15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 EYLÜL 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 Yargı İnciraltı Yurdu’nda 5 gencin öldürüldüğü katliamı unutturdu. Ailelerin acısı dinmiyor 33 yıllık ‘kayıp’ dosya TANIKLAR ANLATIYOR Bir Politika Masalı Artık tehlikeli bir dönemece girdi. Dönülen bu köşeden sonra her türlü komploya izin çıktığına inanabilirsiniz. “Tamam oyun başlıyor ve ben bu oyunu sizden daha iyi biliyorum” dedi çünkü egemen güç. Aslında sağlam olmayan kaygan bir zeminde hareket ettiğini biliyor; tümüyle kuralsız hareket etmesinin, siyasetin hiçbir etik değerine aldırmamasının nedeni budur. Seçimleri her ne pahasına olursa olsun kazanmak istiyor. Can sıkan engellerden kurtulmak için elinden geleni yapacağına dair kanıtlar her geçen gün artıyor. İçeride ve dışarıda güçlenen hareketlilikten hoşlanmıyor ve kendi geleceğinin söylediği, propaganda ettiği gibi sağlam olmadığının bilincinde. “Anlatıldığı gibi yalnız değiliz, yalnızlaşmadık” söyleminin arkasında yatan da budur. “Yalnızlaştığına” dair söylentiyi yorumlarken korktuğu, daha fazla dikte ile karşılaşmak ve çaresiz bir şekilde boyun eğmek zorunda kalmaktır; ufukta onu görüyor. Politikacı için yanlıştan geri dönmek her zaman zordur. O daha da zorlanıyor. Hedeflerde en küçük bir geri adımın yıkılışa kadar gidebilecek bir toprak kaymasına yol açabileceğinin farkında. HHH Bütün bunların nedeni iktidarının gerçek olmayan zorlama bir güç üzerinde kurulmuş olmasıdır. Yüzde 50 ile falan değil, çürük iktidarların, içi geçmiş, ömrünü doldurmuş partilerin yıkılmasının boydan boya açtığı engelsiz bir yoldan iktidara gelebildiğini unutmadı. Şöhretlerin bir günde nasıl yıkılıp gittiğini gördü. Gururla hatırladığı o günler, şimdi kendi kâbusuna da dönüşebilir. Bu olasılığı üst perdeden ısrarla tersini söyleyerek ortadan kaldıramayacağını herkesten iyi biliyor. Tek tesellisi var; kendisini sarsacak kadar güçlü bir siyasi ve toplumsal muhalefetin olmadığına inanıyor. Ama ya öyle değilse! Hırçınlığının ve her türlü komploya eğiliminin nedeni budur. HHH Planlar, projeler, kestirimler, öngörüler işe yarayabilir. Ama insanlar tarihlerinin mutlak egemeni hiçbir zaman olamazlar. O da olamıyor. Kürt sorununun kendi planladığı gibi, iktidarını sağlamlaştıracak bir rotada gelişeceğine olan inancı her gün biraz daha sarsılıyor. Raporlar, demeçler, güç gösterileri işlerin planlandığı gibi gitmediğini gösteriyor. Tek öznenin kendisi olmadığını, öteki öznelerin isteklerinin, ağırlıklarının, desteklerinin her geçen gün biraz daha arttığını görmek de onu korkutuyor. Çözüm ile milliyetçilik arasındaki sarkacın gittikçe genişleyen açısı onun için bir tuzaktır artık. Başka dertler de var. İpleri hiçbir zaman elinden bırakmamış olmanın ihmale gelmez sonucu, en küçük bir gevşemede önüne geçilmez bir dağılma olasılığıdır. İşaretler var; eski ortak da artık daha fazla ve hemen her konuda diş gösteriyor. Ortaklık sarsıldı; öteki taraf artık bu gerçeği saklamamaya karar verdi. Şantaj büyük. HHH Peki ne olacak şimdi? Yaptığı bunca hatadan sonra inandırabilirse dış güçlere salladığı “yiğitlik” bayrağını yavaşça yere indirecektir. Şimdi derdi “zevahiri kurtarmak”tır; onlara “buralarda tek çareniz benim” diyecek. Kuşkuları arttıkça el attığı alanların sayısı da artacak. Artık hiç kimseye güvenemez; bundan böyle “istişare” olmayacaktır. İçeride gittikçe güçlenen ve inatçı bir karakter kazanan toplumsal muhalefeti, üniversiteyi, sokağı susturmak, Çarşı’yı pazarı denetim altına almaktan başka çare göremiyor. Kentlerin üstüne çöken gaz bulutlarının, statlara uzanan provokasyonların nedeni bu. Türkiye’nin “mütevekkil” bir halk hareketleri tarihi olduğu bilgisinin eskimemiş olmasını umuyor: “Baskı sonuç verir, hep verdi”, inandığı tarih ona böyle söylüyor. “Her şeye boyun eğen mütevekkil halk” bilgisinin geçerli olmadığını bilmiyor daha. Belki hemen değil, ama yolun sonu görünüyor. 1 TÜREY KÖSE 12 Eylül askeri darbesinden tam üç ay önce, takvimler 12 Haziran 1980 tarihini gösteriyordu. 13 Haziran günü yapılacak üniversite seçme sınavına girmek için İzmir’e gelen gençlerden bazıları İnciraltı yurdunda kalmaktadır. Anadolu’nun dört bir yanından, Diyarbakır’dan, Malatya’dan, Aydın’dan, Balıkesir’den gelen gençlerden bazıları ilk kez İzmir’i görüyordu. Belki denizi de... Saat Kulesi önünde fotoğraf çektirirler, vapura binerler. Üniversiteli gelecek hayallerine, büyük bir kente karışma heyecanı eklenir. Sınavdan bir gece önce, 12 Haziran 1980 gecesi yurt bahçesinde bir moral gecesi düzenlenir. Türküler söylenir, folklor oyunları sergilenirken saat 21.00 ile 21.30 sıralarında silah sesleri duyulur. Yurt bahçe kapısından içeri giren askerler, öğrencilerin üzerine ateş açar. 18 yaşındaki İsmail Baytak Balıkesir Sındırgı’dan gelmiştir. 20 yaşındaki Mustafa Uslu Manisa Turgutlu’dan, 19 yaşındaki Ali İhsan Tan Diyarbakır’dan, 23 yaşındaki Mehmet Ali Arun BalıkesirBurhaniye’den, 20 yaşındaki Hüseyin Akdağ NazilliAslanlar köyünden gelmiştir. Hepsi de sırtlarından vurulurlar. 24 kişi de yaralanır. Cumhuriyet’te Hikmet Çetinkaya “5 genç ölü” diye yazar. 5 genç insan düşer toprağa, 5 eve ateş düşer, 12 Eylül darbesine giden yola bir taş daha döşenir. Cumhuriyet’te, “1 subay, 2 astsubay ve 20 er gözaltında. Çavuş Dimici gözaltında” “1 asteğmen ile 6 çavuş tutuklandı” “İnciraltı katliamını yaratan tutuklu asteğmenle çavuşların ÜGD’li (Ülkücü Gençler Derneği) oldukları belirlendi” haberleri yayımlanır. Uğur Mumcu, 16 Haziran 1980 günü “Beş Genç Ölü” başlıklı bir yazı yazar. “İnciraltı yurtlarında meydana gelen olayların ayrıntılarını bilemiyoruz. Olayı tüm yurttaşlar gibi İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı’nın ‘teesürle’ duyurduğu bildiriden öğrenmiş bulunuyoruz. Diyelim ki öğrenciler sıkıyönetim yasaklarına karşı bir toplantı düzenlemişlerdir, varsayalım ki böyle olmuştur. Bu eylemin cezası gencecik öğrencilerin düşman askeri gibi kurşuna dizilmeleri midir?” diye sorar. Dönemin İçişleri Bakanı Mustafa Gülcigil, 18 Haziran günü TBMM’de katliamın “resmi” açıklamasını şöyle yapar: “Çeşitli ideolojik görüşlere mensup eski öğrenciler, yeni gelen öğrencileri kendi saflarına çekmek amacıyla bir gövde gösterisi niteliğinde forum yapmak ve ‘moral gecesi düzenliyoruz’ diye bunu kamufle ederek, davul zurna eşliğinde bir eğlence tertiplemişler; ancak kısa süre sonra bunu amaçları doğrultusunda saptırarak, söyledikleri şarkıların sonunda ‘Gültepe, Çiğli, Çimentepe, TARİŞ olaylarının hesabını soracağız’, ‘Katil oligarşi’, ‘sıkıyönetim mahkemeleri kapatılsın’ şeklinde sloganlar atmaya başlamışlardır. (...) Saat 21.30 sıralarında bu kalabalık grubun arka kısmından ve kafeteryanın bulunduğu kısma yakın yerden güvenlik görevlilerine ve askerlere doğru tabanca ile ateş edilmeye başlanmış.” “Silah bulunmadı” diye tepki gösterilmesi üzerine Gülcigil, “Silahlı mütecavizlerin arazinin ağaçlık konumundan istifade ederek mandalin bahçeleri arasından kaçtıklarını” söyler. ‘Çitin arkasında vurulmuş çocuk...’ İzmir 78’liler Araştırma ve Dayanışma Derneği’nin yaptığı çalışmada ulaşılan bazı tanıkların katliamla ilgili verdikleri bilgiler şöyle: A.O.Y. Türkiye’nin her yerinden gelen insanlar orada konaklama ve barınmalarını sağlamak amacıyla İnciraltı’na gelmişlerdi. Biz de İnciraltı Yurdu’nda kalan öğrenciler olarak onları karşılamış, günün anlam ve önemini belirten konuşmalar ve şenlik havasında, çok da uzun sürmesi planlanmayan bir gece tertiplemiştik. S.S. … Eğlence için toplanıldı. Onlar eğlenirken o dönem İzmir’de askeriyede görevli olanlar iki veya üç cemseyle geldiler. 2025 kişi civarıydılar. Bu 2025 kişilik gruptan bir kısmı oradaki eğlenceye katılan veya izleyen öğrenciler üzerine ateş açtılar, bir kısmı da havaya ateş açtı. A.K. ... Kendimi yerde buldum. Bu arada inanılmaz çığlıklar atılıyor, bir kargaşa, kaos söz konusu. “Kalkın” diye bir ses geldi; insanlar ayağa kalkmaya yeltendi, tekrar taradılar, yerde yatan kitleyi. Biz tekrar yere yattık. Ama bu arada bazı insanlar vurulmuştu, hatta benim yanımdakilerden biri ölmüştü. ... ‘Katliam sanki hayal mahsulü...’ Öldürme ve yaralama eylemlerine katılanlar hakkında bir dava açılıp sonuçlandırılmış, ancak dava dosyası kayıp. Kim ne ceza almış, bilen yok. İzmir 78’liler Araştırma ve Dayanışma Derneği, katliamın peşini bırakmamış. Yeni bilgilere ulaşılması, tanıklıkların yenilenmesi için bir çalışma başlatmış. Katliamda yaşamlarını kaybedenlerin yakınları ve olaya ilişkin bilgisi bulunan yaklaşık 50 dolayında kişiyle görüşülerek beyanları kayıt altına alınmış. 2010 yılında, katliamın 30. yılında darbeciler, dönemin askeri görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunulmış, ancak kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş. İç hukuk yolları tükenince, konu AİHM’ye taşınmış. Ancak 1990 öncesi olaylara bakılmadığından AİHM’den de “kabul edilmezlik” yanıtı gelmiş. Türkiye’nin katliamlar tarihinden bir sayfa daha karanlığa gömülmüş. Avukat Ayşegül Altınbaş, katliamın üzerinden 33 yıl geçtikten sonra “Maalesef hukuken bütün yollar tükendi. AİHM yargı yetkisini tanımıyor, hiç bakmıyor. Yapılacak her şeyi yaptık” diyor. Altınbaş, çarptıkları duvarları da şöyle özetliyor: “Oradaki isimlerin çoğu yok, dosya yok. Avukatların arşivleri kıymetlidir, kimse o dosyayla ilgili bir şey çıkarıp vermek istemiyor. Ölen insanların aileleri ile konuştum, birçok tanıkla konuştum. Bir tane belge yok. Sanki hiç olmamış gibi, gazetedeki birkaç haber olmasa sanki hayal mahsulü gibi. Katliam sonrasında Cumhuriyet gazetesi, Hikmet Çetinkaya çok uğraşmış. Üç beş kişiyi gözaltına alıp tutuklamışlar. Sonra darbeden sonra, askeri görevliler, emniyet görevlileri işledikleri iddia edilen suçlarla ilgili tutuklanamazlar, diye kanun değişikliği çıkmış. Bunlar çıkmış. Tahminen 6 ay kalmışlar. O yasa değişikliği ile çıkmışlar, sonrasını bilmiyoruz. Sıkıyönetim mahkemelerinin arşivi Ankara’ya aktarılmış, o dosyalara ulaşamadık. ” İzmir 78’liler Derneği’nden Yasemin Şase de karşılaştıkları engelleri anlatırken “Öncelikle tıkanılan yer, dava dosyasına ulaşamamak. Bu, en büyük engeldi. Tabii davanın görülmek istenmemesi nedeniyle hiç incelenmeden 5 günde reddedilmesi, AİHM’nin olayın 1990 öncesi olması nedeniyle incelemeyi reddetmesi bizler için yolu kesen noktalardı” diyor. ‘Düşman askeri gibi..’ ‘Cumhuriyet çok uğraştı’ Katliamın resmi açıklaması emekli hâkim albay Mehmet Ertuğrul Perim’e ulaştık. “Muhtemelen ilk duruşmaya çıktım. Sonra oradan ayrıldım. O celsede tabii çok sene geçti, teferruatıyla hatırlayamam sanık olan jandarmaları dinledim. 5.5 saat süren bir duruşma yaptığımı hatırlıyorum. Davanın neticesi hakkında bilgim yok” diyor. İnciraltı olaylarını “hayal meyal” hatırladığını söylüyor ve ekliyor: “İnciraltı’ndaki yurtta kalan talebelerdi, onu çok iyi hatırlıyorum. Ama başka bir şey bilmiyorum, keşke bilsem de söylesem.” Perim, dava dosyasının kaybolmasıyla ilgili olarak, “Arşivde olması lazım, niçin kaybolmuş bilemem. Şimdi pekâlâ Kenan Evren hakkında yargılama yapılıyor. Bunlar üzerinde de durulabilir” diyor. Perim, “Örfi idare günleridir ateş edilebilir tamam, ama ateş etmek için de şartları vardır, gelişigüzel ateş edilmez, üç defa ikaz edildikten sonra, üç defa havaya ateş edildikten sonra ateş edilebilir, hayati olmayan organlara ateş etme mecburiyeti vardır kanunda. Böyle kamu vicdanını tatmin etme imkânı var mı? Bunu örtbas etmek suretiyle kamu vicdanını tatmin edebilir misiniz?” görüşünü dile getiriyor. İnciraltı katliamı davasında “bir ya da iki celseye girdiğini” söyleyen Hâkim: Bilgim yok u acıya hangi anne baba dayanır’ R. A. Yurttan bir öğrenci silah sıkmış, asker de can güvenliği için ateş etmiş gibi bir vaka yok. Yurt arandı, yurtta bir tane çivi çıkmadı... Sabah yurda geldim. Hatta acile gittik. Yaralananlar, ölenler vardı orada. Bir çocuk vurulmuş. Yeşil çitler var orada; orada dolaşıyordum. Bir baktım ki, birçok çitin altında. Onu görememişler... Ben buldum. Çitin arkasında vurulmuş çocuk ve orada ölmüş, böyle kalmış. ...Onu görür görmez bu ellerimle çocuğu tuttum. Kan sıcaktı daha. Yemin ediyorum size. Tüylerim ürperiyor. Ellerim kan içinde kaldı. Çitin oraya düşmüş, görmemişler. Sonra haber verdik, çocuğu alıp götürdüler. O olayların içerisinde hangi anne, hangi baba, hangi yönetici o acıya dayanır. ‘B ilah bulamazsak fatura bize kalacak’ K.T. M1 tüfek vardı. İlk kurşun kulağımın dibinden geçti, arkadaki cam dağıldı. İkinciye artık durmuş olsam, herhalde şu an konuşmayacaktım burada. (..) Dışarıda operasyonlar devam ediyordu. Israrla silah bulmaya çalışıyorlardı. “Bu fatura bize kalacak. Lütfen, buradan bir mermi bulun, bir tabanca bulun. Yoksa, bunun faturası bize kalacak” diyorlardı... Polis de geldi, beraber aradılar. Hatta o zaman, bir süre oradaki işçilerle filan beraber kaldım. O zaman, konuşmaları çok net dinliyorum. Hatta askerler, “Yok işte kardeşim” diyorlardı. ..“Adam yaratacak halimiz yok ki, yok işte” diyor. “Mutlaka birilerini bulun. Burada silah olması gerekiyor” dediler, ama hiçbir şey bulamadan dönüp gitmek durumunda kaldılar. ‘S ‘Yargıya lanet ediyorum’ Öldürülenlerden Diyarbakırlı Ali İhsan Tan’ın kardeşi Mehmet Tan’a ulaştık. Tan, “Kendimi çok kötü hissediyorum. Yargıya lanet ediyorum. Failleri belli ama maalesef kimse cezalandırılmadı. Kendi kendilerini mi cezalandıracaklar? Bir insan hayatı o kadar basit mi” diye isyan ediyor. Mehmet Tan, “Bu tür olaylarda zamanaşımı olmaması gerekiyor. Bu kadar çok ucuz mudur insan hayatı Türkiye’de. İsrail bir askerini 1500 insanla değiştiriyor” diyor. Ailece “perişan olduklarını” söylüyor. Mehmet Tan, İzmir 78’liler Derneği’ne 1500 fındık üreticisi devlet desteğini ‘haram’ diye almadı ‘Vatan haini muamelesi gördük’ bilgi verirken de yaşadıklarını şöyle özetliyordu: “Olayla ilgili bilgilendirilmedik, kim tarafından vurulduğunu da bilmiyorduk. En sonunda, internet üzerinden, o sürece ilişkin bilgilere ulaştık ve devletin yüzbaşısı, askeri tarafından vurulduğunu öğrendik. Bir devletin kalkıp sivil vatandaşları, hele hele öğrencileri vurması gerçekten çok vahim bir şey bizim açımızdan. Çok zor şartlarla liseyi bitirdi ağabeyim. Yani maddi imkânsızlıklardan dolayı, babam, onu zar zor okuttu. O tarihlerde ben de ilkokul mezunuydum. Tabii ki, bana da sebep oldu. Babam, ‘Ben, evlat büyütüyorum, okutuyorum ve gidip devlet tarafından vuruluyorsa, yarın da senin vurulmayacağın ne malum?’ diyordu. O olaydan dolayı beni okuldan aldı, ben de okuyamadım. Mezar taşından dolayı, 12 Eylül’den sonra da ailecek birkaç defa emniyet güçleri tarafından toplanıp emniyet köşelerinde süründürüldük, sanki bir vatan haini muamelesi gördük; hem ağabeyime, hem de bize sanki vatan hainiymişiz gibi bakıldı ve süründürdüler bizi. ” Sürecek C M Y B Haber Merkezi Ordu’da Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca fındık üreticisine dönüm başı 150 TL verilen “Alan Bazlı Gelir Desteği” ödemelerine 1500 üretici başvuru yapmadı. Muhtarlar Konfederasyonu Genel Başkanı ve Ordu Muhtarlar Derneği Başkanı Hüseyin Akdeniz, birçok üreticinin “haram” olduğu düşüncesiyle desteklemeye başvurmadığını belirtti. Ordu Müftüsü Mustafa Kolukısaoğlu ise, “Devletimizin verdiği bu para helaldir, haram değildir” dedi. 2 Ekim tarihine kadar başvuruda bulunmayan üreticiler ise destekleme hakkını kaybedecek. Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı üreticilere 3 yıl boyunca dönüm başına 150 TL destekleme ödendi. 2012’de Bakanlar Kurulu kararıyla dönümüne 150170 TL arasında değişen oranla verilen desteklemeler 3 yıl daha uzatıldı. Ordu’dan bu yıl 109 bin fındık üreticisi destekleme için başvuruda bulundu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle