26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 AĞUSTOS 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Milli Eğitim Bakanlığı, Gezi eylemcisi öğretmenleri belirlemek için yeni yöntem buldu: 5 Öğrenciye ‘gizli tanık ol’ baskısı SİNAN TARTANOĞLU ANKARA Milli Eğitim Bakanlığı’nda öğretmen ve öğrenciler üzerinde yürütülen Gezi Parkı soruşturmalarının boyutu her geçen gün akıl almaz bir hal alıyor. Ankara’da bazı okullarda müdürler, yaz tatilinde öğrencileri okula çağırdı. Önlerine koydukları kâğıtlara, “kendilerini eyleme yollayan” öğretmenlerinin isimleri ile “eyleme giden arkadaşlarının” isimlerini yazmalarını istedi. Müdürler, öğrencilere kimliklerini deşifre etmeyeceklerini de “Rahat olun” sözleri ile anlattı. MEB’in öğrenciler ve öğretmenler üzerinde akla hayale gelmeyen yöntemlerle kimi zaman Emniyet’in olanaklarını da kullanarak yürüttüğü Gezi Parkı soruşturmasında her gün bir skandal patlak veriyor. Emniyet’in görüntüleri ve yazılı belgeleriyle desteklenen soruşturmada tek bir isme bile ulaşılamamış olması dikkat çekiyor. an önce tamamlayın” talimatı müdürlerin bir skandala da imza atmalarına yol açtı. Ankara’da bazı okul müdürleri 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerini yaz tatilinde olmalarına karşın tek tek arayarak okula çağırdı. Öğrenciler bir sınıfta toplandı. Öğrencilerin önüne boş bir kâğıt konuldu ve “67 Haziran tarihlerinde okula gitmemenizi hangi öğretmenleriniz istedi?”, “Eyleme gitmenizi isteyen öğretmenlerin isimlerini yazın”, “Eyleme katılan arkadaşlarınız ya da öğretmenleriniz oldu mu, bu isimleri de yazın” denildi. ‘Kimse bilmez rahat olun...’ Öğrencilere, yöneticiler tarafından “Kâğıtlara kendi isimleri nizi yazmayın” uyarısı yapılırken i “Biz kimin hangi kâğıdı verdiğin ce bile biz ece bilmeyeceğiz, sad ğiz öğretmen ya da arkadaşları , cek eye bilm mış yaz nız kim isim rahat olun” da denildi. Korktular ve yazdılar rtaokul öğrencilerini tek tek çağırdılar Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün okul yönetimlerine “Soruşturmaları bir O ‘Örgüt Enflasyonu’ Meğerse ülkede ne çok örgüt varmış da, bizler yıllardır boşuna yakınırmışız halk örgütlenmiyor diye. Son dönemde Gezi Parkı süreci bu düşüncemizi iyice boşa çıkardı. Gördük ki her köşe başı bir örgüt. “Bayrak satan kişi”, eşi ve çocukları ile birlikte bir örgüt, elinde deniz gözlüğü, gaz maskesi olanlar ayrı bir örgüt, başından biber gazı kapsülü ile vurulan “Dilan kızımız”, “Berkin oğlumuz” başka bir örgüt. Mimarlar, öğretmenler, doktorlar... Say say bitmez. Abartısı yok, deneyelim isterseniz. Arkadaş çevrenizden (olmayabilir de) 10 kişi toplanıp dışarıda bir yerlerde buluşun. Örneğin “hava kirliliği” ile ilgili bir hassasiyet oluşturmak için konuya uyumlu bir slogan bulup bir de basın açıklaması okuyun. Bir ses duyuyor olacaksınız muhtemelen. “Bunlaar, marjinaal, vandaal, illegaaal”. Henüz basın açıklamanız bitmeden bol biber gazlı ve tazyikli bir polis müdahalesine hazır olun. Eğer müdahale olmamışsa akşam kıyafetlerinizi kontrol ederek yatağınıza girmenizi öneririm. Çünkü bir “şafak baskını” ile uyandırılacak ve evinizi basan polisin elindeki listede isminizin olduğunu göreceksiniz. Eviniz darmadağın edilecek, bütün deliller bir torbada toplanacaktır. (“Hava kirliliği” ile ilgili bir açıklama yapmışsanız, “hava” ve “kirlilik” ile ilgili herhangi bir şey delil olabilir.) Asıl hikâye bundan sonra başlayacaktır. Ellerinize ters kelepçe takılacak, sizden zorla parmak izi ve tükürük örneği alınacak, hiçbir sorunuza cevap bulamadığınız gibi size onlarca soru sorulacaktır. Dört gün bir hücrede kaldıktan sonra, savcının karşısına çıkabilmeye hak kazanacaksınız. İşte o zaman anlayacaksınız büyük suçunuzu. Eğer, halihazırda olan bir örgüt üyesi olarak suçlanmıyorsanız, kataloglardan kişilik özelliklerinize, beğenilerinize, yaşam tarzınıza göre bir örgüt bulunacaktır mutlaka. Öyle isim filan da sorun edilecek şeyler değil. Yaptığınız işin ya da eylemin baş harfleri bir araya getirilerek önünüze kurucusu, yöneticisi ya da üyesi olduğunuz bir örgüt çıkarılacaktır. Örneğin tenceretava çalmışsanız T.T.Ç.Ö. (Tencere Tava Çalanlar Örgütü), kafanıza biber gazı yemişseniz K.B.G.Y.Ö. (Kafasına Biber Gazı Yiyenler Örgütü), hiçbir hareket yok, sadece durmuşsanız D.A.Ö. (Duran Adamlar Örgütü) vb. Gezi Parkı Direnişi’nde gözaltına alınan bir öğrencinin sorduğu soru, konuyu daha da pekiştiriyor aslında; “Örgütü siz mi belirliyorsunuz, yoksa biz mi beğeniyoruz.” Tabii ki polis “hantal” davranıp size birden çok örgüt yazmamışsa elbette seçme hakkınız var. Sonuçta ülkede demokrasi “ileri” aşamasında. Sonra işlerin çok hızlı ilerlediğini göreceksiniz. Hızlı bir savcılık soruşturması, hızlı bir mahkeme süreci derken hızlı bir şekilde tutuklanıp uygun bir hapishanede bulacaksınız kendinizi. (Hapishaneyi kendiniz seçemiyorsunuz.) Kara mizah mı diyorsunuz anlattıklarıma. Bir yanıyla öyle tabii ki. Sadece mizahtan ibaret olmadığını ise “Şaka mı yapıyorsunuz? Bu nedenlerden insan tutuklanır mı?” soruma gülmediklerini görünce ve benim gibi kamu emekçisi 72 arkadaşımla tutuklanıp F tipine konulunca anladım ki, şaka yapmıyorlar! (Hapishanelerde sesimizin yankısına bir halka da siz kattığınız için bütün Cumhuriyet gazetesi emekçilerine teşekkür ederiz.) Yalçın DÜZGÜN KESK’li Özgür Tutsak Kandıra 2 No’lu F Tipi Hapishanesi, Kocaeli Kayseri’de eylemlere destek veren 75 kişi yargılanacak. Davada 2 mağdur, 13 şikâyetçi var Gezi’ye bir dava daha Haber Merkezi Taksim Gezi Parkı’nda ağaçların sökülerek yerine AVM yapılmak istenmesi üzerine başlayan direnişe destek vermek amacıyla Kayseri’de gösteri düzenleyenler hakkında dava açıldı. Davada 75 kişi sanık, 2 kişi mağdur, 13 kişi de şikâyetçi olarak yer aldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gösteriye katılanlar için yargıyı “göreve çağırmasının” ardından başlayan tutuklama furyasına Kayseri’de dava ile destek geldi. Kayseri 8. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek olan davada gösteriye katılan gençler, “görevi yaptırmamak için direnmek, hakaret, kamu malına zarar verme, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme ve yönetme, yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, mala zarar verme” iddialarıyla suçlanıyor. Yargılanan direnişçiler adına açıklama yapan CHP Kayseri Üyesi Onur Sergen Doğan, davayı tahammülsüzlük ve hukuksuzluk olarak niteledi. Haber sitesi “gercekgundem”e açıklama yapan Doğan, “Bizleri yargılayanlar Ethem Sarısülük’ün katilini serbest bırakanlar, Ali İsmail Korkmaz’ın katilini dışarıda dolaştıranlardır. Bizi yargılayanlar Abdullah Cömert’in ve Mehmet Ayvalıtaş’ın katilini bulamayanlar, palalı saldırgan Sabri Çelebi’yi Fas’a kaçıranlardır. Bizler ülkesini gerçekten seven gençleriz. 12 Aralık’ta Kayseri Adliyesi’nde olacağız” dedi. Davanın ilk duruşmasının 12 Aralık’ta görüleceği belirtildi. Ali İsmail için ‘adalet’ istediler ‘Tahammülsüzlük’ ESKİŞEHİR (Cumhuriyet) Gezi Parkı’na destek yürüyüşüne katıldıktan sonra maskeli kişilerin sopalarla döverek öldürdüğü üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz (19) için “adalet” eylemi gerçekleştirildi. Eskibağlar Mahallesi Üniversite Caddesi’ndeki Espark Alışveriş Merkezi önünde önceki akşam saatlerinde toplanan bir grup, Korkmaz’ın saldırıya uğradığı Yunus Emre Caddesi’ne yürüdü. Burada yolu trafiğe ka patan grup, oturma eylemi düzenledi. Grup adına yapılan açıklamada, “Ali İsmail’in katilleriyle ilgili deliller karartıldı, süreç yavaşlatıldı. Ali İsmail Korkmaz’ı dövenlerden 56 tanesinin polis olduğu bilindiği halde şimdiye kadar sadece bir polis ve 4 sivil tutuklandı. Bizler Ali İsmail Korkmaz davasının takipçisi olacağız” denildi. Şiirler okuyarak türküler söyleyen grup bir saatlik eylemin ardından dağıldı. (Fotoğraf: DHA) Gözaltında kaybolan Hasan Gülünay’ın ailesi ‘etkin soruşturma’ istedi 21 yıl sonra AYM’de Öğretmenler tahliye istedi HİLAL KÖSE DHKP/C üyesi oldukları gerekçesiyle yaklaşık 6 ay önce tutuklanan Eğitim Sen üyesi 15 öğretmen, “özgürlük ve güvenlik”, “etkili başvuru” haklarının ihlali nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak tutuklama kararının kaldırılmasını talep etti. Öğretmenlerin avukatı Metin İriz, mahkemeye sunduğu dilekçede, Eğitim Sen’in, hükümete muhalif bir sendika olduğunu, üyeleriyle birlikte çok sayıda hukuki ve cezai uygulamalara maruz kaldığını anlattı. Tutuklanan 15 öğretmen hakkındaki soruşturmada, kısıtlama kararı verilmesi nedeniyle de etkili ve yeterli savunma imkânı bulamadıklarını, delilleri görme ve değerlendirme olanağından yoksun bırakıldıklarını ifade etti. Tahliye taleplerinin ise birçok kez, “... iletişimin tespiti tutanakları, fotoğraflar, aleyhe ifadeler, beyanlar ve diğer belgeler değerlendirildiğinde adı geçen şahısların müsnet suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterdiği, şüphelilerin üzerine atılı suç ve cezanın ağırlığına göre serbest kaldıkları takdirde kaçma şüpheleri bulunduğunun karine olarak kabul edilebileceği” şeklindeki şablon gerekçeyle reddedildiğine dikkat çekti. Dilekçede adli kontrol taleplerinin reddedilmesiyle “teminatla salıverilme” haklarının da çiğnendiği anlatıldı. HİLAL KÖSE İstanbul Tarabya’daki evinden bir sabah ayrılan ve 21 yıldır kendisinden haber alınamayan Hasan Gülünay’ın gözaltında kaybedilmesiyle ilgili soruşturma zamanaşımı kararıyla kapatıldı, ancak ailesinin hukuk mücadelesi sürüyor. Gülünay’ın eşi Birsen Gülünay ve kızı Deniz Gülünay, yaşam hakkı, adil yargılanma hakkı ihlali nedeniyle ve etkin soruşturma yürütülmediği için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Dört çocuk babası, Sirkeci’de arzuhalcilik yapan Hasan Gülünay, 20 Temmuz 1992’den bu yana kayıp. İşe gitmek için evinden çıktı ve bir daha geri dönemedi. 22 Temmuz’da işyerini telefonla arayan, Terörle Mücadele Şubesi’nden olduğunu söyleyen bir kişi, Gülünay’ın gözaltına alındığını söyledi. Şubeden savcılığa verilen yanıtta ise, Gülünay’ın 19 Temmuz 1992’de başlatılan TKP/ML TİKKO operasyonu kapsamında arandığı, ancak gözaltı kaydının olmadığı, Şavşat’ta gözaltında ölen Ali Ekber Atmaca’nın üzerinden Gülünay’ın ehliyetinin çıktığı ifade edildi. Gözaltındaki isimlerden Erol Çam ve Yüksel Özdemir de Gülünay’ı şubede gördüklerini söylediler. Çam, Gülünay’ın “Ben Hasan Gülünay. Beni kaybedecekler” diye bağırdığını ifade etmişti. Susurluk kazasında ölen İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, Birsen Gülünay’a “Hasan Gülünay yaşıyor. İşkenceden geçmiş, yaralarının iyileşmesini bekliyorlar, düzelince çıkacak” demişti. Kocadağ, daha sonra TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na gönderdiği yazıda, bu konuşmayı yalanlayarak Erol Çam ve Yüksel Özdemir’in açıklamalarının da hayal ürünü, Emniyet’i karalama amaçlı olduğunu söyledi. TBMM’ye yöneltilen soru önergesine yanıt veren dönemin içişleri bakanı da gözaltında kayıp iddialarını örgüt propagandası olarak değerlendirdi. Gülünay dosyası ailenin çabalarıyla, 2009 yılında tozlu raflardan indirildi. Savcılık, Emniyet’e, Gülünay’ın gözaltına alınıp alınmadığını yeniden sordu. Emniyet’in yanıtı da yine aynıydı. Gülünay’ın 1992’den beri arandığı, yakalandığına dair bir kaydının olmadığı bildirildi. Soruşturma, 31 Ekim 2012’de, 20 yıllık zamanaşımı süresi dolduğu için kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla kapatıldı. Gülünay’ı Emniyet’te gördüğünü söyleyen ve tanıklığına başvurulması istenen Erol Çam, savcılık yazışmalarında, “Erdal Şam” olarak, takipsizlik kararında ise “Erdal Şan” olarak yer almıştı. Birsen Gülünay’ın avukatı Gül Altay’ın, savcılık kararına yaptığı itiraz ise 22 Ocak 2013’te Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nce reddedildi. Suçun TCK’nin 77. maddesindeki “insanlığa karşı suçlar” kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirten mahkeme, olaya ilişkin yeni bulgu ve belgelerin elde edilmesi üzerine her zaman işlem yapılabileceği de gözetilerek itirazın reddedildiğini bildirdi. Avukat Altay da dosyayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Altay, Gülünay’ın siyasi fikirleri nedeniyle, yargısız infaza maruz kaldığını belirtti. Altay, “Soruşturmalar kâğıt üzerinde kaldı, hiçbir araştırma yapılmadı. Savcı, en önemli tanık Erol Çam’ı dinlemek yerine, Çam’ın gözaltı kaydını araştırdı. Çam’la ilgili yazışmalar da yanlış isimle yapıldı ve tanığımızı dinlemedi. Müvekkilimin eşinin akıbetini bilmeye hakkı var” dedi. FAZIL SAY’DAN SUÇ DUYURUSU İstanbul Haber Servisi Dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say, Twitter’da Ömer Hayyam’ın bir dörtlüğünü paylaştığı için 1.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılandığı davanın duruşmasında, kendisine hakaret eden şikâyetçi Ali Emre Bukağılı hakkında suç duyurusunda bulundu. Bukağılı, Say’ın otizm hastası olup olmadığının mahkemece araştırılmasını talep etmiş, mahkeme ise bu talebi reddetmişti. Say ve Bukağılı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma kapsamında ifade verecek. Say’ın avukatlarınca savcılığa sunulan suç duyurusu dilekçesinde, Fazıl Say hakkında “dini değerlere hakaret” iddiasıyla, İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesi’nde açılan davada müşteki sıfatıyla yer alan Ali Emre Bukağılı’nın, 18 Şubat’taki duruşmada, Say’a “otizm hastası” diyerek hakaret ettiği belirtildi. Say’ın otizm hastası olmadığı ifade edilen dilekçede, şu ifadeler yer aldı: “Şüphesiz ki otizm bir hastalıktır. Elbetteki bir kişinin otizm hastası olması hakarete konu olabilecek bir durum değildir. Ancak TCK’nin 125. maddesinde de belirtildiği gibi kişinin bedeni arızasını ifade etmekle veya kişiye bir hastalık izafe etmekle de hakaret suçu işlenmiş olur. Şüpheli Bukağılı, kasıtlı olarak, Say’ın tüm toplum önünde şeref ve haysiyetini sarsmak için bu sözleri sarf etmiştir.” Basın yayın organlarında da “Fazıl Say’a çirkin saldırı” yönünde haberlerin yer aldığı belirtilen dilekçede, Bukağılı’nın Say’ın otizm hastası olup olmadığı yönündeki araştırma talebinin, maksatlı ve haddini aşan kasıtlı bir davranış olduğu iddia edildi. Bukağılı hakkında hakaret suçundan dava açılması ve cezalandırılması talep edildi. Suç duyurusu üzerine soruşturma başlatan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafları ifadeye çağırdı. Bukağılı, hakkındaki soruşturmaya ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Adli tıp kitaplarında otistik hastaların cezai ehliyetlerinin olmayacağı belirtilmektedir. Yani yargılama ile doğrudan ilgisi olan hukuki bir talep. Şayet gerçekten böyle bir hastalık söz konusu ise Fazıl Say’ın ceza almasını vicdanen istemeyeceğimi belirttim.” Bukağılı, bu şikâyetin, Say’ın ifade özgürlüğü söyleminde samimi olmadığını gösterdiğini de savundu. Zamanaşımı kararı Bisikletle Gemlik’ten Ankara’ya demokrasi mektubu Bursa’nın Gemlik’te 2009 yerel seçimlerinde belediye başkanı seçilen CHP’li Fatih Mehmet Güler hakkında, 2011’de ‘Görevi kötüye kullanma’ suçlamasıyla adli soruşturma başlatıldı. Güler bu kapsamda, 2011 Mart’ta İçişleri Bakanlığı’nca görevden uzaklaştırıldı. Yerine ise belediye meclisinde tartışmalı seçimlerin ardından, AKP’li üye avukat Refik Yılmaz getirildi. Güler, göreve iade edilmeyince kaleme aldığı mektubu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ulaştırmak için dün bisikletle Gemlik’ten Ankara’ya gitmek üzere yola çıktı. Güler’i CHP Bursa milletvekilleri Sena Kaleli ve İlhan Demiröz, CHP İl Başkanı Metin Çelik ve partililer ile ailesi uğurladı. Tişörtüne “Başbakan ‘Sandıkla gelen, sandıkla gider’ diyorsun. Samimi misin?” yazan Güler, şimdiye kadar hakkında hüküm aldığı hiçbir davanın olmadığını belirterek “Gemlik’te demokrasinin namusu kirletildi” dedi. Emniyet’te gördüler Yargısız infaz yapıldı Bukağılı talebinde ısrarcı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle