15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 TEMMUZ 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA ‘Yalancı Çobanlara’ Kim İnanıyor? Dünya üzerinde yaşayan tüm toplumlarda yalana iyi gözle bakılmaz. Tüm dinlerde yalan günah sayılmaktadır. Yalan söylemeyi alışkanlık haline getiren insanların toplumda dışlandığı görülür. Bu toplumsal gerçeğe karşın, AKP hükümeti sözcüleri yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmişler, her fırsatta yalan söyleyerek toplumu yöneteceklerini düşünüyorlar. İktidarlarına zeval gelmesin diye en hassas konularda bile yalan söylemekten kaçınmadıkları görülmektedir. Uluslararası Çalış ma Örgütü’nün (ILO) Cenevre’de HAZİRAN ayında düzenlediği konferansta, AKP hükümeti adına konuşan Yrd. Doç. Zeki Parlak, sorulan her soruya yalanla cevap vermiştir. 90 KESK üyesinin neden hapiste olduğu sorusuna, hiç tereddüt etmeden, “Tutuklu sendikacılar, sendikal faaliyetleri nedeniyle değil terör örgütü bağlantıları nedeniyle tutukludur” demiştir. Söylediğini kanıtlayacak bir belgeye, bilgiye sahip olmadan bu yalanı söylemiştir. Bu tutuklamalarla ilgili henüz dava açılmamıştır, iddianame hazır değil, hatta dosyada gizlilik kararı devam ediyor. 19 Şubat 2013 tarihinde 185 KESK üyesi sendikacı gözaltına alınmıştı. 72 KESK üyesi tutuklanmıştı. Bu tutuklamaların tek dayanağı polisin ortaya attığı yalandı. Bu yalanın hukuki dayanağı yoktur. 72 KESK üyesi sendikacı, 4 aydır ne ile suçlandığını bilmeden hapiste yatmaktadır. AKP hükümetinin sözcülerinin ve polisin yalanları suç delili sayılarak mahkeme yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Ben de tutuklu bulunan 72 KESK üyesi sendikacıdan biriyim. Tüm BelSen İstanbul 1 No’lu Şubede Yönetim Kurulu üyesiyim. Hapiste, neyle suçlandığımızı öğrenmek umuduyla beklemekteyiz. Neyse ki halkımız hükümetin yalanlar üzerinde yürüttüğü zulme Gezi Direnişi ile dur dedi. Bu bizler için umut oldu. ALİ ERDOĞAN KESK/Tüm BelSen İst. 1 No’lu Şube Y. K. üyesi Edirne F Tipi Hapishanesi C 97 15 mümkün değildir. Ve dahası, çeşitli gerekçelerle tedavisi zaten engellenmiş durumdadır. Bu bir cinayet girişimidir. Büyük insanlık adına buna izin vermeyelim. Bu katliama dur diyelim! Kemal Avcı’yı yaşatmak için sahiplenelim. Tahliye edilip tedavisini dışarıda sağlıklı bir ortamda yapabilmesi için Kemal’e sahip çıkalım. Çünkü Kemal büyük insanlığın bir sıra neferidir. Kemal’e sahip çıkmak insanlık onuruna sahip çıkmaktır. Onurumuza sahip çıkalım. Kemal Avcı’ya özgürlük! Hasta tutsaklara özgürlük! Hoşça kalın. ULAŞ ERDURAN Kocaeli 2 No’lu F Tipi Hapishanesi Kemal Avcı’ya Özgürlük pek mümkün değil. Mide kanseri teşhisi konulmasının üzerinden aylar geçti. Fakat tedavisi geciktirilmeye devam ediliyor. Kemal’in hem tedavisi geciktirildi hem de zamanında tedavi uygulanmadığı için, bugün mide kanseri yayılmakta, bağırsaklarına sıçramış durumda.Kemal Avcı işkence altında bulunan bir devrimciyi sahiplendiği için işkenceyle gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Özgür, eşit, sömürüsüz bir dünya düşü kurduğu için bugün tecrit hücrelerine atılmıştır. Bu düşleri, düşünceleri koruduğu için de ölüme terk edilmiştir. Tekirdağ 2 No’lu F tipi Hapishanesi’nde kalan Kemal Avcı ölebilir, ki F tipi koşullarında tedavisi Merhaba F tipi hapishanelerde bir hasta tutsak daha göz göre göre ölüme terk ediliyor. Bunu biliyor musunuz? Bilmiyorsanız bilin! F tipi tecrit hücre hapishanelerinde insanlar hasta ediliyor, tedavileri engelleniyor ve ölüme terk ediliyorlar.Ölüme terk edilen hasta tutsaklardan biri de Kemal Avcı’dır. Kemal’e mide kanseri teşhisi konuldu. Erken teşhis hayat kurtarır, ancak bu genel doğru tecrit hapishanelerinde Kriz ve Yeni Arayışlar... Küresel sömürü düzeninin açmazıdır dünyayı sarsan. Geniş halk yığınları, başka bir dünya için tepki gösteriyor, ayaklanıyor, “yeter” çığlıkları atıyor. Dünyanın değişik coğrafyalarında milyonlar sokaklarda, yollarda, meydanlarda. Egemenler her türlü baskı aracını, bölme, parçalama, ayrıştırma yöntemini kullanıyor, kanlı hesaplaşmalar yaratıyor, ittifaklarını değiştirip yeni ortaklıklara yöneliyor. Toplumlar ayrışıyor, halklar bölünüyor, insanlar karşı karşıya getiriliyor. HHH Yeni bir dünya düzeni istemi öne çıkıyor, her şeye karşın. İşte Türkiye, Mısır, Yunanistan, Brezilya, İspanya’da yaşananlar... Seçim hileleri, yalanlar, daraltılan özgürlükler, yönetim operasyonları, askeri ve sivil darbeler, yoksulluk, yolsuzluk, din, mezhep ve etnik ayrıştırma çabaları, kanlı hesaplaşmalar... Hem radikal hem de siyasal İslamı kullananlar, derin çatışmalara yol açıyor coğrafyamızda. Mısır’da darbeyle, seçim hileleriyle iktidara gelenler, aynı yöntemlerle gönderilirken insanlar ölüyor. Küresel sistemin, ülkemizde oluşturduğu baskıcı, faşizan, bir parka girişi bile yasaklayan, insanların ölümüne yol açan otoriter iktidarla mesafesi artıyor çaresiz. Mecburen bir yanıyla... Yeni iktidar seçenekleri, senaryolar konuşuluyor. HHH Emperyalist, kapitalist sistemin açmazını çözecek yollar tıkanıyor oysa. Sistemin çatlakları büyüyor, derinleşiyor. Geleceği belirsiz milyonlar rahatsız, tedirgin ve arayışta. Gazetemizin geçen pazar ekinde Mete Kızık’ın Zapatistaların kuramcısı John Holloway’le yaptığı söyleşiyi dikkat çekici buldum. Gezi eyleminde ortaya çıkan yeni durumun küresel ölçekte, ilginç analizi... Özgürleşme, sömürüye direnme amacıyla yeni yaklaşımlara işaret ediyor Holloway: “Eski dünyalılar çapulcuların ne olduğunu bilmedikleri gibi, yeni dünyanın dilini de anlamıyorlar. Yaşamları protestoları bastırmak ve eski dünyanın dilini, söylemlerini yinelemekten, baskılardan, referandumlardan, reformlardan ibaret. Belki kısa dönem için başarılı olurlar, belki bastırabilirler veya reform yapabilirler, hatta sıradan yaşama döndürebilirler... Makinelerine oturtabilirler, masa başlarına gönderebilirler, sokaklarda dilendirebilirler, sandık başına yollayabilirler, cami veya kiliselerde diz çöktürebilirler. Ancak onların günleri sayılı...” Umuttur bu değerlendirmeler, sevindiricidir. Yaşıyoruz; küreselleşme ve kapitalizm başarısızlık ve yıkım çünkü... İnsanlar eşitlik, hak, adalet, özgürlük ve sömürüsüz bir dünya istiyor; tüm canlılarla barışık, insanca, doğaca bir yaşam için... Suçum: İdeolojik Piknik! Öncelikle size ve sizin aracılığınızla okurlarınıza selamlarımı iletiyor, çalışmanızda başarılar diliyorum. Size İzmir 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nden yazıyorum. 18 yıllık sınıf öğretmeniyim. 1997 yılından beri mesleğimi İzmir Torbalı ve köylerinde sürdürmekteyim. Ülkemizde gelenek haline gelene Şafak Operasyonlarından biz de ailecek nasibimizi aldık. 19 Şubat sabahı saat 06.00’da polis kapımıza dayandı. O günden bu yana devrimci bir öğretmen olarak öğrencilerimden ve ailemden ayrı bırakıldım. Eşim savcılıktan serbest bırakıldı. Ben ve evimizden alınan örgütsel dokümanlar ise hâlâ tutukluyuz. Bizimle beraber ülke genelinde 167 KESK üyesi gözaltına alınmış. Yani örgüt süsü verilmiş bir KESK operasyonuymuş bizimkisi. Gözaltına alınan 71 KESK’li tutuklu hâlâ. Tutuklanma gerekçemiz çok. Sendikal faaliyetler, ideolojik piknik, toplu tatiller, sendika binalarında toplantı yapmak, yasal derneklere gitmek, suçu ve suçluyu övmek, KESK’i ele geçirmeye çalışmak, konsere gitmek, 1 Mayıs’a katılmak. En önemlisi: Ulucanlar Hapishanesi’nde tutukluyken jandarma ve gardiyanlar tarafından öldürülen Eğitim Sen üyesi altın madalyalı milli güreşçi, beden eğitimi öğretmeni Ahmet Savran’ın 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü dolayısıyla mezarını ziyaret etmek. Sizleri KESK’i ve saldırıya uğrayan sendikacıları sahiplenmeye çağırıyorum. Sevgi ve selamlar. HAYRİ AKTAŞ Torbalı Eğitim Sen Temsilciliği Yönetim Kurulu Üyesi Kırıklar 1 No’lu F Tipi Hapishanesi/Buca / İZMİR Yazarımız rahatsızlığından ötürü yazısını yazamamıştır. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Demokrasiyi Koruma: MısırTürkiye Farkı Mısır’da izlediklerimizin adının ne olduğu en çok Türkiye’de tartışıldı. Ordunun verdiği ültimatomun ardından Mursi’yi safdışı bırakmasının adına, ülkemizde ve diğer ülkelerde ne dendiği resmen bizi gerdi! Amerika’nın konuya fazla “gevşek” yaklaşıp “lanetlenecek bir darbe” demekten sakınması, Avrupa ülkelerinin de pasifliği. Hükümetimizi resmen ayağa kaldırdı! Ülkemizde Mısır hakkında iki saniyede “darbeyi kınıyorum” demeyenlerin, medyada, parlamentoda üstleri çizildi. Daha doğrusu, “Mısır’ı konuşuyorum” iddiasıyla konuya girişen insanların yüzde 90’ı, Kahire üzerinden aslında Türkiye’yi konuştukları için, çoğu zaman absürd kıyaslamalara şahit olundu. Tabii Türkiye gibi “darbe lanetleme” seanslarına, tartışma kanallarında 20 yıl boyunca günde 16 saat katılmamış olan yabancılar, mecbur kaldıklarında, gerilim hattımızı neden söz ettiğimizi bilmeden izlemeye çalıştılar. Ülkemizin tarihisiyasimahalli baskıları ve yaşanmışlıkları sonucu bir çeşit “tartışılmaz etik ve ahlak kuralı” haline dönüştürülen “her şartta askeri darbelere karşı çıkma” cümlesi bin kere tekrarlandı; AKP de, CHP de, eşit derecede “darbe”ye karşı çıktı. Kimsenin buna itirazı olmamalı. Nedeni çok yönlü: Demokrasiyi korumanın ötesinde, ülkemizde zaten bağımsız ve güçlü bir ordu yok. Ayrıca TSK sırf, ha mesela, tankların paslanmasını önlemek için bile bugün sokağa çıksa, karşısında herkesten önce Gezi Ruhu’nu bulur. Tarihi hatalarının ötesinde, TSK “halkla ilişkiler”ini çok fena götürmüş bir kurum olarak, bugün gençliğin tepkisini haklı olarak çekiyor. Bu kadar “kendisinin” bile arkasında duramayan, kolayca birçok ikinci Cumhuriyetçi yazara karşı psikolojik savaş kaybetmiş bir TSK, artık Türk halkıyla arasındaki o eski imrenilecek ilişkinin çok gerisinde. Bugün mantık dışı bulduğum Ergenekon davasındaki senaryolara sıfır prim veriyorum ve Balyoz’da olduğu gibi, bunda da suçlanan arkadaşların masumiyetine candan inanıyorum. Ama kimsenin başka bir beklentisi yok askerden. Yani “askeri darbe” bu ülkede artık hem imkânsız, hem de siyasi yelpazenin tamamından büyük tepki göreceğinden, bu hassasiyetin adını koymak zor. İyi de şimdi, dünyadaki her ülkenin bu konuda bizimle katıksız aynı duyguları paylaşacağını beklemek abartılı olur. Çünkü ister Doğu’da, ister Batı’da, halkın önemli bir kısmı, demokrasiyi yalnız bir “seçim” meselesinden ibaret görmediği için, yetki verdiği hükümet demokrasiden saparsa, ona karşı meşru müdafaa hakkını, “demokratik gerekçelerle” mahfuz tutar. Nitekim, Mursi’nin (ve Müslüman Kardeşler’in) kurumları ele geçirme çabaları, kendisine tepki veren sanatçıları açıkça “tedirgin” etmesi, anayasayı dini eksenlere çekmeye kalkışması, Mısır’da halkla yapılan söyleşilerde benzer ifadelerin sürekli gündeme gelmesine ve “demokratik olarak seçildi ama ülkeyi demokratik olarak yönetemedi” sözlerinin duyulmasına neden oldu. Kaldı ki Mübarek iktidarını yıkan Tahrir çıkışı, laik, özgürlükçü bir devrimdi ve o kitlenin bugün tekrar ayağa kalkmış olmasına kimse şaşıramaz. Burada, yerel hassasiyetlerimizi dünyaya “tartışılmaz kaide” olarak dayatma merakımız giriyor devreye. Dünyada her halkın içinde bulunduğu şartlar farklıdır. Dolayısıyla “Mısır üstünden gizli olarak Türkiye’yi tartışmak” istediğimiz için, ülkemizde oluşmuş kesin yargıyı, “dini tartışılmaz kaide” gibi yeryüzüne zorla dayatma peşindeyiz. Bu mantıksız. Çünkü dünyada “istifa” veya “devrim” gibi kavramlar da var ve bunu insanların beyninden kesip atamazsınız. Ve mazoşist şekilde, bir iktidar üç yıl daha açık tahribat yapmaya devam edecekse, her ülke insanından buna “demokrasi adına” tepkisizce katlanmasını bekleyemezsiniz. Çünkü bazı zararlar geri dönülmez olabilir! En büyük örnek de seçimle gelip dünyayı felakete taşıyan Hitler’dir. Dünyanın tamamı Türkiye değil ki, her yerde her tartışmayı “faşist askeri darbeci” ekseninde engelleyip insanları gözaltına alıverin! Türkiye’de ise muhalefet çok farklı bir olgunluk noktasında; eli palalı psikopatlar, polislerin sırt sıvazlaması eşliğinde sokakta barışçı ve silahsız yürüyüşçülere saldırıp tutuklanmazken aynı hafta sonu yüz binler, tüm dünyayı imrendirecek bir “Gazdanadam Festivali”ne imza atabiliyorlar! Kadıköy Rıhtımı’nda gururla katıldığım o müthiş sahneler de demokrasi mücadelesi tarihimizin içinde en güzel yerini aldı. Bugün onca yaşanandan sonra ülkemizi Mısır’la kıyaslanamaz hale getiren en önemli unsurlar arasında, ödenen onca bedelin ardından, artık fiili olarak “demokrasiyi kollama ve koruma görevi”nin halka, gençliğe devredilmiş olmasıdır! Bundan daha sağlıklı bir şey olabilir mi? HARBİ SEMİH POROY BULMACA BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kimi 1 kâğıtların do 2 kusunda bulunan ve an 3 cak aydınlı 4 ğa tutulun 5 ca görülen 6 çizgi, resim, yazı gibi bi 7 çimler. 2/ 8 Üretimle el 9 de edilen kullanma değe 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ri... Savaş, yiğit 1 K A V I L C A A lik gibi konuları 2 U M A R İ Z AM işleyen şiir türü 3 A B A N İ ne verilen ad. 3/ 4 N A R D D U R UM L Nohut, patates, ta5 U T A R İ T M A hin ve soğanla yaF İ R E Z pılan bir tür me 6 R E M A C ze... Asya’da bir 7 U M A M İ E N A Y İ A T ırmak. 4/ Ses... 8 Ayakkabının yu 9 A K A D E M İ Z M muşak olan üst bölümü. 5/ Muayene için hekime ödenen ücret... Gümüş elementinin simgesi. 6/ Sahiplik, mülkiyet. 7/ Müslümanlarca belirli zamanlarda okunması âdet olan dinsel dualar... Doku teli. 8/ Uzaklık işareti... Seslerin hiç kesinti olmadan birbirini izlemeleri gerektiğini belirten müzik terimi. 9/ Çıplak vücut resmi... Çingene. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ortaçağ İslam devletlerinde tasavvuf ilkelerine dayanan meslek örgütlenmesi. 2/ Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay... Bir ilimiz. 3/ Hiç emek vermeden ele geçirilen şey... Sazın en ince ses veren teli. 4/ Bir bölüm ya da paragraf başında yer alan harf. 5/ İçine sıvı vermek amacıyla bir damara sokulabilen ince boru. 6/ Bir nota... Romatizma ağrısı... Satrancı andıran iki kişilik oyun. 7/ Batı Samoa’nın başkenti... Mahkeme sonucunu gösteren resmi belge. 8/ Afrika’da bir ırmak... Japon kökenli bir köpek cinsi. 9/ 52’lik desteyle oynanan bir iskambil oyunu... Belirli bir iş için ayrılmış para.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle