15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 EYLÜL 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ Mısır Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi, Mursi ile destekçisi Müslüman Kardeşler’in hatasının çoğulcu değil çoğunlukçu olmalarından kaynaklandığını belirtti 9 Türkiye model değil Nil’in yakası Duygu Güvenç 1 Mısır’daki yönetim değişikliğinin ardından Mısır Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi Müslüman Kardeşler’le ilgili iddialar ve Türkiye’den gelen suçlamalara Cumhuriyet aracılığıyla yanıt verdi. İşte o röportaj: Mursi’nin ve MK’nin hatası neydi? Mursi’nin ve MK’nin temel hatası demokrasiyle uyumlu ortak politik ideoloji sağlayamamalarıydı. Demokrasi nasıl seçildiğiniz veya çoğunluğun yarattığı bir sistem değildir. Demokrasi bir sistemde tüm kesimlerin temsil edilmesidir; onlar azınlık veya çoğunluk olsalar da eşit haklara sahiptir. MK’nin en büyük sorunu kapsayıcı olmasını bilmemekti. Siz ‘Sivil devlet’ tanımını kullanıyorsunuz, ‘seküler’ demiyorsunuz. Bu tehdit altında mıydı? Temel fark; politikanın ülkemizde dine dayalı olması gerektiğidir. Ortadoğu’da gerçek anlamda seküler olan bir devlet yoktur. Burada seküler terimi “dinsiz” anlamında kullanılır. Kimse “Ben dinsizim” demek istemez. İslam, Hıristiyanlık gibi değildir; bizim bir papamız yok. Fetva yayımlayan olabilir ama günün sonunda din Allah’la sizin aranızdadır. Eğer dini siyasi olarak yorumlamaya başlarsanız o zaman Allah’la sizin aranızda değil siyasilerle Allah arasında olur. Peki Mursi’yi düşüren şey neydi? O İslamcı olmayanları kapsamayı kabul etmedi. O İslamcı bir MK devleti kurmak istiyordu. Gerçekte anayasayı değiştirdi ve tüm İslamcı olmayanları terk etti. Atamalarında da aynı şey oldu. Burası çoğulcu bir toplum. Henüz çoğulcu politikalarımız olmayabilir ama ben İslamcı olmayan bir Müslümanım. iki l Mısır’a bir cuma günü ayak bastım. Cumanın farkı önce uçak saatime yansıdı. Sisi yönetimindeki yeni hükümet cumadan, 30 Ağustos’tan tedirgindi. Müslüman Kardeşler’in haziran ayından bu yana devam eden eylemlerinin yönü belli olacaktı. Devam mı edeceklerdi? Ne kadar insan sokağa çıkacaktı? Gözaltı ve operasyonlara karşın Mısır’da gösteriler sürecek miydi? Ne kadar destekçi meydanlara inecekti? Tahrir’deki halk cumanın kısıtlanan özgürlüklerine bir son vermesini bekliyordu. Zira yaz akşamlarında dışarıda olmaya alışmış bir halk için cumaları 19.00’da, diğer günler de 21.00’de eve girmek bambaşka bir işkenceydi. Müslüman Kardeşler (MK) ise günbegün tutuklanan liderlerine karşın güçlerini göstermek istiyordu. Ama artık eylem yerleri Adeviye ve Nahda’da değildi; eylem yapacakları yerleri saklıyorlardı. İlk anda eylem yapılacak yere ulaşamadım ve şehrin merkezindeki bir kafeye oturdum. Gençlerin çoklukla biz olacağız tercih ettiği ön bahçeyi değil, televizyonun bulunduğu arka bölümü seçtim. İlk şaşkınlığımı da burada yaşadım. Televizyonda; MK’ye verdiği destek bilinen, Sisi yönetiminin haz etmediğini okuduğum El Cezire açıktı. Mısır kanallarını izlemiyorlardı. Zaman geçtikçe kafenin müşterisi gençler, masamın yanındaki televizyonun başından ayrılmaz oldu. Türk olduğum için biraz da çekinerek başlattım sohbeti. Tepkilerini gizlemediler. Onların soruları benimkilerden önce geldi: “Neden buradasın?”, “Artık Türk malı almıyoruz”, “Neden bizi anlamıyorsunuz”, “Benim büyük imamıma Erdoğan laf söyleyemez”... Önyargılarını kırabildiğimi düşünmüyorum ama bir sohbeti başlatmak için çok uzun süre çabaladım. Evet ilk olarak Nil’in öte yakasındaydım. Hani Mursi’nin koltuğu bırakması için 22 milyon imzanın toplandığı tarafta. Önce onların nabzını tuttum, sonra Nil’in öte yanına geçtim... Türkİş Artık Sadece İstifayla Gündem Oluyor Çalışanların, kontrolsüz liberal politikalar nedeniyle her alanda sürekli hak kaybettikleri bir dönemden geçiyor Türkiye. Milyonların sürekli yoksullaştığı, kan kaybettiği böylesine bir dönemde, sendikaların çok daha etkili olması beklenirdi. Geçmişte her dönem, çalışanları yeterince tatmin edemese bile bu ülkenin büyük sendikaları, iktidarların birçok haksız, adaletsiz uygulamasına karşı etkili mücadeleler, eylemler ortaya koydular. Bu mücadelede en büyük görev de, en büyük işçi konfederasyonu olması nedeniyle Türkİş’e ait olurdu hep. Hükümetler, kitleleri yakından ilgilendiren kritik kararları verirken gözlerini önce Türkİş’e çevirirdi, tepkisini ölçmek için. HHH Ancak 11 yıllık AKP dönemince Türkİş, tarihinin en etkisiz dönemini yaşadı. Bu dönemde, Türkİş’in gündem belirleyebildiği neredeyse bir tek an dahi hatırlamıyoruz. Bu süreçten en büyük yarayı çalışma hayatı aldı. Çalışanlar, telafisi mümkün olmayan hak kayıplarına uğradılar. Kendimizden bir örnek verelim. Geçmişte gazetelerin bir sayfası çalışma hayatı ve sendikalara ayrılırdı. Sadece o alana akredite muhabirler vardı. O alandaki gelişmeler ayrıntılı olarak okurlara aktarılırdı. Maalesef, birkaç istisna (Gururla söylemeliyiz ki Cumhuriyet bunların başında gelmekte) dışında, ne böyle sayfalar ne de muhabirlerin varlığından söz etmek mümkün artık. Elbette ki bunun baş sorumlusu medya. Ama yine de sendikaların da gelinen bu nokta nedeniyle dönüp kendilerine bir bakmaları gerekmez mi? HHH Çalışanlar kadar, diğer toplum kesimleri de çok hayati bir müttefiklerini yitirdi, sendikal mücadeledeki gerileme nedeniyle. Türkiye’de bir süredir çok büyük toplumsal eylemler yaşanıyor. Son örneği Gezi Parkı protestoları. Ancak bu eylemlerin hiçbirinde Türkİş’i eskiden olduğu gibi alanlarda görmek mümkün olmadı. Tüm bunların ardından gelinen son nokta da şudur. Çalışanların hak kayıplarının, yoksullaşmanın zirve yaptığı bu dönemde, Türkiye’nin en örgütlü işçi konfederasyonu Türkİş sadece Genel Başkanı’nın istifasıyla gündem olabiliyor, konuşulabiliyor artık... Mısır Mısırlılar kırıldı Türkiye gibi sizi eleştiren başka Müslüman ülke var mı? Hayır. Gerçekten hayır. Türkiye’nin pozisyonunu anlamıyorum. Ne içerik, ne format, ne de söylem olarak. Kendi imajınıza göre ya da partinize göre Arap dünyasıyla ilgilenemezsiniz. (Başbakan Erdoğan’ın) El Ezher şeyhine yönelik sözleri takip ettiniz. Mısırlılar tahmininizin, ötesinde kırıldı. Bununla ne elde ettiniz bir Türk politikacı olarak? Sadece Mısırlı siyasetçileri incitmediniz büyük imamı da incittiniz. Üçüncü olarak; tamam biz farklıyız ama ağız dalaşına mı gireceğiz ve böyle bir dili mi kullanacağız her gün? Ve gidip Mısır’ın aleyhine lobi yapmaya devam mı edeceksiniz. halkını kaybetmenin eşiğindesiniz Türkiye’nin Mısır için hazırladığı yol haritasını duydunuz mu? Evet. Bir ülkenin bir başka ülke için yol haritası hazırlamasını tuhaf ve kabul edilemez buluyorum. General Sisi, Türkiye tarafından hedef gösterilmesini nasıl değerlendiriyor? Onun suçlamaların kişiselleştirilmesine kırıldığını söyleyebilirim. O, Mısır halkının taleplerine yanıt verdi. Haziran’ın 30’unda olan budur ve bu 25 Ocak’tan sonra Mübarek’e olana çok benziyor. Gerçek tek fark Mübarek’ten sonra asker 1.5 yıl yönetmeye devam etti. Mursi’den sonra ise asker sivil bir yönetime görevi verdi Yani ‘AKP 25 Ocak’tan sonraki darbeyi tanıdı ama 30 Haziran’ı tanımadı mı’ diyorsunuz? Elbette. İlk olarak ben buna bir darbe olarak bakmıyorum. Asker yönetime ilk müdahale ettiğinde kabul ettiler; ikincide etmediler ki ikincisinde asker yönetimi olmamasına rağmen. General Sisi, Mısır halkının isteklerine yanıt verdi. Çünkü insanların güvenliği sağlanmasaydı kaos çıkabilirdi. Ve unutmayın ki o iki hafta önceden uyarıda bulundu ve çözülmesi gerektiğini söyledi. Türk hükümetine mesajınız ne? Türk halkına mesajınız ne? Mısır’a karşı saygısız ve kibirli politikanın sonuçları olacaktır. Hükümetten duyduğumuz kişiselleştirme ve Mısır halkının tercihlerini kabul edememe, Türkiye’nin Mısırlıları kaybetmesine neden oluyor. Sonuçta Mısır halkını kaybetmenin eşiğindesiniz ve bu hafife almamanız gereken bir şey. Mısır içişlerine müdahale olarak yol haritasından başka neleri görüyorsunuz? Politikacılarımıza hakaretler, olayların tanımlanma biçimi, bizim aleyhimizde Avrupa ve Afrika ülkelerine ve diğer ülkelere lobi faaliyetleri, mitingler... Avrupalılar size bunu söylediler mi? Elbette. Size söyledim. Hiçbir Türk yetkilisiyle konuşmadım ama sizin konuştuğunuz herkes benimle de konuşuyor. Ama size isim vermeyeceğim. Büyükelçilerin yakın zamanda görevlerine dönmelerini bekliyor musunuz? Yakın gelecekte değil, hayır. İlişkimizi kesebiliriz Cumhurbaşkanı Gül’ün Adli Mansur’a gönderdiği mesaja yanıt geldi mi? İki aydır Türkiye’den Mısır’a gelen olumsuz açıklamaların sayısı neredeyse tüm fırsat kapılarını kapattı. Abdullah Gül’den sevindirici mesaj geldiğinde bile 15 dakika içerisinde yine alenen aşağılayıcı mesaj geldi. Veya Türkiye’nin yine aleyhimize lobi yaptığını duyduk. Kızgınım ve hayal kırıklığına uğradım. AKP sizin yönetiminizi tehdit olarak mı görüyor kendisine? O bir Mısırlı mı? Hayır. O zaman yorum yapma hakkı yok. Muhtemelen kendi hükümetini kötü etkilediğini görüyor. Bu, ona bizi aşağılama hakkını vermez, aleyhimize lobi yapma hakkı, büyük imamı aşağılama hakkı vermez ve tüm bunlar sadece bizim çıkarlarımıza zarar vermeyecek, sizin de çıkarlarınıza zarar verecek. Büyük imamla ilgili sözler mi bardağı taşırdı? Evet büyük imamla ilgili olanlar. Öncelikle büyükelçimizi geri çektik. Daha sonra ortak deniz tatbikatını iptal ettik. Mısır halkının yüzde 90’ı ilişkilerimizi kesmemizi istedi. Kesecek misiniz? Umarım kesmeyiz. Bu kesebiliriz demek mi? Eğer bu devam ederse her şey mümkün. Erdoğan’ın El Biltaci’nin kızı için ağladığını görmüş müydünüz? Evet biliyorum. Ne hissettiniz? İzlemedim ama yazılanları okudum. Olay Erdoğan’ın şu ya da bu için ağlaması değil. Size söylediğim gibi, tüm ölenler için dua ettim. Tüm Mısırlılar için. Fikir ayrılığı yaşadıklarım için bile, şiddet uygulayanlar için bile. DEğİŞİmİN ANLAmI? Başkan Mustafa Kumlu’nun istifasının ardından 24 saat bile geçmeden, Türkİş Yönetim Kurulu, yeni başkan olarak Ergün Atalay’ı belirledi. Genel Kurul yapmadan, hatta başkanları toplantıya bile çağırma gereği duymadan alınan bu karar gelecek için ne anlam taşıyor? Türkiye’nin en büyük işçi kuruluşunda yaşanan bu önemli değişiklik, çalışanlar lehine gelişmelerin habercisi olabilir mi? Taraflarla görüşmelerden edindiğimiz hava o ki, Türkİş yönetimindeki bu değişiklik, ileriye yönelik yeni bir silkinme, yeni bir emek mücadelesi, yeni bir toplumsal hareketlilik açısından umut verici işaretler taşımıyor. Türkİş’in yakın gelecekte de Türkiye’yi sarsacak bir mücadele gücü ne yazık ki çok olası gözükmüyor. Türkiye değil AKP yapıyor Sizce Türkiye bunu başarabilir mi? Dürüstçe söyleyeyim ben bunu Türkiye’nin yaptığını düşünmüyorum yönetimdeki partinin yaptığını düşünüyorum. Peki, niye en büyük eleştirinin Ankara’dan geldiğini düşünüyorsunuz? Hayır, bazı politikacılardan geldi. Çünkü onların MK ile ilişkileri vardı. Onları MK ile dayanışmaya iten nedir? İdeolojileri. Başka mantıklı hiçbir sebep göremiyorum. İdeolojileri ve MK burada başarısız olunca bunun kendi partilerine etkisi olacağını düşünüyorlar. Sizce bunun işaretleri var mı? Ben Türkiye’yi yargılayamam ve istemiyorum da. Çünkü ben hâlâ TürkiyeMısır ilişkilerinin önemli olduğuna inanıyorum. Türkiye Mısır için bir model miydi? Hayır ama iyi bir arkadaştı. 25 Ocak’tan sonra Türkiye’nin bir model olarak alınıp Mısır’a uygulanabileceğine dair tartışmalar vardı. Bu görüşe katılmıyor musunuz? Türkiye modelinden öğrenilecekler var mı? Elbette var. Ama ‘Türkiye modelini al Mısır’da uygula’ demek safça. Bu uymaz. Ve biz Arap dünyasında bir rol modeli olmak istiyoruz. GAZETECİ GÖZÜYLE GEZİ DİRENİŞİ: ‘GÜNEŞİN EVLATLARI’ Arkadaşımız Ali Ekber Ertürk, “Güneşin Evlatları/Bir Direnişin Efsanesi” adlı kitabında (Tanyeri Kitap) okurları direnişin siyasi, ekonomik, hukuki, diplomatik ve sanatsal yönleriyle buluşturuyor. Fotoğraflar, trajikomik olaylar ve direnişe özgü mizahi bir dil eşliğinde. Ertürk’ün bizzat katıldığı forumlarda notları da oldukça zengin gözlemler içeriyor. Kitabın önsözünü bir kişi değil tam dört ‘anne’ yazmış: Gezi olayları sırasında yaşamlarını yitiren Ethem Sarısülük’ün annesi Sayfı Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi Fadime Ayvalıtaş ve Lice olaylarında jandarma kurşunuyla yaşamını yitiren Medeni Yıldırım’ın annesi Fahriye Yıldırım... Ertürk de kitabını “Boyun eğmeyi reddeden cesur gençlere ve onların yürekli anababalarına” adamış. Sürecek Neden bütün dünya buna “müdahale” derken siz “devrim” diyorsunuz? Bazıları “hükümet değişikliği”, bazıları “devletsiz hükümet” diyor. Erdoğan ise “darbe” diyor. Eğer bu darbeye ya da müdahaleye ya da devrime bir isim bulunması gerekse isim seçimi bize ait olmalı. Biz seçmeliyiz. Türkler değil, Avrupalılar ya da Asyalılar değil. Mısırlılar. Binlerce insanın ağustosta ölümünü nasıl isimlendiriyorsunuz? Toplu imha mı? Katliam mı? Polisler vuruldu, mesai saatlerinin dışındalardı ve elleri arkadan bağlı bir şekilde vurulmuşlardı. Bu açıkça hiç şüphesiz ki suç teşkil eden terörizmdir. Adını biz koyarız
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle