15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 EYLÜL 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Güç koşullara ve düşük ücrete karşın çağrı merkezleri işsiz gençlerin sınırlı seçeneklerinden biri Umut(suzluğ)a çağrı Çalışanların kurduğu derneğe göre asgari ücret, artı asgari geçim indirimi, artı 100 lira yol parası ile bin lira civarında ücret alınan, tuvalette kalma süreleri bile inceden inceye hesap edilen çağrı merkezleri, iş bulma umudunun oldukça düşük olduğu ülkede istihdam oranını hızlı artıran sektörlerden biri konumunda. yapısal bir nitelik kazanan işsizlik, bazı sektörler için şans oldu. Üç aydır iş arama kanallarını kullanmayan, ancak işe başlamaya hazır olduğu halde umutsuzluğundan dolayı iş aramayanları dahil edildiğinde oranı yüzde 26’ya ulaşan genç işsizlerin yeni gözdesi çağrı merkezleri oldu. Türkiye genelindeki 1000’e yakın çağrı merkezinin yaklaşık yarısına sahip Doğu illerinde yaşları ortalama 26 olan, 30 bine yakın genç, Anadolu’da yapılan çağrı merkezleri ile yeni iş kapısına sahip oldu. Çağrı Merkezleri Derneği Başkanı Metin Tarakçı, çağrı merkezlerinin son yıllarda sanayi kuruluşlarından daha çok iş imkânı sağladığını ileri sürerek, “Az maliyetle Türkiye’deki istihdam sorununu hızla kapatabilen bir sektöre sahibiz. Halen sektörde 67 bin genç istihdam ediliyor. Yıl sonuna kadar en az Çalışanların yaş ortalaması 2628. Sirkülesyan çok yüksek. Türkiye’de toplam çalışanların yüzde 26’sı kadın işçi iken, çağrı merkezlerinde çalışanların yüzde 60’ini kadınlar oluşturuyor. Mesai saataleri 12 ile 18 arasında Ekonomi Servisi Uzun bir süredir değişiyor. 4 bin yeni koltuk Türkiye, dünyadaki büyüklüğü 374 milyar dolar olan çağrı merkezi pazarında ilk 16’da yer alıyor. 2012 verilerine göre Türkiye’deki pazar büyüklüğü 2.4 milyar liraya ulaştı. 5 yıl içinde her yıl ortalama yüzde 20 büyümeyi hedefleyen Çağrı Merkezleri Derneği’nin son raporuna göre bu yıl Anadolu’ya 4 bin yeni koltuk yatırımı öngörülüyor. Bunun bin 800’ü Doğu Anadolu’ya, 600’ü Güney Doğu Anadolu’ya yapılacak. İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere büyük illerde ve Doğu Anadolu’da da hızla gelişen sektörde 2015 yılı sonuna kadar 100 bine yakın bir büyüme beklenirken açıklanan 2023 vizyonunda çalışan sayısı 350 bin kişiye çıkıyor. Sonbahar Korkuları Sonbahar doğanın eskiyen yüzünü gösterdiği mevsimdir. Doğada eski tutunamıyor, gidiyor. Eskiyen yüzün altındaysa birkaç ay sonrasında gelecek olan yenileşmenin umut dolu tohumları saklıdır. Toplumsal yaşam bu kadar tekdüze ya da doğrusal değildir. Eskinin yerini yenisinin almasının sağlanması hiç de kolay olmuyor. Bir bakıma eski kalıcılaşıyor, kabuk bağlıyor ve kalıcılaştıkça da korku salıyor. HHH Türkiye bu sonbahara, bir tarafta Gezi olaylarıyla başlayan ve giderek toplumsallaşan, aydınlık, özgürlük ve eşitlik istekleriyle, diğer taraftan o istekleri gençlerin ölümüne ve yaralanmasına yol açacak biçimde her ne pahasına olursa olsun baskı altında tutmayı iş edinen AKP hükümetinin karşı koyuşuyla giriyor. AKP, bu sonbahara, gerçek yüzünün halkın güçlü tepkileriyle görülmekte olmasının korkusunu yaşıyor. Hükümet, insanların bir araya gelmelerinden korkuyor; bu nedenle de en temel insan haklarından olan toplantı ve gösteri hakkını yok sayıyor. Her toplantı ve gösteri girişimi, polis şiddetiyle korkulu ve ölümcül bir çatışma ortamına dönüşüyor. Bu uygulamalarıyla hükümet, gerçekte, özgürlüğün güneşinden korkuyor. Kürt sorununun çözümüne yönelik olarak hükümetten beklenen demokrasi paketinin açıklanması sürekli erteleniyor. Üstelik yeni anayasayı da biçimlendirecek gerekli kapsamda olması umulan bu belgenin içeriği kamuoyundan saklanıyor. Çoktandır unutulan demokrasinin açıklık rejimi olduğu gerçeği bir tarafa bırakılıyor, hükümet demokratik açıklıktan korkuyor. Çocukların ve gençlerin beceri ve yeteneklerini özgür bir ortamda geliştirmelerini sağlayacak olan laikliği unutturmaya çalışan AKP, böylelikle toplumun geleceğini karartıyor. Korkusuz ortamlarda üniversitelerin açılış törenleri eskiyen yılın yanlışlarının altının çizilmesi ve geleceğin umut ışıklarının ilk görüntüleri olarak çok değerli katkılar yapabilecek özellikler taşır. Kimi rektörler tarafından açıklandığı gibi, bu sonbaharda hükümetin yarattığı gerginlik ortamında olay olur korkusuyla, üniversiteler açılış töreni yapamıyor; AKP, bilimin ışığından korkuyor. Yukarıda sıralananlar hükümetin korkuları. Ya halkın korkuları? Bu sonbaharda da savaş korkusu ağırlığını koruyor. AKP hükümetinin tarihsel dış politika yanlışları, özellikle de Suriye açmazı; sınır boylarında ve Hatay’da yaşananlar; kimi yerlerde yaşanan toplumsal gerginlikler, halkın savaş korkusunu yoğunlaştırıyor. Bereket hükümetin savaş çığırtkanlığı yaparak içine düştüğü büyük Suriye batağını Rusya’nın olumlu diplomasi becerisi şimdilik düzeltecek gibi görünüyor. Ekonomide yaşanan kırılganlık yarın ne olacak korkusunu gündeme getiriyor. Bir türlü bitmeyen ve geçen pazartesi günü açıklanan istatistiklerden görüleceği gibi yeniden yükselişe geçen işsizlik korkusu; TL’nin dolar karşısında değer kaybı sonucu uğranılacak yoksullaşma korkusu; ağırlaşan faiz yükü nedeniyle borçların ödenememesi korkusu sonbahara damgasını vuruyor. Yurtsever halkın korkusu bunlarla sınırlı kalmıyor; durmayan HES yapımıyla derelerin kuruması; her tarafta ormanların yağmalanması ve kıyıların talanı da ayrıca korku kaynakları oluyor. HHH Korku faşizmin anasıdır. Bu ülkenin özgürlükçü, eşitlikçi, ilerici, laik ve aydınlık insanları o doğuma izin vermeyecek beceriyi kesinlikle gösterecektir. Korkudan beslenenler kaybedecek, sonbaharın savrulan yapraklarının köklerinde bıraktıkları özgürlük çekirdekleri ilkbaharda yaprağa ve çiçeğe dönüşecektir. 15 bin kişiye daha istihdam sağlayacağız. Bunun yarısı Doğu illerinde olacak. 2015’e kadar da 37 bin kişiyi işe alacağız. 2023’te bu sektörde hedefimiz 350 bin gence iş vermek. Ayrıca hemen her çağrı merkezimizde birkaç engelli çalışanımız da yer alıyor” dedi. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın yaptığı çağrı merkezleri sektöründe istihdamı teşvik süresini 2018’e kadar uzatıldığını açıklaması da sektör için yeni bir avantaj oluşturuyor. Çalışanların yüzde 60’ını genç kızlar, yüzde 50’si lise, yüzde 50’si üniversite ve yüksekokul mezunlarından oluşan sektörün, açılan ön lisans programlarından dolayı eğitimli personel sayısının artması ile yeni bir yüz kazanması bekleniyor. Çelik: Kadın dezavantajlı olmaktan çıkacak Ekonomi Servisi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, kadın istihdamı paketine ilişkin, “Kadının çalışma hayatında pozitif ayrımcılık yapılması zarureti var ama bu, kesinlikle kadının istihdamda dezavantajlı duruma düşmesini sağlamayacak” dedi. Çelik, kadın istihdamının artırılmasının yanında, istihdam edilen kadınların aynı zamanda doğum yapması ve Türkiye’de genç nüfusun varlığını sürdürmesi konusunda ayrıntılı çalışma yaptıklarını kaydederek, burada amaçlarının kadının istihdamını engelleyecek kararlar almak olmadığını, kadının hem istihdamı hem de sağlıklı nesillerin yetişmesi için uğraştıklarını anlattı. Emekli maaşlarının bayram öncesinde ödenmesiyle ilgili çalışmaları olduğunu anlatan Çelik, “Bayram tatili öncesindeki takvimle ilgili çalışıyoruz” diye konuştu. Kale’den, Çanakkale ruhuyla yatırım ŞEYMA YILDIRIM MARDİN Mardin’de 5 milyon lira değerinde yapı kimyasal fabrikası açan Kalekim 100 kişiye istihdam sağlayacak. Yatırımın kısa süre içinde 10 milyona ulaşacağını söyleyen Kale Grubu Başkanı Zeynep Bodur Okyay, hedeflerinin özellikle Kuzey Irak’a ihracat olduğunu söyledi. Çözüm sürecine destek olmak için meclis başkanı olduğu İstanbul Sanayi Odası’nın üyesi 50’ye yakın işadamı ile önceki gün Diyarbakır’ı ziyaret eden Kale Grubu Başkanı Zeynep Bodur Okyay, “Yatırımlarımızı Çanakkale ruhuyla yapı yoruz. Nasıl ki ülkeyi kuran ruh Türkiye’nin dört bir yanından kalkıp Çanakkale’ye aktıysa, nasıl ki bu ülke için el ele, omuz omza savaştıysa, biz de Çanakkale’den yola çıkıp aynı uğurda mücadele ediyoruz. Bu ülkenin her karış toprağında harcımız olsun istiyoruz. Bu nedenle İstanbul’dayız, Isparta’dayız, Mersin’deyiz, Yozgat’tayız, Erzurum’dayız ve şimdi de Mardin’de sizlerleyiz” dedi. Bodur Okyay bu projenin bölgedeki mevcut ve potansiyel pazar ihtiyacını karşılamak amacıyla 5 yıllık yatırım planları çerçevesinde hayata geçirildiğini söyledi. letler tarafından düzenlenen ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban KiKalekim Mardin Fabrikası, İçişleri Bakanı Muammer moon’un başkanlığında toplanan Afrika Özel Sektör Forumu’na katılan Sabancı Güler ve Kale Grubu Başkanı Zeynep Bodur OkHolding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı yaptığı konuşmada, “Yönetim kayay (sağda) tarafından törenle hizmete açıldı. demelerinde çalışan kadınların oranı yüzde 21. Kadın çalışanlarımızın terfi oranı, Fabrikada, bölgenin yapı kimyasalları pazarına yönelik ekonomik, standart ve teknik 2012’de yüzde 22 iken, 2013 yılı ilk ay itibarıyla bu oran yüzde 34’e yükselmiş duyapıştırıcılarla ısı yalıtımı ürünleri üretilecek. rumda. Ayrıca toplulukta yeni işe alınan çalışanlar arasında kadınların oranı 2012 yılında yüzde 26 iken, 2013 yılının ilk çeyreğinde bu oran yüzde 35’e yükseldi” dedi. Sabancı: Kadın Ekonomi Servisi Güler Sabancı, toplulukta çalışanların yaklaşık üçte biri kaolduğunu ama bunun yeterli olmadığıçalışan yüzde 35 dın nı dile getirdi. New York’ta Birleşmiş Mil Suriye’deki kimyasal silahlar bağlamında, ABD ile Rusya arasında savaşı önleyebilecek bir anlaşma şekillenirken İran’ın yeni devlet başkanının açılımları bana geçen yıl ağustos ayında bir çarşamba yazımda kullandığım bu başlığı anımsattı. ABD ve Rusya’nın sergilediği, Lübnanlı yazar Rami Khouri’nin deyimiyle çok başarılı “diplomatik tango” tüm dünyada ilgiyle izlenirken Obama’nın yeni İran Devlet Başkanı Ruhani’ye bir tebrik mesajı gönderdiğini, sıcak, samimi bir teşekkür cevabı aldığını öğrendik. Bu haberi, İran’ın BM’de nükleer pazarlıklarını yürütmekle görevlendirilen Salehi’nin Uluslararası Enerji Ajansı’nın genel konferansındaki “Ben bu sorunu çözerek, İran dosyasını kapatmaya geldim” sözleri, dini lider Hamaney’in diplomasiye yeşil ışık yakan “kahraman esneklik” kavramı, devrim muhafızlarını siyasetten uzaklaştırma konusunda Ruhani’ye verdiği destek, Dışişleri Bakanı Zarif’in Musevi yeni yılını kutlayan Twitter mesajı, kimi önemli siyasi tutukluların serbest bırakılması izledi. ABD ve Rusya arasındaki, Çin tarafından da olumlu karşılanan işbirliği kimin başarısı, bu “tangoda” başı kim çekiyor, bir sonuç üretir mi? İran samimi mi gibi “önemli” soruları, kuşkusuz önümüzdeki günlerde, haftalarda tartışmaya devam edeceğiz. Ancak Suriye krizindeki son gelişmelerin üzerinde, bunları “Büyük Ortadoğu” bölgesi içine oturtarak “uzun dönem” bağlamında düşünmeye çalışmakta da yarar var. Şuradan başlayabiliriz: Marx kapitalizmin krizini analiz ederken sermayenin, krizin basıncıyla başka alanlara gitmeye (ihracat, sermaye ihracı vb.) yöneldiğini (kâr oranlarının düşme eğiliminin karşıt eğilimleri bölümünde) gösterir. Lenin, başka alanlara giden bu sermayenin önünü açan siyasi askeri müdahaleleri, açılan coğrafyalardaki, siyasi etkilerini (emperyalizm) tartışır. Marx giden sermayenin gittiği yerdeki dönüştürücü etkisinin özelliklerini tartışmaya sıra gelmeden öldü. Lenin de savaşın devrimin basıncı altında, sermayenin gelişine neden ABD ve Rusya, derken... İran ‘Suriye Aslında İran, O da Başka Bir Şey’ olan kriz dinamiklerinin üzerinde durmadı. David Harvey’in 1985’te yayımlanan “Sermayenin Jeopolitiği” başlıklı çalışmasında bu, biri ekonomiye, diğeri jeopolitiğe öncelik veren yaklaşımı birlikte düşünmeye yardımcı olacak araçları buluyoruz. Harvey, sermayenin kriz dinamiklerine, bu dinamiklerden mekâna kaçarak, değerlenme sürecini zamana yayarak korunma refleksine, bu arada hem bulunduğu hem de gittiği coğrafyayı kendine uygun bir biçimde yeniden düzenleme eğilimine ilişkin son derecede yararlı açılımlar sunuyor. Yukarda kısaca aktardığım son gelişmeler beni BOP bölgesinde, bir süredir ekonomik önceliklerin ağırlık kazanmaya başladığını (tabii ki jeopolitiğin sorunlarını unutmadan) düşündürdü. açmaya uygun, stratejik enerji kaynaklarına sahip bir coğrafya olarak tanımladığını düşünüyordum. Başkaları, İsrail’in güvenlik sorununu da göz önüne alarak büyük devletleri yıkan “kontrollü istikrasızlık”, askeri hâkimiyet yaklaşımının daha öncelikli olduğunu savunuyordu. Ama her iki durumda da jeopolitiğin önceliklerinin (kriz dinamiklerini unutmadan) başat olduğunu savunmak olanaklıydı. “BOP1”in var olan yapıları yıkmak, enerji kaynaklarına el koymak gibi girişimlerinden, Irak dağılırken “olur böyle şeyler” rahatlığından, “BOP2”nin “kaos” korkusuna bir anda gelmedik. Afganistan ve Irak savaşlarının maliyeti, ABD’yi yalnızlaştıran başarısızlıkları, “devrimci İslamın” yükselişi, 2007 mali krizi bu geçişte etkili oldular. OP 1’den ‘BOP 2’ye “Büyük Ortadoğu Projesi” 2001’den bu yana, ama özellikle Irak savaşı sırasında yoğun olarak tartıştığımız konu. BOP bir coğrafyayı hedef alıyor, buradaki doğal kaynaklara (enerjiemek), bu coğrafyanın, yükselen güçler açısından özel stratejik önemine, ABD’nin şiddet uygulama kapasitesini kanıtlamaya odaklanıyordu. Bu bağlamda birçok yorumcunun ileri sürdüğü gibi, bu bölgeyi yeniden düzenlemek ile yıkarak kontrollü istikrarsızlık altında tutmak eğilimleri aynı anda ilerliyordu. Ben, Harvey’in teorik katkılarından hareketle, BOP’nin bölgeyi, kapitalizmin krizi içinde sermayeye bir mekâna kaçış alanı yaratacak biçimde yeniden düzenlenerek ‘B şbirliği mi kolektif emperyalizm mi? Arap isyanlarının etkilerini de değerlendiren daha ayrıntılı bir analizi bir başka yazıya bırakarak ekonominin gereksinimlerine öncelik veren mantığın ağırlık kazanmasına ilişkin beş etkenden söz edebiliriz. 1 Enerji jeopolitiğinde, kayagazı ve diğer yeni tekniklerin devreye girmesiyle, ABD açısından Ortadoğu’nun öneminin azalması. 2 Arap isyanlarının, yerel ekonomik ve doğal kaynaklar üzerine getirmeye başladığı ek basınçlar. 3 Suriye rejiminin yıkılarak, ülkenin kapitalizmle, Batı ile uyumsuz siyasal İslamın eline geçerek, bölgedeki Lübnan, Ürdün, Türkiye gibi önemli ekonomik İ alanların istikrarını bozacak bir “kaos” yaratma riski. 4 İran kapitalizmi, petrol rezervlerine rağmen kaynaklarının sınırına dayanmış durumda; sermaye birikiminin devam edebilmesi, toplumsal muhalefeti yumuşatabilmesi için acilen dış kaynağa, ihracat olanaklarına kavuşması gerekiyor. İran’da kapitalist sınıf acilen uluslararası sermayeyle bütünleşme olanaklarına kavuşmak istiyor. 5 Nihayet, dünya ekonomisinin yönetişim sorunlarını da anmamız gerekiyor: “Doha Raundu”nun sıkışmasına paralel hızla yaygınlaşan ikili anlaşmaların dünya pazarını parçalama, ekonomik rekabetin siyasi, hatta askeri alanlara sıçrama eğilimini engellemek için yeni ticari düzenlemelerin, yeni bir mali mimarinin, döviz sisteminin oluşması, hatta küresel ısınmayla, mücadelenin maliyetlerinin karşılanması için uluslararası işbirliği gerekiyor. Bu işbirliği, ABD’nin yeni dünya düzeninin, yükselen güçlerin taleplerine cevap verecek biçimde şekilleneceğini kabullenmesini gerektiriyor. Suriyeİran platformunda başlayan “ABDRusya tangosu”, bu tangoyu kenardan izleyen Almanya, Çin gibi diğer güçlerin de onayıyla, yeni işbirliği, eşgüdüm olanaklarını gündeme getiriyor. Bu bağlamda bölgede kaosu, uluslararası kapitalizmle (ekonomik ve kültürel olarak), büyük güçlerin projeleriyle uyumsuz oyuncuların güçlenmesini engellemek, uyum sağlama yeteneğini kaybedenleri tasfiye etmek, kısacası uluslararası kapitalizme açık bir düzen kurmak önem kazanıyor. Ancak, hemen barış ve istikrar fantezileri üretmeye başlamamakta yarar var. Birincisi, dünya ekonomisi yeniden düzenlenirken gelişmelerin bölge halklarının karşısına dayatma, belirlenme, uluslararası işbirliği adına kolektif emperyalizm olarak çıkma olasılığı çok yüksek. İkincisi, tarih bize büyük güçler arası işbirliklerinin, birer şiddet uygulama, ekonomik rekabete bağlı güç yansıtma araçları olan devletler arasındaki siyasi, askeri rekabeti ortadan kaldırmadığını, kriz ortamında, hegemonya yokluğunda, geçici şekillenmeler olmaktan öteye geçemediğini gösteriyor. Aygaz depolama lisansını sonlandırdı Ekonomi Servisi Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK), Aygaz Anonim Şirketi’nin LPG depolama lisansını sona erdirdi. EPDK’dan yapılan açıklamada, lisansın Aygaz’ın başvurusu üzerine sonlandırıldığı belirtildi. EPDK yetkilileri, Aygaz’ın Mersin depolama tesisinin depolama lisansının, herhangi bir denetim sonucunda değil, şirketin daha önceki başvurusu üzerine Sıvılaştırılmış Petrol Gazları Piyasası Lisans Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde sonlandırıldığını, 1 Ağustos 2013’te alınan kararın dünkü Resmi Gazete’de yayımlandığını açıkladılar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle