14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 EYLÜL 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 11 ‘İleri demokrasilerde neyse bizde de aynen öyle olsun’ u Gezi olaylarından sonra ilk kez görüşlerini açıklayan Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Vehbi Koç, olaylara bakış açısını, “İleri demokrasilerde nasıl gösteri hakkı her yerde mevcutsa, Türkiye de öyle bir dünyanın parçası olacaksa, şiddet kullanılmadığı müddetçe gösteri hakkının çok doğal olduğunu düşünüyorum” diye yanıtladı. Ekonomi Servisi Gezi olayları çok tazeyken sessizliklerini korumalarının çok yerinde olduğunu belirten Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Vehbi Koç, olaylara bakış açısını özetlerken “İleri demokrasilerde nasıl gösteri hakkı her yerde mevcutsa, şiddet kullanılmadığı müddetçe gösteri hakkının çok doğal olduğunu” söyledi. Gazetelerin ekonomi servisi yöneticileri ile bazı köşe yazarlarının bulunduğu bir grubu holding merkezi Nakkaştepe’de ağırlayan Koç, çok şeffaf ve çok iyi yönleri olan sosyal medyada bazen olayların başka yönlere saptırılabildiğini de belirterek “Ben kendi ağzımdan fabrikaları kapatacağımızı iddia eden bir haber okudum. Resmi açıklamalarımız dışında bunlara inanmayın. Büyük oyunlar oynandığı, bizim de sanki bu oyunların bir parçası olduğumuz vb. iddiaları ortaya atılıyor. İç huzurun, ekonomik ve sosyal istikrarın ülkemiz için ne kadar önemli olduğunu her fırsatta vurguluyoruz. Hal böyleyken topluluğumuzun Türkiye’de istikrarı bozacak herhangi bir hareketin içinde olduğunun yakıştırılmasına müsade etmeyiz” dedi. Koç, soruları özetle şöyle yanıtladı: Mayısın ortasına kadar Türkiye’de her şey hakikaten gıpta edilecek durumdaydı. Mayıs başı Londra’ya gittiğimizde ne kadar kapı çaldıysak herkes Türkiye’den övgüyle bahsediyordu. İtibarımız yükseliyordu. Hâlâ da öyle. Fed’in açıklamalarından sonra gelişmekte olan ülke ekonomilerinin neredeyse hepsi kırılganlık gösterdi ama bizimki diğerlerine göre çok daha fazla. Hıçkırık mı diyeyim artık; yolda bir taşa mı takıldık, öyle değerlendirelim. Hem özel sektör hem devlet olarak ona göre de yönetmemiz, enseyi karartmamamız lazım. Ardından hiç beklenmedik şekilde bu Gezi olayları patlak verdi. Maalesef Koç Holding olarak hiç istemediğimiz bir şekilde kendimizi olayların ortasında bulduk. Divan Otelimiz gayet insani bir yaklaşım sergilerken hadise başka mecralar tarafından çok çarpıtıldı. Korkunç bir bilgi kirliliği, bir dezenformasyon... İllegal örgütlere yardım ediyormuşuz gibi bir hava estirildi. Bundan fevkalade üzüntü duyduk. Divan Otelimizin yaptığı açıklamada her şey açık açık söyleniyor. O bakımından daha fazla bir şey söylemek istemiyorum. İnşallah bu olay da böylelikle yatışmış olur. Dün akşamüstü tesadüfen oradan geçtim. Trafiği alta almışlar. Binalar çok ön planda duruyor, bir beton yığını gibi. İnşallah Taksim eskisi gibi hareketli hale gelir. İleri demokrasilerde nasıl gösteri hakkı her yerde mevcutsa, Türkiye de öyle bir dünyanın parçası olacaksa, şiddet kullanılmadığı müddetçe gösteri hakkının çok doğal olduğunu düşünüyorum. Siz oraya gelen insanları gördünüz mü? Yapmayın! Ben 18 yaşındaki genci de 70 yaşındaki teyzeyi de orada yürürken gördüm. Gösteri hakkını kullanan kişilerin tümünü bir arada aynı sınıfa koymak doğru değil. Ellerinde molotofkokteyli olan kişileri dışarıda tutmak gerekir. Gösterilerden vazife çıkaran tabii ki bazı insanlar, gruplar olmuştur. Toplantıya Mustafa V. Koç ile birlikte katılan Koç Grubu Üst Yöneticisi Turgay Durak, Gezi olaylarından sonra bazı grup şirketlerine yöneltilen vergi incelemeleri, ihale iptalleri ve benzeri olaylar konusundaki soruları cevaplandırırken özetle şu açıklamaları yaptı: l TÜPRAŞ’ta marker’sız satış yapıldığı isnadı var. EPDK her zaman T ÜBİT AK’ a marker incelemesi yaptırıyor. Karar henüz bize gelmedi ama testlerin olumlu çıktığı yönünde haberler basında yer aldı. Bu da vergi incelemesi olumlu sonuçlandı gibi yorumlandı. Ama TÜPRAŞ’ta vergi incelemesini yürütecek ekip daha yeni belirlendi. Bu sebeple vergi denetimi daha tam başlamış değil. l Boğaz köprüleri ve otoyol ihalelerinin iptali konusunda, “para cebimizde kaldı” diyebiliriz. Dolaylı da olsa otoyol ihalesinin iptali bizim dolar konusundaki durumumuzu değiştirdi. Şaka bir yana, mevcut kur riskimiz önemli bir Ulusal Gelir Nereye? 2013’ün ikinci çeyreğine ait ulusal gelir verileri geçen hafta yayımlandı. Ulusal gelirimiz bir önceki yılın eş dönemine görece yüzde 4.4 artış gösterdi. Ulusal gelirdeki artışın çoğunlukla iç talebe ve özellikle kamu harcamalarına dayalı olduğu; ithalata aşırı bağımlılık gösterdiği ve sürdürülemez nitelikte olduğu ekonomi basınımızda etraflıca dile getirildi. Ben de bu yazımda üretilmiş olan ulusal gelirin nerelerde harcandığına (ya da harcanmamış olduğuna) dair birkaç gözlemimi sizlerle paylaşmak arzusundayım. Öncelikle ulusal gelirin tanımını anımsayalım: Belli bir ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin değeri. Türkiye’de bu değer çeyrek dönemler itibarıyla hesaplanmakta. Enflasyondan arındırılmış, sabit 1998 fiyatlarıyla hesaplandığında, Türkiye ekonomisinin 2013’ün ikinci çeyreğinde 30 milyar 144 milyon TL’lik üretim gerçekleştirdiğini görüyoruz. Bu rakam 2012’nin ikinci çeyreğine görece 1 milyar 280 milyon TL’lik bir artışa denk düşüyor. Bu rakam oransal olarak yüzde 4.4 artış ifade ediyor. Ancak büyüme oranları bazı gerçeklerin üstünü örtebiliyor. Nitekim bizim sorumuz başka: Peki bu artan üretim nerelerde harcandı? Ya da ulusal gelirdeki artış nereye gitti? Ulusal gelir kabaca üç ana kalemde harcanır: Özel ve kamu sektörlerinin tüketim harcamaları; özel ve kamu yatırım harcamaları ve net ihracat (yani ihracat eksi ithalat). İlgili dönem içinde üretilmiş olan, ancak herhangi bir kalemde harcama olarak gözükmeyen üretim değeri ise zorunlu olarak, stoklarda biriktirilmiş sayılır. Yani ulusal gelir stoğa üretilmiştir. Aşağıdaki tabloda 2013’ün ikinci çeyreğinde ulusal gelirdeki artışı veren söz konusu 1 milyar 280 milyon TL’lik üretim artışının nerelerde harcanmış olduğu hesaplanmakta. GSYH’de Artış: Harcamalar Yönünden Ayrıştırma (Sabit 1998 fiyatlarıyla, Milyon TL) Tüketim Harcamaları Yatırım Harcamaları Gayri Safi Stok Yurtiçi Hasıla Özel Kamu Özel Kamu Değişmeleri İhracat İthalat GSYH’ye katkılar (milyon TL, sabit 1998 fiyatlarıyla) Milli Gemi ihalesinde kararlıyız etki yapacak durumda değil. Her şirketimiz ihracata yönelmiş durumda. Riski en aza indirecek ve bir çeşit sigortalayacak bir finans ve muhasebe tekniği kullanıyoruz. l MİLGEM (Milli Gemi) ihalesi konusu şöyle; Türkiye’de tersaneleri askeri gemiler yapmak üzere geliştirme kararı 1990’larda verilmiş. O zamandan beri şu kabiliyetleri olan askeri gemileri şu 3 tersane Turgay Durak yapsın, şu cins olanları şu 2 tersane yapsın deniyor. Bu strateji toplantılarında onaylanıyor, tersanelere çağrı yapılıyor. Çağrılanlardan biri biziz. Çağrılmayan bir firma itiraz etti. Yeni açılacak ihalede de kararlıyız. l Fenerbahçe’deki marina ihalesi yenilendiğinde kesinlikle gireceğiz. Mayıs ortalarına kadar Mustafa Koç Sonra Gezi patlak verdi 4 Suriye’den gelenleri üç ayrı grupta düşünmeliyiz. Öncelikle buraya parasını getirip iş kurmaya çalışan veya kuran müteşebbisler var. Diğer yandan resmi mülteci olarak gelenler var. Bir de hiçbir kayıt olmadan içeri giren insanlar var. Bunları iyice ayırmak lazım. Eminim ki devletimiz ve hükümetimiz çok yakından bu konuyu inceliyordur. 4 Antakya Hatay bölgesindeki bayilerimizden düzenli bilgi alıyorum. Buradan görüldüğü gibi değil, çok ciddi sosyal sorunlar var. Çünkü çocuklar, kadınlar başta olmak üzere hakikaten çok büyük insanlık dramı yaşanıyor. Bunun bir de demokratik ve diplomatik bir çerçevede halledilmesi gerekli diye düşünüyorum. Bizim ister istemez Suriye bir iç melesemiz haline geliyor. Ama diğer taraftan da eğer Batı’nın bir parçası olarak kendimizi görüyorsak uluslararası kamuoyu ile de birlikte hareket etmek durumundayız. 4 Kuzey Irak da halihazırda çok ciddi tehlike arz etmeyi sürdürse de kesinlikle gözardı edilemeyecek bir pazar. Biz oradaki faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. İran biraz daha farklı bir yapıda ancak çok ciddi bir problem yok. Özellikle petrol alışverişinde elimiz kolumuz bağlandı. Suriye ister istemez iç meselemiz oluyor Eğer Batının parçasıysak... 2013 6 aylık 2.061.7 1.568.6 422.3 585.9 1.023.0 670.5 484.0 1.520.9 2013Çey 1 780.9 580.3 201.9 454.6 613.0 0.2 385.7 545.2 2013Çey 2 1.280.8 988.4 220.4 131.4 410.1 670.7 98.3 975.8 GSYH Artışına Oran Olarak Katkılar (%) İnşallah Taksim eski haline döner Kutuplaşma bertaraf edilmeli İç çekişmeleri bırakıp herkesin işine bakması lazım. Sonunda ne paylaşılamıyor anlayabilmiş değilim. Beni en çok kutuplaşma endişelendiriyor. Bertaraf edilmesi lazım. 2013 6 aylık 100.0 76.1 20.5 28.4 2013Çey 1 100.0 74.3 25.9 58.2 2013Çey 2 100.0 77.2 17.2 10.3 Kaynak: TÜİK, ulusal hesaplar. 49.6 78.5 32.0 32.5 0.0 52.4 23.5 49.4 7.7 73.8 69.8 76.2 Olaylara bakış açısı Yeşile diye başlayıp terörist... Yabancı ortaklar Gezi’yi sordular Mustafa V. Koç, yurtdışındaki paydaşlarının yaşananları nasıl gördükleri konusundaki bir soruyu cevaplarken de şunları söyledi: Biz nasıl yurtdışında olaylar olduğunda yabancı kanallarda izliyoruz, onlar da öyle. Üçdört gün veya bir hafta Taksim’deki olaylara dışarıdan baktılar, arayıp “İyi misiniz? Her şey yolunda mı?” diye sordular. Biz, mümkün olduğu kadar yatıştırmaya çalışıyoruz. “Merak etmeyin, Türkiye’de bir problem yok, güvenlik problemi yok” diye anlattık. Başta Türkiye’yi tanıyanlar bile çok tereddütle yaklaştı. Tanımayanlardan hiç bahsetmiyorum ama sonra duruldu. Şu anda bir endişeleri yok. Özelin borcu 182 milyar dolar n Ekonomi Servisi Mer kez Bankası, Temmuz 2013 dönemi Özel Sektörün Yurtdışından Sağladığı Kredi Borcu Gelişmelerini açıkladı. Buna göre, özel sektörün yurtdışından sağladığı uzun vadeli kredi borcu Temmuz 2013 itibarıyla 2012 sonuna göre 6.9 milyar dolar artışla 145 milyar 899 milyon dolara, ticari krediler hariç kısa vadeli kredi borcu 5.9 milyar dolar artışla, 37 milyar 275 milyon dolara yükseldi. Bu dönemde özel sektörün yurtdışından sağladığı kısa ve uzun vadeli kredi borcu 12.8 milyar dolar tutarında artışla 183 milyar 175 milyon dolara ulaştı. Döviz kompozisyonuna bakıldığında, özel sektörün yurtdışından sağladığı 145.9 milyar dolar tutarındaki uzun vadeli kredi borcunun yüzde 58’inin dolar, yüzde 34.6’sının Avro ve yüzde 7.4’ünün de diğer döviz cinslerinden oluştuğu görüldü. Temmuz sonu itibarıyla, ticari krediler hariç, özel sektörün yurtdışından sağladığı kısa vadeli kredi borcu, 2012 sonuna göre 5 milyar 871 milyon dolar tutarında, yüzde 18.7 oranında artarak 37 milyar 275 milyon dolar oldu. “...Sürdürülebilir kalkınma kavramı ekonomi, sosyal boyut ve çevre olmak üzere 3 sacayağı üzerine kuruludur. Ekonomik büyümeyi sosyal adalete taşımadığınız, herkesin faydalandığı bir kalkınma oluşturmadığınız ve ekosisteminizi korumadığınız sürece gerçek anlamda sürdürülebilir bir kalkınma olmuyor. Bunlara dördüncü bir boyut olarak temel hakları da ilave etmeliyiz. Ekonomiyi büyütebilirsiniz, sosyal dengeyi kurabilirsiniz, çevreyi koruyabilirsiniz, fakat iyi bir hukuk devleti olamadıysanız, temel hak ve özgürlükleri geniş bir şekilde yaşayamıyorsanız, şeffaf ve hesap verilebilir bir yönetim anlayışı oluşturamıyorsanız, özgürlüğü yaygınlaştıramıyorsanız kalkınmanın önemli bir ayağı eksik kalmış oluyor...” Altına imzanızı atacağınız sözler değil mi bunlar? Ben atarım valla. Ancak bu sözlerin sahibi bir bakan, üstelik 11 yıldır tek başına iktidar olan bir partinin bakanı ise işler değişir. Hangi sosyal adalet? Hangi çevre koruması? Hangi iyi hukuk devleti? Hangi genişletilmiş temel hak ve özgürlükler? Hangi şeffaf yönetim anlayışı? diye sorar ister istemez insan... Vatandaşların en zengin yüzde 10’luk kesiminin geliri, en yoksul yüzde 10’luk kesimin gelirinin 15 katına eşit ise bu rakamlarla Türkiye gelir eşitsizliğinde OECD birincisi ise... Hapisteki gazeteciler sıralamasında dünyanın en kötü ülkeleri arasında ise; mahkemeler adaletsizlik yuvası haline dönüşmüş ise; demokratik hak talepleri ile sokağa dökülen insanların barışçıl gösterilerine biber gazı, plastik mermiler ile karşılık veriliyor, hatta gencecik insanlar bu yüzden polisin hedefi haline geliyor ve can veriyorsa; ülkenin bütün nehirleri tartışmalı HES’ler ile kuşatılıyor, plansız termik santrallar açılıyor, ormanlar talan ediliyor ise... Hele bakan 10. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nı bu anlayış ile hazırladıklarını söyleyip konuşmasına “Sosyal boyuta verdiğimiz önemin göstergesi olarak ilk defa bir plana sosyal konularla, ‘Nitelikli İnsan Güçlü toplum’ dediğimiz bir bölümle başladık. İkinci eksenimiz ekonomiyle ilgili olarak yenilikçi üretim ve istikrarlı yüksek büyüme. Burada bilgiyi temel aldık. Bundan sonraki büyüme stratejimiz bilgi temelli olacak. Üçüncü eksenimiz mekânsal boyutu içeriyor ve yaşanabilir şehirler oluşturmayı, Sürdürülebilir Kalkınma ve Yeşil İş bölgeler arasındaki dengesizlikleri azaltmayı içeriyor. Dördüncü boyut ise kalkınma ve işbirliği...” diye devam ediyorsa.. Yine o zaman “Peki esas olan nitelikli insan, güçlü toplum ise neden eğitimin kalitesini artırmak için çaba sarf etmek yerine tüm enerjinizi imam hatiplere harcıyor, onca öğretmen açığı varken en çok din ve ahlak öğretmenlerini atıyor, ara eleman ülkesi olmakla övünüyorsunuz?” sorusu geliyor akla. Ve devamında “Güçlü toplumun olmazsa olmazı olan kadının neden adı yok bu ülkede? Neden istihdamda, siyasette yok? Neden kadının bedenine karışıyor, 3 çocuk doğurmaya teşvik ediyor, neden lise döneminde evliliğin yolunu açıyorsunuz?” soruları... Evet, bu konuşmayı yapan kişi AKP iktidarının Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz. Yer, İstanbul’da bu yıl 5’incisi düzenlenen Yeşil İş Konferansı. Sürdürülebilir kalkınmanın enine boyuna masaya yatırıldığı, daha doğrusu yatırılması gereken bir arena. Sürdürülebilirlik Akademisi tarafından düzenlenen konferansta iki gün boyunca sürdürülebilir bir gelecek için sürdürülebilir iş modelleri tartışılıyor. Ana tema “Değişim Zamanı”. Sürdürülebilirlik son dönemlerin en moda kavramlarından biri. Sadece lafta kalmaması, doğru stratejilerle, doğru eylem planları ile uygulanır hale getirilmesi halinde son derece önemli. Yoksa fasa fiso... Altı boş bir marka değeri ya da süslü bir siyasi söylem olmaktan öteye gidemez. Devlet, özel sektör ve sivil toplum örgütleri ve “bilinçli tüketici”den oluşan 4’lü mekanizmanın hem ayrı ayrı sorumluluklarının bilincinde olmaları hem de ortak hareket edebilmeleri halinde başarılı olur. Tıpkı, “doğal kaynakların bu şekilde tüketilmeye devam edilmesi halinde 2050 yılında 3 dünya gerekeceğine” dikkat çeken BASF Türkiye CEO’su Volker Hammes’ın, “Üretim ve tüketim şekillerini değiştirmeliyiz. Sürdürülebilirlik uzun bir yolculuk ve bize iş yapışımızda yardımcı oluyor” dediği gibi... Üretim ve tüketim modelleri nasıl değişir? Özel sektör bunun için ne yapıyor? “Yeşil iş”in yarattığı fırsatlar ne? Tüm bunlar 24 Eylül’de yayımlanacak olan Sürdürülebilir Yaşam dergimizde... Hesaplamalarımıza göre söz konusu artışın yüzde 77.2’si özel tüketim harcamalarına gitmiştir. Kamunun tüketim ve yatırım harcamaları toplamı, ulusal gelirdeki artışın yüzde 49.2’sidir. Net ihracatın katkısı eksi yüzde 70 düzeyindedir. Geriye ise harcanmamış kalan ulusal gelir kalmaktadır. 1998 sabit fiyatlarıyla 670 milyon TL tutarında üretim, satılamamış ve stoklanmıştır. Bu rakam ulusal gelirdeki artışın yarısını vermektedir. Dolayısıyla söz konusu dönemde Türkiye, ithalat ile beslenmiş özel tüketim ve kamu harcamaları sayesinde büyümüş; ancak üretim artışının yarısı stoklarda biriktirilmiştir. Bu sonuç ekonomide süregelen düşük alım gücünün ve talep yetersizliğinin bir yansıması olarak kabul edilmelidir. HHH İthalata dayalı ve stoklarda yoğunlaşan üretim fazlasına dayalı büyüme olgusu Türkiye ekonomisinde ilk kez yaşanmıyor. 2001 krizinin hemen sonrasında da Türkiye’de stoklarda birikim yaratan ulusal gelir artışları söz konusu idi. Ancak bugünkü ulusal gelir artışlarının, 2001 sonrası deneyimden önemli bir farkı bulunmaktadır. 2001 sonrasında stoklarda biriktirilen ve yüksek ithalat içeren büyüme bir saman alevini andırır tarzda, hızlı bir büyüme oranı yansıtmaktaydı. Halbuki aynı koşullarda şimdi sadece düşük bir büyüme hızı elde edilebilmekte, yani ulusal ekonominin görünümü yeniden alevlenen bir ekonomiden ziyade, küllerini korumaya çalışan, sönmekte olan bir ateşi andırmaktadır. Dünya mimarları İstanbul’da buluşuyor Ekonomi Servisi Arkitera Mimarlık Merkezi Türkiye’den ve dünyadan gelen birçok mimarı İstanbul’da buluşturmaya hazırlanıyor. Arkitera’nın Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Yılmaz ve Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Grubu / VitrA Stratejik Pazarlama Direktörü Sinan Köksoy’un katıldığı basın toplantısında, ARKIMEET 2013’e ilişkin bilgiler paylaşıldı. Vitra sponsorluğunda düzenlenecek konferans ile kentsel sorunlar ve çözümleri ele alınacak. Türkiye’nin 81 ilinden gelecek mimarları buluşturarak sadece İstanbul değil tüm kentler incelenecek. ‘Zaman Tüneli’ adı verilen çalışma kapsamında Zorlu Center irdelenecek. Konferans 78 Ekim’de İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenecek. Ömer Yılmaz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle