19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 TEMMUZ 2013 CUMARTESİ 8 HABERLER Anayasa Mahkemesi’nin tutukluluk süresine ilişkin iptali, tahliye umutlarını artırdı ‘Derhal bırakılmalılar’ İLHAN TAŞCI ANKARA Anayasa Mahkemesi’nin, devlete karşı işlenen suçlarda tutukluluk süresinin 10 yıl uygulanacağına ilişkin düzenlemeyi iptal etmesi hukukçular arasında 5 yıldan fazla tutuklu kalanların tahliye edilmesi gerektiği tartışmasını başlattı. Eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, kararla birlikte tahliye olasılığının belirdiğine işaret ederek “5 yılın üzerinde tutuklusu bulunan mahkemelerin, salıvermesi gerekiyor” yorumunu yaptı. Prof. Dr. Timur Demirtaş da, “Vicdanlı hâkimlerin otomatik olarak artık böyle bir hüküm yok deyip süresi dolanları tahliye etmesi gerekir” dedi. Eski Yargıtay Başkanı, Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sami Selçuk, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının olumlu olduğuna işaret ederek “Demokratik bir ülkede olması gereken kararlar” dedi. Ceza yargılama hukukunun Türkiye’de en az uygulamaya yansıyan hukuk olduğunu vurgulayan Selçuk, “Bir ülkeye bakın, ceza yargılama hukuku iyi uygulanıyorsa orada demokrasi vardır. Bu, bir ölçüttür. Ceza yargılama hukuku hak ve özgürlükleri çiğnemeden daha önce yaşanmış olan gerçeği bulmak amacını taşır. Yaşanan gerçeği her ne pahasına olursa olsun değil hak ve özgürlüklere dokunmamak koşuluyla bulmak SELÇUK: 15 GÜNDE DÜZENLEME YAPILIR Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararını gerekçesini hızla yayımlamasının önemine işaret eden Prof. Dr. Sami Selçuk, şu değerlendirmeyi yaptı: “Salıverme olanağı yaratabilir. 5 yılın üzerinde tutuklu kalanlar için yüzde yüz diyemiyorum. Ama değerlendirmek gerekiyor. Bu olasılık çok artmıştır. Yüzde 90 olmuştur. Onların zaten bu kadar uzun tutuklanmasına da gerek de yoktu. Kanıtları karartmayacaklar, kaçacak durumları yok adli kontrol diye bir mekanizma var. Asıl olan hak ve özgürlüktür. Ceza yargılaması hukukunun varlık nedeni budur. Anayasa Mahkemesi bu süreyi verir. O süreyi illede 1 yıl olarak kullanmazsınız. Bir düzenleme yapılacaksa 15 günde yapılır.” KAZAN: 1 YILLIK SÜRE DÜŞÜNÜLMEMELİ Avukat Turgut Kazan,1 yıllık süre verilmesinin düşünülmemesi gerektiğini vurgularken bunun nedenini “Hem adil yargılanma hakkı, hem özgürlük dengesi düşünüldüğünde derhal yürürlüğe girebilecek bir iptal olmalıydı” sözleriyle açıkladı. “Eğer hukuka uygun adil yargılama yapan mahkemeler varsa 1 yıllık erteleme sorun yaratmaz” vurgusunu yapan Kazan, değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Aykırılık saptandığında mahkeme mahkemeyse, adil yargılama yapıyorsa tutukluluğu kaldırır. Ama özel yetkili mahkemelerin adil yargılama yaptığına inanmadığım için ne yazık ki olumlu sonuçlar getirebileceğine, belli bazı davalar açısından umutla bakmıyorum. İnşallah yanılırım.” Hakları Kullanmak Engellenemez Kandıra 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nden selamlarımızı iletiyorum. Halkın ülkemizin dört bir yanında öfkesiyle alanları doldurduğu, meydan okuduğu günleri yaşadık, yaşıyoruz. Halkın meydanları kazanmasının, o meydanlarda yüz binler olup haykırmasının ve muktediri geriletmesinin güzelliğini gördük, şâd olduk. Bu sürece nasıl gelindiğini uzun uzun yazıp anlatmaya gerek yok. Mektubumuzda sürecin analizini yapmak niyetinde de değiliz. Ve fakat Gezi Parkı eylemlerinin ardından bir kez daha gündeme gelen, tartışılan ve halen de tartışılmaya devam edilen bir konuda kimi şeyleri belirtmek istiyoruz. “Gezi eylemleri”nin taleplerinden biri, gaz bombası ve biber gazının yasaklanması olarak yansıdı kamuoyuna. Ki, bu aynı zamanda, denilebilir ki, bütün halkın ortak talebidir. Zira, ülkemizde, özellikle de büyük şehirlerde bugün neredeyse gaz bombasını tatmayan kimse kalmadı. Bunun için devrimci, eylemci, muhalif olmaya gerek yoktur. Okullarda, düğünlerde, futbol maçlarında, sokak kavgalarında polis çok rahat biber gazı kullanabiliyor ve bu ortamlarda bulunan herkes de bunun mağduru oluyor. Hatta hiç ilgisi olmadan, olaylar sırasında evinde otururken, yolda yürürken gaz saldırısından nasibini alan ve yaşamını yitiren insanlar oldu bu ülkede. Bilebildiğimiz kadarıyla 1 Mayıs 2007’den bu yana 13 kişi polisin kullandığı bu gaz bombaları ve biber gazı nedeniyle yaşamını yitirdi. Yaralananların haddi hesabı yok. Gaz bombası ve biber gazının kullanılma gerekçesi ise “kanunları uygulamak” olarak açıklanıyor. Şu sahneleri hatırlarsınız. Polis, “Gösteri yapan gruba sesleniyorum, yaptığınız eylem kanun dışıdır, derhal dağılın, aksi halde müdahale edeceğiz...” şeklinde bir anons yapar. Hemen ardından gaz bombası atılır ya da böcek ilaçlar gibi basın açıklaması yapan, demokratik haklarını kullanan insanların üzerine gaz püskürtülür ve dağıtılır... Bu görüntüleri yakın zamana kadar ne kadar sık yaşadık, ne kadar sıradanlaştı. Farkında mısınız? Oysaki, basın açıklaması yapmak anayasal bir haktır. Kısıtlanamaz, engellenemez, yasaklanamaz. Kanun dışı olan ise bizzat, bu hakların kullanılmasını engelleyen ve saldırıyı gerçekleştirenlerdir. Zira TCK’nin 94. maddesine, aşağılanmasına neden olacak her türlü davranış işkencedir. Buna neden olacak her türlü davranıştan çekinilmelidir. Şimdi haber bültenlerinde izlediğimiz o görüntüleri gözlerinizin önüne getirin. Yukarıdaki tanımlamaya uymuyor mu? Yine TCK’nin 170. maddesi uyarınca kişilerin hayatı ve sağlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş edilmesi veya patlayıcı madde kullanılması hapis cezası gerektiren eylemlerdendir. TCK’nin 86. maddesindeki “kasten başkasının vücuduna acı verme veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olma, yaralama” düzenlenmesine göre de yapılan açıkça suçtur. Bütün bu yasa maddelerine, AİHM kararına istinaden sormak istiyoruz: Peki bu durumda meşru olan kim, gayrı meşru olan kim? Demokratik, anayasal haklarını kullanmak isteyen halk mı, yoksa anayasa, yasa ve AİHM kararlarını hiçe sayanlar mı? Kanun adına hareket ettiği söylenenler mevcut kanunları uyguluyorlar; açıktır ki orman kanunlarını! Bir diğer nokta ise Gezi Parkı çatışmalarının ardından “Polisin göstericileri dağıtmak için portakal gazı kullandığı, bu gazı kullanmanın BM tarafından yasaklanmış olduğu” haberleri kamuoyuna yansıdı; polisin gerçekten portakal gazı kullanıp kullanmadığı tartışıldı. Oysa portakal gazı ülkemizde ilk defa bu eylemleri dağıtmak için kullanılmadı, uzun süredir kullanılıyor. Hatta bunun da ötesinde, ne olduğu dahi bilinmeyen kimyasal içerikli gazlar da kullanılmıştır. Size bununla ilgili bir örneği de aktarmak istiyorum: “Tutsak DevGenç’liler Serbest Bırakılsın” talebiyle bir kampanya başlatan Gençlik Federasyonlu öğrenciler 13 Kasım 2012 günü İstanbul Üniversitesi önünde çadır açarak açlık grevine başlamıştı. Bu çadıra yönelik polis tarafından 7 günde tam 10 “müdahale” gerçekleştirilmiş, 16 kişi gözaltına alınmıştı. Bu “müdahaleler” sırasında polis 18 Kasım 2012 günü öğrencilere karşı o güne kadar görülmemiş bir gaz kullandı. O gün gazlı “müdahale”ye uğrayan öğrencilerin yaşadıklarına dair anlatımlardan birkaç noktayı sizinle paylaşmak istiyorum: “Saldırıda değişik bir gaz sıktılar. Gaz şerbet kıvamındaydı, dokunduğu yeri uyuşturuyor, vücuda yapışıyordu. Bu gaz aşırı yanma hissi yaratıyor, gece uyuşturuyor, güneş altında deri kabarıyor, yıkama ile çıkmıyor, süt ile çıkmıyor, üzerinden iki gün geçmesine rağmen halen yanıyorum. Diğer gazlara hiç benzemiyor.” (Cavit Yılmaz) “Portakal gazı sıktılar. Bunun yanında başka bir gaz daha sıktılar, gözlerimi açamadım, bayılacak gibi oldum, hastaneye taşıdılar, yüzüm kaynar suya sokulmuş gibiydi. Gaz elbiselerden içeriye girip vücudumuzu yakıyordu” (Erdem Hanoğlu) “Beş kez saldırıya uğradım. En çok yapışkan gazdan etkilendim. Yapışkan gaz nedeniyle hastaneye taşıdılar bizi. Gaz dayanılmaz bir yanma hissi veriyor, acıdan çıldırıyorsun. Araçla bizi hastaneye götürdüler, araç trafikte durduğunda acıdan camları kırmak istedik. Gözümü kapatınca bir daha açamadım. Derim soyuluyor gibi hissediyordum, süt döktüm fayda etmedi. Doktor ‘bu nasıl bir gaz’ dedi, krem sürdüm ama geçmedi. Bugün üçüncü gün, etkisi devam ediyor...” (Birdal Nakay) (Daha ayrıntılı bilgiler için yürüyüş dergisinin 340 ve 341. sayılarına bakabilirsiniz. Biz alıntıları oradan yaptık. Ayrıca gaz sonrasının resimleri de var, görebilirsiniz.) Bu örnekleri durumun vahametini göstermek için aktardık. Sonuç itibarıyla meselenin geldiği nokta ortadadır. Yapılan çok açık bir suçtur, işkencedir, zulümdür. Ve bu zulüm günden güne yaygınlaşıyor, daha fazla insana ulaşıyor. Bunun içindir ki, karşısında durmak, izin vermemek insanlık görevidir. Ve size çağrımız, bu zulme karşı sesinizi, itirazınızı yükseltmenizdir. Biber gazı, portakal gazı ve diğer kimyasal gazların halka karşı kullanılmasına artık bir son verilmeli, bu gazlar yasaklanmalıdır. Bu, insani olduğu kadar, anayasanın ve diğer yasaların gereği olan bir taleptir. Halka karşı işlenen bu suça karşı tavır almak, son verilmesini talep etmek bugün aydın olmanın, demokrat olmanın temel görevlerindendir. Duyarlı olacağınızı umuyor, ülkemizin dört bir yanında direnenlerin coşkusuyla selamlıyoruz. için. Sorun da burada. Onun için sürekli olarak gözaltına almadan, tutuklamadan yakınıyoruz. Türkiye’de ceza yargılaması hukuku tam anlamıyla bugüne kadar hiçbir dönemde uygulanmamıştır. Bu büyük ayıbımızdır bunu düzeltmemiz gerekiyor.” İzmir Ekonomi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Timur Demirtaş da Anayasa Mahkemesi’nin anayasaya aykırılık belirlemesinin ardından yerel mahkemelerin hukuksuzluğun sür Yargıçların kafası değişmeli mesini engellemek için tahliye kararı vermesi gerektiğine dikkat çekti. Tutukluluğun bir geçicilik niteliği bulunduğunu vurgulayan Demirtaş, “Maalesef bizde tutukluluk adeta bir yargısız infaz şeklinde uygulanıyor. Elbette bu kararla tutukluluğun kaldırılması gerekir. 3. yargı paketinde tutuklama kararının neden verildiğinin gerekçeli yazılması yönünde düzenleme getirilmesine rağmen sonuç vermedi. Kafaların değişmesi lazım. Belirli mahkemelerde, hâkimlerin belirli görevleri icra ettikleri biliniyor. Vicdanla değil adeta başka duygularla hareket etmeleri söz konusu. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin kararı umarım bunlara uyarı niteliğini taşır” diye konuştu. Avukat Hüseyin Ersöz de kararın yerel mahkemeleri bağlayacak nitelikte olduğunu belirterek, “Zira Anayasa Mahkemesi’nin gerekçesi ortadayken, başta Ergenekon ve KCK davalarına bakanlar olmak üzere mahkemelerin 10 yıllık süreyi uygulamaları hukuken mümkün olmakla birlikte vicdanen meşru bir karar olmayacaktır. 5 yıla yaklaşmış ya da geçmiş olan sanıkların salıverilmeleri gerekmektedir” değerlendirmesini yaptı. ÖLÜMÜNÜN 5. YILI Okkır’ın eşi: Bize sahip çıkmadılar’ İstanbul Haber Servisi Ergenekon operasyonu kapsamında “örgüte finansal destek sağlama” suçlamasıyla tutuklanan ve cezaevinde akciğer kanserine yakalanan Kuddusi Okkır, ölümünün 5. yılında anıldı. Okkır’ın eşi Sabriye Okkır, sorumluların hesap vermesini isteyerek “Gezi Parkı direnişindeki gibi bir direniş daha önceden olmuş olsaydı bugün Kuddusi Okkır yaşardı, uzun tutukluluklar da olmazdı” dedi. Okkır, geç kalındığı ve ailesine haber verilmediği için tedavisi yapılamamış, 6 Temmuz 2008’de tedavi gördüğü Edirne’deki Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 60 yaşında yaşamını yitirmişti. Okkır’ın eşi Sabriye Okkır, dün akşam (cuma) Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda düzenlenen halk forumuna katılarak burada eşi ile ilgili konuşma yaptı. Bu yıl mezarı başında bir anma düşünmediklerini, bu nedenle Kadıköy’de forumda olduğunu belirterek “Mezarın başında tören yapıldığı zaman kimsenin gelmediğini görünce daha da üzülüyorum. Bu nedenle Yoğurtçu Parkı’nda düzenlenen foruma katılarak burada anmak istedim” dedi. Okkır, açtığı hiçbir davanın sonuçlanmadığını anımsatarak “5 yıldır kimse bizlere destek olmadı. Eğer Gezi Parkı direnişi gibi bir direniş o günlerde yapılsaydı hiçbir şey bugünkü gibi olmayacaktı” diye sitem etti. Ergenekon’da yargılanan Doğu Perinçek, Hikmet Çiçek, Hasan Atilla Uğur, Hasan Ataman Yıldırım, Mehmet Demirtaş, Oktay Yıldırım, Muzaffer Tekin, Mehmet Deniz Yıldırım, Mehmet Bedri Gültekin, Turhan Özlü, Erkan Önsel ve Mehmet Bora Perinçek hakkında duruşma günü beklenmeksizin dosya üzerinden inceleme yapılarak tahliyelerine karar verilmesi talep edilen dilekçe 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunuldu. FEYZİOĞLU: TUTUKLULUĞUN SONA ERDİRİLMESİ BİR AYIBI KALDIRIR Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, Anayasa Mahkemesi’nin tutuklama süresini artıran hükmü iptal etmesine ilişkin “Elbette an itibarıyla yürürlüğe girmiştir, 5 yılı dolmuş bütün tutuklulukların sona ermesi insan haklarının emredici niteliği gereğidir” diye konuştu. Feyzioğlu, şunları söyledi: “Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının yürürlüğe girmesini belli süre ertelemesi ancak iptal kararının kamu düzeni açısından kaotik bir durum yaratacağı boşluk oluşturması halinde söz konusudur. Anayasa Mahkemesi’nin burada yaptığı, tutuklulukla asla bağdaşmayacak, 10 yıl gibi akıl almaz, akılla mantıkla izah edilmez bir sürenin iptal edilmesi ve dolayısıyla bir ayıbın kaldırılmasıdır. Ayıbın kaldırılması boşluk yaratmaz olsa olsa takdir yaratır.” 12 kişi için dilekçe Ergenekon davasında yargılanan 12 sanığın avukatlarından başvuru Tahliye istediler İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasında tutuklu bulunan, aralarında İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek’in de bulunduğu 12 kişinin avukatları, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı nedeniyle mahkemeye dilekçe vererek başta müvekkilleri olmak üzere tüm sanıklarını tahliyelerini istedi. Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı önünde dün sabah saatlerinde basın açıklaması yapan Doğu Perinçek’in avukatı Hasan Basri Özbey, Anayasa Mahkemesi’nin önemli bir karar aldığını anımsatarak “Böylece Türk Ceza Hukuku sisteminde tek bir azami tutukluluk süresi kalmıştır” dedi. Tutukluluk sürelerinin gerekçesi gösterilerek ve zorunlu hallerde 3 yıla kadar uzatılabileceğinin söz konusu olduğunu dile getiren Özbey, özetle şunları söyledi: “Şu anda Ergenekon davasında tutuklu bulunan müvekkillerimizin derhal tahliye edilmeleri gerekir. Örneğin Doğu Perinçek’in tutukluluğu 5 yıl 4 ay olmuştur. Veli Küçük’ün tutukluluğu 5 yılı aşmıştır. Oktay Yıldırım ve Mehmet Demirtaş’ın tutukluluğu 6 yılı aşmıştır. Şu anda Ergenekon davasında tutuklu bulunan bütün yurtseverlerin Anayasa Mahkemesi’nin açık, net kararı karşısında derhal serbest bırakılmaları gerekir” Kararın uygulanması için Resmi Gazete’de yayımlanmasına, gerekçeli kararın yazılmasının beklenmesine, kararın yürürlük tarihinin beklenmesine de gerek olmadığını anlatan Özbey, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne müvekkili için ve tüm Ergenekon davası tutuklularının derhal serbest bırakılması istemiyle başvuruda bulunacaklarını belirtti. Öte yandan Ergenekon ve Balyoz davası sanık avukatlarından Celal Ülgen, Anayasa Mahkemesi’nin uzun tutukluluk kararını, “Süre verilmemesi gerekirdi” diyerek eleştirdi. Ülgen “Anayasa Mahkemesi uzun tutukluluk süresini ihlal sebebi yapmış. İhlal süresi yaptığı için mahkemeler bu sürenin bitmesini bekleme hatasını yapmaması gerekir” dedi. ‘Herkesi bağlar’ Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, AYM’nin uzun tutukluluk kararını değerlendirdi İstanbul Haber Servisi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Yeniköy Çarşı Merkez Camisi’nde kıldığı cuma namazı çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Gül, bir gazetecinin “Anayasa Mahkemesi’nin bir iptal kararı var. Uzun tutukluluk sürelerine ilişkin ne düşünüyorsunuz” sorusu üzerine “Gerekçeleri de açıklasınlar. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar, herkesi bağlayıcı kararlardır” yanıtını verdi. Dilan’ın burnunu kırdılar Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı önünde basın açıklaması yapmak isteyen ve aralarında Grup Yorum üyelerinin de bulunduğu gruba müdahale eden polis, 16 yaşında bir çocuğun burnunu kırdı. İstinye Karakolu’na silahlı saldırıya ilişkin davada yargılananlara destek vermek amacıyla İstanbul Adalet Sarayı önünde toplanan grup “Halk savaşçılarını sahiplenmek suç değildir. Tutuklananlar serbest bırakılsın” pankartı açarak basın açıklaması yapmak istedi. Polis, grubun açıklamasına izin vermeyerek gruba kalkanlarla müdahale etti. Bu sırada Dilan P’nin (16) burnu kırıldı. Dilan P, Grup Yorum üyesi İnan Altın ve arkadaşları tarafından taksiye bindirilerek hastaneye götürüldü. Polis ile göstericiler arasındaki arbede metrobüs durağına giden üstgeçide kadar devam ederken polisin şiddeti üzerine gruptan suç duyurusunda bulunmak için gelenler ise özel güvenlik görevlilerince engellenerek Adliye’ye alınmak istenmedi. Ancak daha sonra içeri girişlere izin verildi. MECİT ŞAHİNKAYA 1 No’lu F Tipi Hapishane A25 Kandıra/ Kocaeli
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle