15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 EYLÜL 2013 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Yeni Anayasanın Dili Üzerine Endişe SAYIN Başbakan’ın Suriye konusundaki tutumu birkaç açıdan endişe verici olmaya başladı. Son haftaya gelinceye kadar böyle bir endişe pek belirgin değildi. Hatta kimyasal silah kullanımı az çok kesinlik kazanır duruma geldikten sonra bile, sözü edilen “müdahale”nin daha önce belirlenmiş çok az bazı hedeflere sınırlı sayıda nokta atışıyla yetinilmesi düşünülmekteydi. Şimdi de aynı düşünce yaygın. Gelgelelim, Türkiye hükümetinin başında bulunan kişi, herkesten farklı olarak, böyle bir uyarıcılıktan çok öteye, tam bir savaş niteliğinde büyük ve ortak bir operasyonla sorunun kökünü kazımaktan söz ediyor. Zaten, uzun zamandan berigüneyindeki komşusuyla köprüleri atmış ve onun devletini başka bir yapıya sokup kendi istediği çizgiye getirmeyi hedef edinmişti. Kimyasal silahlar konusu artık bu hedefin gerçekleşmesini kolaylaştıracak bir savaşa yol açmış oluyordu onun düşüncesine göre... Yaygın endişenin nedenlerinden biri budur: Erdoğan’ın, Mussolini ve Hitler benzeri iktidar sahiplerinin büyüklük hevesine ya da kompleksine kapılmış bir iktidar sahibi izlenimi vermekte olması. Aslında Avrupa tarihinde izi bile kalmamış böyle bir imgeyle sorun çözmeye kalkışmak kimseye pek sevimli gelmiyor atık. Üstüne üstlük, bizim açımızdan, böylesi tam da bazı Avrupalıların zihinlerindeki Türk imgesine de tıpatıp uygun düşüyor. ahası var; bu tür çözüm formülleri ölüm korkusuyla ülkeden ülkeye göç eden, sığınmacılıktan sığınmacılığa koşan yüz binlerce insana da ürperti vermekte. Bu durumdan en çok şikâyetçi olan Türkiye değil midir? Kaş yapalım derken, bile bile ve göz göre göre, hem de kendi gözünü çıkarmak bu olsa gerek. Kısacası, Sayın Başbakan böyle bir savaş sevdasından bir an önce vazgeçse çok iyi eder. En çok da kendisi için. Böyle bir tutumla hiçbir seçimi kazanması ve hayal ettiği makamlara gelmesi olanaksızdır. Çevresindeki bakanlar, uzmanlar, danışmanlar bunu hiç anlatmıyorlar mı kendisine yoksa? Sayın Başbakan’ın çok iyi bildiği bir deyimle, onları “yanından uzaklaştırmak” da mı olmuyor acaba? Anayasaları temel eğitimden geçmiş her bireyin anlayabileceği yalınlıkla, anlaşılırlıkla yazılır. Biz de anayasamızın bu düzeyde eğitim almış yurttaşımızın da anlayacağı bir Türkçeyle yazılması gerektiğini belirtmek istiyoruz. Bir yurttaş olarak, uğradığımız haksızlığı Anayasa Mahkemesi’nde de arayabileceksek eğer, elimizdeki, cebimizdeki anayasanın dilinden haklı ya da haksız olduğumuzu anlamamız gerekir. Prof. Dr. KAYA TÜRKAY H D ukuk, ülkenin yönetimini, yurttaşlar arasında, yurttaşlarla yönetim arasındaki ilişkileri yasalara bağlarken bize de önemli bir görev yükler. Düzenlenen bütün yasaları bilmemizi zorunlu kılar. Ne var ki, yasa koyucuların da bu yükümlülüğü gözeterek yasaları halkın anlayacağı dil ve söylemle kurmaları gerekir. Anayasamızın 3. maddesi de resmi dilin Türkçe olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle, her yasanın bu buyruğa uyularak düzenlenmesi gerekir. Ne var ki, bu buyruğun önce anayasada uygulandığını görmek her yurttaşın hakkıdır. Uygar ülkelerde, yasa koyucular anayasalarını bu gerekçeyi gözeterek düzenler. Bizde bu amaçla yürütülen çalışmalar, 1945’te Teşkilatı Esasiye’ye “anayasa” diyerek başlatılmış, metinde geçen 350 dolayında Arapça, Farsça hukuk terimi Türkçeleştirilmişti. “Başvurma, bozma, çekilme, dilekçe, gereğince, gizlilik, görüşme, güvenlik, hüküm giymek, ödenek, özür, sıkıyönetim, sorgu, yorum, yürürlüğe girmek, zamanaşımı” gibi birçok Türkçe terim, söz konusu çabanın ürünüydü. 1952’de ise “yaşayan Türkçe” gerekçesiyle yürütülen, Türkçeyi özleştirme çabalarını önleme girişimleri, ne yazık ki anayasaya değin uzanmıştı. Bu yolda Teşkilatı Esasiye eski adına dönülmekle yetinilmemiş, yeniden eski terimler getirilmişti. Böylece yurttaşların temel haklarını bilmeleri engellenmek istenmişti belki de... 1961 yılında düzenlenen anayasa ise dil bakımından önemli bir gelişmeyi yansıtıyor, yüzde 70 oranında Türkçe terim içeriyordu. Bu gelişme olağandı. Çünkü daha 1940’lı yıllarda hukuk dilini özleştirme girişimi, Türk Dil Kurumu’nun baş sıralarda ele aldığı çabalardan biri olmuştu. Şu yayınlar, bu yönelimin ilgiyle karşılanan ürünleriydi: Türe Terimleri (1948), Medeni Hukuk Terimleri Sözlüğü (İsmet Sungurbey, 1966), Ceza Yargılama Yöntemi Yasası Terimleri Sözlüğü (Ahmet Eroğlu, 1972). Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu, Terim ve Sözcükler Kılavuzu (H. Veldet Velidedeoğlu, 1975). Bu bağlamda Reşit Ülker, Cemal Mıhçıoğlu, Nihat Erim, Attila Sav, Sami Selçuk gibi değerli hukukçuların kitaplarıyla, yazılarıyla verdikleri katkıyı da anmadan geçemeyiz. Birkaç örnek vermek gerekirse, “aleniyet, cürüm, beraat, temyiz, ehlivukuf, terahi, infaz, müddei, ikrar, masuniyet, muhakeme, haciz, haneye tecavüz, mucip sebep, celp, celse, nezaret, kasıt, talep, dermeyan etme, teşebbüs, hapis, takibat, taammüt, celse, tahliye, esas hüküm, fail, şahit, zabıtname, mevkuf, ihtilaf, müeyyide, mahkum, kefil” gibi yüzlerce anlaşılmaz eski hukuk teriminin yerine, bugün kullandığımız şu Türkçe karşılıkları onların ilgisine borçluyuz: “Açıklık, ağır suç, aklanma, ayırt etme, bilirkişi, çekince, çektirim, davacı, doğrulama, dokunulmazlık, duruşma, el koyma, eve girme, gerekçe, getirtme, duruşma, gözetim, gündem, istem, ileri sürme, kalkışma, kapatım, kovuşturma, kurma suç, oturum, salıverme, sonyargı, suçlu, tanık, tutanak, tutuklu, uyuşmazlık, yaptırım, yargılı, yüklenici, zorlama.” Ne var ki, bunca çabayla bile hukuk dili istenilen özleşmeyi içermiyor bugün de. Yasaların, noter belgelerinin, kredi sözleşmelerinin, tapu işlemlerinin, daha nice belgelerin dili de içeriği de temel öğretimden geçmiş bir yurttaşın anlayabileceği Türkçeyi yansıtmıyor. Bu bağlamda önemli bir sorun da önerilen Türkçe terimlerle birlikte eski terimlerin de kullanılır olması. Belki de yeni terimin, hangi eski terimin karşılığı olduğunu göstermek amacı güden bu yöntem, aslında anlam karışıklığına yol açıyor. “Türkçe hukuk” gönüllüsü Sami Selçuk, bu tutumun yasa dilinde bir karmaşa yaratacağını, 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Yasası’ndan aktardığı şu örneklerle açıklamıştı: “Biçimşekil, süreklidaimi, ulusmillet, sağlamaktemin etmek, gereklüzum, duyuruilan, yetkisalahiyet, uyuşmazlıkitilaf, paydaşhissedar, bildirmektebliğ etmek, başvurmakmüracaat, geriye kalanbakiye” (Ankara Baro Dergisi, s.426 427, 1974) Sayın Selçuk, yine bu yazıda, dilde özleşmenin hukukun da gereği olduğunu belirtmiş, gerekçelerini şöyle sırlamıştı: 1. İlkin, bir anayasa buyruğu. 2. 1973/1739 sayılı Milli Eğitim Temel Yasası’nın gereği. 3. Yasa dilindeki düzeni sağlamanın, karmaşayı önlemenin. 4. Yasalardaki yanlışlıkları önlemenin kaçınılmaz koşulu. 5. Dilde özleşme plan ve yönteminin gereği. (agy, 430) Elimizdeki gazetelerde, izlediğimiz görsel yayınlarda, şunlar gibi birçok yabancı hukuk terimi tedirgin etmiyor mu bizi: “Aleniyet, azmettirmek, beraat, beyan, cevaz verme, cürüm, darp etmek, derdest etmek, emare, feragat, fiil, haciz, halükârda, ifade etmek, ifşa etmek, iftira, ihbar, ihmal, ihtilaf, irtibat, isnat istişare, itibarıyla, itibaren, kastetmek, kaydetmek, kıyas, maduriyet, mahremiyet, mağdur, malumu ilan, meşru, mücadele, mücadele etmek, müdahil, müktesebat, mevkuf, muhatap, müdahil, müdahale, müeyyide, müstesna, mütalaa müfteri, tedbir, tehdit, telaffuz etmek, müzakere etmek, nezaret, resen, salahiyet, taammüden, tahkikat, tahliye, talep, tescil, tevhidi dava, zabıt, zilyetlik…” Bir yandan da “azmettirmek darp etmek, derdest etmek, kaydetmek, halükârda, ifade etmek, irtibat, istişare, itibarıyla, itibaren, kastetmek, mağduriyet, meşru, mücadele etmek, müdahil, müktesebat, müstesna, mütalaa, müfteri, tedbir, tehdit…” gibi birçok sözün okuma yazmayı sökmüş her yurttaşımızın anlayabileceği Türkçeleri varken, son yıllarda sıkça kullanılarak bugün de tutundurmaya uğraşılmasına ne demeli? Türkçenin bu görünümü, yazılmakta olan yeni anayasanın da Türkçesi üzerinde kimi tedirginliklere yol açmaktadır. Oysa yurttaşlarının haklarına saygılı her gelişmiş ülkede, böylesi bir kuşku söz konusu olamaz. Anayasaları temel eğitimden geçmiş her bireyin anlayabileceği yalınlıkla, anlaşılırlıkla yazılır. Biz de anayasamızın bu düzeyde eğitim almış yurttaşımızın da anlayacağı bir Türkçeyle yazılması gerektiğini belirtmek istiyoruz. Bir yurttaş olarak, uğradığımız haksızlığı Anayasa Mahkemesi’nde de arayabileceksek eğer, elimizdeki, cebimizdeki anayasanın dilinden haklı ya da haksız olduğumuzu anlamamız gerekir. Bu gerekçelerle, Dil Derneği, yeni anayasanın yazımı, dili, söylemiyle ilgili gelişmeleri kuruluş amacının, varlığının gereği olarak duyarlıkla izliyor. Ne var ki bu tutum, bu yükümlülük; yalnız Dil Derneği’nin değil, her Türkçe gönüllüsünün, her yurttaşın da kaygısı olmalı. Hürkuş İçin İçin Ağlıyor Simge bilim “Semiyoloji” göstergeler bilimidir. “gösteren”, “gösterilen” üzerinden mesaj oluşur. Ama bu bilimin en baba kurallarından birisi de “bir gösteren yokluğunun” da bir niyeti, bir mesajı en iyi şekilde açımsayabileceğidir. Bu yokluktan türeyen mesaj da insanı hüzünlendirir, öfkelendirir ve sevincin karşıtı gözyaşları döktürür. ŞÜKRÜ KOCAGÖZ yukarıdaki bayrağa ve gökyüzüne kayınca dondu kaldı. O bayrak kısmında veya gökyüzünde yarı gizli, hafif silik, uzaklardan bakan bir Atatürk göreceğime ve “İstikbal göklerdedir” yazısını bulacağıma o kadar emindim ki bir an şaşkınlığa uğradım. Bütün dünya liderleri ve komutanları içinde havacılığın önemini ilk anlayıp sürekli öne çıkaran kişinin bir dönem unutulan vasiyetinin tekrar canlandırılması nasıl oluyor da onsuz oluyordu? Nasıl unutulabiliyordu? Sonra daha dikkatli bakınca çekimser silik yazılarla büyük şair Mehmet Akif’in dizelerini gökyüzünde gördüm. “Hür yaşadım, hür yaşarım” diyen o güzel vezinli dizelerin “kusura bakmasınlar” ama Vecihi Bey’in soyadındaki Hür ile zoraki bir bağlantısı oluyordu. Gün Hür’den önce Kuş’un günüydü; “enginlere sığmam taşarım” dizeleri ise yaptığımız bir firkateynin denize indirilmesinde ne kadar güzel dururdu oysa. Simge bilim “Semiyoloji” göstergeler bilimidir. “gösteren”, “gösterilen” üzerinden mesaj oluşur. Ama bu bilimin en baba kurallarından birisi de “bir gösteren yokluğunun” da bir niyeti, bir mesajı en iyi şekilde açımsayabileceğidir. Bu yokluktan türeyen mesaj da insanı hüzünlendirir, öfkelendirir ve sevincin karşıtı gözyaşları döktürür. B ir reklam beni iki defa ağlattı. Reklam insanı ağlatır mı demeyin. Önce sevinçten, sonra öfkeden. TAI gazetelere tam sayfa verdiği ilanla hem “Zafer Bayramı”nı kutluyor, hem 29 Ağustos’ta Türk mühendislerinin tasarımı temel eğitim uçağımız HÜRKUŞ’un ilk uçuşunu müjdeliyordu. Bir havacılık tutkunu olarak basından uçağın gerçekleşme ve yer denemeleri sürecini gururla izlemiştim. Çizgilerinden amacı için çok tasarlanarak, düşünülerek gerçekleştiği belli oluyordu. Pırıl pırıl “spinner”i “egzozu” gelişkin çizgilerine bir “havacılık estetiğini” de eklemişti. Teknik özelliklerini bir yana bırakırsak ilandaki hemen uçuşun ardından çekilmiş olan fotoğraf tam bir ulusal mutluluk tablosunun somutlanmasını yansıtıyordu. En önde elinde buket, beyaz saçları, beyaz elbisesi ile duran yaşlı hanım sanırım Vecihi Hürkuş’un kızlarından birisidir. Fosforlu yelekleri ile apron ekibi, mühendisler, 56 kravatlı bürokrat, sekreterler hepsi ulusumuz için başardıkları bu çok önemli anın sevinç ve gururunu yaşıyorlar. Pilotları aradım. Önce ikinci sırada bir kask gördüm. Hayır pilot olamazdı. Daha dikkatli bakınca üçüncü ve yedinci sıradaki bej tulumluları fark ettim. Sadece görevini yapmış kişilerin mutluluğu ve sakinliği ile takımın içine karışmışlardı. Varlıklarını görmek duygularımı en üst düzeye çıkarıp en yurtsever gözyaşlarımı tetikledi. Babamın amcası Rahmi Kocagöz, Söke’ye inen bir Yunan uçağını İtalyanlardan kaçırıp Ankara’ya yollamıştı. Yıllar sonra Büyükada’da Vecihi Bey ile karşılaşmaları Vecihi Bey’in “Elimizdeki en iyi uçaktı” demesi bizim için bir aile efsanesi olmuştur. Duygusallığımın bir nedeni de buydu. Vecihi Bey ile ilgili her şeyi okumaya çalışır, bir gün yaşamının filme çekilmesini düşlerim. Ama bu güzel duygular ile dolu anılarım; gözlerim fotoğraftaki kalabalıktan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle