26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 TEMMUZ 2013 CUMARTESİ [email protected] 18 KÜLTÜR ‘Hâlâ Hatırlıyorum’ sergisi, Akillas Millas’ın koleksiyonu ve arşivi üzerinden Büyükada’yı anlatıyor Belleğin yoksa sen yoksun ASLI ULUŞAHİN 20. İSTANBUL CAZ FESTİVALİ’NİN YAŞAM BOYU BAŞARI ÖDÜLÜ İstanbul, kente kimlik kazandıran Emek Sineması, Haydarpaşa, AKM gibi yapılarını kaybetme tehdidi yaşar ve bu yok oluşu durdurmak için çeşitli platformlarda direnişler sürerken, Adalar Müzesi’nde bir sergi açıldı. Adalıların geçmişini yansıtan, Akillas Millas koleksiyonunun sunulduğu serginin tam da bugünlerde açılmasının ayrı bir anlamı var. Çünkü burada sergilenen kartpostallar, çizimler, belgeler, fotoğraflar, izleyicilerine usul usul aynı cümleyi fısıldıyor: “Belleğin yoksa sen yoksun, yurdun da yok.” Müzenin Çınar Alanı’ndaki sergiyi görmek, hikâyesini dinlemek için koleksiyonun sahibi Akillas Millas’la Büyükada’da buluştuk. Geçmişi eskilere uzanan Splendid Otel’de karşıladı bizi. Bu oteli seçmesi öylesine değil. “Ben adanın her köşesinde bir şeyler arıyorum” diyor Millas. Splendid Otel’de aradığı da önünden geçip içeriye giremeyen “siyah perçemli çocuk”... Çok sonra, eşiyle evlendikleri gece son vapurla adaya gelip 59 numaralı odada kalan gençliği... O gün bugündür de ilkbahar ve sonbaharın iki haftasını yine bu otelde, aynı odada geçiriyorlar. Sergiden söz etmeden önce Akillas Millas’ın kimliğini hatırlamak gerek. 1934 doğumlu Millas, Beyoğlu’nda Kumbaracı Yokuşu’nda doğmuş ama kendini bildi bileli Adalı. 45 aylıkken annesinin kucağında geldiği zamandan şimdiye, yerlilerin “göç” dedikleri yazlıkçılardan olsa da, burası onun yurdu olmuş. Buluştuğumuzda, uzun uzun, yüzyıldan öteye dayanan aile geçmişini anlatıyor bize. Çoğunluğunu Rumların, kalanını Levantenlerin oluşturduğu binlerle ifade edilen nüfusuyla, danslı suarelerin, Yatch Kulüp’te baloların ya Akillas Millas’la Büyükada’da, Splendid Otel’de buluştuk. Bu oteli seçmesi boşuna değil. Burada aradığı, belki de bir zamanlar önünden geçip içeri giremeyen “siyah perçemli çocuk”. Yıllar sonra, eşiyle evlendiği gece son vapurla adaya gelip 59 No’lu odada kalan gençliği... pıldığı zamanları... “Saray” dediği, o zamanlar elektriği suyu yok, altı kâgir üstü ahşap, artık yerinde olmayan, Hristo Mahallesi’ndeki evlerini.... Top oynanan çayırları, görkemli köşkleri, herkesin birbirini tanıdığı halkını... Neyse ki tümünün yansımasını sergide bulmak mümkün. Millas’ın dedesi ve babası doktor. O da henüz 4 yaşındayken “Büyüyünce ne olacaksın” sorusuna verdiği yanıtla geleceğini şekillendirmiş. “Akillas Millas, doktor.” Bu tamlamanın izinde mesleğini seçmesine karşın, ülkenin o dönemdeki en önemli spor cerrahlarından biri olmasının nedeninin “soyunma odalarının kokusu” olduğunu söylüyor: “Ben hep spor yaptım, sporla hep ilgim oldu. İstanbul birinciliklerim, ikinciliklerim var. Soyunma odalarının kendine has bir 18. yüzyıl ortalarında İsaias tarafından inşa edilen Aya Yorgi Manastırı’nın esas kilisesinin çizimi. Akillas Millas. kokusu vardır. Ben o kokuyu aradım ve doktorluğumda buldum. Spor hekimi olarak gittiğim maçlarda, o kokuyu buldum ve doktorluğu böylece sevdim.” Tarih 1980’i gösterdiğinde ise Türkiye’den ayrılmış Millas ailesi. Ülkedeki karmaşa, Rumların ülkeyi terk etmeye başlamasıyla onlar da Yunanistan’a yerleşmiş. Ancak oradaki günlerinin hep sitemle, “Buraya neden geldik, niye buradayız” sızlanmalarıyla geçtiğini söylüyor. Sonrasında doktorluğu bırakmış ve kendini Adalar’la ilgili çalışmalarına adamış. Bugün, çoğu Adalar’ı anlatan ve yakında dilimize çevrileceği müjdesini aldığımız 20’nin üzerinde kitabı var. Kitapların yaratılmasında en büyük yardımcısı ise ayrılırken yanında götürdüğü geniş arşivi olmuş. Millas, anneannesinin kartpostallarıyla başlamış koleksiyonunu oluşturmaya. Sonra Adalar’ın zamana yenik düşen ya da yanıp yok olan, betonlaşan yapılarının fotoğraflarını çekmiş, çizimlerini yapmış. “Çizimlerle onları restore ettim” diyor Millas. Mimari titizlikle, her detayı birebir yansıtarak Büyükada’nın, Heybeliada’nın neredeyse bütün yapılarını, mahallelerini çizmiş. Sonrasında ise seyyahların, tarihçilerin kitaplarından edindiği bilgilerle, müzayedelerde karşılaşıp satın aldığı belgelerle bu koleksiyonu geliştirmiş. İşte, bir yıl boyunca Adalar Müzesi’nde izlenimde olacak “Hâlâ Hatırlıyorum” adlı sergi, o koleksiyonun bir derlemesi. Sohbetimizin en başında, “Adalar İstanbul’a nazaran daha az değişti” demişti Millas. Bu nedenle de “Hâlâ Hatırlıyorum” sergisi, denizin bu yakasındaki bizler için adeta bir işaret fişeği. Haydarpaşa’nın, Emek Sineması’nın, AKM’nin, onlara ilişkin anılarımızın yaşamın içinde halen var olabilmesi için bir uyarı. Durul Gence ve ödülü babası Hasan Kocamaz adına alan Ayşe Kocamaz Mortaş. Gence ve Kocamaz’a ödülleri sunuldu Kültür Servisi 20. İstanbul Caz Festivali’nin bu yılki “Yaşam Boyu Başarı Ödülü”, caza uzun yıllar emek vermiş iki isme, müzisyen ve orkestra şefi Durul Gence ile müzisyen Hasan Kocamaz’a sunuldu. Ödüller, önceki akşam Anthony Strong konseri öncesinde festivalin bu yılki yeni mekânlarından Avusturya Başkonsolosluğu/Avusturya Kültür Ofisi bahçesinde düzenlenen gecede sunuldu. Geceye katılamayan Hasan Kocamaz’ın ödülü, kızı Ayşe Kocamaz Mortaş’a takdim edildi. Durul Gence ise ödülünü İKSV Genel Müdürü Görgün Taner’in elinden aldı. Müzik hayatına 1954 yılında girdiği Deniz Harp Okulu’nda davul çalmaya başlayarak atılan Durul Gence, 1970 yılında yaptığı Şeyh Şamil plağı ile dinleyici kitlesini genişletti. ODTÜ ve Hacettepe üniversitelerinde insan, müzik ve caz üzerine dersler veren Gence, Bilgehan Erten (klavye), Atilla Şentin (üflemeli ve vurmalı çalgılar) ve Murat Ulus’tan (bas) oluşan DG4 adlı grubu ile de konserler veriyor. Ağız armonikası ile müziğe başlayan ve 1959 yılında Paris’te yapılan ağız armonikası yarışmasında birincilik ödülü kazanan Hasan Kocamaz; Yavuz Özışık, Tülay German, Erol Büyükburç, Necdet Karar gibi dönemin ünlü müzisyenleriyle çalıştı. Armonika ustası Kocamaz, aynı zamanda İstanbul Bebek’te Türkiye’nin ilk caz kulübünü de açtı. n Kültür Servisi Tiyatrokare, “Aşka 103 Adım” oyunu ile 15 20 Temmuz tarihlerinde Ege turnesine çıkacak. Nedim Saban’ın uyarladığı aynı zamanda da yönettiği oyunda Özge Özberk, Bülent Seyran, Umran Ertok, Koray Kurt ve Suna Keskin rol alıyor. Oyunda, yeni evli bir çiftin bir çatı katındaki evlerinde daha ilk haftasında zedelenen evliliği anlatılıyor. Tiyatrokare Ege turnesinde 58 bin seyirciyle buluştu Kültür Servisi Dostlar Tiyatrosu, 20122013 sezonunda İstanbul ve yurt genelinde 7 ayrı oyunu 133 kez sahnelediğini açıkladı. Dostlar Tiyatrosu ve Genco Erkal, 20122013 tiyatro sezonu boyunca “Sivas 93”, “Kerem Gibi”, “Nereye Gidiyoruz?”, “Marx’ın Dönüşü”, “İnsanlarım”, “Ben Bertolt Brecht” ve “Yaşamaya Dair Bursa Cezaevi’nden Mektuplar”ı yaklaşık 58 bin izleyiciyle buluşturdu. ENKA Kültür Sanat, 25. yılında ENKA Eşref Denizhan Açıkhava Tiyatrosu’nda usta tiyatro sanatçısı Genco Erkal’ı “Kerem Gibi” oyunuyla ağırladı. www.dostlartiyatrosu.com Açılış ‘Yerçekimi’yle Kültür Servisi Dünyanın en seçkin film festivallerinden Venedik Film Festivali, bu yıl Alfonso Cuarón’un “Yerçekimi” adlı filmiyle açılacak. Başrollerini Sandra Bullock ile George Clooney’nin paylaştıkları “Yerçekimi”, 28 Ağustos7 Eylül 2013 tarihleri arasında düzenlenecek 70. Venedik Film Festivali’nin açılış gecesinde, Lido’daki Sinema Sarayı’nın büyük salonunda üç boyutlu olarak gösterilecek ve yarışmada yer almayacak. “Yerçekimi”, “derin uzay”ın sonsuz ve acımasız âleminde geçen sürükleyici bir bilimkurgu filmi. Venedik Film Festivali, en son, 2000 yılında bir bilimkurgu filmiyle açılmış, açılışta Clint Eastwood’un “Uzay Kovboyları” adlı yapıtı gösterilmişti. oynadılar. Daha sonra yönetmenin Meksika’da çektiği “Y tu Mamá También” adlı “yol komedisi”, En İyi Özgün Senaryo Oscar’ının adayları arasına girdi. Cuarón, 2003’te, J. K. Rowling’in romanlarından yapılan uyarlamaların üçüncüsünü, “Harry Potter ve Azkaban Tutsağı”nı çekti. 2006’da gerçekleştirdiği “Children of Men” ise, gerek eleştirmenlerden, gerek sinema tutkunlarından büyük övgü aldı. 70. VENEDİK FİLM FESTİVALİ Kuşağının en ünlü yönetmenlerinden Alfonso Cuarón’un, 1991’de çektiği ilk filmi “Sólo Con Tu Pareja” görülmemiş bir başarı elde etti; “karakomedi” niteliğindeki film 1992’de Meksika’da en büyük gişe gelirini sağladı. Daha sonra televizyondaki “Fallen Angels” dizisi için Sydney Pollack’la çalışan Cuarón, 1995’te ABD’de çok sevi len çocuk kitabı “A Little Princess”i (Küçük Prenses) beyazperdeye uyarladı. Bu film, Los Angeles Sinema Eleştirmenleri Yeni Kuşak Ödülü’ne değer görüldü. Cuarón’un 1998’de, Charles Dickens’ın “Büyük Umutlar” adlı romanından yaptığı çağdaş uyarlamada Gwyneth Paltrow, Robert De Niro, Anne Bancroft ve Ethan Hawke
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle