19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 2013 ÇARŞAMBA 8 HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada Elbette haklısız. Ne ki demokrasinin ilk yıllarını yaşamış, özgürlüğü kana kana tadacağımızı vaat ederek 27 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra tek başına iktidara gelen Demokrat Parti’nin ilk günlerini yaşamış olsaydınız.... .... bugün, örneğin CHP’nin 15 milletvekili ve yerel yöneticisi hakkında AKP iktidarı ürünü fişleme belgelerini de hayretle şaşırarak okumayacaktınız. Bakın size 27 Mayıs 1950’de tek başına iktidara geldikten sonra faşizan yönetim kurmaya girişen “özgürlükçü” DP’nin ilk yıllarından bir iki olay anlatayım da… AKP hükümetinin DP’den miras aldığı siyasetçileri bile fişleme hareketine siz de tanık olasınız. HHH DP iktidarının ilk günlerinden bir gün, Ankaralı gazetecileri İçişleri’ne çağırdılar. Gittik. 27 yıl ülkeyi yöneten faşist diye tanımladıkları CHP iktidarları zamanında; başta DP Genel Başkanı Celal Bayar, Adnan Menderes ve diğer parti ileri gelenlerini hemen her gün izleyen polis tarafından yazılan raporları içeren dosyaları önümüze koydular. Bu raporlara göre Bayar cumhurbaşkanı, Adnan Menderes başbakan olamazdı, olmamalıydı. HHH Her biri polis devletine ait ibretlik belgelerdi... ve DP iktidarı asla bu yollara başvurmayacağını ifade eden güvenceler verdikten sonra ikiüç yıl geçti geçmedi. Muhalif siyasetçileri, gazetecileri polisin izlemeye ve fişlemeye başladığı açığa çıktı. Özgürlük, ileri demokrasi türküleri söyleyerek hâlâ halkı aldatmaya çalışan, ne ki ilk günlerden beri DP’nin ilk günlerine benzer güvenceler içeren açıklamalar yapan AKP ve genel başkanı, Başbakan RTE de Menderes gibi, muhalefet milletvekillerini, yerel yöneticileri istihbarat servislerine izleterek aynı yolda yürüdüğünü kanıtladı. HHH DP iktidarının önceki iktidara ait fişleme belgelerini açıkladığı günleri izleyen bir gün; Ankara Emniyeti’nin o zamanlar siyasal olaylara bakmakla görevli 1’inci Şube Müdürü Sarı Semih çağırdı. Ben, can dostum Nusret Baban, şair gazeteci Fethi Giray 1’inci şubenin Hacı Bayram Camii yakınlarındaki iki katlı eski yapı binasına gittik. Önümüze her birimizle ilgili dosyalar koydu. Adım adım izlenmiş ve rapor edilip fişlenmiştik. Örneğin, CHP iktidarına muhalefet yapan Nusret’in temsilcisi olduğu solcu Tan gazetesinin sahibi Ankara’ya gelmiş. Onu ziyarete gitmişiz. Ankarapalas’ta hangi salonda “baş başa bir saat içeriği öğrenilemeyen gizli konuşmalar” yapmışız, raporlara geçmiş!.. Müdür Semih bize bu dosyaları imha edeceğini söyledi; aklandık diye sevindik!.. Bir süre sonra Ankara Emniyeti’nin 1954’te DP Samsun milletvekili olan müdürü, başkentteki “komünist (tabii muhalif) gazetecileri” toplamaya girişti. Gazeteci, başyazar, Nusret’in yakını DP milletvekili Cihat Baban ağabeyimizin girişimleri sayesinde paçayı kurtardık! Daha sonra yatak odalarına girecek kadar özgürleşeceğimizi müjdeleyen DP ileri gelenlerinin demokrasi anlayışları sayesinde bir saatte hâkimin tutuklama kararı ile Ankara Cezaevi’ne tıkıldım. Sıfır numara saçlarım tıraş edildi... Arkası da geldi. HHH Tarih tekerrür ediyor. Ha Menderes, ha RTE! Ha faşist Mussolini, ha Hitler, ha RTE! Var mı birbirlerinden farkları? Yokkk!.. Öyleyse: Bugün CHP milletvekilleri fişleme olayına, gazetecilik yapmaktan başka suçu olmayanları cezaevlerine tıkan, yargılayan, ağır cezaları yağdıran… TC Genelkurmay Başkanı İlter Başbuğ ile 30 bin kişiyi öldürmekten müebbete mahkum azılı terörist Öcalan’la aynı kefeye koyan yargı kararlarına hayret edip şaşıracak mıyız? Tarihin tekerrür etmesine önayak olan polis, istihbarat örgütlerinden yargıya dek, bilumum parti örgütleriyle milletvekili grubu... ....demokrasiye kara damgalar vurulmasını sağlayanlar utansın! Utanırlar mı? Bu ülkede insan hayal ettiği müddetçe yaşar! YOK, vacip oldu, eğer Nilgün Cerrahoğlu’nun yazısında dediği gibi “çağdaşlık son kertede toplumsal yaşam dışına itildiyse”, “mayo reklamlarının sansürlenmesiyle başlayan süreç… gazetecilerin sansürlenmesine gelip dayandıysa”, bu tırmanışı durdurmak artık çok zor olsa bile, yazık diyerek dövünmek değil, yobazlığın zayıflığını olanca açıklığıyla ortaya koymak zamanı geldi demektir. Yalnız, bunun için terbiye sınırlarını zorlamak ve okuyucudan özür dileyip genellikle hayvanlar için kullanılan “azmak” fiilini kullanmak gerekiyor. caba cadde köşesine bir mayo reklamının konmuş olması, en hafif ve masum anlamıyla, erkekleri niçin rahatsız ediyor olabilir? Poz vermiş kadının yarı çıplaklığı mı? Gören kişinin algılama mekanizmasına tam girebilseniz bunun fizik ve psişik nedenlerini bulabilirsiniz ama “kızgınlık” aşamasına geldiğinizde bunun utanç verici yanlarını B Yobazlığın Zayıflığı aklınızdan geçirip etrafa saldırmaktan korkuyor olamazsınız herhalde. Birazcık düşününce kolaylıkla anlaşılıyor ki, aslında rahatsızlık veren, rahatsızlık düşüncesinin ta kendisidir. O zaman, böylesine içinden çıkılmaz endişelere kapılmaktansa, yürürken mayolu hatunun resmine bakmamak da bir çözüm olabilir. A Böyle çözümlere muhtaç olacak kadar zayıf iradeli misiniz yoksa? Acaba daha ağır korkuların korkuluklarına mı sarılıyorsunuz içinizdeki zayıflıktan kurtulmak için? öyle bir fiskelik zayıflıkları olan yobazlığı yenilmez bir düşmanlıkmış gibi gözümüzde büyütüp aklın ve bilimin gücünü küçülterek hurafelere teslim olmak, bir bakıma çıkmazlardan çıkmazlara sürüklenmek demektir. İlkokulda başlayıp üniversite eşiğine kadar süren laik Cumhuriyetin başlangıç öğretimi bu sürüklenişi önlemek içindi. Cumhuriyetin öğretmenler ordusu birçoğu basit mantık ve sağduyuyla bile önlenebilecek bireysel şaşkınlıklardan çocuklarımızı ve gençlerimizi kurtarıp kurtuluşu sağlam temellere oturtmak için kurulmuştu. Şimdi de amaç bu inançtan asla ayrılmadan ülkenin bilim düzeyini yüceltmek ve ekonomisini yüksek teknolojili üretime dayatmış bir Türkiye yaratmak olmalıdır. Cemaatten 11 maddelik bildiri ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bir süredir medyada köşe yazarlarının karşılıklı polemikleriyle süren AKPcemaat kavgası, “bildiri”li savaşa dönüştü. Cemaat adına Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, AKP ile cemaat arasındaki kavganın nedenleri arasında sayılan tüm konuların tek tek yanıtlandığı 11 maddelik bir bildiri yayımladı. Cemaatin bildirisinde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 7 Şubat’ta MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması olayında asıl hedefin kendisi olduğuna yönelik sözlerine de ilk kez yanıt verilirken, “Herhangi bir savcı bir yana, Yargıtay Başsavcısı’nın bile Başbakan’a ve bakanlara dava açma yetkisi yoktur. Hal böyleyken ‘Başbakan tutuklanacaktı’ iddiası saçma bir iftiradan öte değer taşımamaktadır” denildi. Medyada sert suçlamalarla süren kavgaya yönelik cemaat adına Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın bildirisinin hemen öncesinde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Kanal 24’e yaptığı değerlendirmeler dikkat çekti. Son olarak Fethullah Gülen’i ABD’de ziyaret de eden Arınç, “Cemaat kötü bir şey değildir”, “Gülen hükümeti, Başbakan Erdoğan’ı, Cumhurbaşkanı Gül’ü çok seviyor”, “Başbakan da Hocaefendi’ye karşı çok güzel hisler içinde”, “Bizim bazılarının onlara karşı ölçüyü kaçırmaması lazım” şeklinde yumuşak ve alttan alıcı ifadeler kullandı. Bildirideki, “Ancak, geçmişten bugüne olageldiği gibi, ‘vesayet oluşturma’ ve ‘iktidara ortak olma’ iftiralarıyla, bürokratik katmanlarda belli toplumsal kesimlerin tasfiye edilmesi ve dışlanması amacı varsa, bu hukuk ve demokrasinin en temel ilkelerine aykırıdır. Halkın iradesiyle seçilmiş iktidarların idari tasarruflarına tabii ki sayErdoğan Gülen Arınç Bir süredir medya üzerinden süren AKPcemaat kavgası yeni bir boyuta taşındı u Bir süredir AKPcemaat kavgası, medyada köşe yazarlarının karşılıklı polemikleriyle sürerken, AKP ile cemaat arasındaki kavganın nedenleri arasında sayılan tüm konuların tek tek yanıtlandığı 11 maddelik bir bildiri yayımladı. rının hükümetten geldiği ve çadırları belediye zabıtasının yaktığı daha sonra ortaya çıkmıştır. Başbakan Sayın Erdoğan da Emniyet güçlerine talimatları kendisinin verdiğini ifade etmiş, Emniyet güçlerine destek çıkan açıklamalar yapmış ve nihayet onları olaylardaki performanslarından dolayı ödüllendirmiştir. Savcının Başbakan’ı tutuklama yetkisi yok: “Hizmet 7 Şubat’ta Başbakan’ı tutuklayacaktı.” Bu çok açık ve aklıselim hiçbir vicdanın asla kabul edemeyeceği büyük bir iftiradır. Hizmet Hareketi’ne bu iftirayı atanlar, Başbakan’ı tutuklamakla Hizmet Hareketi’nin ne elde edeceğini ve sadece 9 ay öncesindeki seçimlerde yeni anayasa için cansiperane çalışırlarken neden bir anda komplocu oldukları sorusuna bugüne kadar makul, mantıklı ve ikna edici bir cevap verememişlerdir. Hizmet Hareketi’ne yakın bazı medya organlarının, KCK bağlantılı MİT soruşturmasını da bu süreçlerle bağlantılı görerek, olumlu bakması, Başbakan’a karşı bir komplonun içinde olunduğu iddiasını asla doğrulamaz. Bu da çok bilinen bir gerçektir ki, herhangi bir savcı bir yana, Yargıtay Başsavcısı’nın bile Başbakan’a ve bakanlara dava açma yetkisi yoktur. Hal böyleyken, ‘Başbakan tutuklanacaktı’ iddiası saçma bir iftiradan öte değer taşımamaktadır. Başbakan’ın odasındaki böcek: Ayağa düşmüş ve hükümet tarafından inanıldığına da hiç ihtimal vermediğimiz bir başka iddia ise “Başbakan’ın odasına böceği Hizmet’e yakın çevreler koydu” iddiasıdır. Konusu bariz suç teşkil eden böyle bir iddianın gereğinin yapılmamış ve hâlâ yargı yoluyla aydınlatılmamış olması ise düşündürücüdür. Sorumluların bulunup ortaya çıkarılması yerine ortalıkta bazı tezviratların dolaşması ve ithamların yapılması başka karanlık amaçların güdüldüğünü akla getirmektedir. Partiler üstüyüz: Herhangi bir parti ile ittifak yapmak, Hizmet Hareketi’nin, parti siyasetinin üzerinde olması ve gönüllüleri arasında her siyasi görüşten bireyler olması gerçeklerine terstir. Dershanelerin kapatılması had bildirme: Yukarıdaki iddiaların bazılarını gündeme getiren ve yazan kişilerin Hizmet Hareketi’ne karşı ‘bir savcı 3 polisle hizmeti terör örgütü ve çete kapsamına sokarız, bitiririz’ gibi karanlık niyetleri ifade ediyor olmaları, buna ilave olarak dershanelerin kapatılma düşüncesini ‘Cemaate had bildirme’ olarak gündeme getirmeleri ve Hizmet’e gönül verdiğini düşündükleri kişilerin bürokrasiden tasfiye edildiğini ifade etmeleri ne acıdır ki derin devlet refleksi ve postmodern darbe dönemi planlarını hatırlatmaktadır. gılı olunmalıdır; ancak yaygın iddialara göre, insanların Hizmet Hareketi’ne nispet edilerek anayasal bir suç olan fişlenmesi ve sonra da tasfiye edilmesi demokratik değildir” ifadesi dikkat çekti. Bildiri sert Arınç’ın açıklamalarının hemen ardından cemaat adına yayımlanan bildiride ise çok sert ifadeler yer aldı. Bildiride, cemaatin siyaset yaptığına ilişkin görüşlere, “Herhangi bir tavsiye veya eleştiride bulunan sivil toplum oluşumlarını, iktidar peşindelermiş gibi sunarak, onlara ‘siyasete karışma’, ‘öyleyse parti kur’, ya da ‘seçimleri bekle’ demek, demokratik sistemin ruhu, norm ve değerleriyle bağdaşmaz ve kabul edilemez” karşılığı verildi. “Kamuoyunu yanıltma ihtimali bulunan karalamalara cevap vermeyi, vakfımız zaruri bir görev olarak görmüştür” denilen cemaatin 11 maddelik bildirisinde öne çıkan unsurlar şöyle: Gezi Parkı’nın arkasında mıyız: Protestoların tamamen çevreci duyarlılıkla ve barışçıl olduğu ilk günlerde, üstelik hükümete yakın çevrelerden de olmak üzere toplumun her kesiminden bireylerin katıldığı bu protestoya, Hizmet’e sempati duyan bazı kimselerin çevreci duyarlılıklarla ve kendi şahsi iradeleriyle ilk günlerde olumlu bakmış olmaları, topyekun Hizmet Hareketi’nin bir tür komplo içinde olduğu anlamına gelmez. Başbakan Erdoğan da olaylar hâlâ devam ediyorken tepki olarak düzenlediği Kazlıçeşme mitinginin hemen arkasından Türkçe Olimpiyatları’nın kapanış törenine gelmiş ve burada Hizmet Hareketi’ni övmüştür. Pozisyonu itibarı ile her türlü istihbarata sahip olan Sayın Başbakan, ‘Gezi komplosu’nun arkasında Hizmet Hareketi’nin olduğunu düşünseydi bu övgüleri hiç şüphesiz yapmazdı. Çadırları polis değil zabıta yaktı: Nitekim olayların ilk başladığı andan itibaren bütün müdahale talimatla CHP’li başkan adayına işkence BOLU (Cumhuriyet) Bolu’da üç gün önce gece saatlerinde işyerinin önünden kaçırılan CHP Bolu Merkez İlçe Başkanlığı’na aday olan Sinan Ayhan, yol kenarına bırakıldı. Ayhan’ın iki gün aç susuz bırakılıp, elektrikli işkenceye maruz kaldığı belirtildi. Ayhan, geçen pazar akşamı geç saatlerde sahibi olduğu iddia bayisinden ayrıldıktan sonra 3 kişi tarafından kaçırıldı. Gece eve gitmeyen ve iki gün kendisinden haber alınamayan Ayhan’ın ailesi Bolu İl Emniyet Müdürlüğü ile İl Jandarma Komutanlığı’na kayıp başvurusunda bulundu. Ayhan, dün akşam Borazanlar Mahallesi’ndeki evinin yakınında yol kenarına bırakıldı. Eve kadar gitmeyi başaran Ayhan, kapıyı çaldıktan sonra yere düşüp yığıldı. Köroğlu Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Ayhan tedavi altına alındı. Haberi duyan aralarında CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın da bulunduğu partililer ve yakınları hastaneye gitti. Vücudunda darp izleri olan Ayhan’ın kendisini kaçıran 3 kişi tarafından 2 gündür aç ve susuz bırakıldığı, elektrikli işkence gördüğünü söylediği öğrenildi. Ayhan’ın ablası Nurşen Özaydın, “Sağlık durumu şu an iyi. Olayın ne olduğunu ya da niye kaçırıldığını bilmiyoruz” dedi. Satır aralarındaki itiraflar Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın 11 maddelik bildirisinin satır araları aslında birçok itirafı da içinde barındırıyor. İTİRAF 3: CEMAATİN EMRİNDEKİ MEDYA ORGANLARI “Cemaat Mısır’daki darbeye karşı çıkmıyor” bölümünde, cemaatin medya organlarına ve editoryal kadroya sahip olduğu belirtiliyor. Deniyor ki, “Hizmet Hareketi’ne yakın olan medya organlarının hiçbirinin editoryal çizgisinde darbeye sıcak bakan bir üslup olmadığı gibi, bu medya organlarının tüm yayınları net bir şekilde darbe karşıtı olmuştur.” İTİRAF 1: CEMAAT YARGININ İÇİNDEYDİ Açıklamada “Gezi Eylemcilerini Hizmet’e yakın savcı ve hâkimler tutuklamayıp salıvermiştir” iddiasına yanıt verilirken, cemaate yakın kişilerin yargıda etkin olduğu, “Hizmet’e yakın olduğu iddia edilen yargı mensuplarının tasfiye edildiği de kamuoyunun bilgisi dahilindedir” cümlesiyle itiraf ediliyor. açıkça itiraf ediliyor. Deniyor ki, “...geçmişten bugüne olageldiği gibi, “vesayet oluşturma” ve ‘iktidara ortak olma’ iftiralarıyla, bürokratik katmanlarda belli toplumsal kesimlerin tasfiye edilmesi amacı varsa, bu hukuk ve demokrasinin en temel ilkelerine aykırıdır. Yaygın iddialara göre, insanların Hizmet Hareketi’ne nispet edilerek anayasal bir suç olan fişlenmesi ve sonra da tasfiye edilmesi demokratik değildir.” İTİRAF 4: ÖNEMLİ DAVALARDA HÜKÜMETLE İŞBİRLİĞİ YAPILDI “Hizmet 7 Şubat’ta Başbakanı tutuklayacaktı” iddiasına cevap verilirken, “Ergenekon, Balyoz” gibi davalarda hükümetle işbirliği yapıldığının altı çiziliyor ve şöyle deniyor: “Kendisine yakın medya ve sivil toplum örgütleriyle ülkedeki her türlü demokratikleşme çabasını ve derin yapıların ve ilişkilerin ortaya çıkarılmasını destekleyen, Ergenekon soruşturması ve davalarına da bu yüzden destek olan Hizmet Hareketi’ne yakın bazı medya organlarının...” İTİRAF 6: BİR SAVCI VE 3 POLİSLE ÖRGÜTÇETE YAPILIR İtiraflardan en önemlisi de, üç polis ve bir savcıyla insanların çete yapılabileceğinin altının çizilmesiydi. “Fethullah Gülen neden Türkiye’ye dönmüyor? ABD’de olduğu için ABD etkisinde” iddiasının bulunduğu maddeyle ilgili açıklamada, bir Türkiye gerçeği itiraf ediliyor. Deniyor ki; “...iddiaların bazılarını gündeme getiren ve yazan kişilerin Hizmet Hareketi’ne karşı ‘bir savcı 3 polisle hizmeti terör örgütü ve çete kapsamına sokarız, bitiririz’ gibi karanlık niyetleri ifade ediyor olmaları, buna ilave olarak dershanelerin kapatılma düşüncesini ‘Cemaate had bildirme’ olarak gündeme getirmeleri ve Hizmete gönül verdiğini düşündükleri kişilerin bürokrasiden tasfiye edildiğini ifade etmeleri ne acıdır ki derin devlet refleksi ve post modern darbe dönemi planlarını hatırlatmaktadır. İTİRAF 2: EMRİ BAŞBAKAN VERDİ, POLİSİN SUÇU YOK “Hizmetle bağlantılı polisler, eylemcilerin çadırlarını yakarak ve Gezi eylemlerine sert müdahale ederek eylemlerin büyümesini sağladı” iddiasına yanıt verilirken, polisin içinde cemaatin örgütlü olduğu itiraf ediliyor. Polise emri Başbakan’ın verdiği iki kere vurgulanıyor. Deniyor ki; “Nitekim olayların ilk başladığı andan itibaren bütün müdahale talimatlarının Hükümetten geldiği ve çadırları belediye zabıtasının yaktığı daha sonra ortaya çıkmıştır. Sayın Erdoğan da, Emniyet güçlerine talimatları kendisinin verdiğini ifade etmiş, Emniyet güçlerine destek çıkan açıklamalar yapmış ve onları olaylardaki performanslarından dolayı ödüllendirmiştir. İTİRAF 5: DEVLET İÇİNDE CEMAAT YAPILANMASI VAR “Hizmet, bürokrasi üzerinden vesayet kurmak ve iktidara ortak olmak istiyor” iddiasına cevap verilirken de, devlet içindeki bürokratik cemaat yapılanması
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle