23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 2013 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Yargının harekete geçmesini isteyen vekiller hükümeti sorumlu tuttu: Gözdağı amaçlı CHP’liler de fişlenmiş AYŞE SAYIN ‘Adalet’ Üzerine Notlar Ergenekon davasında “cezalar” açıklandığından bu yana, cezalara ilişkin açıklanan gerekçe, kanıtlar ve yargılama süreci sorgulanıyor. Cezaların ölçüsüzlüğü vurgulanıyor. Toplum bu konuda ikiye bölündü. Bir kesim yargılamanın adaletsizliği, cezaların ölçüsüzlüğü üzerinde duruyor. Bir kesim de “Sorunlar var ama, demokrasi, vesayetin kırılması açısından olumlu bir gelişmedir” diyor. Zil çalıp oynayan “sosyopat”ları saymıyorum. Ben, bu yargılama sürecinin, sonuçlarının hakikatinin, “adalet”, usul ve kanıt tartışmalarından başka, çok radikal bir ayrımda yattığını düşünüyorum. Ergenekon davasının sonuçları üzerinde oluşan kamplaşmayı, Jacques Ranciere’in “Görüş ayrılığı, beyaz diyenle siyah diyen arasındaki bir çatışma değildir. Görüş ayrılığı, beyaza beyaz diyen ama beyazdan farklı şeyler anlayanlar arasındaki bir çatışmadır” uyarısıyla birlikte düşünmeye başlayabiliriz Ergenekon davasındaki kutuplaşma, adalet kavramının içeriğinde anlaşan insanların, gerçekleşmesine ilişkin yaşadıkları bir görüş ayrılığından kaynaklanmıyor. Kutuplaşma adalet kavramının içeriği üzerinde oluşuyor. Bu, “görüş ayrılığının” ötesinde, çok vahim bir duruma işaret ediyor. “Adalet” kavramı evrensel olmakla birlikte, bu evrenselliğin kapsamı ve içeriği konusunda bir mutabakat gerektiriyor. Bu mutabakat ise bu adalet kavramının dayandığı “hakikat”e (en temel ilkeye) sadakat üzerinden şekilleniyor. Örneğin, liberal demokratik toplumda, hırsızlığı cezalandırmak kolaydır, bir dilim ekmek çaldığı için birkaç yıl yatmaya mahkum olanların durumu bile açıklanabilir. Bu toplumum adaleti özel mülkiyete sadakate dayanır. Buna karşılık, devrimi yapmakta olan hareketin adaleti ile devrimi bastırmakta olan iktidarın adaleti birbirine taban tabana zıttır. Her iki kesimin adalet kavramının içeriğini oluşturan sadakatler birbirini dışlarlar. Bu durumda her iki adaleti kıyaslayacak bir üçüncü bakış noktası da bulunamaz. Modern toplumlarda bir zanlının, suçları dinleyip kendini savunmadan (yargılanmadan) cezalandırılamayacağı, hele idam edilemeyeceği konusunda bir mutabakat olduğu söylenebilir. Buna karşılık, ABD hükümeti, salt bir istihbarat verisi üzerinden bir yerdeki bir grup insana, çoluk çocuk öldürmek pahasına roketli saldırı düzenleyebilmekte, bunu da dünyaya anlatabilmektedir. Böyle durumlarda da “mutabakat” değil, La Fontaine’in Kurt ile Kuzu masalındaki, “zor” ve haklılık ilişkisi geçerlidir. Ergenekon, hatta Balyoz davalarında, yukarıdaki iki örneği çağrıştıran bir boyut var. Bir tarafta, toplumsal yapıyı, belli dini tarihsel hakikatlere sadakat üzerinden yeniden (bir “pasif devrim” süreciyle) inşa etmeye çalışan AKP liderliğinde Siyasal İslam hareketi var – bu tarafta AKP ile “Cemaat” arasındaki çatışma, Jacques Ranciere’in tanımladığı cinsten bir “görüş ayrılığı”na karşılık geliyor. Buna karşılık, toplumda, bu yeniden yapılanmaya karşı, cumhuriyetçi ve aydınlanmacı hakikatlere sadık (ama Cumhuriyet ve Aydınlanma kavramlarından farklı sonuçlar bekleyen) kendi yaşam dünyasını tehdit altında gören bir kesim var. Birinci kesim, Balyoz ve Ergenekon davalarını, kendi projesini ilerletmek, yoluna çıkan, kendince ölümcül gördüğü engelleri tasfiye etmek için başvurmak zorunda kaldığı, belki de çok keskin olmayan, ama sonuç alacak kadar güçlü araçlar olarak görüyor. Balyoz ve Ergenekon, bu hareketin, hakikat, sadakat ve adalet kavramlarına, yalnızca en genel anlamda değil esas olarak uygun davalardır. İkinci kesimin bu gerçeği bir an evvel anlaması, La Fontaine’in “Güçlü olanın gerekçesi (biz buna adalet diyelim E.Y.) her zaman en iyi gerekçedir” uyarısını anımsayarak, hayallerden, orta yol, uzlaşma noktaları bulma illüzyonlarından vazgeçmesi gerekiyor. Var olmaya devam etmek, masaldaki, kuzunun durumundan kurtulmak isteyen “yaşam dünyaları”, özellikle “Gezi Olayı”nın yarattığı ruhtan yararlanarak, önümüzdeki seçimler döneminden, kendini koruyabilecek, AKP projesinin hızını kesebilecek bir güce ulaşarak çıkabilmek için, kaynaklarını birleştirmenin yollarını bir an evvel bulmaya çalışması gerekiyor. ANKARA CHP’li bazı milletvekili ve yerel yöneticinin “fişlenmesi” olayı gündeme bomba gibi düşerken, parti yönetimi, bugün toplanacak Merkez Yönetim Kurulu’nda (MYK) konuyu masaya yatıracak. CHP içinde olayın “yargıya” taşınması tartışılırken, fişlenen isimlerden Ankara milletvekili Emine Ülker Tarhan, fişleme belgelerinin kendisinin “suç duyurusu” niteliğinde olduğunu belirterek yargının harekete geçmesi gerektiğini ifade etti. Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre aralarında Ankara milletvekilleri Emine Ülker Tarhan, Levent Gök, Tunceli milletvekilleri Kamer Genç, Hüseyin Aygün ile Genel Başkan Yardımcısı Nihad Matkap’ın da bulunduğu 15 milletvekili ve yerel yönetici “fişlendi”. CHP milletvekillerinin bir bölümü kamuya açık temaslarının da yer aldığı belgelerde, özellikle Alevi örgütlerine dönük ziyaretler ve Suriye’deki olaylarla ilgili yapılan temasların ön plana çıkarılması dikkat çekti. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendilerine de bu yönde bilgiler geldiğini açıkladığı fişleme belgeleri konusunda MİT kendilerine dönük iddiaları reddetti. Fişleme olayının basına yansıması üzerine CHP yönetimi bugünkü MYK’de konuyu ayrıntılı olarak masaya yatırmayı planlarken bu konuda izlenecek stratejiyi masaya yatıracak. Fişlenen milletvekilleri ise belgelerde yer alan bilgilerin bir bölümünün “yanlış”, bir bölümünün ise zaten kamuoyu önünde gerçekleşmiş temaslar olduğuna dikkat çektiler. CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, kendisinin 1988’de öğrenci olduğu bilgisine yer verildiğini, oysa 1981’de Hukuk Fakültesi’ni bitirdiğini belirterek “1988’de ben avukattım, bu tür bilgilere bile özen gösterilmemiş. Türkiye’de milyonlarca kişi fişlenme endişesi taşıyor. İktidara düşen, derhal bu olayın sorumlularını bulup ortaya çıkarmaktır.” görüşünü dile getirdi. CHP Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan da kendilerine dinlemeizlenme yönünde duyumlar geldiğini ancak fişleme belgesinin ortaya çıkmasının da tam bir skandal olduğunu ifade etti. “Susturmak istiyorlar, gözdağı vermek istiyorlar” diyen Tarhan, fişleme olayının sorumlusunun doğrudan AKP hükümeti olduğunu belirtti. CHP Genel Başkan Yardımcısı Nihad Matkap ise fişlemelerin tamamen “iktidar kaynaklı” olduğunu belirtti. Matkap, “Ben Suriye’ye gitmedim, Suriye’den kimseyle telefonla görüşmedim. Olayı CHP’ye dönük bir komplo olarak görüyorum. CHP’yi meşru olmayan yollarla güçsüzleştirme, bölme, ayrıştırma çabasıdır” dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu ise fişleme olayını “toplumsal ve devletin de ortak olduğu bir hastalık” olarak nitelendirdi. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, hükümetin “gayri meşru” yöntemlerle siyasi rakiplerini alt etmeye çalıştığını belirtti. ‘İktidar kaynaklı’ CHP’DEN ŞERH Günaydın’dan sonra Genç’in evine de girildi. Aygün’ün ise bürosu soyuldu Yasaklar uzlaşmayı bozdu AYŞE SAYIN Hırsızlar dadandı AYŞE SAYIN Koçman’ın oğlu Serhat Koçman babasının ölümü nedeniyle gazeteye verdiği ilanda “Silah arkadaşlarına yapılanlara duyduğun kahır yorgunluğun artık sona erdi” dedi. ANKARA Hükümetin talimatı doğrultusunda Silivri’de görülen Ergenekon davasının karar duruşmasına, “izinsiz gösteri ve bazı örgütlerin eylem yapacağı” istihbaratı gelmesi gerekçe gösterilerek sanık yakınlarının ve otobüslerin alınmaması yeni anayasa çalışmalarındaki “uzlaşmayı” bozarken, CHP’li Atilla Kart, milletvekillerinin “siyasi” kimlikleri nedeniyle tarafsız olamayacaklarını belirterek, “türbanlı milletvekili olabileceğini” savundu. CHP’li Süheyl Batum başkanlığında toplanan TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda, CHP’li üyeler, Ergenekon duruşmalarına, sanık yakınlarının alınmaması ve birçok uygulamasında da hükümetin “keyfi” olarak yasaklar getirdiğini belirterek, “Yerleşme ve Seyahat Özgürlüğü” maddesinin yeniden ele alınmasını istedi. CHP’liler maddenin ikinci fıkrasında yer alan hükme, keyfi yasaklamaları engellemek için “kuvvetli suç şüphesinin varlığı halinde” ifadesinin eklenmesini istedi. CHP’li komisyon üyeleri Atilla Kart ve Batum, son Ergenekon duruşmasının yanı sıra, 29 Ekim kutlamalarına, “ihbar geldi, istihbarat geldi” gerekçesiyle izleyicilerin katılmasının engellendiğine dikkat çektiler. AKP’li Mehmet Ali Şahin ise “Üzerinde silah varsa ne olacak, izin mi verilecek?” deyince, CHP’liler “O zaman sadece o kişi alınmalı, geldiği otobüs tutulmamalıdır” görüşünü dile getirdiler. BDP, CHP’ye destek vermesine karşın, AKP ve MHP’nin itirazı üzerine toplamda uzlaşılan madde sayısı 60’tan 59’a düştü. Koçman toprağa verildi İstanbul Haber Servisi Kanser nedeniyle önceki gün tedavi gördüğü GATA’da yaşamını yitiren, Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanlığı ile 3’üncü ve 1’inci Ordu komutanlıkları görevlerinde bulunan emekli Orgeneral İsmail Koçman, Karacaahmet Mazarlığı’nda toprağa verildi. Koçman için 1’inci Ordu Komutanlığı’nda basına kapalı yapılan törene Ergenekon davasında müebbet hapis cezası alan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ da çelenk gönderdi. Törene, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nejdet Özel, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu, Koçman ailesinin yakınları ile askeri erkân katıldı. Törenin ardından cenaze, Selimiye Camisi’ne getirildi. Buradaki törene Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel de katıldı. Koçman’ın oğlu Serhat Koçman, babasına gazetede yayımlanan ilan ile veda etti. “Babama VEDA” başlığıyla yayımlanan ilanda şöyle denildi: “Tüm yurdu karış karış gezdiğin 46 senelik onurlu askerlik hizmetin seni yormadı, yoramadı. Silah arkadaşlarına yapılanlara duyduğun kahır yorgunluğun artık sona erdi...Huzur içinde yat sevgili babacığım.” ANKARA Yaz ve bayram tatili CHP milletvekilleri için evlerine ya da bürolarına giren “hırsızlar” nedeniyle kâbusa dönüştü. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın’ın ardından, geçen hafta Ankara Milletvekili Sinan Aygün’ün ofisi ile Şeker Bayramı’nda Tunceli’de bulunan Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in de evine hırsız girerek yüklü miktarda ziynet ve paranın yanı sıra, bazı evraklarını çaldı, çalışma masasını kırdı. CHP’lilere dönük soygunlar, parti içinde yerel seçimler öncesinde “komplo hazırlığı” kuşkusuna yol açtı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Tunceli programına eşlik ettiği için Ankara dışında bulunan Genç’in de evine hırsız girdi. Genç’in villasına hırsız girdiği, önceki gün sabah saatlerinde eve giden oğlu tarafından polise bildirildi. Soygun şoku yaşayan Kamer Genç, evdeki altınların, bilgisayar dahil bazı eşyaların çalındığını ifade etti. Genç, olayla ilgili kimden şüphelendiği sorusu üzerine ise “AKP’den şüphelenirim, AKP’nin beni istemediğini herkes biliyor” diye konuştu. Soyguncuların özel çalışma notlarını da aldığını belirten Genç, çalışma masasının ise kırıldığını ifade etti. Bir başka hırsızlık haberi ise Sinan Aygün’den geldi. Olayı Cumhuriyet’e anlatan Aygün, yaklaşık 1 hafta önce bürosuna hırsız girdiğini ve kasadan 4 bin lira dolayında para çalındığını söyledi. Bazı evrakların karıştırıldığını belirten Aygün, “Para çalınmış ama ortada cep telefonları, bilgisayar iPad (tablet bilgisayar) var, onlara hiç dokunulmamış, bu da ilginç, ne diyeceğimi bilemiyorum” dedi. CHP’de daha önce İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun evine yönelik hırsızlık girişimi de olmuştu. Mutabakat, zor ve haklılık Erdoğan’ın 2013 tarihini verdiği dershanelerin kapatılması 2014’e kaldı Kart: Türbanlı vekil olabilir Komisyonda, yeni anayasadaki en tartışmalı maddelerden “Din, vicdan ve inanç özgürlüğü” maddesi de yeniden görüşüldü. CHP’lilerin söz konusu madde önceki gün görüşülen “eşitlik” maddesiyle, türbanlı milletvekiline “yeşil ışık” yakılması da gündeme geldi. CHP’li Batum, AKP’nin önerisine karşı çıkarak, “Açık açık söyleyin. Siz kamu hizmetine girmede türban men edilemez diyorsanız, istiyorsanız açık açık bir metin yazın. Hangi parti kabul ediyor etmiyor görülsün” dedi. AKP’nin komisyon danışmanı Yavuz Atar, türbanlı hâkim ve öğretmenin olmasına şu anda hukuki bir engel olmadığını savundu. CHP’li Kart ise devletin herkese karşı “tarafsız” olması gerektiğini, o nedenle de kamuda türban serbestisinin kabul edilemez olduğunu belirtmesine karşın, “türbanlı milletvekili”ne kişisel olarak karşı olmadığını ifade etti. Dershanede geri adım ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu yıl tamamlanacağını söylemesi üzerine Gülen cemaatinin tepkisini çeken, eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in bakanlık görevini bırakmasına neden olduğu iddia edilen dershanelerin kapatılması projesinde Milli Eğitim Bakanlığı, ertelemeye gitti. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, “Önümüzdeki yasama döneminde yapılacak düzenleme ancak 20142015 ders yılında geçerli olacak” dedi. Avcı, bakanlıkta eğitim muhabirleri ile bayramlaştı. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Avcı’nın açıklamalarından satır başları şöyle: Kapatılma dönüşüm oldu, 2014’e kaldı: Kapatmadan ziyade bir dönüşüm. Tek bir sınava yönelik test becerileri kazandıran kurum olmaktan çıkartıp özel okul olması için çalışmalar var. Kayıt olan öğrenciler 2014 Haziran’a kadar kurslarına devam edecek. Meclis açılınca yapılacak düzenleme ile dershaneler özel okula dönüşecek. SBS yerine yeni sınav icadı yok: SBS yerine yeni bir sınav icat etmiyoruz. Sadece öğrencilerin yıl içinde girdiği yazılı sınavların daha denetimli olmasını ve bunların liseye geçişte önemli olmasını sağlamaya çalışıyoruz. Zaten okullarda belli derslerde yapılmakta olan yazılı sınavların bazılarını bakanlığın denetiminde yapmayı planlıyoruz. Hangi derslerden hangi sınavlar bizim denetimimizde olacak, bunu netleştirmeye çalışıyoruz. Zorunlu yönlendirme yok: Anadolu liselerine kaydolmamış 574 bin öğrencinin tamamının zorunlu olarak başka okullara yönlendirileceği iddiası tamamen yanlış. 10 yılda 1800 türbanlı öğretmen döndü: O mağduriyet dalgası içinde en fazla mağdur olan kesim MEB camiası oldu. Bu çercevede daha önce de 1800’ün üzerinde öğretmenimiz bundan önceki dönemlerde son 10 yıl içerisinde göreve başladılar. İHL’de yüzde 100 artış ütün halMilli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, b leri ollise dolu Ana inin kın birinci önceliğ i şekilcidd en rind dile ken ın halk ı, madığın ndubulu e bind tale de imam hatip lisesi talep i cidd ı’nın Avc an Bak . ğunu söyledi yaka yıld 4 e olduğunu açıkladığı İHL’lerd res’in MEB ı. and yaş ş artı laşık yüzde 100 im eğit 10 920 200 e gör ine kler tisti mi ista m ima olan 581 bin öğretim yılında 198 13 eğihatip lisesi öğrenci sayısı 201220 ı. çıkt ’e 771 tim yılında ise 380 bin
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle