusundaki genel tavrına hiç de uyumsuz olmayan acı bir sonuçtur. Sanatın ve çağdaş sanatın özenle korunması gereken yapılarına karşı girişilen bu saldırı sanatın değerini görmek istemeyen ve sanata ancak belirli ölçülerde ‘müsamaha’ gösteren çarpık bir zihniyetin uygulamasıdır.” Fatih 50. Yıl Parkı’nda Fatma Başoğlu’nun iki, Hakkı Baha Çavuşgil, Meriç Hızal, Handan Börüteçene ve Nurettin Günaydın’ın da birer heykeli yer alıyor. ‘Çarpık bir zihniyet’ Kültür Servisi Fototrek Yolcularının Gözünden “Pushkar Panayırı’nda Hindistan Fotograf Sergisi” Fototrek Canon Galeri’de açıldı. Yüzlerce fotoğrafçının takip ettiği, 200 bin satıcı, 50 bin deve ve büyükbaş hayvan ile inanılmaz bir görsel şölen sunan dünyaca ünlü Hindistan Pushkar Panayırı’na katılan dört fotoğraf sanatçısının ob Pushkar Panayırı’ndan manzaralar jektifinden çıkan karelerden oluşan sergi, 7 Şubat’a kadar görülebilir. Cenk Gençdiş, Çetin Alkılıç, Emre Yazıcı ve Vedat Şentürk’ün fotoğraflarından oluşan sergide, Pushkar Panayırı’nın yanı sıra Udaipur, “Pembe Kent” Jaipur, “Taj Mahal” ile ünlü Agra ve başkent Delhi’de de çekilen farklı boyutlarda toplam 32 fotoğraf yer alıyor. Esenler, ilk sergisini 8 Kültür Servisi “Küçük ressam” Ali Cem r gibi sergi açmak isükle yaşında açıyor. Esenler’in “Ben de büy açılışı Beşiktaş Sanat inin serg bu n lana plan ile bi tale ” tiyorum saat 14:00’te yapılacak. Küçük Galerisi’nde 11 Ocak Cumartesi günü el, suluboya resimleri ile bu ressamın ilk sergisinde, kara kalem, past mleri yer alacak. sergi için tuvale aktardığı akrilik resi İlk sergisini 8 yaşında açıyor Fotoğraf: UĞUR DEMİR Hesabı kimden sorulacak?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle