16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 EYLÜL 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 13 Turkcell, T40 ile akıllı telefon sahibi olmayanları erişilebilir fiyatlarla akıllı ceple tanıştıracak Yerli üretim desteklensin İlk aşamada önümüzdeki günlerde 1000 bin adetlik seri, tüketicilerle buluşacak. Turkcell’in doT40 gelecek dönemde Turkcell’in nanım ve endüstriyel tasarımı, özel amiral gemisi olacak ve T serisi ile ara yüzü tamamen piyasaya sunulacak telefonların Gebze’de bulunan hepsinin Türkiye’deki mühendisler Turkcell Teknolotarafından geliştirilmesi ve üretilmesi ji’deki 450 mühendis tarafından geamaçlanıyor. İlker Kuruöz, liştirilen T40 teleTürkiye’de üretilen cihazın fonu yakın zamanArGe’sinin desteklenmesi da piyasaya çıkıyor. İlk yerli cep telefonu gerektiğini söyledi. iddiasıyla ilk aşamada 100 bin adet T40 piyasaya sunulacak. Turkcell T40 ile Türkiye’de akıllı telefon sahibi olmayan abonelerini erişilebilir hesaplı fiyatlarla akıllı telefonla tanıştırmayı hedefliyor. İlk seri için Uzakdoğu’da üretim yapan Turkcell yıl sonuna kadar Türkiye’de üretime geçmeyi planlıyor. Turkcell Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı İlker Kuruöz, Türkiye’de üretilen cihazın ArGe’sinin desteklenmesi gerektiğine işaret ederek “Her yıl yurtdışından Türkiye’ye 16 milyon adet telefon geliyor. Bunların üzerindeki vergi yükü çok fazla. Türkiye’de üretilecek cihazlarda aynı vergi yüküne tabi tutulacak. Yerli üretimi özendirmek için devlet desteği şart. cihazlar üzerindeki vergi yükü düşürülmeli” dedi. T40’ı ilk aşamada Uzakdoğu’da üretecelerini yıl sonuna kadar üretimi Türkiye’ye kaydırmayı amaçladıklarını kaydeden Kuruöz, bunun için firmalarla görüştüklerini ifade etti. Türkiye’de cep telefonu üretiminin yapılabileceğini göstermek istediklerini anlatan Kuruöz’ün konuşmasının satırbaşları şöyle: 4 Bugüne kadar 5 tane T serisi cep telefonu modelinden bir milyon adet satış yaptık. Bunları alanların büyük bölümü ilk kez bu cihazlarla akıllı telefonla tanışmış oldu. 4 Turkcell T40’ın endüstriyel tasarımı tamamen Türk tasarımcı ve mühendislere ait. Cihazın ID’si tamamen Turkcell’e özel. 4 Yurtdışından Türkiye’ye her yıl ortalama 16 milyon cep telefonun ithal ediliyor. Bunların yüzde 57’sini akıllı telefonlar. Her yıl telefon ithalatına 5 milyar dolardan fazla ödüyoruz. 4 OPR Araştırma Hizmetleri’nin verilerine göre Türkiye’de 2013 ilk 6 ayında 4.5 milyon adet cep tele İnanç Adına mı? Toplum aylardır tırmanan gerginlikler yaşıyor. Gezi’de başlayan, ölü ve yaralı sayılarının; mala verilen zararın sayısal büyüklüğünün çok çok ötesinde ayrı bir yaygınlık ve derinlik kazanan olaylar, giderek inanç temelinde iç çatışmaya uzanacak bir boyut kazanıyor. Ancak, bu gidiş ülkenin kamuoyu oluşturan çevrelerince çok yanlış yorumlanıyor; siyaset tarafından da akıl almaz bir duyarsızlıkla, yeterli önemde görülmüyor. HHH Toplantı ve gösteri hakkını kullananlar karşılarında polisin yerini alan sivil vurucu güçleri buluyor. Burada iki büyük sorun var. Birincisi, demokratik bir ülkede hükümetin ve emrindeki polisin görevi, öncelikle hakların kullanımını güvence altına almaktır. Polis, hakkını kullananlara kendisi kesinlikle şiddet uygulamamalı; hak sahiplerini dışarıdan gelecek saldırılara karşı korumalıdır. Oysa olaylar kanıtlıyor ki; AKP hükümeti ve polis, hak sahiplerini ve hakkı koruma görevlerini yeterince yapmıyor; tersine şiddet uyguluyor. İkincisi, şiddet şiddettir; hiçbir biçimde onaylanamaz. Ancak toplantı ve gösteri haklarını kullananlara karşı çıkanların giderek belirginleşen çok önemli bir özelliği var. Geçen hafta sonu BeşiktaşGalatasaray futbol karşılaşmasının sonunda korkuyla yaşandığı gibi, bu saldırılar çok büyük ölçüde tekbir getirerek gerçekleştiriliyor. Böylece toplum, inanç adına başvurulan şiddetin kitleselleşmesine tanık oluyor. HHH Türkiye dış politikada çok büyük bir yanlış yaparak Suriye ve Mısır’da inanç adına şiddete başvuranların etkili olduğu siyasi kesimleri destekleme yoluna gidiyor. Suriye’de desteklenen muhalefetin şeriatta birleştiği ve o ülkede şiddete başvuranların ülkemize de kolayca girip çıktıkları öne sürülüyor. Ülke dışında, Pakistan’dan Kenya’ya uzanan bir coğrafyada yaşanan inanç adına şiddete hükümet güçlü bir biçimde karşı çıkmıyor. Dinselliğinin derecesini giderek artıran AKP iktidarı, özellikle Başbakan’ın Gezi’den ODTÜ’ye uzanan tüm noktalarda haklarını kullananlara karşı sergilediği aşırı hiddet içeren söylemleriyle, inanç ekseninde toplumsal çatışmaya çağrı çıkarır bir tutum sergiliyor. Olimpiyat Stadyumu’nda olanlar, aslında iç ve dış politikada izlenen AKP çizgisinin bileşkesidir. Bu nedenle spor takımı taraftarlarına yönelik polisiye işlemler asıl sorunu görmezlikten gelmektir. Bu durumda, toplum inanç adına şiddetin ateş çemberine mi sürükleniyor sorusu haklılık kazanıyor. HHH Ya bu gidiş karşısındaki duyarsızlığa ne demeli? AKP iktidarının iyice törpülediği basınyayın, köşe yazarı ve TV yorumcuları bu olayı çok yüzeysel ve anlamsız yorumlarla geçiştirdi ve geçiştiriyor. Sermaye ve sendika örgütlerinin üzerine iktidardan korkunun örtüsü kapanıyor. Muhalefet partileri, bu arada CHP’nin İslamcı danışmanları, toplumu uyarı görevini yeterince yapmıyor. Örneğin TBMM bu konuyu görüşmek için olağanüstü toplantıya çağrılmıyor. ODTÜ dışında tüm üniversiteler susuyor! İslam adına söz söylemeyi iş edinenler, örneğin, bakanlıklar üstü bir konuma yükseltilen, Gezi olaylarıyla ilgili olarak doğruları söylemekten korkmayan müftü, imam ve müezzini sürgün eden Diyanet İşleri Başkanlığı inanç odaklı şiddeti şiddete güçlü bir biçimde karşı çıkmıyor. Şiddete karşı olduklarını dillerinden düşürmeyen cemaat ve tarikatlar; kendilerini Müslüman sol olarak adlandıranlar da bu ülkede inanç adına şiddete kapı aralanmasına güçlü bir biçimde karşı çıkmıyor. Kamuoyunu uyarması gerekenler yazın sıcağında yaptığını sonbaharda da yapıyor; başını kuma gömüyor. HHH Her yönüyle toplumsal yıkıma yol açabilecek bu gidiş, eğer hemen durdurulmaz ve toplumsal barış temelinde tersine çevrilmez ise ülkeyi karanlık bir şiddet sarmalının kollarına atacak özellikler taşıyor. Kim bilir maç sonrasının ilkel görüntüleri birilerini sevindirmiştir. Anlaşılan ülkenin güleni var, ancak ağlayanı yok! Herkes Beethoven dinlemek zorunda değil T40’ın teknik özellikleri hakkında da bilgi veren İlker Kuruöz herkesin, telefonu çalarken Beethoven dinlemek zorunda olmadığını anlatarak T40 ile yurttaşların ilk kez telefon zili olarak bağlama, İstanbul’a has martı, vapur, çay karıştırma gibi seslerle de tanışacağını ifade etti. T40’ın “kilit ekranı”; okunmamış mesaj, cevapsız çağrı ve epostaları cihazı açmadan görüntüleme ve tek bir dokunuşla yanıtlama imkânı var. Turkcell T40’ta Qualcomm’un 8 serisi işlemcisi tercih edildi. T40’ın dış yüzünde Anadolu coğrafyasının tarihi ve kültürel değerlerinden esinlenilerek kilim, dantel, nazar boncuğu, İznik çinisi, lale, Topkapı gibi modeller kullanıldı. İlker Kuruöz fonu satıldı. Bunların yüzde 74’ü akıllı telefonlar. 4 Turkcell akıllı telefon pazarında lider. Turkcell şebekesinde yer alan akıllı telefon sayısı 2013 ikinci çeyrekte 7.6 milyona yükseldi ve akıllı telefon penetrasyonu yüzde 24 seviyesine ulaştı. 4 Turkcell, mobil teknoloji, altyapı ve ArGe’ye son 6 yılda 9 milyar TL’nin üzerinde yatırım yaptı. Bu alandaki yatırımlarımız artarak devam edecek. 4 Turkcel T40 sadece Türkiye pazarı için değil, faaliyet gösteridiğimiz diğer pazarlara da sunulacak. SEKTÖRDEN iPhone’ye 1600 TL fazla ödüyoruz Apple’ın 10 gün önce satışa sunduğu iPhone 5S’in Türkiye’deki ilk fiyatı belli oldu. Bu haftadan itibaren stoklarda yer alacağı açıklanan 16 GB’lık iPhone 5S için 3.199 TL’lik perakende satış fiyatı belirlendi. ABD’de 649 dolara satılan söz konusu model, ABD’den alındığı zaman vergisiyle birlikte 702 dolara satılıyor. Türk tüketicisi için 1410 TL’ye alınabilen iPhone 5S, Türkiye’deki 115 TL’lik kayıt ve vergi masrafıyla birlikte toplam 1525 TL’ye mal oluyor. Buna göre iPhone 5S’eTürkiye’den ilk sahip olma maliyeti, yurtdışından getirmeye göre yüzde 110 diğer bir deyişle iki katından pahalıya geliyor. 4 Vodafone Türkiye’nin engelleri kaldırmak adına geliştirdiği Düşler Akademisi projesi, Birleşmiş Milletler’in New York’ta gerçekleştirdiği “Engellilik ve Kalkınma” konulu toplantı kapsamında, “Innovation EnabMicrosoft Kolluk Kuvvetleri Talep Raporu’nun 2013 ilk altı ayına les” başlıklı etkinlikte örnek proje ait sonuçları kamuoyuyla paylaştı. Mart ayında açıklanan ilk olarak tanıtıldı. 4 TTNET’in Ulaştırma, Denizcilik ve raporda Microsoft’tan en çok kullanıcı bilgisi talep eden ülke olan Haberleşme Bakanlığı’nın himayeTürkiye bu kez ABD’nin ardından ikinci sırada yer alıyor. sinde yürüttüğü “İnternetle Hayat Kolay” projesi, Uluslararası Görsel Microsoft’un çevrimiçi ve Skype gibi bulut hizmetlerine dair İletişim Derneği’nin ödül programı tüm veri taleplerini kapsayan raporda Microsoft’a ulaşan istek IVCA Clarion tarafından ödüle lasayısının 2012’ye kıyasla çok fazla değişmediği görülüyor. Yıyık görüldü. lın ilk altı ayında Microsoft’a 66 bin 539 kişiyle ilgili toplam 37 4 Samsung Electronics’in Windows 8 bin 196 veri talebi iletildi. 2012 raporunu yıllık olarak yayımlaişletim sistemine sahip ürünü ATIV yan şirket, geçen yıl 137 bin 424 kişi için 75 bin 378 veri taleBook 9 Plus Türkiye’de raflarda yebi aldığını açıklamıştı. rini alıyor. ATIV Book 9 Plus, bir saToplam kullanıcı bilgisi talebinin yüzde 77’sine cevap veren niyede açılırken, 11 saatlik pil ömşirket, raporda Türkiye’den 7 bin 333 kişi için 6 bin 226 talep rü ve FHD (1920 x 1080) ekran çöaldığını belirtiyor. Geçen yıl toplamda 11 bin 434 başvuru yazünürlüğüyle dikkat çekiyor. pan Türkiye’nin istek sayısında büyük bir değişme görülmezken, 4 New York’ta sürücülerin dikkat da2013’ün ilk altı ayında Microsoft’un abonelik bilgisi taleplerinin ğıtan mesajlaşmalarının önüne geçyüzde 75.1’ine cevap verdiği ifade ediliyor. mek için yeni bir uygulama başlaTürkiye’den gelen taleplerin yüzde 24.9’uyla ilgili veri bulunamatıldı. Uygulama dahilinde şehir geması dikkati çekerken diğer ülkelere nazaran Türkiye’de çok fazla nelinde 91 adet ‘tweet atma ve mepopüler olmayan Skype ile ilgili 8 kişi için 2 talebin geldi görülüyor. sajlaşma durağı’ kuruldu. Microsoft’tan en çok bilgiyi Türkiye istedi Başkan Obama’nın salı günü Birleşmiş Milletler toplantısında yaptığı yaklaşık 40 dakikalık konuşma, ABD dış politikasına, Ortadoğu’ya ilişkin bir “ayar” verilmekte olduğuna işaret ediyordu. Obama’dan sonra konuşan İran Devlet Başkanı Ruhani, ABD ve Rusya arasında Suriye’deki kimyasal silahlar bağlamında başlayan yakınlaşmaya, İran’ın nükleer silah tartışmalarına son vermeye kararlı olduğuna ilişkin bir işbirliği mesajıyla katıldı. Cuma günü BM Güvenlik Konseyi Suriye konusunda, askeri müdahale içermeyen bir öneriyi oybirliği ile kabul etti. ABD Başkanı, 1979’dan bu yana ilk kez İran Devlet Başkanı’nı telefonla aradı. Hafta boyunca uluslararası basında uzmanların, ABD’nin Büyük Ortadoğu coğrafyasına ilişkin şekillenmekte olduğunu düşündüren yeni politikasını yorumlamaya çalışan yazılarında, “dünya gücü”, “bölge lideri”, “yükselen güç” olduğunu iddia eden AKP Türkiyesi’nin ismi geçmiyordu. Bölgedeki oyuncuların dışlanmasından yakınan bir Suudi uzmanın yorumunda bile… (Al Awsat, 26/09) Türkiye’nin bu yıl, Şengen İşbirliği Örgütü’nün toplantısına davet edilmemiş olduğunu (EursiaNet, 25/09), Financial Times’da Türkiye’nin bölgede yalnız kaldığını anlatan (26/09) yorumunu da ekleyelim. İki gelişmeyi daha hesaba katmak gerekiyor. Birincisi, Le Monde’un salı günü “48 saatte üç katliam: Cihadın kanlı bayrağı” başlıklı yorumunda işaret ettiği gibi, El Şebab (Kenya), Cundallah (Pakistan) ve Boko Haram (Nijerya) tarafından gerçekleştirilen, yaklaşık 300 kişinin ölmesine, yüzlercesinin yaralanmasına yol açan saldırılar, Müslüman dünyasında, Hıristiyan, Yahudi, dinsiz vb. sıfatlarla tanımladıkları grupları hedef alan akımlar ilgi çekmeye devam ediyor. İkincisi, Suriye’de radikal Sünni gruplar, Batı tarafından desteklenen ABDRusyaİran yakınlaşmasını reddederek, şeriat düzeni kurma projesinde birleşmeye başladılar. Bu gelişmelere ilişkin, Toronto Sun’da Tarek Fatah, “Müslüman cihatçılar dünya ABD’nin ‘Yeni’ Ortadoğu Politikası... savaşı mı ilan etti” diye soruyor (24/09), Londra’da çıkan The Times’in başyazısı “El Kaide ve türevlerine karşı son derecede acımasız davranmak gerekir” diyordu (26/09). Bu “realist” yaklaşımın bir diğer boyutunu da konuşmada, ABD’nin kapasitelerinin sınırlarını görerek imparatorluk politikalarından vazgeçmiş olduğunu vurgulayan “zor kazanılmış alçakgönüllülük” kavramı ifade ediyordu. Obama’nın konuşmasında, bölgeye ilişkin “temel çıkarlar” olarak saydığı, petrol akışının aksamasını önlemek, terörist ağları parçalamak, kitle imha silahlarının yayılmasını önlemek, Foreign Policy dergisinden Peter Feaver’in işaret ettiği gibi, Eisenhower, Carter, Bush (Baba) doktrinlerinden esas olarak farklı değildi (24/09). ABD çıkarları ve istikrar adına, “demokratikleşme” fantezileri ikinci plana itilirken, Suriye’de siyasi çözümü hedef almak, İran’la diplomatik ilişkilere öncelik vermek, Filistinİsrail sorununun çözümünü haklı olarak (Hizbullah ve Hamas’ı da etki alanı içine aldığından) bu konuyla ilişkilendirmek, terörist ağları parçalamak hedefiyle birlikte değerlendirildiğinde, G.W. Bush döneminde başlayan SünniŞii kamplaştırılması politikasının terk edilmekte olduğunu da söyleyebiliriz. n önemli dış politika konuşması’ The New Republic dergisinin editörlerinden, Carnegie Endowement for International Peace’ın dış politika uzmanlarından John B. Judis’e göre Obama, BM’de, “tüm başkanlık döneminin en önemli dış politika konuşmasını” yapmış (The New Republic, 24/09). New York Times, Washington Post, Politico gibi siyasi yayınlardaki uzun, kapsamlı yorumlar da bu gözlemi destekler yöndeydi. Gerçekten de Obama’nın konuşması, her şeyden önce, ABD’nin Ortadoğu’ya yeniden ama farklı bir “tarz” sergileyerek odaklanmaya başladığını gösteriyordu. Bu durum, “Asya’ya yönelme” politikasından bir “U” dönüşü gibi duruyorsa da Bush’un II. dönemi, Obama’nın da I. döneminin başında dış politikasını yönlendiren, geleneksel muhafazakâr kanadın ağır toplarından Robert Gates’e göre aslında “Obama’nın zikzakları, devraldığı dış politika yanlışlarının derslerini özümseyerek doğru sonuçlara ulaşma sürecinin ürünleriydi” (The New York Times, 24/09). Gates, Obama’nın “realist” bir dış politikaya geri döndüğüne inanıyordu. Gerçekten de Mısır’daki darbe süreci bağlamında Obama, ABD’nin, temel çıkarları gerektirdiğinde, ahlaki açıdan sorunlu rejimlerle çalışmaktan kaçınmayacaklarını vurgulaması, ister istemez akla 1970’lerin politikalarını ve Kissinger’i getiriyor. ‘E Kimi dış politika uzmanlarının tam da bu yönde düşünmeye başladıkları söylenebilir. The National Interest’de yazan Chris Luenen’e (Londra’daki Global Policy Institute’ün direktörü) göre ABD’nin, İran ve Rusya’yı da katarak, SünniŞii “soğuk savaşına” bir son vererek, AB’nin de desteğini alarak bir “U” dönüşü ile yeni bir güvenlik mimarisi oluşturmaya başlamasının zamanı BOP’un yeni güvenlik mimarisi gelmiş (26/09). Olası bir yeni güvenlik mimarisinin yapısına ışık tutabilecek tartışmalara bakınca, Suriye, İran ve Filistin sorunu üzerinde çalışılırken, radikal Müslüman gruplar (El Kaide ve türevleri) sorununun, geçen hafta neredeyse eşzamanlı olarak yaşanan katliamlardan, Suriye’deki radikal Sünni grupların kurduğu ittifaktan sonra giderek önem kazandığı anlaşılıyor. Cuma günü The Economist, bu konuyu mercek altına alıyor, Batı Afrika’dan Pakistan sınırına kadar 18 bölgede etkin 10 grup saptıyordu. Wall Street Journal’ın bir yorumunda “Suriye’de İslamcı ittifak, muhalefet içindeki ılımlı kanadın yok olmasına yol açacak” diyordu (27/09). Bu manzaradan çıkması olası “ilginç” ama akılcı bir sonucu, stratejik, istihbarat satan Stratfor (CIA’ya yakın olduğu söylenir) sitesinin baş jeopolitik uzmanı Robert Kaplan’ın “Suriye neden Irak gibidir?” başlıklı yorumu sunuyordu. Kaplan, Irak konusunda, “Saddam rejiminden daha kötü bir durum oluşamaz” derken yeterince soğukkanlı düşünememiş olduğunu, ortaya bir kaos çıkması olasılığını, Saddam’ın ABD çıkarlarına hizmet etmeye devam edebileceğini göremediğini yazıyor. Buradan hareketle, bugün, Suriye’ye askeri müdahaleden yana olanların yeterince soğukkanlı düşünemediklerini, rejim yıkıldıktan sonra bir kaos çıkması olasılığını, El Kaide ve benzeri gruplarla mücadele konusunda, Esat rejiminin ABD’nin çıkarları açısından yararlı olabileceğini göremediklerini düşünüyor. ABD’nin Ortadoğu politikasındaki yeni yaklaşımın, hem İran’ı hem de Suudi rejimini kapsamayı amaçladığından hareketle, radikal Sünni grupların yetişmesi için verimli bir toprak sunan Müslüman Kardeşler türü akımlara kuşkuyla yaklaşarak dışlama eğiliminde olacağını düşünmek yanlış olmayacak. ABD maaşları bile ödeyemeyecek! Ekonomi Servisi Cumhuriyetçiler ve Demokratlar’ın hâlâ bir taslak üzerinde anlaşamamaları, “ABD hükümeti maaşları ödeyebilecek mi” sorusunu gündeme getiriyor. 2011’de borçlanma sınırı konusunda yaşanan ve ABD’nin en üst düzey kredi notunu kaybetmesine neden olan siyasi gerilimin tekrarlanmasının ekonomiye ciddi zarar vermesinden endişe ediliyor. ABD’nin borçlanma düzeyi geçen iki yılda yeniden borç tavanı sınırına ulaştı. ABD’de hükümet fonlamasının zamanı 1 Ekim’de dolacak ve hazinenin borçlanma limitine ulaşılacağı ekim ayı ortasında borçlanma imkânını tüketmesi bekleniyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle