19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 TEMMUZ 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA ‘Gerçek laikliği kazanabiliriz’ ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, sol hareketlerin Gezi Parkı isyanının sahibi değil, bir parçası olduğunu belirtiyor. Taş, “Sol, süreci iyi okumalı. Bu hareketin kendiliğinden nitelikli özünün gelişmesi için yardımcı olmalı, sürece eşlik etmeli, bir tür yoldaşlık yapmalı” diyor. Gezi’nin gerçek bir laiklik direnişi olduğunu kaydeden Taş “Devletçi laiklik iflas etmiştir, bu laiklik AKP’yi üretti. Gezi Direnişi seküler bir hayat mücadelesi, laiklik mücadelesidir. Gezi’nin yolundan ilerleyerek gerçek laikliği kazanabiliriz” ifadelerini kullanıyor. DİZİ ‘Halkın gücüyle her şey olacak’ Emek Partisi’nin (EMEP) eski genel başkanı, bağımsız İstanbul Milletvekili Levent Tüzel, Gezi’den çıkarılan dersin, öncelikle halktan umudu kesmemek olduğunu belirtiyor. Tüzel, “Çoğu sol piyasada demokrasidevrim mücadelesini dillerinden düşürmeyenlerde halka umutsuzluk, amiyene tabirle ‘bu insanlar adam olmaz’ benzeri bir güvensizlik sergilenmiştir. Başta gençler olmak üzere halkın demokratik, özgürlük istekli mücadelesi her ne olacaksa, halkın gücüyle, direnciyle, mücadelesiyle olacağını göstermiştir ” diyor. 7 Kümesteki Kazlar Artmış... “Kümesteki kazları yolmak” deyişiyle nitelendirilen bireysel gelir vergisi uygulaması yetmemiş olmalı ki, genel sağlık sigortasında da aynı yöntemin uygulanmasına geçilmiş. Bu saptama soyut bir görüşe dayanmıyor. Trabzon’un CHP’li milletvekili M. Volkan Canalioğlu’nun soru önergesine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in verdiği yanıttaki tutarlar, varılan yargının kanıtını oluşturuyor. Canalioğlu, özellikle bir eğitim kurumuyla bağlantısı olmayan 18 yaşını doldurmuş işsiz gençlerin durumunu sormuş. Bakan Çelik de yanıtında yasal zorunlulukları özetlediği bölümün ardından şu bilgiyi vermiş: “Buna göre aile içinde kişi başına düşen aylık gelirleri; Asgari ücretin üçte birlik tutarının altında kalan genel sağlık sigortalılarının primleri devlet tarafından ödenmekte, asgari ücretin üçte biri ile asgari ücret arasında olanlardan aylık 39.14 TL, asgari ücret ile asgari ücretin iki katı arasında olanlardan aylık 117.42 TL, asgari ücretin iki katından fazla olanlardan aylık 234.84 TL prim talep edilmektedir. Yukarıda açıklandığı şekilde 5510 sayılı kanunun 60’ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendine tabi genel sağlık sigortalısı olmanın ilk koşulu kişinin herhangi bir sosyal güvencesinin olmamasıdır. Dolayısıyla işsiz vatandaşlarımız gelir durumlarına göre genel sağlık sigortası prim borcu altına girmekte ve ödeme durumu olmayan vatandaşlarımızın genel sağlık sigortası primleri devlet tarafından karşılanmaktadır.” HHH Çalışma arkadaşlarımdan rica ettim. Onlar da 978 lira 60 kuruşluk en az ücretten çalışanların ödedikleri genel sağlık sigortası primlerini çıkardılar. En az ücretle çalışan işçinin kendi ödediği genel sağlık sigortası primi 48 lira 93 kuruş. En az ücretin iki katı ücret alan işçinin çebinden çıkan prim tutarı 97 lira 86 kuruş. En az ücretin üç katı ücret alan işçilerin ödediği prim tutarı ise 146 lira 79 kuruş. HHH Yanıttan öğreniyoruz ki, yukarıdaki ücret sıralamasına göre en az ücret ile iki katı kişisel aile geliri olan işsizden 117 lira 42 kuruş, iki katından fazla olanlardan da 234 lira 84 kuruş prim alınıyor. Yani işsizler, kendi adlarına, çalışan işçilerin cebinden çıkandan fazla prim veriyorlar. Çalışanlar için ayrıca işverenler de prim ödüyorlar. Yine yukarıdaki sıraya göre SGK primleri işverenlerin payı da eklenince 122 lira 33 kuruş, 244 lira 65 kuruş ve 366 lira 97.5 kuruşa yükseliyor. Soru şu: Herkese aynı sağlık hizmeti verildiğine göre kişilerin cebinden çıkanla toplam prim farklılıkları nereden kaynaklanıyor? İşsizler neden bir de işveren payı ödüyor? ‘Devrim değil, isyan’ ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, Gezi Parkı eylemlerini “Büyük bir toplumsal hareket, devrim değil, kendiliğinden bir isyan” olarak nitelendirdi. Taş, “Büyük bir toplumsal hareketle karşı karşıyayız, hepimizi bütün örgütlü sol siyasi güçleri aşan bir hareket. Toplumsal hareketlerin ruhu da budur. Sol hareketAlper Taş ler bu isyanın sahibi değil, bir parçası. Ancak bu isyanın ortaya çıkışında, solun AKP rejiminin politikalarına karşı kesintisiz mücadelesinin de önemli bir katkısı var. Sosyalist, devrimci, sol güçlerin örgütlemediği, fakat onların yürüttüğü kesintisiz mücadelesinin sonucu olarak ortaya çıkan bir isyan” görüşünü dile getirdi. Taş, “Sol Gezi eylemlerinden hangi dersleri çıkarmalı” sorusuna da şu yanıtları verdi: l Devrimci hareket, Gezi’den önceki durumda kalamaz, Gezi’den önceki gibi davranamaz. Sol, süreci iyi okumalı, kendisini yenilemeli. Bu hareketin kendiliğinden nitelikli özünün gelişmesi için yardımcı olmalı, sürece eşlik etmeli, bir tür yoldaşlık, yol arkadaşlığı yapmalı. l Sol siyasetler, örgütlenmeler iflas etti gibi çok abartılı yorumlar yapmamak gerekir. Bu hareketin kendisi de örgütlenmeyi tartışıyor. İsyan oluştu, sürüyor ve parklarda, mahallelerde kendisini nasıl örgütlü kılabileceğini, kalıcı olabileğini tartışıyor. Karşısındaki güçlerin köklü olarak örgütlü olduğu bir yerde, halk hareketinin örgütsüzlüğünü savunmak baştan teslim olmak, yenilgiyi kabul etmek manasına gelir. Kendi ruhuna uygun bir örgütlenme anlayışının esas alınması gerekiyor. Bizim parti olarak örgütlenme anlayaşımızın bu hareketin özüyle çeliştiği kanısında değiliz. Fatsa, Yeni Çeltek, ODTÜ, ÖTK deneyimlerini rehber edinmiş bir hareket olarak bizim için esas olan halkın sözü ve eylemidir. Örgüt kurma hiyerarşi kurma meselesi değildir. Parklarda oluşan bu doğrudan demokrasi, yurttaşın söz ve karar sahibi olduğu pratikler, yeni demokrasi kültürü bize yabancı değil. 1980 öncesi yaşama geçirdiğimiz, 12 Eylül’le yenilenen demokrasi pratikleri 2013 yılında güncelleniyor. l Bu tür isyanlarda iki tür örgütlenmeyi geliştirmek lazım. Biri halkın kendi taban örgütlenmeleridir. Bunu herhangi bir partiyle özdeşleştirmek, bir parti çıkması konusuna sıçratmamak gerekiyor. Partileri, siyasetleri aşan kendi kendini yönetecekleri mekanizmalar üretmek gerek. Yerel seçimlerde, Cumhurbaşkanlığı, milletvekili seçimlerinde bu toplumsal mücadelenin bir siyasal seçeneğini yaratma meselesini düşünmemiz gerekir. Birleşik bir mücadeleye, birleşik bir örgütlenme zeminine ihtiyacımız olduğu ortada. Gezi pratiği yerel seçimlerden kaçamaz. AKP rejimine karşı ortaya çıkan bu çoğulcu direniş odaklarını siyaseten ortak bir zeminde buluşturmanın yolunu bulmamız gerekir. Daha geniş, birleşik bir form bulmamız gerekiyor. Ayrıca, bir şeye karşı çıkmak tek başına yetmiyor. Neyi kuracağımız da önemli. AKP’nin rejimi eskimiş bir rejimdir, yeni bir rejimi, yeni bir Türkiye’yi hangi temel değerler üzerine inşa edeceğiz? Halk muhalefetinin bu iddiayı önüne koyması lazım. l AKP’nin bu pervasızlığı 2010 referandumundan sonra arttı. O zaman Türkiye’nin demokratikleşeceği iddiasında olanlar böyle olmadığını gördü. Şimdi özeleştiri istememiz gerekmiyor, ama bazı kesimler Gezi’de de nasıl bir rejimle karşı karşıya olduklarını gördüler, geç de olsa farkına vardıklarını ifade ettiler. Başka bir düzlemde de başka bir çizginin yanlışlığı ortaya çıkıyor. Cumhuriyet mitingleri adı altında geliştirilen ordubürokrasi eksenli muhalefetin yanlışlığı da görüldü. l Gezi’den ulusalcılara da bir mesaj var. Direnişin içinde ulusalcı yapılar da yer aldı. Onlar da bir sonuç çıkarttılar, devrimci demokratik muhalefet hareketinin kendi öz gücünden başka bir şeye dayanmaması gerektiğini görmeleri gerekir. AKP’nin “yeni” rejimine muhalefet etmenin, “eski” rejimi savunarak olmayacağını gördüler. Bu direniş gerçek bir laiklik direnişidir. Devletçi laiklik iflas etmiştir, bu laiklik AKP’yi üretti. Gezi Direnişi seküler bir hayat mücadelesidir. Gezi’nin yolundan ilerleyerek gerçek laikliği kazanabiliriz. ÖDP Genel Başkanı Taş, solun Gezi’den önceki durumda kalamayacağını söylüyor Tüzel, eylemlere ‘abartılı anlam’ yüklenmemesi gerektiğini savunuyor ‘Gezi sürecinde görev tazeledik’ Emek Partisi’nin (EMEP) jik yanılgılarıyla, yanlışlıkeski genel başkanı, bağımsız larıyla bugüne kadar gelmiş İstanbul Milletvekili Levent olan çeşitli sol yapılar varTüzel, Gezi eylemlerini “Ne dı. Bu harekete katılanların isyan, ne devrim. Abartılı ürettikleri sloganlar, eylem anlamlar yüklemek doğru tarzları, mücadele biçimleri değil. Demokratik içerikli, geçmişteki mücadelenin yaözgürlük talepleriyle bezenrattığı bir zenginliktir, sıfırmiş bir halk hareketi” diye dan olmamıştır. 1990 gençnitelendirdi. “Gezi süreci heliği tanımlamaları yapılıyor, pimiz için görev tazeleme ama bu gençlik tarihten gelen anlamına geldi” diyen Tübir birikimle gelmiştir. Müzel, süreçten aldıkları derscadele Gezi Parkı’yla başlaLevent Tüzel leri şöyle özetledi: madı, onunla bitmedi. l Sol siyasi yapıların da l Bütün halk güçlerinin, buradan kendisini yenilediği, bu düzenin mağdur ettiği, muhalefet sagözden geçirdiği süreç başladı. Gezi’den fına ittiği çok değişik inanç, görüşten çıkardığımız ders, öncelikle bir defa halk ve toplumsal kesimden gelen insanlatan umudunu kesmemek. Çoğu sol pirı, yurttaşları bu hareketin birleştirmeyasada demokrasidevrim mücadelesini dillerinden düşürmeyenlerde halka si bizim nerede birleşeceğimizi de gösumutsuzluk, amiyane tabirle “bu insan termiştir. Çözüm süreciyle Gezi sürecilar adam olmaz” benzeri bir güvensiz nin buluşması önemli bir dinamik oluşlik sergilenmiştir. Başta gençler olmak turacaktır. Çevre, gençlik, kadın talepleüzere halkın demokratik, özgürlük is ri vardır, işsizlik problemleri vardır. Batekli mücadelesi her ne olacaksa, halkın ğımsız, laik bir ülke olmamanın sıkıntıgücüyle, direnciyle, mücadelesiyle ola sını yaşayan Aleviler, Kürtler bu harecağını göstermiştir. Bu kitle mücadelesi ketle birleşme, birlikte bir demokratik direngenliğiyle her türlü devlet şiddetini, güç oluşturma yönünde bir eğilimi de zorbalığını püskürtmüştür. Gezi Parkı göstermişlerdir. Kürt hareketi başlannın “temizlenmesi” bu hareketin başa gıçta uzak, anlamaya çalışan bir tutum rısız olduğu, yenildiği anlamına gelmez. içinde oldu. Sonrasında BDP yöneticil Görev tazeledik. Örgütlenme ara leri bunun demokratik, desteklenmesi yışı bu direnişin, mücadelenin sürdü gereken bir hareket olduğunu söyledirülmesi isteği parklarda, mahallelerde ler. Son gelişmeler onların tedirginlikforumlarla biraraya gelmelerle devam le yaklaştığı, “ulusalcı söylemler” dietmektedir. Kendi örgütsel yapılarıyla, yerek problem gördükleri şeyin de aşılyetersizlikleriyle, darlıklarıyla, ideolo dığını, aşılacağını gösteriyor. ESKİ ALİAĞA BELEDİYE BAŞKANI ÜLKÜ AKP'ye karşı ortak zemin ‘CHP DE KATILSIN HALKÇI CEPHE OLUŞTURALIM’ l Gezi’den parti çıkabilir de. Bizim önerdiğimiz, halkın en demokratik modeli olan meclislerle birlikte var olan örgütlü partilerle cephesel yapı oluşturulması. Bu cephenin göstereceği adaylarla, CHP’nin de, sosyalist partilerin de, grupların da, bireylerin de olduğu, ama bunları aşan bir temsiliyetle yerel seçimlere halkçı bir programla girmek. Halkçı bir cephe oluşturursak, ancak böyle AKP sultasının sonunu getirebiliriz. Asıl birleşmesi gereken insanlar orada. Yerel seçimlere dönük bir cepheyle ilerlenmeli. l Çözüm süreci Başbakan’ın iki dudağı ile olmayacak, bu görüldü. Kitleyle birleşerek, demokratik mücadeleyle birlikte yürüyerek olacak. Demokratikleşme tabandan gelen mücadeleyle yürür. Aksi halde “Sana seçmeli ders yeter” diyor. Kafasında demokrasi eşittir halkın talepleri değil. Sandıktan çıktım, muktedirim... Bu, demokrasi değil. “Yetmez ama evetçi”lerin hâlâ “askeri vesayete karşı şunu, bunu yaptılar” diye üzerinde tepinilen konu, siyasi şantaja dönüştürüldü. Demokrasi bu değil ki sadece. Yüzde 10 baraj duracak, demokrasi var, diyeceğiz... Demokrasinin ne olduğu konusunda liberaller, hükümete “kötünün iyisi” diyenler düşünmeli. Gençlerden özür dilemeliyiz! HAKAN DİRİK İZMİR Halk direnişine ön ayak olan “Y” kuşağı, “Gezi ruhu”nu mezuniyet törenlerinde de yansıtıyor. Üniversitelerin mezuniyet törenlerinde Gezi olaylarına yapılan göndermeler ve hükümete yönelik protestolar öne çıkıyor. Bunlardan biri de önceki gün Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin mezuniyet töreninde yaşandı. Ancak buradaki mezuniyeti farklı kılan, diploma alanların arasında 67 yaşında bir siyasetçinin, eski Aliağa Belediye Başkanı ve CHP İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü’nün de bulunmasıydı. Arkadaşlarından çok şey öğrendiğini dile getiren Ülkü, törendeki konuşmasında şunları söyledi: “Son zamanlardaki Taksim Gezi direnişinden dolayı 90 kuşağına ‘Y kuşağı’ diyorlar. Ben 90 kuşağının şimdiye kadar sadece bilgisayarlarla meşgul olduğunu, zaman zaman arkadaşlarıyla yemeğe gittiklerini çok fazla ülke gündemiyle ilgilenmediklerini zannederdim. Şimdi gördüğümüz manzara, geldiğimiz nokta bu arkadaşlarımızdan özür dilememizi gerektiriyor. Demek oluyor ki bu arkadaşlarımız sadece bilgisayarlarla meşgul olmamışlar” Seküler hayat mücadelesi ‘MİT’ten galiba’ Ülkü, afla döndüğü öğrencilik sürecini ve “arkadaşlarıyla” ilişkilerini şöyle anlattı: “İlk gün okula gittiğimde çocuklar bana tuhaf bakıyordu. Çünkü aramızda iki kuşak fark var. Birbirlerini dürtüyorlardı. Bazıları ‘Kim bu?’, kimisi ‘MİT’ten galiba’ diyordu. Birisi ‘Amca sen eski milletvekiliymişsin. Sen salak mısın ? Gez, dolaş, niye geliyorsun buraya?’ dedi. Ama sonra birbirimizi tanımaya başladık. Sohbetlerimiz güzelleşmeye başladı. Hep birlikte güzel bir öğrenim dönemi geçirdik.” SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle