15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 EYLÜL 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Demokrapolis Paketten fırlayanlardan: Güroymak’ın adı Norşin oldu mu, demokratikleşmiş olacağız... Dicle Üniversitesi Coğrafya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emrullah Güney, öneriyor: “İzmir’e de Smirna deyin bari. Ankara ya Engürü olsun ya da Ancyra. Eskişehir’e de Doryleion denilsin. Sıvas’ın adı da Sebastopolis olsun. Giresun’a Kerasus; Samsun’a Amissos diyelim. Konya’ya haç anlamına gelen İkonium. Van’ın adını da değiştirelim; Tuşpa yapalım. Şanlıurfa niye aynen kalsın! Er Ruha olarak değiştirelim; Avrupalılara şirin görünsek daha iyi: O zaman Edessa yapalım. Ya Kahramanmaraş! O da elbet Germanikopolis olacak. Kayseri ne demek? Sezar, imparator kenti. Mazaka olsun. Osmaniye niye kalsın! Bölgenin adı olan Kizzuwatna diyelim ona da.” Prof. Güney, “Öğretmen de izleyemez oldu artık değişiklikleri. Öğrencinin kafası karışık” diyor. Artık kafa filan aramayacağız. Kafasızlık geçer akçe çünkü... Dil Derneği Genel Yazmanı Hülya Küçükaras, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’na başvurdu: “Üyelerimiz ve dilseverler derneğimize başvurarak tablet bilgisayarlarda abecemizde yer alan ‘ç, ğ, ı, ö, ş, ü’ harflerini yazamadıklarından ya da bu harfleri tablet bilgisayarların ekranlarında düzgün göremediklerinden yakınmaktadır. Genellikle teknik bir sorun olarak yorumlanan bu eksiklik, gerçekte top GÖRÜŞ ERCAN YEŞİLYURT Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Neşe Düzel, büyük büyük konuşmuş. Taraf’ın çok dürüst ve özgür bir gazete olduğunu belirtip “Devlet gazeteciliğinin, ödülü olduğu kadar bedeli de var” demiş ve eklemiş: “Şimdi ödüllerin tadını çıkaranlar, zamanı geldiğinde, kişiliklerinde açtıkları yaraların acısını da hissedecekler... Biz, bir haber için özür dilemek zorundayız. Büyük Konuşma! dilemek zorundalar. Gün gelecek, o özrü bu millet onlara diletecek.” Sanırsın, mesleğinin ilkelerini unutup bavulla belgeyi savcılığa teslim edenlerle Taraf’ın hiçbir ilişkisi yok. Büyük konuşunca, yenen lokma da ister istemez büyük oluyor. Onlar ise, bütün varoluşları ve satılmışlıkları için özür 12 Mart, 12 Eylül ve AKP Yargısı Korku imparatorluğu ülkemize sık sık uğrar. 12 Mart, 12 Eylül ve AKP iktidarları dönemlerindeki yargılamalara bakarsanız çok açık şekilde görürsünüz bunu. Bütün bu olağanüstü dönemlerde, kendilerini güçlü, muktedir gören yapılarda ciddi bir aşağılık kompleksi ve korkuyu aşabilme çabası görülür. Korku imparatorluklarında, mücadele edilecekler, yalnız iktidarlar değil, belki onlardan daha fazla kendilerini o iktidarla özdeştirenlerdir. En büyük özellikleri, hep güçlünün yanında yer almaktır. Asıl maharetleri, kendilerine ait olmayan gücü, herkesten daha fazla, daha acımasızca kullanmalarıdır. İşin garibi onlar bunu, sizi ve toplumu korumak amacıyla ve inanarak yaparlar. Korku, toplumda öyle bir iklim yaratır ki mahkemeler önce “duruşmalara gelmenize gerek yok” der, sonra “kaçma şüphesiyle” tutuklar. Tuhaflıklar, yalnız tutuklama kararlarıyla sınırlı değildir. Yargılama aşamalarında da “suçlu” olduğuna karar verilmiş “sanıkların” hangi suçtan yargılanacaklarına mahkemeler bile karar veremez. Çünkü korku impatorluğunun işi, kişilerin “suçlu” olduğuna karar vermektir. En zor durumda kalan, “suçluya” bir suç bulması gereken savcılar ile uygun bir suçtan mahkum etmesi gereken hâkimlerdir. Artıkw hakların hükmünü yitirdiği hukukun olmadığı vicdanın yok olduğu saldırdıkça batan muktedirlerin, kabadayılığına “losyon” sürülmüştür. Uygulama yenilgiye rağmen sürekli yeni suçlama ve saldırılarla “durmak yok, yola devam” çaresizliğine dönüşür. Suçluluk psikolojisi ve kompleksi iktidarı öyle bir kontrolüne alır ki sürekli kürsülere çıkıp ipe sapa gelmez, ölçüsüz çilpisiz laflarla bağırttırır. AKP’nin muktedir olduğu son dönem yargılamalarını izliyorsanız, yargılayanlarla, yargılananlar yer değiştirmiş gibidir. Artık sanıklar yargıyla dalga geçer duruma gelmiştir. O kadar mağduriyete rağmen, yargıyla dalga geçer duruma gelinmesi o mahkemenin vereceği cezanın hiçbir hükmü kalmamıştır sanık için. Onlar artık kendilerini suçlu değil, tutsak olarak görüyorlar demektir. “Hukuk dışında atılacak her adım, hukuk içinde karşılığını çok ağır öder” demiş Rize’de Tayyip Erdoğan . Hukuki kararları yargı belirler, Başbakan değil, tabii demokratik sistemlerde. Aklıma geldi, eski DİSK Genel Sekreteri Mehmet Atay anlatmıştı: 12 Eylül’de DİSK iddianamesi çamaşırhane ve resepsiyon mantığıyla herkesi asmak amacıyla kurgulanmıştı. Genel Başkan Abdullah Baştürk’ün de idamı isteniyordu. İddianame okununca, Abdullah Baştürk “Değil beni, siz benim ceketimi bile asamazsınız” diyerek devrimci bir duruş sergilemişti. Bugünkü mahkemelere ve kararlarına bakarsanız, aynen 12 Mart ve 12 Eylül’deki gibi iktidara karşı olanlara çok ağır cezalar veriliyor. Bir süre sonra kararlar bozulacak eskiden olduğu gibi hemen hepsi aklanarak çıkacak. Yargı yine “öç alma” yarası alacak. Her şeyi talimatla ve polis gücüyle çözeceğini sanan Başbakan emir vermeye devam ediyor. Toplumsal olaylar, sosyolojiktir, yani toplumun yapısından gelen tepkilerdir, emirle çözülmez. Sorun asayiş sorunu değildir. Başbakan toplumsal olayları, AKP kadroları ve bürokratları sanıyor, onları sürekli azarlayarak her istediğini yaptırıyor ya. Korku da insani bir duygu ama bu kadarı biraz fazla. Siyasete İtilen Gazeteci Dursun Gündoğdu; gözü pek, çalışkan bir gazetecidir. Hürriyet’in Antalya Temsilciliği’ni yürüttü uzunca süre. Gazetecilik ilkelerinden ve Atatürkçü çizgisinden sapmadığı için AKP iktidarının hışmına uğradı. AKP, Başbakan’ın çok şaşırdığını söylediği 2009’daki Antalya yerel seçim yenilgisinde ve referandum oylamasında Hürriyet bölge ekinin etkisinin olduğunu düşünmüş olacak ki, üstündeki baskılar arttı. Sonunda Hürriyet, Gündoğdu’yu gazeteden uzaklaştırdı. O yine yılmadı, bilgisunar sitesi üzerinden Gün Haber’i kurdu, savaşımını sürdürdü. AKP’liler, yine peşindeydi: Zarara uğraması, ekonomik sıkıntıya düşmesi için ellerinden geleni yaptılar. Antalya’da hangi AKP il başkanı göreve geldiyse, Gündoğdu için “Yazı yazmayı bıraksın, gitsin CHP’den siyaset yapsın” demeye başladı. Dursun, dayanamadı, 34 yıllık mesleğini bıraktı, CHP’den Konyaaltı belediye başkan aday adayı oldu. Kampanyasının sloganını da “Konyaaltı’na Gündoğdu” diye belirledi. Yolu açık olsun. Kurgu CHP’nin çantada keklik gördüğü Çankaya Belediye Başkanlığı için şimdilik 30’a yakın aday adayı var. CHP’de kaynayan kazanların yükselen dumanlarından gelecek okuyanlar; TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun danışmanı, eski CHP’li parlamenter Nebil Oktay’ın oğlu Ekrem Kerim Oktay’a daha büyük şans veriyorlar. Ancak Oktay’ın adaylığına CHP Ankara il ve Çankaya ilçede sıcak bakmayan üye sayısının çokluğundan söz edenler de az değil. MHP’liler de, Çankaya’ya ilişkin CHP’deki gelişmeleri yakından izliyor. Onların planı, Ekrem Kerim Oktay aday gösterilir de CHP’de bir huzursuzluk çıkarsa, iktidara karşı tavırları ile tanınan eski yargıç Osman Kaçmaz’ı aday gösterip aradan sıyrılmak üzerine kurgulanıyor. Türkçeye Saygı Tehdit Abdullah Öcalan, “Silahlara dönülmez diye bir şey yok” diyormuş, “ben şimdi kimseye ‘silah asla bir seçenek değildir’ diyemem, bunun garantisini veremem” diyormuş. Usta Teyyüp’ün başlattığı barış süreci pazarlığı, cezaevindeki bir hükümlünün Türkiye’yi tehdit etmesine geldi, dayandı. lumsal ve ekinsel (kültürel) açıdan önemli sakıncalar doğurmaktadır. Bilişim ve iletişim araçlarından yararlanan genç kuşak, abecemizdeki harfleri kullanmaksızın yazmaokuma alışkanlığı edinmekte; Türkçemize, sözvarlığımıza yabancılaşmaktadır. Çoğunlukla dışalım (ithalat) yoluyla getirilerek ülkemizde satışa sunulan tablet bilgisayarlarda abecemizdeki tüm harflerin sorunsuz yazılıp görüntülenmesini sağlayan yasal düzenlemeler, yaptırımlar ve bu bağlamdaki tüketici haklarına ilişkin ayrıntılı bilgiye gereksinim duyuyoruz. Derneğimizi, başta tablet bilgisayarlar olmak üzere tüm bilişim ürünlerinde Türkçenin kullanımına ilişkin düzenlemeler ve yaptırımlar konusunda aydınlatmanız dileğiyle bilgilerinize sunarız.” GÖRÜŞ MİTHAT MELEN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Gökte Kayan Yıldızlar Yeni bir okul dönemi daha başladı. Nereden baksanız Türkiye’de 20 milyona yakın öğrenci var. Bunun yarısı kadar da öğrenci olmak isteyen var. Toplumun beşte ikisi öğrenim çağında. Burada bir görüş ileri sürüp, öğrenmenin çağı yoktur, diyebilirsiniz. 15 milyon hanemiz olduğu var sayıldığında demek ki her haneye iki öğrenci düşüyor. Bütün bunlara teknik eğitimleri, meslek içi eğitimleri de katarsanız Türkiye’de toplumun her ferdi çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla eğitim ve öğrenimle doğrudan ilgili demektir. Şimdi gelelim kilit meseleye. Birincisi, piyasa koşullarına uygun eğitim ve öğrenim yapabiliyor muyuz? Özetle, verdiğimiz eğitim ve öğrenimin sonunda gençlerimiz iş bulabiliyor mu? Bulsa bile tatmin olabiliyor mu? İkincisi ise, müthiş hızla değişen dünyaya ayak uydurabilecek ve rekabet edecek eğitim düzeyini tutturabiliyor muyuz? Geleneksel sanayi devrimi sonrası eğitim sistemiyle elektronik çağın yüksek teknoloji ve katma değer yaratmanın, sorunları değil çözmek yanından bile geçemiyoruz. Ben artık öğretim ve eğitim düzenimizin kaçıncı kere karmakarışık edildiğini hatırlamıyorum bile. Göründüğü üzere sistem hayata hazırlamıyor. Çocukların, gençlerin kendi ayakları üzerinde durmalarını ve üretmelerini öngörmüyor. Her yönetim ise bir öncekini suçluyor. Düşünün ki liselerde rapor alıp özel kurslara gidiyorsunuz. Üniversiteye girebilmek kursa gitmeden mümkün olmuyor. O zaman ya kursları kapatmak ya da tüm liselerimizi dershaneye çevirmek gerekiyor. Ancak kimsenin aklına gelmiyor Türkiye’nin en büyük meselesinin öğretmen yetiştirmek olduğunu. Derme çatma kurulan üniversitelerde yetişen, formasyonu eksik öğretmenlerle bu işin olmayacağını herkes görüyor. Siz daha doğru dürüst Türkçe öğretemediğiniz bu ülkede nasıl Kürtçe eğitime başlayacaksınız? Düşünemiyorum. Üniversitelere gelince... Niteliği devamlı göz ardı ettiğiniz için Tokyo’daki metrolar gibi öğrencileri tıka basa doldurduğunuz üniversiteler ise başka içler acısı. Bir de üç tane uyanık, sözüm ona işadamının bir araya gelip apartmandan bozma binalarda adına üniversite denilen, bir şeffaf tahtayla kötü yazan Çin kaleminden başka sermayesi olmayan öğrencinin parasını alma merkezleri var. Bir sabah verilen doktoralarla, sokaktan toplama hoca bozuntularını havalarla pozlarla sahneye çıkarıp arkadan da dershanecilikten kazanamadıkları paraları denkleştirmeye çalışan mütevelli heyet üyeleri ve rektörler var. Sayın Başbakan, bu vakıf üniversitelerine bir çözüm getirmek lazım, derken çok haklı da Türkiye’deki 200 üniversitenin sorunlarını nasıl çözeceğimiz konusunda nedense pek sesi çıkmıyor. Hepimiz, dünyayı ABD yönetiyor, diye söyleniriz. Aslında ABD’yi ne New York ne Wall Street ne de asker yönetir. ABD ve dünyayı 60 kadar üniversite ve onların bilim insanları yönetir. Türkiye’de de meselenin aslı budur. Bilim insanına gerekli saygıyı, ilgiyi, olanağı gösterirseniz, kişisel çıkar yerine bilimi ön plana çıkarırsanız ülke abat olur. Türkiye’de çok değerli eğitim kurumları ve çalışanları var. Meselenin aslı dünyayla rekabet edebilen, dünya standartlarına ulaşmış eğitim ve öğretim kurumlarına önem verip diğerlerini de bu düzeye çekmek olmalı. Yoksa, ısrarla, yıldızımız parlıyor, söylemleriyle kendimizi kandırıp bu eğitim ve öğretim meselesini çözemezsek gökte kayan yıldızlar gibi ufukta denize gömülebiliriz. Yine söyleyelim mi, hanımlar, beyler ve sevgili çocuklar hep birlikte düşünelim, diye? HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Domuz 1 yavrusu. 2/ 2 Paylama... Bir Avru 3 pa ülkesinin 4 başkenti. 3/ 5 Gemi çat 6 masında eğri parça. 4/ 7 Şarkı, tür 8 kü... “Gemi 9 de teslim satış” anlamın 1 2 3 4 5 6 7 8 9 da kullanılan ti 1 A N E M O F O B İ cari kısaltma... Es 2 T Ü L Ü A V A L ki Mısır’da güneş 3 A L E N İ A R A tanrısı. 5/ Kimi ba 4 J A K O A H lıkların iste kuru5 A P İ D O L O J İ tularak yapılan 6 B U İ N A M pastırması. 6/ ArA N EM İ ka, sırt... Tanrı. 7/ 7 U Ş İ A G E L Dinsel tören... “ 8 J U D O eylediğim servi 9 A M E R İ K A N O hırâmanın içindir” (Fuzuli). 8/ Antalya’nın turistik bir ilçesi... Bir şeyin sıcaklığını artıran fiziksel güç. 9/ Uzaklık anlatmakta kullanılan söz... Çamaşırın az kirli ve köpüklü son suyu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bebeğin düşmemesi için beşiğe ya da salıncağa bağlanan enli bez kuşak. 2/ İyi, güzel... Uyma, boyun eğme. 3/ Şarkının sert bir biçimde vurgulandığı disko müzik üslubu... Kapalı bir yerin ısısını ayarlayan aygıt. 4/ Kent elektrik akımını sağlayan kuruluş... Bir soru sözü. 5/ Bir tür deniz taşımacılığı... Bir nota. 6/ Kaliteli bir kahve cinsi. 7/ Damızlık erkek koyun... Sığır sürüsü. 8/ Zekâ geriliğinin ileri şekli... Bir nota. 9/ Sürülmemiş, ot bürümüş tarla... Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın bir romanı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle