Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Yıllar
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                SAYFA	  CUMHURİYET	  6	TEMMUZ	2013	CUMARTESİ  8  HABERLER  Anayasa Mahkemesi’nin tutukluluk süresine ilişkin iptali, tahliye umutlarını artırdı  ‘Derhal bırakılmalılar’ İLHAN TAŞCI  ANKARA  Anayasa Mahkemesi’nin, devlete karşı işlenen suçlarda tutukluluk süresinin 10 yıl uygulanacağına ilişkin düzenlemeyi iptal etmesi hukukçular arasında 5 yıldan fazla tutuklu kalanların tahliye edilmesi gerektiği tartışmasını başlattı. Eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, kararla birlikte tahliye olasılığının belirdiğine işaret ederek “5 yılın üzerinde tutuklusu bulunan mahkemelerin, salıvermesi gerekiyor” yorumunu yaptı. Prof. Dr. Timur Demirtaş da, “Vicdanlı hâkimlerin otomatik olarak artık böyle bir hüküm yok deyip süresi dolanları tahliye etmesi gerekir” dedi. Eski Yargıtay Başkanı, Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sami Selçuk, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının olumlu olduğuna işaret ederek “Demokratik bir ülkede olması gereken kararlar” dedi. Ceza yargılama hukukunun Türkiye’de en az uygulamaya yansıyan hukuk olduğunu vurgulayan Selçuk, “Bir ülkeye bakın, ceza yargılama hukuku iyi uygulanıyorsa orada demokrasi vardır. Bu, bir ölçüttür. Ceza yargılama hukuku hak ve özgürlükleri çiğnemeden daha önce yaşanmış olan gerçeği bulmak amacını taşır. Yaşanan gerçeği her ne pahasına olursa olsun değil hak ve özgürlüklere dokunmamak koşuluyla bulmak  SELÇUK: 15 GÜNDE DÜZENLEME YAPILIR Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararını gerekçesini hızla yayımlamasının önemine işaret eden Prof. Dr. Sami Selçuk, şu değerlendirmeyi yaptı: “Salıverme	olanağı	 yaratabilir.	5	yılın	üzerinde	tutuklu	kalanlar	için	yüzde	yüz	diyemiyorum.	Ama	değerlendirmek	gerekiyor.	Bu	olasılık	çok	 artmıştır.	Yüzde	90	olmuştur.	Onların	zaten	bu	kadar	uzun	tutuklanmasına	da	 gerek	de	yoktu.	Kanıtları	karartmayacaklar,	kaçacak	durumları	yok	adli	kontrol	 diye	bir	mekanizma	var.	Asıl	olan	hak	ve	 özgürlüktür.	Ceza	yargılaması	hukukunun	varlık	nedeni	budur.	Anayasa	Mahkemesi	bu	süreyi	verir.	O	süreyi	illede	1	 yıl	olarak	kullanmazsınız.	Bir	düzenleme	 yapılacaksa	15	günde	yapılır.”  KAZAN: 1 YILLIK SÜRE DÜŞÜNÜLMEMELİ Avukat	Turgut	Kazan,1 yıllık süre verilmesinin düşünülmemesi gerektiğini vurgularken bunun nedenini “Hem	adil	yargılanma	hakkı,	hem	özgürlük	dengesi	düşünüldüğünde	derhal	yürürlüğe	girebilecek	bir	iptal	olmalıydı”	sözleriyle açıkladı. “Eğer	hukuka	uygun	adil	yargılama	 yapan	mahkemeler	varsa	1	yıllık	erteleme	sorun	yaratmaz” vurgusunu yapan Kazan, değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Aykırılık	saptandığında	mahkeme	mahkemeyse,	adil	yargılama	yapıyorsa	tutukluluğu	kaldırır.	Ama	özel	yetkili	mahkemelerin	adil	yargılama	yaptığına	inanmadığım	için	ne	yazık	ki	olumlu	sonuçlar	getirebileceğine,	belli	bazı	davalar	açısından	 umutla	bakmıyorum.	İnşallah	yanılırım.”	  Hakları	Kullanmak Engellenemez Kandıra 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nden selamlarımızı iletiyorum. Halkın ülkemizin dört bir yanında öfkesiyle alanları doldurduğu, meydan okuduğu günleri yaşadık, yaşıyoruz. Halkın meydanları kazanmasının, o meydanlarda yüz binler olup haykırmasının ve muktediri geriletmesinin güzelliğini gördük, şâd olduk. Bu sürece nasıl gelindiğini uzun uzun yazıp anlatmaya gerek yok. Mektubumuzda sürecin analizini yapmak niyetinde de değiliz. Ve fakat Gezi Parkı eylemlerinin ardından bir kez daha gündeme gelen, tartışılan ve halen de tartışılmaya devam edilen bir konuda kimi şeyleri belirtmek istiyoruz. “Gezi eylemleri”nin taleplerinden biri, gaz bombası ve biber gazının yasaklanması olarak yansıdı kamuoyuna. Ki, bu aynı zamanda, denilebilir ki, bütün halkın ortak talebidir. Zira, ülkemizde, özellikle de büyük şehirlerde bugün neredeyse gaz bombasını tatmayan kimse kalmadı. Bunun için devrimci, eylemci, muhalif olmaya gerek yoktur. Okullarda, düğünlerde, futbol maçlarında, sokak kavgalarında polis çok rahat biber gazı kullanabiliyor ve bu ortamlarda bulunan herkes de bunun mağduru oluyor. Hatta hiç ilgisi olmadan, olaylar sırasında evinde otururken, yolda yürürken gaz saldırısından nasibini alan ve yaşamını yitiren insanlar oldu bu ülkede. Bilebildiğimiz kadarıyla 1 Mayıs 2007’den bu yana 13 kişi polisin kullandığı bu gaz bombaları ve biber gazı nedeniyle yaşamını yitirdi. Yaralananların haddi hesabı yok. Gaz bombası ve biber gazının kullanılma gerekçesi ise “kanunları uygulamak” olarak açıklanıyor. Şu sahneleri hatırlarsınız. Polis, “Gösteri yapan gruba sesleniyorum, yaptığınız eylem kanun dışıdır, derhal dağılın, aksi halde müdahale edeceğiz...” şeklinde bir anons yapar. Hemen ardından gaz bombası atılır ya da böcek ilaçlar gibi basın açıklaması yapan, demokratik haklarını kullanan insanların üzerine gaz püskürtülür ve dağıtılır... Bu görüntüleri yakın zamana kadar ne kadar sık yaşadık, ne kadar sıradanlaştı. Farkında mısınız? Oysaki, basın açıklaması yapmak anayasal bir haktır. Kısıtlanamaz, engellenemez, yasaklanamaz. Kanun dışı olan ise bizzat, bu hakların kullanılmasını engelleyen ve saldırıyı gerçekleştirenlerdir. Zira TCK’nin 94. maddesine, aşağılanmasına neden olacak her türlü davranış işkencedir. Buna neden olacak her türlü davranıştan çekinilmelidir. Şimdi haber bültenlerinde izlediğimiz o görüntüleri gözlerinizin önüne getirin. Yukarıdaki tanımlamaya uymuyor mu? Yine TCK’nin 170. maddesi uyarınca kişilerin hayatı ve sağlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş edilmesi veya patlayıcı madde kullanılması hapis cezası gerektiren eylemlerdendir. TCK’nin 86. maddesindeki “kasten başkasının vücuduna acı verme veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olma, yaralama” düzenlenmesine göre de yapılan açıkça suçtur. Bütün bu yasa maddelerine, AİHM kararına istinaden sormak istiyoruz: Peki bu durumda meşru olan kim, gayrı meşru olan kim? Demokratik, anayasal haklarını kullanmak isteyen halk mı, yoksa anayasa, yasa ve AİHM kararlarını hiçe sayanlar mı? Kanun adına hareket ettiği söylenenler mevcut kanunları uyguluyorlar; açıktır ki orman kanunlarını! Bir diğer nokta ise Gezi Parkı çatışmalarının ardından “Polisin göstericileri dağıtmak için portakal gazı kullandığı, bu gazı kullanmanın BM tarafından yasaklanmış olduğu” haberleri kamuoyuna yansıdı; polisin gerçekten portakal gazı kullanıp kullanmadığı tartışıldı. Oysa portakal gazı ülkemizde ilk defa bu eylemleri dağıtmak için kullanılmadı, uzun süredir kullanılıyor. Hatta bunun da ötesinde, ne olduğu dahi bilinmeyen kimyasal içerikli gazlar da kullanılmıştır. Size bununla ilgili bir örneği de aktarmak istiyorum: “Tutsak DevGenç’liler Serbest Bırakılsın” talebiyle bir kampanya başlatan Gençlik Federasyonlu öğrenciler 13 Kasım 2012 günü İstanbul Üniversitesi önünde çadır açarak açlık grevine başlamıştı. Bu çadıra yönelik polis tarafından 7 günde tam 10 “müdahale” gerçekleştirilmiş, 16 kişi gözaltına alınmıştı. Bu “müdahaleler” sırasında polis 18 Kasım 2012 günü öğrencilere karşı o güne kadar görülmemiş bir gaz kullandı. O gün gazlı “müdahale”ye uğrayan öğrencilerin yaşadıklarına dair anlatımlardan birkaç noktayı sizinle paylaşmak istiyorum: “Saldırıda değişik bir gaz sıktılar. Gaz şerbet kıvamındaydı, dokunduğu yeri uyuşturuyor, vücuda yapışıyordu. Bu gaz aşırı yanma hissi yaratıyor, gece uyuşturuyor, güneş altında deri kabarıyor, yıkama ile çıkmıyor, süt ile çıkmıyor, üzerinden iki gün geçmesine rağmen halen yanıyorum. Diğer gazlara hiç benzemiyor.” (Cavit Yılmaz) “Portakal gazı sıktılar. Bunun yanında başka bir gaz daha sıktılar, gözlerimi açamadım, bayılacak gibi oldum, hastaneye taşıdılar, yüzüm kaynar suya sokulmuş gibiydi. Gaz elbiselerden içeriye girip vücudumuzu yakıyordu” (Erdem Hanoğlu) “Beş kez saldırıya uğradım. En çok yapışkan gazdan etkilendim. Yapışkan gaz nedeniyle hastaneye taşıdılar bizi. Gaz dayanılmaz bir yanma hissi veriyor, acıdan çıldırıyorsun. Araçla bizi hastaneye götürdüler, araç trafikte durduğunda acıdan camları kırmak istedik. Gözümü kapatınca bir daha açamadım. Derim soyuluyor gibi hissediyordum, süt döktüm fayda etmedi. Doktor ‘bu nasıl bir gaz’ dedi, krem sürdüm ama geçmedi. Bugün üçüncü gün, etkisi devam ediyor...” (Birdal Nakay) (Daha ayrıntılı bilgiler için yürüyüş dergisinin 340 ve 341. sayılarına bakabilirsiniz. Biz alıntıları oradan yaptık. Ayrıca gaz sonrasının resimleri de var, görebilirsiniz.) Bu örnekleri durumun vahametini göstermek için aktardık. Sonuç itibarıyla meselenin geldiği nokta ortadadır. Yapılan çok açık bir suçtur, işkencedir, zulümdür. Ve bu zulüm günden güne yaygınlaşıyor, daha fazla insana ulaşıyor. Bunun içindir ki, karşısında durmak, izin vermemek insanlık görevidir. Ve size çağrımız, bu zulme karşı sesinizi, itirazınızı yükseltmenizdir. Biber gazı, portakal gazı ve diğer kimyasal gazların halka karşı kullanılmasına artık bir son verilmeli, bu gazlar yasaklanmalıdır. Bu, insani olduğu kadar, anayasanın ve diğer yasaların gereği olan bir taleptir. Halka karşı işlenen bu suça karşı tavır almak, son verilmesini talep etmek bugün aydın olmanın, demokrat olmanın temel görevlerindendir. Duyarlı olacağınızı umuyor, ülkemizin dört bir yanında direnenlerin coşkusuyla selamlıyoruz.  için. Sorun da burada. Onun için sürekli olarak gözaltına almadan, tutuklamadan yakınıyoruz. Türkiye’de ceza yargılaması hukuku tam anlamıyla bugüne kadar hiçbir dönemde uygulanmamıştır. Bu büyük ayıbımızdır bunu düzeltmemiz gerekiyor.” İzmir Ekonomi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Timur Demirtaş da Anayasa Mahkemesi’nin anayasaya aykırılık belirlemesinin ardından yerel mahkemelerin hukuksuzluğun sür  Yargıçların	kafası	değişmeli  mesini engellemek için tahliye kararı vermesi gerektiğine dikkat çekti. Tutukluluğun bir geçicilik niteliği bulunduğunu vurgulayan Demirtaş, “Maalesef bizde tutukluluk adeta bir yargısız infaz şeklinde uygulanıyor. Elbette bu kararla tutukluluğun kaldırılması gerekir. 3. yargı paketinde tutuklama kararının neden verildiğinin gerekçeli yazılması yönünde düzenleme getirilmesine rağmen sonuç vermedi. Kafaların değişmesi lazım. Belirli mahkemelerde, hâkimlerin belirli görevleri icra ettikleri biliniyor. Vicdanla değil adeta başka duygularla hareket  etmeleri söz konusu. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin kararı umarım bunlara uyarı niteliğini taşır” diye konuştu. Avukat Hüseyin Ersöz de kararın yerel mahkemeleri bağlayacak nitelikte olduğunu belirterek, “Zira Anayasa Mahkemesi’nin gerekçesi ortadayken, başta Ergenekon ve KCK davalarına bakanlar olmak üzere mahkemelerin 10 yıllık süreyi uygulamaları hukuken mümkün olmakla birlikte vicdanen meşru bir karar olmayacaktır. 5 yıla yaklaşmış ya da geçmiş olan sanıkların salıverilmeleri gerekmektedir” değerlendirmesini yaptı.  ÖLÜMÜNÜN 5. YILI  Okkır’ın eşi: Bize sahip çıkmadılar’ İstanbul Haber Servisi Ergenekon operasyonu kapsamında “örgüte finansal destek sağlama” suçlamasıyla tutuklanan ve cezaevinde akciğer kanserine yakalanan Kuddusi Okkır, ölümünün 5. yılında anıldı. Okkır’ın eşi Sabriye Okkır, sorumluların hesap vermesini isteyerek “Gezi Parkı direnişindeki gibi bir direniş daha önceden olmuş olsaydı bugün Kuddusi Okkır yaşardı, uzun tutukluluklar da olmazdı” dedi. Okkır, geç kalındığı ve ailesine haber verilmediği için tedavisi yapılamamış, 6 Temmuz 2008’de tedavi gördüğü Edirne’deki Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 60 yaşında yaşamını yitirmişti. Okkır’ın eşi Sabriye Okkır, dün akşam (cuma) Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda düzenlenen halk forumuna katılarak burada eşi ile ilgili konuşma yaptı. Bu yıl mezarı başında bir anma düşünmediklerini, bu nedenle Kadıköy’de forumda olduğunu belirterek “Mezarın başında tören yapıldığı zaman kimsenin gelmediğini görünce daha da üzülüyorum. Bu nedenle Yoğurtçu Parkı’nda düzenlenen foruma katılarak burada anmak istedim” dedi. Okkır, açtığı hiçbir davanın sonuçlanmadığını anımsatarak “5 yıldır kimse bizlere destek olmadı. Eğer Gezi Parkı direnişi gibi bir direniş o günlerde yapılsaydı hiçbir şey bugünkü gibi olmayacaktı” diye sitem etti. Ergenekon’da	yargılanan		Doğu	Perinçek,	Hikmet	Çiçek,	Hasan	 Atilla	Uğur,	Hasan	Ataman	Yıldırım,	Mehmet	Demirtaş,	Oktay	Yıldırım,	Muzaffer	Tekin,	Mehmet	Deniz	Yıldırım,	Mehmet	Bedri	Gültekin,	Turhan	Özlü,	Erkan	Önsel	ve	Mehmet	Bora	Perinçek	hakkında	 duruşma	günü	beklenmeksizin	dosya	üzerinden	inceleme	yapılarak	tahliyelerine	karar	verilmesi	talep	edilen	dilekçe	13.	Ağır	Ceza	Mahkemesi’ne	sunuldu.  FEYZİOĞLU: TUTUKLULUĞUN SONA ERDİRİLMESİ BİR AYIBI KALDIRIR Türkiye	Barolar	Birliği	(TBB)	Başkanı	Metin	Feyzioğlu,	Anayasa	 Mahkemesi’nin	tutuklama	süresini	 artıran	hükmü	iptal	etmesine	ilişkin	 “Elbette	an	itibarıyla	yürürlüğe	girmiştir,	5	yılı	dolmuş	bütün	tutuklulukların	 sona	ermesi	insan	haklarının	emredici	niteliği	gereğidir”	diye	konuştu.	 Feyzioğlu,	şunları	söyledi:	“Anayasa	 Mahkemesi’nin	kararlarının	yürürlüğe	 girmesini	belli	süre	ertelemesi	ancak	 iptal	kararının	kamu	düzeni	açısından	 kaotik	bir	durum	yaratacağı	boşluk	 oluşturması	halinde	söz	konusudur.	 Anayasa	Mahkemesi’nin	burada	yaptığı,	tutuklulukla	asla	bağdaşmayacak,	 10	yıl	gibi	akıl	almaz,	akılla	mantıkla	 izah	edilmez	bir	sürenin	iptal	edilmesi	 ve	dolayısıyla	bir	ayıbın	kaldırılmasıdır.	Ayıbın	kaldırılması	boşluk	yaratmaz	olsa	olsa	takdir	yaratır.”	  12 kişi için dilekçe  Ergenekon davasında yargılanan 12 sanığın avukatlarından başvuru  Tahliye istediler İstanbul Haber Servisi  Ergenekon davasında tutuklu bulunan, aralarında İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek’in de bulunduğu 12 kişinin avukatları, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı nedeniyle mahkemeye dilekçe vererek başta müvekkilleri olmak üzere tüm sanıklarını tahliyelerini istedi. Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı önünde dün sabah saatlerinde basın açıklaması yapan Doğu Perinçek’in avukatı Hasan Basri Özbey, Anayasa Mahkemesi’nin önemli bir karar aldığını anımsatarak “Böylece Türk Ceza Hukuku sisteminde tek bir azami tutukluluk süresi kalmıştır” dedi. Tutukluluk sürelerinin gerekçesi gösterilerek ve zorunlu hallerde 3 yıla kadar uzatılabileceğinin söz konusu olduğunu dile getiren Özbey, özetle şunları söyledi: “Şu anda Ergenekon davasında tutuklu bulunan müvekkillerimizin derhal tahliye edilmeleri gerekir. Örneğin Doğu Perinçek’in tutukluluğu 5 yıl 4 ay olmuştur. Veli Küçük’ün tutukluluğu 5 yılı aşmıştır. Oktay Yıldırım ve Mehmet Demirtaş’ın tutukluluğu 6 yılı aşmıştır. Şu anda Ergenekon davasında tutuklu bulunan bütün yurtseverlerin Anayasa Mahkemesi’nin açık, net kararı karşısında derhal serbest bırakılmaları gerekir” Kararın uygulanması için Resmi Gazete’de yayımlanmasına, gerekçeli kararın yazılmasının beklenmesine, kararın yürürlük tarihinin beklenmesine de gerek olmadığını anlatan Özbey, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne müvekkili için ve tüm Ergenekon davası tutuklularının derhal serbest bırakılması istemiyle başvuruda bulunacaklarını belirtti. Öte yandan Ergenekon ve Balyoz davası sanık avukatlarından Celal Ülgen, Anayasa Mahkemesi’nin uzun tutukluluk kararını, “Süre verilmemesi gerekirdi” diyerek eleştirdi. Ülgen “Anayasa Mahkemesi uzun tutukluluk süresini ihlal sebebi yapmış. İhlal süresi yaptığı için mahkemeler bu sürenin bitmesini bekleme hatasını yapmaması gerekir” dedi.  ‘Herkesi bağlar’ Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, AYM’nin uzun tutukluluk kararını değerlendirdi İstanbul	Haber	Servisi		 Cumhurbaşkanı	Abdullah	 Gül,	Yeniköy	Çarşı	Merkez	 Camisi’nde	kıldığı	cuma	 namazı	çıkışında	gazetecilerin	 sorularını	yanıtladı.	Gül,	 bir	gazetecinin	“Anayasa	 Mahkemesi’nin	bir	iptal	kararı	 var.	Uzun	tutukluluk	sürelerine	 ilişkin	ne	düşünüyorsunuz”	 sorusu	üzerine		“Gerekçeleri	 de	açıklasınlar.	Anayasa	 Mahkemesi’nin	verdiği	kararlar,	 herkesi	bağlayıcı	kararlardır”	 yanıtını	verdi.  Dilan’ın burnunu kırdılar Çağlayan’daki	İstanbul	Adalet	Sarayı	önünde	basın	açıklaması	yapmak	isteyen	ve		aralarında	Grup	 Yorum	üyelerinin	de	bulunduğu	gruba	müdahale	eden	polis,	16	yaşında	bir	çocuğun	burnunu	kırdı.		İstinye	Karakolu’na	silahlı	saldırıya	ilişkin	davada	yargılananlara	destek	vermek	amacıyla	İstanbul	Adalet	Sarayı	önünde	toplanan	grup	“Halk	savaşçılarını	sahiplenmek	suç	değildir.	Tutuklananlar	serbest	bırakılsın”	pankartı	açarak	basın	açıklaması	yapmak	istedi.	Polis,	grubun	açıklamasına	izin	vermeyerek	gruba	kalkanlarla	müdahale	etti.	Bu	sırada		Dilan	P’nin	(16)	burnu	kırıldı.	Dilan	P,	 Grup	Yorum	üyesi	İnan	Altın	ve	arkadaşları	tarafından	taksiye	bindirilerek	hastaneye	götürüldü.	Polis	ile	göstericiler	arasındaki	arbede	metrobüs	durağına	giden	üstgeçide	kadar	devam	ederken	polisin	şiddeti	üzerine	gruptan	suç	duyurusunda	bulunmak	için	gelenler	ise	özel	güvenlik	görevlilerince	engellenerek	Adliye’ye	alınmak	istenmedi.	Ancak	daha	sonra	içeri	girişlere	izin	verildi.  MECİT ŞAHİNKAYA 1 No’lu F Tipi Hapishane A25 Kandıra/ Kocaeli   
            
    
