25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 EYLÜL 2013 ÇARŞAMBA 6 HABERLER CUMHURİYET SIĞINMACILARIN YAŞADIĞI SARIÇAM MÜLTECİ KAMPI’NA GİRDİ 8 yaşındaki D.Ö. bir arkadaşına vurmayı reddedince dayak yedi Polis, çocuğu hastanelik etti ABİDİN YAĞMUR MERSİN Şevket Sümer Mahallesi’nde polis merkezi önünde oyun oynayan 8 yaşındaki D.Ö, “arkadaşına vur” diyen polis memurunun isteğini kabul etmeyince feci şekilde dövüldü. Dayaktan baygınlık geçirince karakolda eli yüzü yıkanan çocuk hastane yerine evine gönderildi. İç organları zarar gören D.Ö, iç kanama riskiyle 1 haftadır hastanede tedavi görüyor. Olayı doğrulayan Mersin Emniyet Müdürlüğü ise adli ve idari soruşturma başlatıldığını açıkladı. Mersin’in Şevket Sümer Mahallesi’nde yaşayan 8 yaşındaki D.Ö. (8), 11 Eylül’de evlerinin karşısında bulunan Siteler Polis Merkezi önünde bir arkadaşıyla birlikte oyun oynuyordu. O gün polis merkezi önünde yer alan O. adlı bir polis memuru, D.Ö. ve arkadaşını yanına çağırdı. İddiaya göre polis memuru, iki çocuktan birbirlerine vurmalarını istedi. D.Ö. bunu kabul etmeyince polis memuru çocuğa bir tokat attı. Bunun üzerine D.Ö’de polise küfür ederek kaçtı. Sinirlenen polis memuru O, D.Ö’yü yakalayarak D.Ö, “O polis boğazımı sıktı, gövdeme vurdu, kafamı polis arabasına vurdu. Sonra başka polisler geldiler. Beni aldılar, çıplak ettiler, suya tuttular, yüzümü yıkadılar. Sonra üzerimi giydirdiler beni eve gönderdiler. Daha önce de iki kere beni dövmüşlerdi” dedi. Arkadaşımız Meltem Yılmaz, yaklaşık 12 bin kişinin kaldığı Sarıçam Kampı’nda sığınmacılarla konuştu. (Fotoğraflar: SAVAŞ KÜRKLÜ) feci şekilde dövdü. Diğer polisler, olaya müdahale ederek D.Ö’yü polisin elinden aldı. İç organlarda zedelenme Olayın üzerinden birkaç saat geçtikten sonra evinde rahatsızlanan ve kusmaya başlayan D.Ö. ailesi tarafından Mersin Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’ne kaldırıldı. D.Ö’nün böbreklerinde, kaburgalarında ve bedeninin çeşitli yerlerinde zedelenmeler olduğu, böbreğinin su topladığı belirtildi. Hastane odasında başından geçenleri gazetemize anlatan minik D.Ö’nün annesi Kamile Ö. ise yaşananları şöyle anlattı: “Komşular bana seslendiler, ‘Karakola gittim. Oradaki bir polis bana ‘Sen nasıl çocuk terbiye etmişsin. Bana küfür etti, ben de dövdüm’ dedi. Bir kapıyı araladım, baktım oğlanı soymuşlar, suyun altına vermişler. Polisler ‘D. yanımızda kalsın 5 dakika, biz göndeririz’ dediler, beni eve gönderdiler. Ben eve geçtikten sonra D. geldi. Rengi sararmıştı. Birden kusmaya başlayınca doktora götürdüm. Başka çocuklara da benzer şeyler yapıyorlardı.” D.Ö’nün babası Abdulkadir Ö, oğlunu döven polis hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını belirterek “Olayın olduğu yerdeki kameraları savcılık tarafından incelenmesini istiyoruz” dedi. Polisten anneye azar İç savaştan yaşam savaşına MELTEM YILMAZ POLİS ZORUYLA İFADEYE Heyete de soruşturma MURAT İNCEOĞLU Gezi Parkı eylemleriyle ilgili soruşturmayı yürüten savcı, Başbakan ile görüşmeye katılan altı kişinin ifadesinin alınması için Emniyet’e talimat verdi. Savcı, kendilerinin gelip ifade vermesini kabul etmedi. Gezi soruşturması dosyasını inceleyen avukat Yıldız İmrek, savcılıktan Emniyet’e yazılan bir yazı ile karşılaştı. Savcı Nazmi Okumuş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen heyette yer alan DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhçu, mimar Derya Karadağ, Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman, Beyoğlu Semt Dernekleri Sözcüsü Cem Tüzün’ün ve KESK Kadın Sekreteri Canan Çalağan’ın ifadesinin alınmasını istedi. Avukatların, yazıda yer alan isimlerin gelip savcılıkta ifade vermesi talebi ise olumsuz yanıt aldı. Savcılığın kararının öğrenilmesinin ardından Emniyet’i arayan DİSK’in avukatı Necdet Okcan ise Emniyet’e henüz bir yazı ulaşmadığı yanıtını aldı. Çerkezoğlu, “Henüz tebligat yapılmadığı için neden ifade vermemiz gerektiğini bilmiyoruz. Daha önce fezlekede adımız olmasına rağmen soruşturmaya dahil edilmemiştik. İfadesi alınması istenenler Başbakan ile görüşen heyette yer alan isimler” dedi. aşbakan sinirlenmişti Gezi protestoları sırasında heyetle görüşen Erdoğan, Çerkezoğlu’nun sözlerine sinirlenmiş ve görüşmeyi bir süre terk etmişti. Erdoğan, İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu’nu kastedip yanlışlıkla eşi Arzu Çerkezoğlu’na “Aşırı sendikacı” sözünü kullanmıştı. 6 LİSE, 6 CAN Liseli Anarşist Faaliyet üyesi öğrenciler okulların açıldığı 16 Eylül sabahında İstanbul’da bulunan 6 lisenin adını Gezi direnişinde hayatlarını kaybeden Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ali İsmail Korkmaz, Medeni Yıldırım, Ethem Sarısülük ve Ahmet Atakan’ın ismiyle değiştirdi. Medeni Yıldırım’ın adı, açılışını Kenan Evren’in yaptığı “General Ali Rıza Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi” ile Ali İsmail Korkmaz’ın adı “Kadıköy Muhsin Adil Binal Ticaret Meslek Lisesi” ile Abdullah Cömert’in adı “Suadiye Hacı Mustafa Tarman Lisesi” ile, Mehmet Ayvalıtaş’ın adı “Ahmet Sani Gezici Kız Teknik ve Meslek Lisesi” ile Ethem Sarısülük’ün adı “Kartal, Atalar Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi”ile ve Ahmet Atakan’ın adı “Kadıköy Anadolu Lisesi” ile değiştirildi. Suriyeli savaş mağdurlarının Türkiye’deki yaşamları, ilk günden bu yana gündemde. Bir yanda şehirlerde ucuz işgücü olarak kullanılanlar, dilendirilenler, fuhşa zorlananlar; diğer yanda kamplarda yaşam mücadelesi verenler... İstanbul’da kimliksiz, parasız ve kimsesiz halde 2 ay boyunca sokaklarda yaşayan Suriyeli Ömer Bekke’nin hikâyesine geçen hafta yer verdiğimizde, Başbakanlık AFAD Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri gazeteyi arayarak, doğrudan gözlem yapabilmem için beni kamplara davet etti. Hatay hariç istediğim herhangi bir kampa gidebileceğimi söylemesinin ardından Adana Sarıçam Kampı’na doğru yola çıktım. Sarıçam Kampı, merkez Adana’ya yaklaşık yarım saat uzaklıkta, devasa bir arazi üzerine kurulu. Öyle ki buradan bir ilçe olarak söz etmek bile mümkün; 438 dönümlük alanda 2 bin 142 çadırda, tam 11 bin 400 sığınmacı yaşıyor. Nüfusun 5 bin 85’i erkek, 5 bin 265’i kadın, gerisi ise çocuklardan oluşuyor. Toplam 15 mahalleye bölünen kamp alanında, bir mahallede Türkmenler yaşarken, geri kalan mahalleler Arap sığınmacılara ev sahipliği yapıyor. Kampta ilkokuldan liseye kadar toplam 3 bin öğrenci öğrenim görüyor, yanı sıra mesleki eğitim de var. Sığınmacılara verilen aylık 100 liralık kartla alışveriş gerçekleşiyor. Çadırlardaki ev aletleri ve temel ihtiyaçlar da kamp idaresi tarafından karşılanıyor. Savaş mağdurlarıyla konuşmaya Türkmen mahallesinden başlıyorum. Buranın nüfusu 200 kişi civarında, kampın geneline göre çok küçük bir azınlık. 6 ay önce gelen Mustafa Cemali, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Biz siyasi görüşümüz nedeniyle değil, can güvenliğimiz için kaçtık. Çocuklarımızın tehlike altındaydı. Suriye şu an çok kötü durumda, her şey çok pahalı, bizim de paramız kalmadı. Serbest esnafız ve kazancımız iyiydi, buna rağmen tutunamadık.” Bir başka çadıra yöneliyoruz. Hızlıca bir göz attığım çadırların içinin televizyon, buzdolabı, yer yatağı gibi eşyalarla döşenmiş olduğunu görüyorum. İçerde oturanlar, uzananlar, uyuyanlar için belli ki her yeni gün birbirinin tekrarı gibi. Neredeyse tüm çadırların üzerinde bir anten var çünkü ülkelerinde olan biteni kaçırmak istemiyorlar. Burada Sarih Aziz ile konuşuyoruz, bir gününü anlatıyor: “Sabah kalkıyoruz bulaşıklarımızı, çamaşırlarımızı yıkıyoruz, evi süpürüyoruz. Ardından çocuklarımızı yıkıyoruz. Kadınlar bir araya geliyoruz, sohbet ediyoruz. Ardından akşam yemeğini hazırlıyoruz. Çadırda uyumak, uyanmak başta zordu ama artık alıştık. Sonuçta ev gibi olmuyor, hepimiz kendi evlerimizi, kendi eşyalarımızı özlüyoruz.” KIZ KAÇIRMA OLAYI SIKÇA YAŞANIYOR Çocuklar ölümü duyuyor Doktor, öğretmen, çiftçi, taş ustası gibi farklı mesleklerden insanlar var bu kampta. Ve tabii çocuklar; her an, her yerde sayısız çocuk etrafımı sarıyor. Zayıf ve solgun yüzlü, göz göze gelince gözlerini kaçıran çocuklar. Kampta farklı alanlarda hobi kursları var ama belli ki büyük bir çoğunluğu bu kurslara katılmıyor, tüm gün ortalıkta gezip duruyor. Buradan bir başka mahalleye geçiyorum. Artık Araplarla konuşuyoruz ve bir kadın, çocuklarının geleceğe yönelik umutlarının tükendiğini söylüyor: “Okula gitmiyorlar, ‘ne için okuyalım ki’ diyorlar. Her an ‘ölüm’ü duyuyorlar ve birbirlerine şiddet uyguluyorlar.” Aslına bakılırsa, yetişkinlerin de durumu çok farklı değil. En çok dillendirilen konu da bu zaten: “Çalışmak istiyoruz!” Mahalleliyle yaptığım görüşmelerden, günlük sorunlar nedeniyle sıklıkla kavga çıktığını öğreniyorum. “Dağıtım sırasında o kişi neden öne geçti”, “B mahallesine kıyafet dağıtıldı bize neden dağıtılmadı”, “Komşumun ipi benim çadırımın önünü kapatıyor” gibi şikâyetler, kavgaların temel nedenleri. Ama daha da ilginci, olağanüstü koşullar içinde olsalar da insanlar aşktan vazgeçmiyor! Konuştukça, kampta sıkça kız kaçırma olaylarının da yaşandığını ortaya çıkıyor. Hatta ben gitmeden birkaç gün önce bir kız isteme mevzusu olduğu, aile vermeyince büyük bir kavganın yaşandığı, sonra da erkeğin kızı kaçırdığını anlatıyorlar. Sonra da işler tatlıya bağlanmış. ‘Can güvenliğimiz yoktu’ Kör eden polise isyan ettiren ceza ANTALYA (DHA) Gezi Direnişi sırasında Antalya’da 18 yaşındaki Vedat Oğuz’un sağ gözünü kör eden polis memuruna idari soruşturma sonunda 16 ay kıdem durdurma cezası verildi. Gözünü kaybeden Oğuz, “Bir gözün alınması 16 ay kıdem cezasıysa, ben herkesin gözünü çıkarayım. Polisin öldürmeye teşebbüs suçundan yargılanmasını istiyorum” dedi. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde polis terörü ve orantısız şiddet vakaları nedeniyle Antalya’da 40 polis hakkında soruşturma başlatıldı. Antalya’da 1 Haziran’da düzenlenen eylemde Oğuz’un sağ gözünü kaybetmesine neden olan 1 polis memuru ve 2 Haziran’da belediyenin kapalı otoparkında 3 üniversiteliyi sopalarla döven 17 polisin de aralarında bulunduğu toplam 25 polise, 16 ay kıdem durdurma cezası verildi. Polisin attığı biber gazı kapsülüyle sağ gözünü kaybeden ve uzun süre tedavi gören lise son sınıf öğrencisi Oğuz, karara isyan etti. Oğuz şöyle konuştu: “Ben hastanede ölecektim. Gözümün protezini de kendi imkânlarımla Ankara’da yaptırdık. Adaletin o polise hak ettiği cezayı vermesini bekliyorum.” B Gezi Direnişi’yle özdeşleşen GTA 5’e bakanlık bandrol vermedi ‘Evimizi özlüyoruz’ Oyuna Gezi ambargosu MAHMUT LICALI Kamptaki sığınmacıların büyük bir çoğunluğunun savaş psikolojisinden çıktığını, içinde bulundukları koşulları kabullendiklerini söylemek mümkün. Normalleşme bir de kendini ekonomik faaliyetlerde gösteriyor çünkü kamp şimdiden kendi ekonomisini yaratmış bile. Sigaradan tutun da, giysi, sabun, toka, şampuan, parfüm, banyo lifine, oyuncağa kadar çeşit çeşit ürünün satışının yapıldığına şahit oluyoruz. Bijuteri malzemeleri satan bir kadın, “İşler hiç de fena değil” diyor. O sırada kadının yanına iki genç geliyor, arada bir dışarıya gezilerin yapıldığını, çocukların Kaçakçılık ekonomisi müzelere, havuza gittiğini söylüyorlar. “Bir dahaki sefere biz de gideceğiz” derken gözlerinde ışık var. Aslında şunu söylemek mümkün: Sarıçam Kampı’ndaki hemen herkes, başka kamplarla kıyaslandığında buranın en iyilerinden biri olduğu konusunda hemfikir. Dönüş yolunda son bir mahalleye daha uğruyoruz. Konuştuğumuz sığınmacılar, kamp her ne kadar yerel yöneticilerden maddi destek alsa da, çok sık elektrik ve su kesintisinin yaşandığını, yeterli sağlık personeli olmamasının da bir başka sorun olduğunu dile getiriyor. ANKARA Gezi olaylarında eylemcilerin duvar yazılarına konu olan ve direnişle özdeşleşen video oyunu Grand Theft Auto (GTA) 5’in Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bandrol vermediği için Türkiye’de geç satışa sunulacağı iddia edildi. GTA 5’in 1 Ekim itibarıyla açılacak çoklu oyuncu bölümünde oyuncular “Occupy Turkey” adlı bir grup oluşturarak Gezi ruhunu sanal olarak sürdürmeye hazırlanıyor. Gezi eylemlerinde direnişçilerin duvar yazılarına ilham olan GTA serisinin son oyunu GTA 5 dün itibarıyla dünya genelinde resmi çıkışını yaparken Türkiye’de aylar ön cesinde ön sipariş alınan oyun hâlâ resmi olarak satışa sunulamadı. Ön sipariş veren on binlerce kişi Türkiye’deki dağıtımcı firmanın açıklamasıyla şok oldu. Oyunun yapımcısı Rock Star’ın sahibi Take 2’nin Türkiye’deki resmi distribütörü Aral, GTA 5’in ön siparişlerinin gönderiminde gecikme yaşanacağını bildirdi. Açıklamada, oyunun bugün ve yarından itibaren sevkıyat işlerinin baş layacağı belirtilerek “Türkiye’nin lokal prosedürleri” ve “gümrükteki zorluklar” nedeniyle ürünlerin Avrupa’dan Türkiye’ye bir hafta geç çıkarıldığı ifade edildi. Oyunun Türkiye’ye geç gelmesinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bandrol uygulamasında yaşattığı sıkıntılar olduğu iddia edildi. Gezi Direnişi’nde eylemciler “GTA’da polis döven nesle sataştın”, “6 yıldız oldu tanklar gelecek” ve “GTA vs. RTE” gibi yaratıcı duvar yazılarına imza atmıştı. Gezi Direnişi’ndeki GTA duvar yazıları uluslararası oyun haber sitelerinde gündem olmuş, tüm dünya genelinde Türkiye’deki direnişçilerin GTA ile özdeşleşen yazıları paylaşılmıştı. ‘Türkiye savaşa girmesin’ Bu sırada gelen mahalle muhtarı eczacı Teysin Harun’a mesleğini icra etmeyi özleyip özlemediğini sorduğumda, solgun yüzü dalga dalga kızarıyor, düşüncesinin bile onu heyecanlandırdığı anlaşılıyor: “Suriye’de bir güzellik merkezim vardı. İşim beni hayata bağlıyordu.” Harun, Türkiye’nin Suriye’ye müdahale yönündeki söylem ve adımlarını ise şu sözlerle değerlendiriyor: “Biz savaş görmüş insanlar olarak savaşı savunamayız, bu topraklardaysa savaş olmasını isteyemeyiz. Çünkü Suriye Türkiye’den korkmaz, en ufak bir müdahalede Türkiye’ye anında cevap verir.” Sarıçam Mülteci Kampı’ndan ayrıldığım esnada vedalaştığım görevlinin söyledikleri ise Cumhuriyet’in Suriyeli savaş mağdurlarına yönelik ilk günden bu yana yayımladığı ısrarlı haberlerin kamuoyunda yarattığı olumlu etkiyi gözler önüne serer nitelikte. Kamp Müdürü Emrah Tunç, beni, “Umarım kamplar hakkında istediğiniz her şeyi görmüşsünüzdür çünkü New York Times’a dahi size verilen bu sınırsız ve süresiz gezme izni verilmedi” sözleriyle uğurluyor...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle