18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 AĞUSTOS 2013 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI osyal paylaşım ağlarında kimin nerede tatil yaptığını, ne yiyip içtiğini, kısacası attıkları her adımı dakika dakika izlemek mümkün. Teşhirciliği biraz daha ilerletenler yedikleri yemeklerin, içtikleri içkilerin fotoğraflarını çekip paylaşıyorlar. Şanslı azınlık gönüllerince tatil yaparken ve bir kısmı bunu sosyal medyadan naklen yayımlarken tatil yapamayanları unutuyoruz her nedense. Zamanı olmadığı için tatil yapamayanlar değil mevzu. Yaşamını insanca sürdürmekte zorluk çeken, tatili rüyasında bile göremeyen insanlardan bahsediyorum. Çekici ve ağız sulandırıcı tatil fotoğraflarını Face’te paylaşanlara bir not yazıp “tatile gidemeyenleri de düşünüp mümkünse tatil fotoğraflarını paylaşmamalarını” istedim geçenlerde. Bu isteğime benden başka uyanların olduğunu Viyana’da S görülmesi gerekenler... Tatile gideni var gidemeyeni var! bir tek ben değilim görmek sevindirici BRÜKSEL tabii ki. Belçika’nın sol olsa da sosyal medyadan uçtaki partilerinden Belçika naklen görgüsüzlük son İşçi Partisi PVDA Başkanı hızla devam ediyor, tatilin Peter Mertens daha her saniyesi fotoğraflanıp tatil sezonu başlamadan yayımlanıyor. İnsanlar yoksulları düşünerek fotoğraf çekmek ve ERDİNÇ UTKU “tatil yapma olanakları paylaşmaktan tatil yapmaya olmayan ailelere devletin fırsat bulamıyorlar! tatil yapma imkânları Gönlünce tatil yapmak yaratmasını” istedi ve yoksul dururken tatil yapamayanların ailelere bedava tatil yapabilmeleri varlığını hissederek huzursuz olan V iyana’nın ünlü İspanyol binicilik okulunun hemen yanındaki Ulusal Kütüphane turistlerin pek uğramadığı bir yer. İmparator VI. Karl’ın 18. yüzyılda yaptırdığı barok salon belki de dünyadaki en güzel kütüphane salonu. Binlerce tarihi kitabın yanı sıra dev heykelleriyle, mermer sütunlarıyla, kubbeleriyle, tavan ve yer freskleriyle kiliseyi andıran bu kütüphanede insan saatler geçirebilir... Az ötesindeki ünlü Kahramanlar alanında faytonlar turist bekliyor. Buradaki en önemli eser, Avrupa’yı Osmanlılardan kurtarmış olan Prens Eugen’in dev heykeli. Hemen arkasında, Hitler’in Avusturya’ya el koymadan önce o ünlü konuşmasını yaptığı balkon yükseliyor. Oraya bakarken insan Şarlo’nun “Büyük Diktatör” filmini anımsamadan edemiyor! Charlie Chaplin 1940 yılında çevirdiği bu ilk sesli filminde Hitler’in diktatörlüğünü ve faşistliğini alay konusu eder. Alandaki binlere anlaşılmaz bir dilde yaptığı “balkon konuşması” sırasında Hinkel çok öfkelidir... Chaplin bu olağanüstü filmiyle sürekli değişim geçiren Hitler’in nasıl dengesiz birisi olduğunu göstermek ister. Kahramanlar alanından Ring Bulvarı’na geçip, yaşlı ıhlamur ağaçlarının altında yürüyerek Sanat Tarihi Müzesi’nin hazine bölümünü mutlaka görmeli. On yıl süren bir restorasyonun ardından kısa süre önce açılan tarihi salonlarda AvusturyaMacar İmparatorluğu’na hükmedenlerin 16. yy.’dan 20. yy.’la kadar topladığı sayısız birbirinden değişik ve paha biçilmez tablo, heykel ve değişik ev eşyaları birkaç aydır izlenebiliyor. İmparatorların özellikle Venedik, Milano ve Veronalı sanatçılara sipariş etmiş olduğu alışılmamış güzellikteki eserler altından, gümüşten, bronzdan, fildişinden, elmastan... Sekiz bin eserden oluşan bir hazine. 2 bin 700 metrekarelik yirmi salonda sadece iki bin iki yüzü sergilenebiliyor. Viyana’da mutlaka görülmesi gereken başka bir yapı da barok Yukarı Belveder Sarayı. Dev parkı Viyana’nın merkezindeki önemli yeşil alanlardan biri. 16831699 ve VİYANA 17161718 yılları arasında Osmanlılara karşı savaşmış olan, Kahramanlar alanında heykeli duran Prens Eugen von AHMET ARPAD Savoyen tarafından 1716’da inşa ettirilmiş. Sarayın üç katı sergilere ayrılmış. Birinci katında sergilenen Schiele, Klimt, Munch ve Kokoschka’nın dünyaca ünlü eşsiz tabloları mutlaka görülmeli. Belveder Sarayı’ndan opera alanına dönerken Viyana Müzik Derneği’nin 1870 yapımı binasını da ziyaret etmemek olmaz. Tarihi yapının dört salonu yıl boyunca 800 klasik konsere kapılarını açıyor! En ünlüsü 1959’dan bu yana her yıl 1 Ocak günü düzenlenen ve yetmiş ülkeden canlı izlenen Viyana Filarmoni Orkestrası’nın eşsiz Strauss melodilerinden oluşan Yeni Yıl Konseri! Akustiği olağanüstü iki bin kişilik Altın Salonu’nun bin Avro’luk biletlerini satın almak için her yıl yüz bin müziksever müracaat ediyor. Konser öncesindeki provanın biletleri bile karaborsaya düşüyor. Yorucu, fakat doyurucu bir günün ardından ilginç bir ortamda Viyana yemeklerinin tadına bakmak istiyorsanız, Stephan Katedrali’ne yakın, ünlü kahvehane Hawelka’nın hemen yanıbaşındaki tarihi Reinthaler lokantası yeğlenebilir. Haşlama sığır etinden leziz bir tafelspitz’in tadı mutlaka günlerce damağınızda kalacaktır. Akşam yemeği için çok alışılmamış bir ortamı arıyorsanız metroyla kent merkezine 25 dakika uzaklıktaki DeutschWagram’a gitmeniz gerekir. Oraya varınca bahçe içindeki büyük lokanta Marchfelderhof’un kapısından içeri adımınızı atar atmaz geldiğinize pişman olmayacaksınız. Cana yakın garsonların servis ettiği Viyana mutfağının değişik yemeklerini canlı Viyana müziği eşliğinde yerken bakışlarınız sürekli çevrenize takılıyor. Neden mi? Duvarlar, sütunlar, tavanlar ancak bit pazarında bulabileceğiniz ilginç irili ufaklı eşyalarla dolu. Müzik ve mutfak aletleri, bebekler, yüzlerce fotoğraf, tablo, değişik boyutta ayna, küçük dolaplar, kristal avizeler, geyik boynuzları, Kaiser Franz Josef üniformaları... Kısacası burası tam bir müzelokanta. 1843’te Carl Bocek’in kurduğu ve ünlülerinin kapısını aşındırdığı lokantayı günümüzde Gerhard Bocek işletiyor. Krallar, şeyhler, emirler, milyarderler, soylular, yıldızlar masalarında oturmuş. Bir zamanlar Liz Taylor’un, Clark Gabel’in de uğradığı Marchfelderhof’ta kısa süre önce JohannStrauss’un torunu Hedwig Aigner de 90. doğum gününü kutlamış... www.ahmetarpad.de İnternetten boşanma devri... E vliliğe kutsal anlamların yüklendiği günler artık gerilerde kaldı. Gittikleri yad ellerde insanlarımızın değer yargıları allak bullak oldu. Seçemediler, eski ile yeni birbirine karıştı. Boşanma istatistiklerinde Danimarka’nın İsveç’in hızına yaklaşıldı. Danimarka Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün araştırmasına göre Danimarka’da yaşayan 60 bin dolayındaki Türk göçmen arasında boşanmalar hızla artıyor. 1980’lerde Türkler arasında yüzde 3 dolayındaki boşanma oranı, 2000’li yıllarda 4 kat artarak yüzde 12’ye yükseldi. Boşanmaların artmasında, kırsal kesimden gelmelerin, özellikle de kültür ve gelenek yapısı çok farklı Avrupa ve Kuzey ülkelerine göç etmenin rolü büyük. 3040 yıldır Kuzey ülkelerinde yaşayan Türkler, hâlâ geleneksel ilişkilerini sürdürüyor, çocuklarını “görücü usulü”ne benzer yöntemlerle evlendiriyor. Anne babalar, gençlerin yaşamlarında hâlâ birinci dereceden söz sahibi. Danimarka, İsveç ve Norveç gibi ülkelerde doğan çocuklar, Türkiye’den gelen ve ilk kez karşılaştıkları bir akrabaları veya tanıdıklarıyla evlendiriliyor, birbirlerini evlendikten sonra tanımaya başlıyorlar. Kısa sürede yaşanan uyumsuzluk ve düş kırıklıkları erken ayrılmalara neden oluyor. Kadının özgürlük ve ekonomik güce sahip olması boşanmaları hızlandırıyor. Boşanmalar, genellikle ilk üçdört yılda, hiç çocuk yapmadan veya bir/ iki çocuk yaptıktan sonra gerçekleşiyor. Kuzey ülkelerinde resmi nikâh, artık MALMÖ bağlayıcı bir anlam taşımıyor. Kadın ve erkek, ağır sorumluluklara girmeden, evlilik ve nikâha gerek duymadan bir arada yaşayarak da çocuk sahibi olabiliyor. Çocukların, anne baba ilişkisinin pekiştirilmesinde köprü ALİ HAYDAR görevi yapma işlevleri de hızla ortadan NERGİS kalkıyor. İskandinav ülkelerinde çocuk, artık karı koca arasında istenerek veya istenmeden sahip olunan bir ürün durumundadır. Zamanı geldiğinde, 18 yaşını dolduran genç, yasaların da dayatmasıyla anne babadan ayrılmak, çalışarak yeni bir ev açmak, araba, mobilya satın almak ve tüketime katılmak zorundadır. Anne babayla ilişkisi artık, gerektiğinde borç para alıp vermekten ibarettir. Anne ve babasından borç alan genç, günü geldiğinde geri ödemek zorundadır. Danimarka’da geçen ay yürürlüğe giren yeni evlilik yasasıyla boşanmalar deyim yerindeyse “daha çekici” hale getirildi. Çiftler, artık “seperasyon” adı verilen ayrılmadan önce 6 ay ayrı yaşama süresini beklemeden boşanabilecek. Bunun için dava açmalarına, mahkemeye gitmelerine gerek yok. İnternetten indirecekleri bir boşanma formunu doldurup imzaladıktan sonra aynı gün boşanma dairesine gönderdiklerinde boşanmış sayılacaklar. Çabuk boşanma koşulları varken tarafların işi uzatmaları parasal ödemeleri birlikte getiriyor. “Seperasyon” seçeneğine başvurarak 6 ay düşünme süresi isteyen çiftler devlete ayrı ayrı 900 Danimarka Kronu ödemek zorunda kalacak. Danimarka Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün, Danimarka yerlileri üzerinde yaptığı boşanma araştırmalarında ise daha ilginç bulgular elde edildi. Buna göre son yıllarda göçmen kökenli olmayan yerli Danimarkalılar arasında boşanmalar çarpıcı şekilde artarak yüzde 42 oranına yükseldi. Yürürlüğe giren yeni boşanma yasasından sonra boşanmaların daha da artması bekleniyor. Yeni yasa, çiftlerin, devleti işin içine fazla katmadan boşanmayı kendi aralarında halletmelerini öngörüyor. Çiftlerin nafaka konusunda anlaşamayıp devletin aracılığını istemeleri halinde 1000 Danimarka Kronu ödemeleri gerekiyor. Kadınların en geniş haklara sahip olduğu İsveç’te de her iki evlilikten biri boşanma ile sonuçlanıyor. Her yıl gerçekleşen ortalama 40 bin evliliğe karşılık 20 bin boşanma meydana geliyor. İsveç İstatistik Merkez Bürosu verilerine göre 1960 yılında 8 bin 958 olan boşanma sayısı 1990 yılında 19 bin 357’ye yükseldi. İsveç’te de boşanmalar genellikle evliliğin 3. veya 4. yıllarında gerçekleşiyor. 2012 yılında 53 bin evlenmeye karşılık 23 bin 422 boşanma oldu. Kadınlarda boşanma yaş ortalaması 42, erkeklerde ise 45 dolayında. İsveç’te evlilik ömrü ortalaması ise yaklaşık 25 yıl. 2012 yılında 20 bin 27 kadın ve 9 bin 82 erkek eş ölümü nedeniyle dul kaldı. Dul erkekler, kadınlardan daha erken ölüyor. 2012 verilerine göre 360 bin 854 dul kadına karşılık, 100 bin 496 dul erkek bulunuyor. [email protected] için “tatil çeki” verilmesini önerdi. Verilecek tatil çekleri ile yoksul aileler örneğin yılda iki kez hafta sonları Belçika sahillerine ya da Ardenler’e gidebilecekler. Hatta bu tatillerde hayvanat bahçelerine ya da eğlence parklarına bedava giriş fırsatı da sağlanabilecek. Mertens bu uygulamanın çok fazla bir maliyeti olmayacağını düşünüyor. Mertens, “Tatil yapmak tüm insanların hakkı. Bunu yıllardır söylüyoruz. Ancak tüm insanlar gerçek anlamda tatil yapabilmenin imkânlarına da sahip olmalı” diyor. Brüksel’in Sosyalist Partili Belediye Başkanı Freddy Thielemans da tatil yapma olanakları bulamayanları düşünerek yıllardır Brüksel’de yapay plaj açıyor. Kuzey Denizi’nden getirilen kumlarla kanal kıyısında oluşturulan yapay “Brüksel Plajı” ücretsiz olarak halka sunuluyor. Bedava spor yapma, güneşlenme ve eğlenme imkânı sunan yapay Brüksel plajı, her yıl kendini geliştirerek ilgi odağı olmaya devam ediyor. Egzotik ülkelerin sahillerini andıran hasır dekorlu kafelerin sıralandığı plajda bu ülkelerin mutfakları ve içkileriyle Brüksel’de yapay da olsa bir “sahil havası” estiriliyor. 5 Temmuz11 Ağustos tarihleri arasında 11. kez açılan Brüksel plajına yoğun ilgi gösterildiği ve plajın 400 bin kişi tarafından gezilerek rekor kırıldığı belirtildi. 919 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilen “Brüksel Sinemasını Yapıyor” etkinliği çerçevesinde ise 11 sinema başyapıtı ücretsiz olarak Brüksellilerle buluştu. Liberation Film Derneği ve Akdeniz Film Festivali’ni düzenleyen Cinémamed tarafından organize edilen etkinlik çerçevesinde Brüksel’in farklı ve bazen de hiç bilinmeyen mekânları açık hava sineması haline getirildi. Şehrin 11 farklı yeri bir geceliğine de olsa açık hava sinemasına çevrildi. Birçok farklı inisiyatif, yoksulların da tatil ve eğlence hakları olduğunu düşünerek çeşitli etkinlikler yaparak tatile gidemeyenlere bazı imkânlar sağlamaya çalışsa da, her zaman olduğu gibi bu yıl da “Zenginin tatili, züğürdün çenesini yordu!” [email protected] Berberde, nalbantta diş çektirmek ucuzadır! Y aşım icabı, son yıllarda diş hekimi kendisine muayenehane kurmuş bulunan Çinli koltuğundan daha rahat bir yer Davut’un kerpetenleri, diş oyma matkapları, bulamadığım için diş tedavisi üzerine vesaireleri hemen İngiliz Kolumbiyası ne söylense kulak kabartıyorum. İstanbul eyaletinin diş hekimliği fakültesinde tetkike Kadıköy’de pırıl pırıl muayenehanesi olan alındı. Tetanostan AIDS’e yol açıcı virüse Dr. Hayrettin Gündüz ve mesai arkadaşı, kadar sürüsüne bereketti. Sadece 2013 yılında kedi sevdalısı Dr. Aylin Öziş’in, birlikte, baktığı bin beş yüz civarındaki hastasının ben rahat koltuğumda şezlonga uzanmış gibi kayıtlarına ulaşmak zordu, yine de Vancouver keyif çatarken acımasızca üzerime çullanıp Sağlık Ofisi dişçiye gidenleri arayıp ulaşmaya alt ve üst çenemde yaptıkları tedavi sırasında çalıştı. Muayenehane ilaçlanıp kapatıldı. Ama kimse, 2 dolara diş çeken Davut’a gelip “Dişçi denilmesinin yakışık almadığı, gitmekte olan hastaların gelir seviyelerinden, dişçilere diş hekimi diye hitap edilmesi!” de evsizliklerinden, açlık seviyesinde süren bana öğretildi. Kanada’ya, evime dönüp, inci yaşamlarından bahsetmedi. Bunlar kapitalizmin gibi dişlerimi aynada doya doya seyrederek sıradan şeyleriydi! Taş çatlasın, 100 dolara kullanmak nasip olmadan alakasız bir ufak köprü yapan, nakış iğnesiçuvaldız gibi şeylerle başka sıkıntı beni tekrar dişçi koltuğuna 15 dolara dolguyu dişin içine gayet güzel gönderdi. Edmonton kentindeki, Çin asıllı iteleyip kakalayan, sevabına diş temizleyip diş hekimi Dr. Ryan Lau’nun koltuğunu hastasının o an için ihtiyaçlarını gideren dişçi denedim bu sefer; gayet rahattı. Lüzumsuz Davut’un bu kadar çok müşterisi olduğuna karar verilen bir yirmi yaş olmasına hiç kimse akıl erdirmek dişinin çekimine Dr. Lau ısrar edince, EDMONTON zahmetine kalkışmadı. 380 dolara “Zaten 55 yaşıma kadar bir işe diş çekmeye kalkan Kanadalı, yaramamıştı, çekin!” dedim; nasıl ABD’li diş hekimleri oldukça, denmez ki, ağrı müthiş idi. O günden sinüs ve burun ameliyatını beri diş, diş hekimi denilmesin, 100 dolara yapan diğer tıp pürdikkat kesiliyorum. Nihayet, bir adamlarından onların ne farkları MAHMUT ŞENOL haber çıkageldi. Bu kez, dişçi dememe ve ayrıcalıkları varsa, bütün müsaade edilecektir sanırım. Zira bu pahalı şeylerle bunalmış Vancouver kentinde Çinli dişçi David yoksulların değil dişçi Davut’a gitmek, Wu’nun evinin bodrumunda hasta kabul edip önlerine çıkan Afyon’un Dazkırı kasabasındaki ucuza diş çektiği; dolgu yaptığı; hatta eline ilk nalbura, yahut cici berbere uğramaması çabuk, kelebek gibi hafif, gayet becerikli düşünülemezdi. çıkmış olduğu; ayrıca hastalarımüşterileri İşte, haberimizin can alıcı noktası da buydu. tarafından söylendiğine bakılırsa köprü, Zaten, tıbbın diğer ana kollarında bulunup takma diş gibi şeyleri de ucuza hallettiği dirsek çürütmüşler de bu haksızlığın haberi gelip beni buldu. Bir vakitler ülkemde farkındaydı. Hayrettin ve Aylin kızmasınlar, berberlerin diş çektiği, hatta nalbantların diş hekimleri niye bu kadar pahalıya tedavi “Otur bakalım, hangisi ağrıyor, hah bu yaparmüşteri kabul ederdi, anlaması zordu. mu, hemen çekelim!” diye tedavi ettikleri Kanada’da, ABD’de, hasılı dünyanın her zamanlar hatırama geldi. Lakin Kanada gibi bir yerinde bu sorun böylece sürüyordu. Meseleyi modern ülkede böyle şeylerin olması imkânsıza ben kendimce şöyle yorumluyorum: Diş benziyordu. Ama doğruydu: 62 yaşındaki hekimim Aylin’in, Gezi Parkı eylemciliği dişçi David Wu, yıllar evvel Çin’den kalkıp hırsıyla bana çatıp “Starbucks kahvesi Kanada’ya göç etmiş, anavatanında babasından içip geldiyseniz, Starbucks’ına kızarız, öğrendiği kerpetenle diş sökmek mesleğini kahveye değil!” diye söylendiği bir burada, tıp kitapları okuyup elinden geldiğince sırada, benim acaba ağzımda bir koku var geliştirmişti. Adını da hemen bir Yahudi ismi mı diye gösterdiğim hassaslığa cevaben olan David’e çevirmişti. Demek Türkiye’ye karşılığı şimdi aktarıyorum. “Asıl, soğan ve gelse adını Davut yapacaktı. sarmısak yiyen, diş fırçalamadan gelenlere Asıl adı Thug Sheng Wu olan dişçi Davut tahammülfersa olmak mümkün değildir!” meğer Vancouver gibi bir Batı ölçeği kentte demişti. Galiba, Çinli nalbant Davut’un ve 30 yıldır bu işi yapıyor, kimsenin ruhu ötekilerin varoluşu, sarmısak ve soğandan duymuyordu. Davut’un evinin bodrum katını kaynaklanıyor. E, haksız da sayılmazlar, önce polis, ardından sağlık birimleri basınca, kolay mı başkasının ağız kokusunu çekmek? görülen manzara feciydi. Duvarlarında badana tutmayan bir bodrumun karanlığında [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle