19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 AĞUSTOS 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 B izim ellerde “sanatçı” denilen bazı şarkıcıların, ister pop söylesinler, ister Türk musikisi; politikada gelene ağam gidene paşam diye bel büküp gerdan kırmak alışkanlığı, artık bir geleneğe dönüştü. Hemen hepsi “politikayla ilgilenmiyorum” diyen bu zevatın kendisini izlemeye gelen politikacılara olan yılışık düşkünlüğüne hep şaşırmış, pek de bir anlam verememişimdir. Bir arkadaşım, Türkiye’de pıtrak gibi biten “İslam âlimleri”nden birkaçının “musiki” hakkında verdikleri cevaz dizinini gönderince, şarkıcılardaki yılışıklığın, meğer bir ölüm kalım mücadelesinde, düşmana yaranmak taktiğiyle ayakta kalma çabası olduğunu anladım. Ülkemizde, osuruğun aptes bozup bozmamasından cinlerle evliliğe kadar İslami hayatın her evresinde günahsevap âlimi olunur da, musiki uleması olunmaz mı? Buyrun okuyun ve sıkıysa dehşete kapılmayın. Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Orhan Çeker: “İslam inancına ters sözleri ihtiva eden müzik kesinkes haramdır ve Müslümanlar buna engel olmakla görevlidirler. İnsanı gayri meşru işleri yapmaya sevk eden, haram olan şeyleri konu edinip tasvir eden müzikler de caiz değildir. İslamda kadın sesinden müzik dinlemenin caiz olmadığını duyurmak isterim.” (www.habername.com/yaziprof.orhancekermuzikilemusikifarklimidir1890.htm) Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren: “İslam bilginleri teganninin haram olduğunu Ya Zurnanın Zırtı!.. Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN söylemişlerdir. Bu çeşit teganni nefisleri fuhşa tahrik eder ve arzuları tatmine teşvik eder. Sükunet halindekini harekete getiren ve gizliyi açığa çıkaran laubaliliğe yol açar. Bu çeşit şarkıda kadının anılması ve güzelliğinin tasvir edilmesinde ve şarabın anılmasında insanı heyecana götüren bir yön vardır. İşte böyle bir teganni ve eğlencenin yasaklandığı konusunda görüş birliği vardır.” (www.hikmet.net/content/ view/55197/13/) Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ekrem Buğra Ekinci: “Kadının mahremi olmayan erkeklerin yanında yüksek sesle şarkı söylemesi câiz değildir.” (www. ekrembugraekici.com/cevaplar. asp?text=Teganni) İstanbul müftü yardımcısı, Yeni Cami ve Şehzadebaşı Camii vaizi Timurtaş Uçar: “Okullara müzik dersi koyanlar inşallah Cenabı Hakk’ın gazabına uğrayacaklar!” (www.youtube.com/ watch?v=8CkGGVvEdm8) Beyoğlu Belediye Başkanı’nın babası ve “İslâm’da Seks” kitabının yazarı Ali Rıza Demircan: “Özellikle işyeri telefonlarında bekleme sürelerinde İslâm zaviyesinden sakıncalı olabilecek müzik türlerine yer verilmemelidir.” (www. alirizademircan.net/ makaleler) İslam Hukuku Profesörü Hayrettin Karaman: “Hanefî mezhebine göre musıkî icrâsı ve bunu dinlemek haramdır. Bu hüküm, değnek ve çubuğun bir yere âhenkli bir şekilde vurulmasını dahi içine almakta ve haram saymaktadır. 53. Hükmün bazı istisnâları vardır: Savaşta vurulan kös ile düğünlerde çalınan tef.” (www.hayrettinkaraman.net/kitap/ helalharam/0135.htm) Türkiye Gazetesi “ilim” yazarı Mehmet Ali Demirbaş’a göre ise kapı zilinin düzü ve zurnanın harpte dinlenmesi caiz olup, ötesi tasavvuf müziği dahil haram. Ama Demirbaş’ın fetvasını kendiniz okuyun, daha eğlenceli olur: (www. mehmetalidemirbas.com/print. asp?Aid=1054) Bu fetvaları okuduktan sonra, sanırım Fazıl Say’ın bizim ellerde niçin yargılanıp mahkum edildiğinden çok, bu ülkede doğup nasıl evrensel çapta sanatçı olabildiğini sorgulamak gerekir. Şarkıcı Nadide Sultan’ın orkestrası perdelenirken kendisinin açıkta bırakılmasının ne kadar caiz olup olmadığı da ulemaya sorulmalıdır. Bir de, zurnanın zırt dediği yerin musiki sayılıp sayılmayacağı… “Müzik, dinleyeni ve dinleteni öngörülmez kılar.” BJÖRK rgenekon’dan hüküm giyen E yazar ve gazetecilerin, daha çok araştırmacı olması dikkat çekiyor. GÖRÜŞ SELÇUK EREZ Vardar Ovası Başbakan Yardımcısı Arınç, Balkan göçmenleriyle toplandığında içinde “rakı” geçiyor diye Vardar Ovası şarkısını söyletmemiş. Çok yerinde bir davranış! Dikkat ederseniz bu Balkanlıların, Trakyalıların şarkılarında hep böyle şeyler vardır: “A benim mor çiçeğim / sen doldur ben içeyim” “Bülbül ötüyor seher vaktidir (arada isterseniz ‘yandım aman aman’ diyebilirsiniz) / Gel bade içelim bahar vaktidir.” Sonra “Arabaya taş koydum” türküsünde, “Yârim senin uğruna / adımı sarhoş koydum” derler. Bütün bu sözler yetmezmiş gibi Trakyalılar size oy da vermez. En iyisi bir açılım uydurup bunları Yunanlılara, istemezlerse Arnavutlara devretmeli! Sadece Trakya değil, diğer bazı illerimizin halk şarkılarında da maalesef böyle densizlikler dikkatimizi çekmektedir: “Uy Asiye Asiye / Tütün koydum keseye” Sarısözen’in derlemiş olduğu şu Sivas türküsüne bakın: “Fincanı taştan oyarlar / içine bade koyarlar!” Sonra, “Tek tek basaraktan / bade süzerekten / inci dizerekten..” diyor Erkiletliler. Alaturka? Münir Nurettin bak ne buyurmuş? “Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış’tan”; bunun ardından başka şey bulamamış gibi, “Sarsın bizi akşamda şarap rengi dumanlar!” demiş. Ya Müzeyyen Senar? “Şarap mahzende, aşkın kalbimde yıllanıyor / İkisini birden içtim inan içim yanıyor / İnsan dudak kadeh, kadeh dudaktır sanıyor” gibi sözlü şarkılar söylemiş. Bir ara “En iyisi divan şiiri” diye düşündük ama “Keyfinden anun dânei hardal duyamazlar / Hâlî görünür rindlere neş’ei afyon” diyen Şeyh Galib’inden “beng ü bade” yani “esrar ve şarap” başlıklı eserinde Safevi sultanı Şah İsmail’i şaraba, Osmanlı padişahı Bayezit’i de afyona benzeten Fuzuli’ye kadar edebiyle eser üretmişine rastlayamadık. En iyisi biz bundan böyle sadece çocuk şarkıları söyleyelim. Bunu dedikten sonra ilkokul dörtteyken “Vız vız vız arılar uçar” şarkısını, “Vız vız vız karılar uçar” diye söylediğimizi anımsadığımdan önerime bir ekleme yapacağım: Gençlere güvenilmez, en masum şarkıdan bile bakarsın Gezi türküleri çıkarırlar! En iyisi çıkaralım bir yasa; bu ülkede artık şarkı markı söylenmesin! Ek not: Afyonkarahisar’ın da artık adını değiştirin. Ergenekon davalarında zaten yıllardan beri tutuklu yargılanan Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Hikmet Çiçek, Yalçın Küçük gibi ağır cezalara mahkum edilen araştırmacı kervanına Merdan Yanardağ da katıldı. Merdan Yanardağ, tutuksuz yargılandığı dava sürecinde genel yayın yönetmenliğini üstlendiği Yurt gazetesini ilkeli, ölçülü, güvenilir ve kolay okunur bir yayın yaparak, Türkiye’de parmakla gösterilecek bir gazetecilik başarısına imza attı. Hakkında verilen 10 yıl hapis cezası, zaten genelinde tüm sanıklar, özelinde gazeteci yazar sanıklar hakkındaki kanıtsız, tutarsız ve zaten hukuksuz mahkumiyetlerden biri. Merdan Yanardağ’ın niçin “izale edilmesi” istendiği, davanın diğer gazeteci yazar mahkumiyetleri gibi bir muhalif sesin daha susturulması, çalışamaması, çıkardığı gazetenin zayıflatılması hedefiyle açıklanabilir. Ama Merdan Yanardağ’ın hangi suçtan cezalandırıldığının yanıtı, Fethullah Gülen hakkında araştırma yapmak ve yayımlamak cüretinde aranmalıdır. Arkadaşımız Merdan Yanardağ’a, “Fethullah Gülen Hareketinin Perde Arkası/Türkiye Nasıl Kuşatıldı”yı (Siyah Beyaz Yayınları, 2006 ve Destek Yayınları, 2010) yazmış olmanın bedeli 10 yıl hapis cezasıyla ödetiliyor! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI [email protected] Eskişehir’deki ‘Ergenekon’ Ergenekon kararlarıyla ilgili sayısız yorumda özetle şu söyleniyor: “Önceden alınmış kararlar; zaten bekleniyordu.” Anlamı şu: “Adalet, artık siyasetin isteğine uyuyor...” Türkiye bu tartışmayla çalkalanırken Eskişehir’den dostumuz, eski İl Kültür Müdürü İbrahim Gerede’den bir ileti geldi. 1 Ağustos’ta Sakarya gazetesindeki “Kesit” köşesinde yayımlanan “Koruyamadığımız Koruma Müdürü” başlıklı yazısını bilgimize sunuyordu. Ergenekon’daki haksızlığın sadece Silivri’de değil, kamu yönetiminde de yaşandığını gösteren ru dürüst izin kullanmadan ve sağlığını feda edercesine çalıştığının yakın tanıklarındanım. Bence Hülya Hanım, bugün Türkiye’nin koruma kültürü alanında en birikimli ve en başarılı müdürlerinden (uzmanlarından) birisidir. Ayrıca Sayın Çopuroğlu, gerek kurul üyeleri, çalışanlar ve gerekse iş takip edenlerle çok iyi diyalog kurabilen bir yönetici, çağdaş bir Cumhuriyet kadınıdır. Bilindiği gibi ülkemizdeki ‘rant evreleri’yle koruma kurulları arasında her dönemde sorunlar yaşanır. Özellikle ‘korunması gereken yapılara sahip varlıklı yurttaşlar ve hatta yatırımcı kamu kuruluşlarında çalışan işgüzar kamu yöneticileri’ kurul kararlarını pek sevmezler. ama Hülya Hanım’a bu konularda kimse gölge düşürememiştir. Böyle olmasına rağmen tıpkı ‘kurtla kuzu’ öyküsünde olduğu gibi Çopuroğlu ile ilgili gerçekdışı bir senaryo hazırlanarak ‘Çanakkale’ye sürgün’ Korumacılık cezalandırıldı. edilmiştir. Birkaç yıldır yargı aşamasında yazıyı özetleyerek olan bu sürgün, son aktarıyorum. Kültürel zamanlarda ‘yargıve doğal mirasımızın nın iyice siyasallaşkorunmasına yaşamını ması’ üzerine artık adamış Eskişehir Kokesinlik kazanmıştır. ruma Kurulu Müdiresi AKP iktidarı Hülya Çopuroğlu’na ‘kültür ve doğa Hülya yapılan haksızlığın bir varlıklarımıÇopuroğlu an önce giderilmesini zın korunması’ dileyerek… konusunda gerekli duyarlılığı hiç göstermedi; umhuriyet son yıllardaki yasal değişikliklerle kurulların yetkileri Kadını’ görevde tırpanlandı. Örneğin, ‘doğa “Koruma Kurulu Müdürü varlıkları’ ile ilgili karar yetHülya Çopuroğlu, AKP kisi koruma kurullarından iktidarının ileri sürdüğü sualındı. Bunlarla yetinmeyen dan bahanelerle müdürlük AKP iktidarı, Kültür Bakangörevinden alınarak ‘milığı bünyesindeki ‘korumacı mar’ unvanıyla Çanakkale bürokratlar’ı da tek tek Koruma Kurulu’na sürgün temizledi! edildi. İşte, Eskişehir KülAğustos 1995’te ‘bir tür Varlıklarını Koruma müdür bir mühür’le çalışBölge Kurulu Müdürü malarına başlayan Eskişehir Hülya Çopuroğlu’nun Koruma Kurulu, bugün ülÇanakkale’ye sürgün kemizin en etkili, en başarılı edilmesi bu zihniyetin bir ve en güvenilir kurullarınsonucudur. dan birisidir. Bu başarıda Biz çağdaş Eskişehirliler tartışmasız en büyük pay olarak bilgiyle ve dürüstçe da ilk ve bugünkü müdürü görev yapmakta olan koHülya Çopuroğlu’na aittir. ruma kurulu müdürümüzü Tipik bir ‘işkolik’ olan bu koruyamadık.” insanın 18 yıldan beri doğ ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY ‘C BAŞSAĞLIĞI Çalışma arkadaşımız Hayri Arslan’ın babası, gazetemiz eski çalışanlarından ALİ ARSLAN’ı yitirdik. Merhuma Tanrı’dan rahmet, acılı ailesine, dostlarına başsağlığı diliyoruz. C Çalışanları SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Uşak ili 1 ne özgü, pek 2 mez ve ni şastayla ya 3 pılan bir tat 4 lı. 2/ Tuzağa 5 düşürülen 6 şey... Kazak başkanlarına 7 verilen ad. 3/ 8 Özellikle ku 9 maş ve çinilere uygulan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 mış, modern sa 1 Ş A V A K A T A natta da kullanıl 2 İ Y O N O S F E R mış bir süsleme 3 MU motifi. 4/ Avuç 4 V A L A B İ E Z A N NO RM içi... İnsan sesiyN A R E K E le ezgili sesler çı 5 Y 6 D O S U R N E karma, müzik yaH A Z S pıtlarını seslendir 7 İ D A me sanatı. 5/ Bö 8 Z A R A M A N İ ceklerin kurtçuk 9 K A N T A R ON durumundan yetişkin duruma geçerken arada aldıkları özel biçim... Divan edebiyatının en büyük hiciv şairi. 6/ Batı Avrupa’da bir ırmak... Güneş doğmadan önceki alacakaranlık. 7/ Kabuklu bir deniz hayvanı ve bundan elde edilen sedef. 8/ 1571’de Osmanlı donanmasının müttefik Hıristiyan donanması karşısında yenilgiye uğradığı deniz savaşı. 9/ Trabzon’un bir ilçesi... Ankara ilinde bir çay. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Pastırmalı bir börek cinsi. 2/ Musluk teknesi... Yelken yarışlarında, yelkenin yüzeyini küçültme eylemi. 3/ Mersin ilinde ünlü bir yayla. 4/ Fizikte kullanılan bir güç birimi... Altı aylığa kadar körpe yaban domuzu. 5/ “ kesilir geçse sabâ gülşenimizden” (II. Selim)... Kitap getirmemiş peygamber. 6/ Dönem, devir... Bir yağış şekli. 7/ Bir kimse ile birine gönderilen şey... Yüz metrenin kısa yazılışı. 8/ İki tarla arasındaki sınır... İskambil kâğıtlarından valeye verilen bir başka ad. 9/ Boya sanayisinde kullanılan zehirli bir madde... Şarkı, türkü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle