25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 AĞUSTOS 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Karargâh Ceride Defteri’ne göre 12 Eylül darbesine ilk hazırlık çalışmaları 13 Eylül 1979’da başladı. Bu amaçla kurulan çalışma grubu, evraklarını kozmik odada sakladı 365. günde darbe Genelkurmay Başkanlığı’nın 12 Eylül davasına gönderdiği belgelere göre Kenan Evren liderliğindeki cunta, darbe için ilk hazırlığını, 13 Eylül 1979’da üç kişilik çalışma grubunun kurulmasıyla attı. “Ülkenin içinde bulunduğu son derece önemli durumu incelemek ve değerlendirmekle” görevlendiren çalışma grubu, evraklarını Genelkurmay’ın kozmik odasında sakladı. Genelkurmay Karargâhı’nda ilk darbe sesleri ise Başbakan ve Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel ve CHP lideri Bülent Ecevit’e yönelik uyarı mektubu sırasında dillendirildi. Görüşleri alınan Karargâh’ın bürokratları konumunda olan J Başkanları, siyasilerin uyarıları dikkate almaması durumunda Meclis’in feshedilmesini istedi. Bu görüşleri içeren mektuplardan sonra darbe hazırlıkları hızlandı. 12 Eylül davası dosyasına giren Genelkurmay Genel Sekreterliği Ceridesi’ne göre darbeye giden süreçte Karargâh’ın her adımı kayda alındı. Günlük Karargâh Ceridesi’nde Evren ve kuvvet komutanlarının yaptıkları her görüşme, alınan her karar bu cerideye yazıldı. Cerideyle birlikte bazı belgeler de 12 Eylül dava dosyasına girdi. Bu kayıtlara göre darbeyle ilgili ilk hazırlık talimatı, 13 Eylül 1979 tarihli yazıyla Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Haydar Saltık tarafından verildi. 12 Eylül darbesinin koordinasyonunu yapan Saltık, “TSK Güçlendirilmesi Çalışmaları” konulu yazısında, Kurmay Albay Cumhur Evcil emrinde bir çalışma grubu oluşturulmasını istedi. 4 maddelik yazısında, bu grubun çalışmalarını “çok gizli” yapacağı belirten Saltık, kozmik evrakların, Genelkurmay’ın Kozmik Bürosu’nda muhafaza edileceğini ve çalışmalar için “Stratejik Hedef Planı kapalı” adı kullanılacağını bildirdi. Bir Güzel Atılımdı... “Ortakçının Oğlu, Talip Apaydın” kitabını yeniden okurken birden geçmişe döndüm. Sayın Fevziye Özberk’in değerli yapıtı beni aldı, kırk elli yıl gerilere götürdü. Hüzün duydum! Neler özlemiştik, neler beklemiştik. Halkevlerini, Köy Enstitülerini anımsayalım. Gerçekten masala döndü Hasan Âli Yücel’lerin, Tonguç’ların Sabahattin Eyüboğlu’ların çabaları. Bir güzel atılımdı. Yeni bir devir açma başlangıcı. Köy çocuklarını aydınlatma yolunu açmak, halk eğitiminin kaynağı olan Halkevlerini kurmak... Hiçbiri yok artık! Nerdeyse yarım yüzyıldır yok. İstemediler, ağalar, zenginler, eşraf, cahiller!.. Daha doğrusu işlerine gelmedi. Bir dizi eylemle hemen karşı çıktılar. Bugün yaşları yetmişe yaklaşmış ya da geçmiş aydınlarımızın büyük bölümü o tek partili eğitimin ağırlıklı olduğu bir dönemde yetişmişlerdir. Sonra demokrasi denilen bir yönetime geçtiler. Eğitimde birlik olmayacaktı. Atatürk devrimlerine dayalı bir eğitim öğretim gide gide ortadan kaldırıldı. Bunu sözüm ona çok partili demokrasi denen bir kargaşayla yaptılar. Bir zamanlar Meclis’te toprak kanunu çıkartmak için uğraşan iyi niyetliler vardı. Herkes okusun, yetişsin, dünyayı ve ülkesini öğrensin, yurt yönetimine egemen olsun... Bu ülkede hiçbir zaman bir toprak yasası çıkartılamadı. Ecevit gibi ilerici kişilerin dilindeki “Toprak işleyenin, su kullananındır” ilkesi de uçtu gitti. Ekmek yine iş becerenlerin, su da öyle. Yani yaşam denen güzelliğin kapıları belli güçlerle kapatılmış. O gün bugün, yani elli yıldır her şey eski yerinde... Bir de marşı vardı emek gücünün... Köy Enstitülü gençlerin gururla söyledikleri. “Sürer eker biçeriz güvenip ötesine Milletin her kazancı milletin kesesine Toplandık baş çiftçinin Atatürk’ün sesine Toprakla savaş için ziraat cephesine Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz. Bu yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.” “Köylü efendimizdir...” Öyledir ama bir çeşit boş edebiyat gevezeliği... Köylü köylü kaldı, patronlar patron... İktidarlar, partiler, liderler geldi geçti ve geçmekte, ama köylünün yani halkın dertleri aynı kaldı, özlemleri havaya uçtu... Nedeni de hep para babalarının, her şeyin başında, ülkeyi yönetmekte direnişleri. Bakın, hangi parti, hangi siyasetçi halkın yararından yana? Söylerler, söylev çekerler, ama bomboştur içi. Her şey oluruna varır. Türk köylüsü “suya, toprağa” kavuşmak savaşımını sürdürmektedir hâlâ. Üstelik de bir türlü başarılı sonuca varamadan. MEKTUBUN ARDINDAN İLK MÜDAHALE SESLERİ Genelkurmay Karargâhı’nda ilk darbe sesleri, 2 Ocak 1980 tarihinde dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ve CHP lideri Bülent Ecevit’e verilmek üzere hazırlanan mektubun Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e teslim edilmesinden sonra dillendirilmeye başlandı. Ülkedeki anarşi ve terör sorununa çözüm bulunması istenen mektup henüz liderlere teslim edilmemişken, Genelkurmay II. Başkanı Saltık, Karargâh’ta görevli “J Başkanları”ndan liderlerin mektuba verecekleri olası yanıtlar ve TSK’nin buna ilişkin atacağı adımlar konusunda “görüş” istedi. 9 adet olan J Başkanları, el yazısıyla kaleme aldıkları mektuplarla görüşlerini 31 Aralık’ta Saltık’a teslim etti. Karargâh’ın bürokratları konumundaki bu başkanlar, iki liderin uyarıyı dikkate almaması halinde, TSK’nin yönetime el koyması gerektiğini bildirdiler. Üç kurmaya görev Genelkurmay Harekât Başkanlığı Teşkilat Eğitim Dairesi Başkanı olan Albay Cumhur Evcil’e bağlı çalışacak diğer iki personel ise Kara Harp Okulu Öğretim Kurulu üyesi Kurmay Yarbay Altay Tokat ile Genelkurmay Harekât Başkanlığı Özel Harp Dairesi’nde görevli Kurmay Yarbay Kemal Yılmaz oldu. Görev yazısında, bu grubun “mevcut ekonomik kaynaklarla bugünkü Türk Silahlı Kuvetleri’ni görevlerini en mükemmel bir şekilde yapacak yapıya ulaştırmak” amacıyla kurulduğu bildirildi. Ancak asıl amaç, ceride defterine düşülen notta yer aldı. Ceride kayıtlarını tutan Kemal Yılmaz, bu çalışma grubuna ilişkin, “Ülkenin içinde bulunduğu son derece önemli ve kritik siyasi durumu daha yakından izlemek ve değerlendirmek amacıyla Ek1 emirle örtülü olarak bir çalışma grubu teşkil edildi ve grup çalışmaya başladı” ifadesini kullandı. 12 Eylül belgelerinde, bu grubun çalışmalarına ilişkin başka bir ayrıntı yer almadı. Bu grubun kurulmasından 2.5 ay sonra kısa bir süre sonra Kenan Evren ve kuvvet komutanları, Aralık 1979 sonunda İstanbul ve Diyarbakır’da ordu komutanlarıyla ülkenin içinde bulunduğu duruma karşı TSK’nin ne yapacağı sorusuna yanıt arıyordu. Toplantıda, ordu komutanları siyasi parti liderlerinin ikaz edilmesini belirterek, demokratik usullerden ayrılınmaması mesajı vermişti. Bildiriye karşı 3 olasılık 1987’de Genelkurmay Başkanı olacak olan, dönemin Genelkurmay Genel Plan ve Prensipler Başkanı Korgeneral Necip Torumtay ise TSK’nin yayımlayacağı bildiriye karşı muhtemel tepkileri anlatttı. Olasılıkları “En kötüsünden iyisine doğru” sıralayan Torumtay, uyarı mektubuna tepkilerin şöyle olabileceğini öne sürdü: 1. Tepki: Başbakan, kuvvet komutanlarını dolaylı olarak veya açıkça istifaya davet eder. 1. Adım: Reddedilir. Hükümet istifaya zorlanır ve kurucu meclis şekli seçilir. Bununla beraber Silahlı Kuvvetler azami ölçüde sivil yönetim dışında tutulur. Kuvvet komutanları görevlerine devam ederler. 2. Tepki: Hükümet, “silahların gölgesinde iş göremeyiz” iddiasıyla istifa eder. 2. Adım: B.M. Meclisi’nin kabul edebileceği “tarafsız” veya “milli” bir hükümet formülü üzerinde dururlar. Silahlı Kuvvetler, sivil yönetime müdahalenin dışında tutulur. 3. Tepki: Cumhurbaşkanı istifa eder veya ağır rahatsızlık geçirir. 3. Adım: Bildiri, Genelkurmay Başkanı tarafından yapılır... ASKER DARBEDE BİRLEŞTİ Genelkurmay Personel Başkanı Korgeneral Nazım Pozam, 28 Aralık 1979 tarihli yazısında, partilerin tamamı veya birkaçının isteklerini reddedip her günkü davranışlarına devam etme durumu olabileceğini belirterek “Bu takdirde TSK’den yeni ve daha net bir istek yazısını bildirmelidir. Bu surette son bir ikaz daha yapmış, anayasal kuruluşlara karşı saygısını göstermiş ve müteakip hareketler için haklılığını kabul ettirmiş olur” dedi. “Bu ikinci ikaza rağmen partiler tutum ve davranışlarında herhangi bir değişiklik olmadığı takirde, artık Meclis görevini yerine getirmeyecek demektir” ifadesini kullanan Pozam, bu durumda Meclis’in kapatılması ve “kurucu meclis” ve yeni bir hükümet oluşturulmasını istedi. Görüş mektubunda adı yazılmayan Genelkurmay İstihbarat Başkanı ise kurulacak hükümetin güvenoyu alamaması üzerine, darbe yapılması gerektiğini bildirdi. İstihbarat başkanı, “Meclis feshedilmeli. Partiler, dernekler kapatılmalı. Türkiye çapında sıkıyönetim ilanı. TRT’ye el konulması. Basına sansür uygulanması. Geçici bir anayasa yayımlanması” şeklinde önerilerini sıraladı. ‘Bütün yollar denendikten sonra müdahale’ Lojistik Başkanı Korgeneral Şerafettin Uğur ise görüş yazısında, askeri müdahalenin hiçbir çıkış yolu kalmaması ve bütün yollar denendikten sonra uygulanması gerektiğini kaydetti. Korgeneral Uğur, şunları önerdi: “Gerekiyorsa geçici bir anayasa ihdası. Kurucu Meclis kurulması. Öncelikle anarşi ile ilgili hedeflerin süratle gerçekleştirilmesi. Ekonomiyi iyileştirecek acil önlemler oluşturulmalı. Tarafsız bir heyetle, anayasa yapılmalı. Toplumu anarşiye iten anayasal sebepler bulunmalı ve değişiklik teklifleri hazırlanmalı. Yine tarafsız bir heyetle Türkiye’yi bugünkü duruma getiren sebepler incelenmeli ve bu sebepleri ortadan kaldıracak önlemler ile ilave kanuni tedbirler alınmalı.” Yeni gelen vali için... Valiler Kararnamesi ile Zonguldak’a atanan Vali Ali Kaban yarın göreve başlayacak. İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü, Tapu Kadastro Müdürlüğü, Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü gibi kurumların da bulunduğu Valilik binasında dün yeni Vali için temizlik çalışması başlatıldı. Koridorlarda temizlik çalışmaları sürerken, binanın önü ise yıkandı. Binanın giriş bölümü ve merdivenler, fırça ile temizlendi. Ardından da çekpaslarla su çekilerek temizlik çalışması tamamlandı. (DHA) ‘Türkiye bir Afrika devleti değil ama...’ Mektubuna “Sayın Komutanım” hitabıyla başlayan J7 Başkanı Korgeneral Emin Göksan, “Esasen Türkiye bir Afrika devleti olmadığına göre gönül isterdi ki durum bu aşamaya gelmesin. Türkiye’deki siyasi adamlar ve siyasi partiler milletin müşterek menfaatlerinde bir aşamaya gelerek yekvücut hareket edebilirse, anarşiterörbölücülükenflasyon ve ekonomik güçlüklerin üstesinden gelinebilirdi” ifadesini kullandı. Demirel yorum yapmadı Ceride kayıtlarına göre Kenan Evren ve kuvvet komutanları tarafından uyarı mektubu Köşk’te Korutürk’e teslim edildi. Korutürk, “TSK’nin endişilerini hükümet başkanı ile muhalefet liderine ileteceğini, bilahare diğer anayasal kuruluşlarla konuyu görüşeceğini” bildirdi. 2 Ocak saat 13.00’te uyarı mektubu TRT haber bülteninde Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklama ile kamuoyuna duyuruldu. Askerin kayıtlarda, TSK’nin görüşlerini içeren mektubu Köşk’te teslim alan Demirel, “genellikle yorum yapmaktan sakındı”. Karargâh Bülent Ecevit’in tepkisi ise kayıtlarda “yeni bir bunalıma girildi” şeklinde yer aldı. Mektubun yayımlanmasının ardından Karargâh’ta komutanlar toplantı üstüne toplantı yaptı. Ceride defterine göre 4 Ocak 1980 günü Cumhurbaşkanı Korutürk, senato ve Meclis başkanlarınının ziyaretinin ardından Kenan Evren’i arayarak “hükümetin istfasından endişe duyduğunu, yeni bir kabine buhranına yol açılmamasını, Ecevit’in Meclis Başkanı Karakaş’a hükümetin istfa ettiği takdirde CHP’nin hükümet kurmaya hazır olmadığını söylediğini” iletti ve Başbakan Demirel ile görüşmesinin faydalı olacağını bildirdi. Kenan Evren’in kuvvet komutanlarıyla makamında yaptığı toplantıda “hükümet istifa etmeyecek” sonucuna varıldı. 6 Ocak’ta Başbakan Demirel, Genelkurmay Başkanı’nı telefonla aradı ve TSK’nin isteklerinin tespiti için komutanları 7 Ocak’ta Başbakanlık Konutu’nda toplantıya çağırdı. Demirel’le yapılacak toplantı öncesi Karargâh’ta bir araya gelen komutanlar, daha önce Cumhurbaşkanı’na verilen önerilerin Başbakan’a sözlü olarak iletilmesi, daha sonra MGK’de müzakere edilerek bir tavsiye kararı çıkarılması konusunda mutabık kaldı. 7 Ocak’ta beklenen görüşme gerçekleşti ancak bu TSK’yi darbe fikrinden vazgeçirmedi... 3 Temmuz süreci kitap oldu Haber Merkezi 3 Temmuz 2011’de başlayan ve “Şike Davası” olarak anılan süreç kitaplaştırıldı. Gazeteci Kenan Başaran’ın kaleme aldığı ve İletişim Yayınları’nca raflarda yerini alan “Arkadan Müdahale” adlı kitapta iddianame, yargılama süreci, sanık ve tanıkların davranışları, “kriz yönetilirken” Futbol Federasyonu içinde yaşananlar, ceza yargısıspor yargısı arasındaki ilişki, taraftarların tavırları, medyanın olayları yansıtırken aldığı pozisyonlar irdeleniyor. Sadece duruşma salonlarında doğrudan tanık olduklarını aktarmayan Başaran, mahkeme tutanaklarını da titizlikle inceleyerek olan bitenin arka planını netleştirmeye çalışıyor. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle