25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 AĞUSTOS 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER 4 bin dönümlük arazilerine el konulan ailenin hukuk mücadelesi tam 76 yıldır sürüyor 7 Bu dava bitmez Ailenin umudu kalmadı Alantar ailesinin davayı sürdüren varislerinden biri de Şenköy beldesinde yaşamını sürdüren Ömer Toksöz. Davanın 3 kuşaktır sürdüğünü anlatan Toksöz, “Dava bize dedelerimizden miras. Üç nesil vefat etti fakat mahkeme sonuçlanmadı. Umarım benim çocuklarım ve torunlarım da bu davayla uğraşmak zorunda kalmaz. Çok mağdur olduk. Bu dava bir an önce sonuçlanmalı. Ama artık umudumuzu da yitirdik. Bu dava bitmez” diye konuştu.Katırlı köyünün ismi de 1950 yılında köyü ziyaret eden İstanbul Valisi Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay tarafından değiştirildi. Köyün ismini beğenmeyen Gökay, “Bu köyün adı neden Katırlı? Bakın ne kadar güzel rüzgâr esiyor. Bundan sonra buranın adı Esenköy olsun” diyerek Katırlı’nın adını Esenköy olarak değiştirdi. Yalova’nın 1994 yılında İstanbul’dan ayrılarak il olmasıyla birlikte, Esenköy de belde belediyesi oldu. Alantar ailesinin avukatı Aydın Toraman, kendisinin 74, davanın ise 76 yaşında olduğunu belirterek “Dava benden bile yaşlı” diyerek yaşanan hukuk komedisine dikkat çekti. Dimyat’ı Bilir misiniz? “İç Savaş” hem bir gerçeğe işaret eder hem de bir sahtekârlığa. Çünkü hiçbir iç savaş gerçekte iç savaş değildir. Adına ister küreselleşme deyin ister emperyal güçlerin bitip tükenmeyen heves ve eylemi, fark etmeyecektir. Burada yalnızca emperyal güçleri, devletleri değil, güç dengelerinde onlarla işbirliğini önemseyen, gelebilecek tehlikeleri öngören bölge devletlerinin politikalarını, eylemlerini de dikkate almak yararlı olacaktır. HHH Mısır’daki çatışmalara, darbecilerin Mısırlıları hedef alan yasaklarına, başladı başlayacak “iç savaş” konusunda tutum alan devletlere, hükümetlere bakarsanız durumu anlamak daha da kolaylaşır. ABD darbeye darbe diyemiyorsa vardır elbet bir hikmeti. Ve o hikmet, büyük ölçüde ipleri elinde tutmakla, büyük siparişlerin tehlikeye girmesi ihtimali ile yakından ilgilidir. Suriye’de de öyledir. Halep’te, Şam’da olup bitenler, sınır boylarında girenler çıkanlar, Türkiye sınırında bir ölçüde varlık kazanmış Kürt bölgesiyle ilgili tutumlar da aynı kanıyı doğrular niteliktedir. Güç kazanan El Kaide’nin Suriye versiyonu El Nusra’nın yarattığı tehlike büyük devletin işine gelmiyor, denetimsiz bir güç olarak onu korkutuyor olabilir, sınırdaki müttefiki o kadar korkutmuyor. El Nusra taktik hesaplarda elverişli araç olma özelliğini hâlâ koruyorsa bu sürüp giden iç savaşın “iç savaş” olmadığını göstermiyor mu? HHH Büyük emperyal devletler 70’li yılların ortalarından başlayarak, arşivden bulup çıkardıkları “küreselleşme” ideolojisiyle müdahalelerini yasallaştırma, meşrulaştırma yolunu açmak, eylemlerini haklı göstermek istediler. Çünkü açık sömürgecilik dönemi çoktan sona ermiş, uzun bir süre devam eden dünya dengesi de Sovyetler’in yıkılması, Varşova Paktı’nın dağılmasıyla pek güzel bozulmuştu. Meşruiyet arayışlarını Irak’a saldırıda, Libya’da ve daha pek çok yerde büyük yalanlar, sahtekârlıklar eşliğinde denediler. Kimi zaman kışkırtılan “iç savaşlar” o hale geldi ki, kırımlara müdahalenin gecikmesi tüm dünyada öfkeyle karşılanır oldu. Sonuç bitmek tükenmek bilmez bir yeniden düzenleme hevesidir. HHH Ortadoğu ise evvel eski büyük devletlerin ellerini çekmediği, aralarındaki tatlı sert kavganın da hiç dinmediği bölgedir. Geçmişte İngiltere ve Fransa’nın önde göründüğü, Almanya’nın hep devrede olduğu Ortadoğu politikalarında bugün bu devletler, ikinci plana geçmeyi kabul etmiş görünüyor, NATO şemsiyesi altında ama ABD’nin tartışılmaz önderliği altında hareket etmeyi daha uygun buluyorlar. Bölge ülkelerinin durumu ise biraz daha karmaşıktır. Burada yakın çıkarlar, tehditler ve tehlikeler hükümetlerin politikalarını birebir etkiliyor. Büyük ağabeylerin genel politikalarına karşı çıkışlar, büyük itirazlar söz konusu olmasa bile farklılıklar, iç alışverişler ve kavgalar, strateji hesaplarını, taktik manevraları gerekli kılıyor. İç politikaların gereklerinin hiç de iç olmayan savaşların malzemesi olması da işin cabasıdır. Gezi Parkı sizin iç sorununuzsa neden onu Mısır’daki darbeyle hesaplaşmanın malzemesi yapmayasınız ki? Ya da kendi sansürünüz dünyanın gözünde yerle bir olduysa Mısır’daki darbeye gözlerini kapatan Batı ile alay etme, pengueni fokla örtme fırsatı vermez mi size? Küçük işlerdir ama büyük iş görürler. Küçük işler büyük işler birbirine karışır, tıpkı içle dışın birbirine girmesi, altüst olması, hayırlara değilse bile elverişli durumlara vesile olması gibi. Peki Dimyat nerede biliyor musunuz? Mısır’ın kuzeyinde, Port Sait yakınlarındadır, Kahire’ye 300 kilometredir. “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” gibi bir de laf var ki efsanesi pek öğreticidir... Pek uyar heveskâr Osmanlı ahvadına... Alantar ailesine Yalova’da verilen yaklaşık 4 bin dönümlük arazinin bir kısmı Hazine tarafından “yanlış hesaplama yapıldığı” gerekçesiyle geri istenince ailenin 1937’de açtığı dava bir türlü sonuçlanmadı. 76 yıldır süren davada 100 avukat, 150 hâkim değişti. FARUK KIRTAY YALOVA Mübadale döneminde Selanik’ten göç eden Alantar ailesine Yalavo’da verilen yaklaşık 4 bin dönümlük arazinin bir kısmı Hazine tarafından “yanlış hesaplama yapıldığı” gerekçesiyle geri istenince ailenin 1937’de açtığı dava bir türlü sonuçlanmadı. 76 yıldır süren davada 100 avukat, 150 hâkim değişti. Alantar ailesinden 200 davacı mahkemenin sonucunu göremeden öldü. Davayı ailenin 3. kuşak mirasçıları sürdürüyor. Mal varlığının büyük bir kısmını mahkeme masrafları için harcayan Alantar ailesi, artık davanın sonuçlanmasını istiyor. Marmara Denizi’nin kıyısında yer olan, balıkçılık ve deniz taşımacılığı ile geçinen Katırlı köyünde 5 bin Rum aile, Kurtuluş Savaşı sonrasında Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan nüfus mübadelesiyle 1926 yılında Yunanistan’ın Selanik şehrine göç ettirildi. Selanik’ten Türkiye’ye göç eden ailelere de Rumların giderken bıraktığı araziler verildi. Selanik’ten göç eden Ali İhsan Alantar ve kardeşlerine, Selanik’teki arazilerine karşılık toplam 3 bin 850 dönüm arazi verildi. Ancak Hazine, “yanlış hesaplama yapıldığı” gerek AİHM başvurusu yapılacak Mübadele Anlaşması ile verilen araziler için yapılacak olan itirazların o dönem çıkan yasaya göre bir yıl içersinde yapılması gerektiğini, ancak Hazine’nin 11 yıl sonra 480 dönümlük araziyi geri istediğini vurgulayan Toraman, Cumhuriyetin ilanıyla başlayan, tarım ve orman arazilerinin kadastro çalışmalarının aradan geçen bunca yıla rağmen halen sonuçlanmadığını anlattı. Toraman “Devletin, özel mülkiyet olamayacak arazileri hâlâ belirleyememesi kişilerin mülkiyet hakkı güvencesinin ihlali olduğu gibi, bu konuda yıllar önce açılan davaların sonuçlanmaması, adil yargılanma hakkının da ihlali mahiyetindedir. Davanın olumlu sonuçlanacağını düşünüyoruz. Aksi halde bu davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımayı düşünüyoruz” diye konuştu. çesiyle 1937 yılında, 480 dönüm araziyi geri istedi. Bunun üzerine Alantar ailesi yargıya başvurdu. Davayı açan Ali İhsan Alantar, 1955 yılında hayatını kaybetti. Bu tarihten itibaren davayı varisleri takip etmeye başladı. Alantar ailesinin 200 kadar varisi de mahkemenin sonucunu göremeden öldü. Dava geçen 76 yıllık sürede Yargıtay tarafından 4 kez bozuldu. Yalova Kadastro Mahkemesi’nde hâlâ süren davayı artık Alantar ailesinin 3. kuşak varisleri sürdürüyor. Davada şu ana kadar 100 avukat, 150 hâkim değiştiğini ifade eden varisler, mahkeme, avukat ve bilirkişi masraflarını karşılayabil mek için mal varlıklarının büyük bir kısmını sattıklarını belirterek davanın artık sonuçlanmasını istediklerini söylüyor. Yalova Kadastro Mahkemesi’nde 6 Ağustos’ta yapılan duruşmada da karar çıkmadı. Kısa süren duruşmanın ardından mahkeme 9 Eylül’e ertelendi. Esenköy Beldesi’nde iki dönemdir belediye başkanı olan Özer Kaptan da süren davanın kendilerini de mağdur ettiğini, beldede imar planı yapılamadığını anlattı. Kaptan, “Beldenin neredeyse tamamı Alantar ailesine ait. 76 yıldır devam eden dava nedeniyle varisler, Esenköy, İstanbul ve Adapazarı’nda bulunan arsa ve evleri satarak mahkeme masraflarını karşılıyorlar. Ailenin büyük bir kısmı zaten Esenköy’den ayrıldı. Bu davanın 76 yıldır devam etmesi belediye olarak asıl bizleri mağdur etmiştir. Arazilerle ilgili yargı süreci devam ettiğinden dolayı buralara imar planları yapamıyoruz. Belediyenin mezarlık alanı bile yok. O bölgede ne yol, ne park, ne başka bir çalışma yapabiliyoruz. Bu bölgelerde kaçak yapılaşma sorunu da var. Bu belediye ile vatandaşı da karşı karşıya getiriyor. Biz de bu davanın bitmesini dört gözle bekliyoruz” diye konuştu. CHP’li vekiller, 2 kişinin yaşamını yitirdiği Aliağa’daki tesislerde incelemede bulundu KARABURUN TEHDİT ALTINDA ‘RES’ler gelişigüzel yapılıyor’ İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Barındırdığı doğal ve kültürel değerlerin yanı sıra ender bitki ve hayvan çeşitliliğiyle Türkiye’nin sayılı coğrafyalarından olan Karaburun Yarımadası’nda yurttaşlar, çevrelerine sahip çıkmayı sürdürüyor. Geçen günlerde Karaburun’dan İzmir’e yürüyen yurttaşlar, dün de “Karaburun’a İyi Bak” eylemi kapsamında bir araya geldi. Eylemde, gelişigüzel konuşlandırılan rüzgâr enerjisi santralları (RES), balık çiftlikleri ve taşocakları protesto edildi. Karaburun Yarımadası’daki sivil insiyatifler, yerel yönetimler ve yurttaşlar tarafından düzenlenen “Karaburun’a İyi Bak” adlı çevre buluşması, ilçenin Cumhuriyet Alanı’nda başladı. Karaburun Belediye Başkanı Serdar Yasa, Mordoğan Belediye Başkanı Ahmet Çakır, eski CHP Milletvekili Erdal Karademir, CHP İlçe Başkanı Mesut Karaoğlan’ın da aralarında olduğu katılımcılar, buradan Yaylaköy’e yürüdüler. Köyde gerçekleştirilen eylemde yurttaşlar, RES’lere karşı olmadıklarını, ancak bunların gelişigüzel, yerleşim yerlerinin hemen yanı başına dikildiğini vurguladılar. Özellikle köylüler, bu santralların çıkardığı ses nedeniyle uyuyamadıklarını, yapımı sırasında açılan yolların da bölgedeki keçi ırkına zarar verdiğini söylediler. Daha sonra Küçükbahçe Köyü’ne geçen eylemciler, burada da balık çiftliklerini ve onlara göz yuman iktidarı protesto etti. Buluşma kapsamında bugün de saat 10.00’da Karaburun Belediye Salonu’nda panel gerçekleştirilecek. Prof. Dr. Ümit Erdem’in yöneteceği panelde, Göksal Çidem, Yaşagül Ekinci Danışan, Güven Eken, Dr. Akgün İlhan, avukatlar Şehrazat Mercan’la Çetin Sakallı ve Nilay Akça konuşacak. Hiçbir tedbir yok İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) CHP İzmir milletvekilleri Musa Çam, Hülya Güven, Mehmet Ali Susam ve Mustafa Moroğlu, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla, geçen günlerde 2 işçinin yaşamını yitirdiği Aliağa’daki gemi söküm tesislerini inceledi. Vekiller, konuyla ilgili rapor hazırlayacak. Aliağa Gemi Söküm Tesisleri’nde çalışan Davut Özdemir ve Doğan Balcı’nın yaşamını yitirdiği, 7 kişinin de yaralandığı olayın ardından CHP milletvekilleri, Kılıçdaroğlu’nun görevlendirmesiyle bölgede inceleme yaptı. Burada kazanın yaşandığı şirket yetkilileri ve Gemi Geri Dönüşüm Sanayicileri Derneği yönetimiyle görüşen vekiller, daha sonra Petrolİş Sendikası’ndan tesislerdeki çalışma koşulları hakkında bilgi aldı. Olayda yaşamını yitiren Doğan Balcı’nın acılı ailesini de ziyaret edererk, Kılıçdaroğlu’nun başsağlığı dileklerini ilettiler. CHP’li vekillerin, elde ettikleri bilgiler ve edindikleri izlenimler hakkında ayrıntılı bir rapor hazırlayarak genel merkeze sunacağı öğrenildi. ‘İş cinayetleri AKP’yle arttı’ Mehmet Ali Susam, “Genel başkanımız yaşanan bu acı olayı yakından takip ediyor. Son yıllarda iş kazaları nedeniyle ölümlerde dikkate değer artış bulunuyor. Taşeron işçi çalıştırmanın, buna bağlı olarak yeterli tedbirlerin alınmamasının pek çok iş kazasında baş sorumlu olduğunu görüyoruz. Gemi sökümü gibi tehlikeli alanlarda hem de sektörün geliştirilmesi hem de iş güvenliğinin ön planda tutulmasına özen gösterilmesi gerekiyor” dedi. Çam da iş kazalarının önemli bölümünün tersanelerde olduğuna dikkat çekerken Güven ve Moroğlu da “iş cinayetlerinin” AKP iktidarında arttığını vurguladı. Aliağa Gemi Söküm Tesisleri’nde geçen günlerde, “Aşk Gemisi” olarak bilinen kruvaziyerin sökümü sırasında 2 işçi yaşamını yitirmiş, 7 işçi de yaralanmıştı. 3. köprüye fotoğraflı protesto İstanbul Haber Servisi 3. köprünün İstanbul’un akciğerleri olan kuzey ormanlarında yarattığı tahribat dün fotoğraflarla kare kare belgelendi. Demirciköy ile Uskumruköy arasında, meşegürgen ormanı olan bölgedeki farklı noktalara gerçekleştirilen foto safariye katılan aktivistler şimdiden 250 bin ağacı katleden 3. köprüyü protesto etti. Zekeriyaköy Forumu’nun çağrısı ile toplanan doğaseverler ve fotoğraf meraklıları “Ormandan geriye ne kaldı? Tanık ol, fotoğrafını çek, belgele” sloganı ile kilometrelerce yürüyerek katliama tanıklık etti. Daha sonra Zekeriyaköy Parkı’na dönen aktivistler fotoğrafları bir slayt gösterisi haline getirerek canlı müzik dinletisi eşliğinde sundu. Eylemciler, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde 3. köprünün yarattığı tahribata karşı Bakırköy’den Sarıyer’e kadar el ele insan zinciri oluşturma kararı aldı. n ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’a “Binlerce öğrenciye hizmet veren Tahsin Banguoğlu Öğrenci Yurdu’nun” yıkılarak yerine AVM yapılmasının nedenini sordu. Bayraktar’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na soru önergesi veren Tanrıkulu, 26 Kasım 2012 tarihinde Tahsin Banguoğlu Öğrenci Yurdu’na ilişkin ilk düzenleme yapılarak inşaat hakkının yüzde 150’ye çıkarıldığını 7 ay sonra yapılan ikinci değişiklikle aynı arazinin “Kentsel Servis Alanı” olarak onaylandığını ve AVM yapılmasının önünün açıldığını anlattı. Tanrıkulu, “Ülkemizde kamu yurdu ihtiyacının her geçen gün arttığı bir ortamda, mevcut Öğrenci Yurdu’nun yıkılması ve araziye AVM ve rezidans yapılmasının önü açılmıştır” değerlendirmesinde bulunarak bilgi istedi. ‘Yerlerine AVM yapılıyor’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle