27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 AĞUSTOS 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 F16 pilotu Öcalan ve yüksek uçan iktidar Dijital ayak kelepçesinin esin kaynağı alçıya alınmış bir ayakmış. Ayağın alçıya alınması bir tür kısmi tutukluluk. Tek önceliğiniz var; vaktin çabuk geçmesi. Bunun için okumak yazmak yetmiyor... Vakit geçsin diye zihnen ve bedenen eşinmek de gerekiyor. Bir kenara atılmış zarflar, dosyalar, kupürleri, fotoğrafları elden ve gözden geçirmek örneğin... PKK’ye yakınlık iddiasıyla TBMM’de milletvekilerinin tutuklandığı, Meclis’in kadrolu bahçıvanların yan yana ektikleri çiçeklerin “rengi” dolayısıyla takibe uğradığı günler... İtalya Verona’daki NATO üssüne giden bir özel heyetteyiz. Üste, Türk Hava Kuvvetleri’ne ait F16 savaş uçakları var. Fotoğraf yasak. NATO yetkilileri “Bu seferlik çekebilirsiniz!” demişler. Meslek büyüğümüz Mehmet Ali Kışlalı dahil hiçbir meslektaşın dikkatini nedense F16’daki “ÖCALAN” yazısı çekmemiş. Fotoğrafını çekip “günü geldiğinde” bir yazı dizisinde kullanmak üzere kenara koymuşuz. Ev taşıma, görev değiştirme hengâmesine maruz kalan bu fotoğraf, yıllarca gözden uzak, sararmış bir zarfın içinde kaderini beklemiş. Kısmet dünkü Yüksek Askeri Şura’da mı?.. CHP’li Umut Oran’ın son dönemlerin en önemli soru önergesine Milli Savunma Bakanı’nın 63’ü F16 pilotu olmak üzere 110 savaş pilotu istifa etti açıklamasında mı?.. Ve nedense tam da Yüksek Askeri Şura arifesinde! Hem şuraya başkanlık edeceksin. Hem de tarihin en büyük savaş pilotu erozyonunun açıklamasını Bakan’a havale edeceksin. Savunma Bakanı’na soru havale etmek, yeni bir “savunma güdüsü” mü? Yoksa “Ben milletvekilini muhatap almam!” demenin Erdoğancası mı? Aslında dünkü Askeri Şura, Cumhuriyet tarihinin en ilginç şurası. İlanla dışarıdan F16 pilotu aramaya muhtaç hale gelmiş bir Hava Kuvvetleri... Donanmasına kumanda edecek kadro kıtlığı içindeki Deniz Kuvvetleri... “Açıktan büyükelçi” atama uygulamasından sonra belli ki sıra dışarıdan “savaş pilotu” ihalesi açmaya geldi. Askerlik; katı kuralları olan, dünyanın en ciddi işi. Bu iktidarın işi sulandırmaya yönelmesi bundan. Kanun maddesi değiştirerek “darbe yasaklamak”tan... Yalapşap hazırlanmış bir yasa maddesiyle ülke savunmasını ancak “yurtdışından gelecek” tehdit ve tehlike şartına bağlamaya kadar yığınla “çarıklı erkânıharp” mantığı sergilenmesi bundan! Başbakan PKK’nin ülkeyi terk etmediğinden yakınıyor. PKK yasalara uymaya, artık içeride kalmaya kararlı. Önceki gün yürürlüğe giren yasaya göre artık yasal güvence altında. Dışarı gider ve gelirse “yeni yasayı” çiğnemiş duruma düşecek. TSK’nin “içerideki düşmana” müdahale yetkisi artık yok! Öcalan ve Karayılan da “yasayı çiğneyecek kadar” enayi değil. GÖRÜŞ FATMA ESİN Köşeyi bucağı didiklemek Tek ayak tutukluluğu notları Yoksa, dün yürürlüğe giren “Darbeleri Yasaklayan 35 md.” ve “Askerliği Yeniden Tanımlayan Yasa”nın hayırlara vesile sonucunda mı? İktidar Gücü ve Bilim Hemen hemen bütün toplumlarda bireysel veya kurumsal güce ve güçlüye saygı duyulur. Gücün hak edilip edilmediğine, doğru yolda kullanılıp kullanılmadığına bakılmaksızın inanılır, güvenilir, takdir edilir, desteklenir. Ancak bunun derecesi toplumların gelişmişlik düzeyi ile ters orantılıdır. Yani, gelişmiş toplumlarda açıkça ifade edilmez, ama ilkel toplumlarda doruktadır. Öyle ki, bazı kişiler bu duygularını açıkça dile getirmekten kıvanç bile duyarlar. Bu nedenle tarih boyunca bazı kişi ve kurumlar bu destekle güçlerine güç katarak, toplumları hiç hak etmedikleri bir şekilde yönlendirmişler veya yönetmişlerdir. Bunun tipik örneği Ortaçağ Avrupası’nda kilisenin gücüdür. Toplumun yaşam şekline, inancına hükmedilmiş, her olaya, her görüşe ve doğaya din açısından bakılmış ve değerlendirilmiştir. Eğitimi ve bilimi yönlendirmede tek yetkili güç olmuştur. Avrupa’nın bu ilkellikten bilim adamlarının canları pahasına karşı çıkmaları ile kurtulduğunu tarih yazmaktadır. O bilim adamları ki, akılcılıktan, bilimden ödün vermemiş, canlarını kaybetmiş veya ömür boyu hapiste yaşamış, ama toplumlarını ilkellikten gelişmişliğe taşımışlardır. En bilinen tipik örnek İtalyan Giordino Bruno’dur. Bugün bütün dünyanın doğruluğundan kuşku duymadığı Kopernik sistemini savunduğu ve bilimsel konuların dini konular içinde yer almaması gerektiğini söylediği için yargılanmış ve suçlu bulunarak diri diri yakılarak öldürülmüştür. Bu sonuç Bruno’yu yargılayan yargıçların kilise gücünün etkisinde kaldığı ve yargılamada akıllarını ve vicdanlarını doğru kullanmadıklarını göstermektedir. Fakat bilim adamı akılcılıktan ve bilimden ödün vermemiş, ölüme rağmen bu güce boyun eğmemiştir. Günümüz Türkiyesi’nde de ne yazık ki iktidar, gücüne güvenerek toplumsal ve bilimsel konulara dini kurallar ve inançlarla yaklaşmaktadır. Sosyal yaşamı dini kurallara uygun şekle sokmaya çalışırken, bilimsel konulara da dini açıdan yaklaşmak istemektedir. İktidarın bu isteği, kadrosunun eğitimsel yapısı göz önüne alındığında yadırganmayabilir. Ancak bilim insanlarının, onun gücünün etkisinde kalarak, bilime inanç karıştırmaları veya bilimsel olarak irdelenmesi gereken konuları iktidarın hoşuna gitmiyor diye irdelemekten kaçınmaları affedilemez ve affedilmemeli. Bilindiği gibi yıllardır “Evrim Kuramı” tartışması sürüp gitmektedir. İktidar yanlıları bu kuramın doğru olmadığını, dini bir inanış olan “Yaradılış”ın geçerli olduğunu savunmaktadırlar. Tabii ikincisi bir inanışa dayandığı için kanıt falan gerekmemektedir! Yakın bir tarihte bir grup bilim insanı, “Evrim Kuramı” ile ilgili bir bilimsel toplantı düzenlemek için TÜBİTAK’tan destek istiyor. Fakat bir bilimsel kurum olan TÜBİTAK sudan gerekçelerle bu desteği reddediyor (bkz: CBT 12 Temmuz 2013). Oysa bilim insanları, böyle tartışmalı bir konunun tartışılmasından kaçınmak değil, tam aksine enine boyuna tartışılması taraftarı olmalıdır. İktidarı kızdıracaklarını bilseler bile! Bir bilim kuruluşunun bilimsel konulara iktidar gücünün etkisi altında yaklaşması daha onulmaz sonuçlar ortaya koyacaktır ve koymaktadır da! Örneğin, doçent unvanına sahip bir doktor, bazı ilaçların dinen haram kabul edilen maddeler içerdiğini ve bu ilaçların hastaya verilmemesi gerektiğim, şifa kaynağının Allah olduğunu, ilaç için bile olsa harama izin verilmemesi gerektiğini söyleyebiliyor (bkz: Cumhuriyet, 10 Temmuz 2013). Bir diğer örnek: Kızılay Başkanı, Müslüman bir ülkede ithal kan ürünlerinin, helal olmayacağı gerekçesi ile kullanılmamasını, bunların kendi kanımızdan üretilmesini ve kullanılmasını önermekte... Ne akla sığar, ne insanlığa! Bilim insanları neredesiniz?.. İktidar gücüne karşın koyun bilim gücünüzü ortaya! Bilim ve dinin ayrı konular olduğunu anlatın; aydınlatın toplumu! Çok katıysa sulandır Bir soru önergesi daha Alın size yeni bir soru önergesi: Türk Hava Kuvvetleri, nasıl olur da en güzide, en pahalı savaş uçağı F16’ya Öcalan diye bir ad verebilir? Bu eğer bir ihanet değilse, açık bir gaflet ve dalalet değil midir? Dün taze taze araştırdık. “Hayır değilmiş!” Uçağa Öcalan ismi verilmesi TSK’nin gelenek olan bir uygulaması imiş. Kural olarak savaş uçaklarını kullanan pilotların adı kokpit kenarına yazılıyormuş. Kullandığı uçağın gövdesiyle kendi bedenini bütünleştirmesinin bir yolu herhalde. Yukarıdaki F16’yı kullanan pilotun adı Özdilek Öcalan... Öcalan elbette ülkenin en dikkat çeken soyadı. Bu soyadının F16’lara verilmesi ve konudaki söylentiler daha da dikkat çekici. İnternet ortamında, yıllar ötesine giden F16 pilotu Öcalan’ın “bebek katili” Öcalan ile amca çocuğu olduğu, bu akrabalığı gizlemek için nüfus kaydını Şanlıurfa’dan Elazığ’a aldırdığına dair sayısız ve ipe sapa gelmez görünen birçok iddia var. Bu iddialar çeşitli ortamlarda dile getirilmiş. Ama yirmi yıl öncesinin pilot teğmeni, soyadına rağmen kurmay albaylığa kadar yükselmiş, emekli olmuş. CHP’li Oran’ın Başbakan’a sorduğu soruların yanıtını Savunma Bakanı veriyor. Hem de 5.5 ay sonra! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ‘Hadımköy’den ‘Silivri’ye! Geçen cuma günü, “Hadımköy”de “Gen. Kani Akman Kışlası”ndaki “Balyoz” tutuklusu komutanlarımızın kimileriyle “açık görüş” ortamında uzun boylu bir söyleşi yaptık. Ülke sorunlarıyla birlikte; tutukluluğu, duruşmaları, savunmaları, sürmekte olan “Yargıtay” sürecini ve öteki konuları az da olsa ele aldık; dahası “Tuğamiral A. Sadi Ünsal”ın coşkulu konuşmasıyla yer yer yaşadık bile... Kuşkusuz “Gezi Direnişi”nin ülkeye getirdiği “yepyeni” soluktan, yaydığı “ışık”tan özellikle de o ince “taşlama”larından söz ettik. Ve bir ara “Tümgeneral Ayhan Gümüş”: “Bizim burada bir kedimiz var, “hamile”, onu sık sık uyarıyorum, “Kız sakın sokağa çıkıp terbiyesizlik etme!” diyerek yaptığı unutulmaz “taşlama”yı söyleyince, “Gezi ruhu”nun Hadımköy’de de sürdüğüne tanık oldum. Ayrıca bir güzellikten de söz etmek isterim; görüşmeyi, “Kur. Alb. Mücahit Erakyol” un, “GATA”nın bahçesinden aldığı bir “dalcık”tan ürettiği, “Ceylan” adı verilen, inanılmaz görünümdeki bir saksı sardunyanın renklendirdiği masacığın çevresinde yaptık; ayrılırken Alb. Erakyol, “Ceylan”ı bana vermez mi? Düşünün değerli dostlar bendeki “keyfi”... Ama daha bitmedi; sanırım Türkiye’de üretilen ilk “denizaltı” olan “T.C.G. Doğanay” adını taşıyan bir “kasketim” de var artık. “5 Ağustos”ta Silivri’de güneşten koruyacak... Açık görüşme olduğu için aileleriyle, yakınlarıyla görüşen komutanlarımızın kimisini hem “Ergenekon” hem “Balyoz” duruşmalarından tanıyorum; “Kur. Alb. C. Köylü” onlardan biri. Anımsayacaksınız; kimi komutanlar da daha tebligat yapılmadan, yurtdışındaki görevlerini bırakıp gelmişlerdi; “Kur. Yb. N. Ulusan” da işte o “aceleci”lerdendi; “Zagreb”den koşup gelmişti... Uzaktan da olsa hemen tanıdım “Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral A. Can Erenoğlu”nu... Tutuklanmasına “İzmir” halkı çok ama çok üzülmüştü... “Aynı digital veriler” ile (bunun altını çizelim) “iki ayrı” davadan “Amirallere Suikast” ve “Balyoz”dan yargılanan “Kur. Alb. Ü. Metin” haklı olarak“İki kere tutukluyum” diyor... “Hâkim Alb. A. Erdem” i uzaktan görsem de tanıdım; “Silivri”de duruşmalarda, işlenen “hukuksuzluk”lara dayanamadığını yüzünden açıkça okuyabilirdiniz... “Tüm. Gen. Hıfzı Çubuklu”, bütün duruşmalar boyunca olduğu gibi yine “avukat” olan kızı “Nazlı” ile birlikteydi; adına kanmayın babasını, ciddi bir “hukuksal” savaşımla çatır çatır savundu. “26 Temmuz” günkü bu “Hadımköy” ziyaretinde, kuşkusuz en çok konuşulan konulardan biriydi “Ergenekon”un “5 Ağustos” günkü “karar” duruşması. Buradaki komutanlar da, “Ergenekon olayı başlar başlamaz gereken ilgi gösterilseydi, gösterseydik, ülke de bizler de bu inanılması güç durumlara düşmezdik!” görüşünü savunuyorlar. Birden, “Ergenekon” ilk “dalga”sını; “D. Perinçek” ve “İP”nin üst düzey yöneticilerinin tutuklanmalarını; “İ. Selçuk”un gözaltına alınmasını düşündüm (2008). Kuşkusuz “tepki” vardı; ama yeterli miydi acaba? “İkinci” dalgada da yine Cumhuriyet’ten “Balbay”; bilim insanlarımız, üniversitelerimizin “rektör”leri, “hoca”ları; gazeteciler ve yazarlarımız; “TV” yöneticileri, “terör”le savaşan, dahası savaşmakta olan komutanlarımız, onca aydınımız, onca yurtsever gözaltına alınıp tutuklandığında “Cumhuriyet”in bahçesinde, bir “eylem” başlatılmıştı. “Susma! Sustukça sıra sana gelecek!” seslenişiyle birlikte; bilmem ki anımsanır mı? (Mart 2009) Zaman zaman “100150” kişinin toplanmasıyla kesintisiz bir yıl süren bu küçük eyleme en çok ilgi yoldan geçen araçlardan geldi, ya klaksona uzun uzun basarak ya da el sallayarak; ayrıca yolda yürüyenlerin bir bölümü de bahçeye girip kısa süreyle de olsa bize katıldı. Neyse ki, bir süre sonra yargılama başlayınca duruşmalara ilgi de günden güne “çığ” gibi çoğalarak arttı; bu beklenmeyen yoğunluktaki ilgi, mahkeme salonunda yaşananları görmek, duymak; “hukuk”un geçerli olmadığına, “adalet”in aranmadığına, yeni yeni “suç”ların üretildiğine “tanık” olmak, kuşkusuz büyük bir “sarsıntı” yaratacaktı; yarattı da. Öyle ki bu duruma; gerek polis sorgulamalarında, gerek delillerin elde edilmesinde dolaysiyle iddianamede “hukuk”un çiğnenmesine, özellikle de “tutuksuz” yargılama isteğinin engellenmesine dayanamayan mahkemenin “Başkanı Yargıç K. Şengün”: “Bu hukuk böyle gitmez!” uyarısıyla karşı geldi. (2010) Eh, bu “uyarı” dikkate alınmadı diyemeyiz, “alındı”(!) Yargıç K. Şengün, “Bolu”ya sürülüverdi (11.7.2011) Belki ben unutmuş olabilirim; bu olaya “ses” getiren bir tepki vermiş miydik? “5 Ağustos”ta “Silivri”de olmalıyız, “hukuk”u yakalamak dolaysiyle ülkemizde “İNSAN” gibi yaşamak için... Tarihsel “13 Aralık” eyleminin doruktaki coşkusunu da aşan ve “Gezi”nin “direniş ruhu”yla donanmış “milyonlar” olarak... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN T.C. SİLİVRİ 2. İCRA DAİRESİ’NDEN TAŞINIRIN AÇIK ARTIRMA İLANI 2013/58 TLMT. Aşağıda cins, miktar ve değerleri yazılı mallar satışa çıkarılmış olup birinci artırmanın aşağıda belirtilen gün, saat ve yerde yapılacağı ve o gün kıymetlerinin %50’sine istekli bulunmadığı takdirde, yine aşağıda belirtilen gün, saat ve aynı yerde 2. artırmanın yapılarak satılacağı; şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen değerinin %50’sini bulmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çevirme ve payların paylaştırma giderlerini geçmesinin şart olduğu; birinci artırmadan on gün önce başlamak üzere artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebileceği, birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden başlamak üzere ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebileceği, mahcuzun satış bedeli üzerinden aşağıda belirtilen oranda KDV’nin alıcıya ait olacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasından görülebileceği; gideri verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği; fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarasıyla dairemize başvurmaları ilan olunur. 30/07/2013 1. İhale Tarihi : 06/09/2013 günü, saat 10:00 10:10 arası. 2. İhale Tarihi : 26/09/2013 günü, saat 10:00 10:10 arası. İhale Yeri : GÜZELBAHÇE YEDİEMİN OTOPARKI PİRİMEHMET PAŞA MAHALLESİ HÜSEYİN TUFAN SK VERGİ DAİRESİNİN ARKA TARAFI SİLİVRİ/İSTANBUL No: 1 Takdir Edilen Değeri TL.: 23.000,00 Adedi: 1 KDV: %18 Cinsi (Mahiyeti ve Önemli Nitelikleri): 34UKY81 Plakalı, 2001 Model, MITSUBISHI Marka , FE 659 E SAC KASA Tipli , BEYAZ RENKLİ KAMYONETTE ÖN CAM ÇATLAK, LASTİKLER SAĞLAM VE ARAÇTA MUHTELİF ÇİZİKLER MEVCUTTUR. * : Bu örnek, bu Yönetmelikten önceki uygulamada kullanılan Örnek 63’e karşılık gelmektedir. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 47339) SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Tartışmalı bir 1 konuda uzlaşıla 2 rak ulaşılan görüş birliği. 2/ Bir 3 nota... Uğursuz 4 luk. 3/ Asya’da 5 bir ırmak... Don6 durulmuş krema. 4/ Bir zekâ 7 oyunu... Mina 8 re, kubbe, san 9 cak direği gibi yüksek şeylerin 1 2 3 4 5 6 7 8 9 tepesinde bulunan, 1 K O C A B A Ş K ay yıldız ya da lale 2 O R A N B A L A biçiminde süs. 5/ Bir 3 R yerde oturma... Eski 4 C A M A D A N A N A E R B İ dilde su. 6/ İçyüz... D E K A D A N “Ölür ise ölür / 5 B E K E Canlar ölesi değil” 6 A B A R A D E V A (Yunus Emre). 7/ 7 Ş A N L B A K A R A Ermenistan’ın baş 8 kenti. 8/ Nevşehir’in 9 K A R İ N E A Ğ bir ilçesi. 9/ Kır ya da köy yaşamını anlatan kısa şiir... Çanakkale Boğazı’nda, pek çok deniz kazasının meydana geldiği burun. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yılan zehirlenmesi. 2/ Dalkavuk... Peygamberleri Hud’u dinlemedikleri için Tanrı tarafından yok edilen kavim. 3/ Kadın hapishanesi. 4/ Yemek... Deniz Kuvvetleri’nde bir rütbe. 5/ Önder... Döl verme yetkinliğine eren. 6/ Fransız Devrimi’nin en ünlü adlarından biri... Her iki Kore’nin de para birimi. 7/ Faktör... Üzüntülü düşünce durumu. 8/ Sözünü geçiren, üstünlük sağlayan. 9/ Osmanlılara Avrupalıların verdiği ad... Anadolu halklarının en eski ana tanrıçası.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle