14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 TEMMUZ 2013 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA İlker Başbuğ, hakkındaki suçlamalara “Dünyanın hiçbir ülkesinde hem ülkenin silahlı kuvvetlerinin komutanı, hem de bir silahlı terör örgütünün yöneticisi olan genelkurmay başkanı görülmemiştir” diyerek tepki gösterdi. DİZİ 7 Müslümanların Reisi... Gelin, sevgili Orhan Bursalı’nın “Yoksa İktidardaki Muktedir bir “Ulu’l emr” mi ki kendisine karşı muhalefetleri bir ‘itaatsizlik’ olarak görüp, ezilmesini mi emrediyor” sorusuna yanıt arayalım. HHH Kısa bir süre öne malum televizyonlardan birinde konuşmacı olan genç bir köşe yazarı, Başbakan’dan yana olmasını şöyle açıkladı: “Biz Başbakan’ı icmaı ümmet nedeniyle destekliyoruz.” “İcmaı ümmet” dinsel bir terim. Kuran ve hadislerde yer almamış bir konuyu değerlendirmek için İslam topluluğu üyelerinin ortaklaşa vardıkları yargıyı ifade ediyor. İslam toplumu üyelerinin ezici çoğunluğu bu görüşteler mi doğrusu bilmiyoruz. Ama bu açıklama, Türkiye’deki kimi grupların Başbakan’a böyle baktıklarını anlatıyor. Bu nedenle de eksikleri, yanlışları yok sayılarak kutsanıyor. Bu yaklaşım İslamiyet açısından bir zorunluluğu da geçerli kılıyor. HHH Ahmet Cevdet Paşa (18221895) tarihimizde yazar, hukukçu, tarihçi ve devlet adamı nitelikleri ile yer alan önemli bir kişidir. En önemli başarılarından biri de İslam hukukunun kurallarını bir araya toplayan Mecellei Ahkâmı Adliyye’yi, kısaca Mecelle’yi kaleme alan kurulun başkanlığını yapması ve 1851 maddenin büyük bölümünü yazmış olmasıdır. Mecelle’nin ilk bölümünü, padişahın olur vermesi için sadrazamlığa sunarken (29 Mart 1863) yazdığı gerekçenin son paragrafında, sorunun yanıtına da açık seçik şöyle yer verilmiştir: “Uygulanacak kuralın belirlenmesini gerektiren meselelerde Müslümanların reisi herhangi bir sözle işlerin görülmesi için emrederse gerektirdiği şekilde uygulamak vacip olduğundan...” Geliyoruz yine dinsel bir terim olan “vacip”e. Vacip, İslam hukukunda mutlak uyulması gereken farzdan sonra gelen ama farza yakın bir uyulma kuralıdır. Kısaca, Müslümanların reisinin koyduğu kurallar, söylediği sözler dinsel anlayış gereği bağlayıcıdır. Bu sözler sadece idareyi değil, yargıyı, dolayısıyla yargıçları da bağlar. HHH Başbakan, daha İstanbul Belediye Başkanı iken “İstanbul’un imamı” olduğunu açıklamıştı. Başbakan olunca da doğal olarak “Türkiye’nin imamı” oldu. Dindeki konum sıralaması ile devletteki konum sıralamasının aynı olmadığını ve şimdiki Türkiye’de dinsel yaklaşımın ağır bastığını da unutmayalım. HHH Başbakan’ın söylediklerinin dışına çıkan yasama, yürütme ve yargı uygulaması olmadığını kolaylıkla söyleyebiliriz. Zaten savcılık yaptığını da kendileri söylemişti. Ama son söylediği “Tencere tava kullanmak, mutfakta değil ha, komşuyu rahatsız etmek suçtur. Ben bunu ceza olarak söylüyorum. Suçtur, ben söylemiyorum, yasalar söylüyor. Onun için bu tencere tavacıları da çekinmeden sizler yargıya taşıyacaksınız” sözleri vacip sayılsa da uygulanamayacak. Çünkü tanımladığı eylem suç değil kabahat. Suç sayılması için eylemin doğrudan komşulara karşı yapılması gerekiyor (TCK Madde 123). Eğer öyleyse eylemlerin kendisine karşı olduğu iddiası da çürümüş oluyor. HHH Bilmem anlatabildim mi? Onca yazı ve kitap yazan Orhan Bursalı neyin ne olduğunu bilmez mi? Bilip de bilmezden gelmesinden yararlanıp eski futbolcu alışkanlığı ile pasını alıp biraz da ben sürmüş oldum. Başbakan Erdoğan, emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un terör örgütü kurmak ve yönetmekten tutuklanmasını şu sözlerle değerlendirdi: Tarih onları Ergenekon’da Hatice Tuncer 3 ‘Modern manevi işkence’ affetmez karara doğru silahlı kuvvetlerinin komutanı, hem de bir silahlı terör örgütünün yöneticisi olan Genelkurmay başkanı görülmemiştir” dedi. Taşdeler tutuklandı Andıç dosyasında hakkında yakalama kararı bulunan YAŞ üyesi Orgenerel Nusret Taşdeler tedavi gördüğü Ankara GATA’dan video konferans ile savunma ve sorgu işlemleri tamamlandıktan sonra 27 Kasım 2012 tarihinde tutuklandı. Andıç dosyasının firari sanığı emekli Tümgeneral Mustafa Bakıcı hakkında ise mahkeme kırmızı bültenle arama kararı çıkarılmasına karar vermişti. CHP Denizli Milletvekili eski Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner ve emekli Korgeneral Saldıray Berk hakkında açılan “İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın Erzincan’da uygulamaya konulduğuna” ilişkin dava ise ayrılarak Yargıtay’a gönderildi. Ergenekon kapsamında açılan davalar sürerken eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, 5 Ocak 2012 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na çağrıldı ve 6 Ocak günü tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne konuldu. Başbuğ, kararı “Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı, terör örgütü kurmaktan ve yönetmekten tutuklandı. Takdir yüce Türk milletinindir” sözleriyle değerlendirirken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da “Generallerimize bir terör örgütü mensubu demek affedilemez. Tarih onları affetmez” diye açıklama yaptı. Emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un tutuklanmasına giden süreç, İrtica ile Mücadele Eylem Planı davası ve Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi’nde “Askeri bir darbe ortamı oluşturmak amacıyla, internet siteleri ve bu siteleri meşrulaştırmak amacıyla düzenlenen andıç vasıtasıyla kara propaganda ve dezenformasyon faaliyetlerini icra ve organize ettikleri” iddiasıyla açılan İnternet Andıcı davasıyla başladı. Emekli Albay Dursun Çiçek’in ıslak imzasının yer aldığı iddia edilen İrtica ile Mücadele Eylem Planı’na ilişkin Yeditepe Üniversitesi kurucusu Bedrettin Dalan’ın firari sanık olarak yer aldığı dava 28 Haziran 2010 tarihinde başladı. Davanın iddianamesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “mağdur”, AKP adına o dönem genel sekreter görevinde bulunan eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin “müşteki” sıfatıyla yer aldı. Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi’nde “Kamuoyunu yönlendirme amaçlı internet siteleri kurulduğu”na ilişkin dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Hıfzı Çubuklu, emekli Oramiral Mehmet Otuzbiroğlu, eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hasan Iğsız’ın da aralarında bulunduğu ikisi sivil memur 22 sanıklı İnternet Andıcı davasının görülmesine Islak İmza davasıyla birleştirilerek 12 Eylül 2011 tarihinde başlandı. Mahkeme, 30 Aralık 2011 tarihli kararında asker sanıkların açıklamalarını gerekçe göstererek emekli Orgeneral İlker Başbuğ hakkında gereğinin takdir ve ifası için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazılmasına hükmetti. Başbuğ, savcılığın çağrısı üzerine 5 Ocak 2012 ifade vermeye gitti. Başbuğ, 6 Ocak’ta gece yarısından sonra tutuklandı. Ergenekon ile birleştirildi İnternet Andıcı davasının 5 Nisan 2012 tarihindeki duruşmasında mahkeme, İkinci Ergenekon davası ile birleştirilmesi kararını verdi. Birinci Ergenekon davası 27 Nisan 2012 tarihindeki 225. duruşmada kapatılarak, İkinci Ergenekon davasıyla birleştirildi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi birleştirme kararında “davaların sanıkları arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğunu” değerlendirdi. Davaların birleştirildiği ilk duruşma 7 Mayıs tarihinde yapıldı. İlker Başbuğ, davaların birleştirilmesinden sonra mütalaanın açıklanmasının beklendiği 13 Aralık 2012’ye kadar duruşmalara katılmadı. l Usule Aykırılıklar 2 CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın da aralarında bulunduğu tutuklu sanıklar, hazırladıkları “usule aykırılıklar” listesinde, emekli ve muvazzaf askerlere yönelik operasyonları şöyle değerlendirdiler: “Şüpheli ve sanıkların Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), aile fertleri, akrabaları, yakınları ve dostları ile yapılan her telefon görüşmesi tek tek sorulmakta, askeri mahallerden verilen sinyaller takip edilmekte, askeri adresler en ince ayrıntısına kadar araştırılarak tüm TSK mensupları potansiyel suçlu ve örgüt üyesi, TSK de örgüt olarak kabul edilmiş bulunmaktadır. Yargılama TSK mensupları açısından adeta cadı avına dönüştürülmüştür.” Birleşen tüm dosyalar dikkate alındığında 5 yıllık süreçte 600’ü aşkın duruşma icra edilmiştir. Sanıkların sabah 9.00’dan bazen gece yarılarına kadar bir yıl boyunca sürekli yargılanmaları ve duruşmalar boyunca gizli tanıklar yolu ile iftiralara maruz kalıp, yapılan kısıtlamalar nedeniyle cevap verme hakkını kullanamaması, manevi işkence ve eziyete dönüşmüştür. İnsanın varlığının bir yıl boyunca sabahtan akşama kadar aşağılanmaya maruz kalmasına dayanması mümkün değildir. Sözde Ergenekon davalarına bakan mahkemenin bizatihi yaptığı yargılama modern manevi işkenceye dönüşmüştür. Sakık ve gizli tanıklar Ergenekon davasının 6 Ekim 2011 tarihli duruşmasında salondaki perdeye görüntüsü yansıtılan Gizli Tanık Deniz’in PKK’nin eski üst düzey yöneticilerinden Şemdin Sakık olduğunu açıklaması, tam anlamıyla şok etkisi yarattı. Şemdin Sakık’ın tanıklık ifadesi 2 gün boyunca sürdü. Sanıklar, iddia makamı ve mahkemeye “gizli tanık”lar konusunda şu eleştirileri sıraladılar: l Gizli tanık müracaatları, seçimleri ve ifadelerinin alınmaları daha ziyade Emniyet mensuplarınca yapıldığından özel yetkili mahkemelerde yürüyen önemli tüm davalar, Emniyet’in istediği şekilde biçimlendirilmiş, yargının görevi ve sınırları adeta Emniyet’çe belirlenmiştir. l Gizli tanıkların seçiminde gösterilen özensizlik nedeni ile gizli tanıklık kurumu ağır cezalara mahkum olmuş kişilerin kurtuluş umudu ve son çare olarak görülmüştür. Davalarda, sanıklar ve suçlar arasındaki bağlantı kavramı öylesine geniş yorumlanmıştır ki ilgisiz suç ve sanıklara ilişkin davalar birleştirilerek, dava kasıtlı olarak işin içinden çıkarılmaz hale getirilmiş, yargılama süreci ve tutukluluk süreleri uzatılmış, davalar yapılan siyasi operasyonlarda araç olarak kullanılmıştır. Gizli tanıkların kimliğinin açığa çıkmaması adı altında, güvenilirliğini, sözlerinin doğruluğunu teyit edecek suallerin sorulması engellenme yoluna gidilmiştir. l Savcılar ve mahkeme sözde örgütün varlığını önyargı ile peşinen kabul ettiklerinden her tanığı gizli tanık olmaya teşvik etmişler, gizli tanıklık şartları oluşmadığı halde tanıkların önemli bir kısmı gizli tanık yapılarak sınır tanımaz iftiraların yolu açılmıştır. l Gizli tanıkların; günlük gazetelerden, ellerine geçirdikleri iddianamelerden, okudukları kitaplardan derledikleri akıl ve mantık kuralları ile bağdaşmayan iftiraları, hiçbir hukuki ve mantıki denetim süzgecinden geçirilmeden delil olarak kabul edilmesi, hukuk yargılamasında olması gereken ciddiyeti ortadan kaldırmış, yargı organlarına duyulması gereken güvenin tamamen yitirilmesine yol açmıştır. l Birçok hukuk dışılığı bünyesinde barındıran yasanın hükümlerinin de bir kenara bırakılarak keyfi bir gizli tanık terörünün sürdürülmesi hukuk devleti adına tam bir talihsizliktir. l Gizli tanıkların kimlikleri çoğu zaman savcılık ve mahkemenin yaptığı hatalı işlemler sonucu deşifre edilirken suç duyurusunda bulunmayan mahkeme, yargı organlarınca ve basında kimliği deşifre edilmiş gizli tanıkların isimlerinin sanık ve müdafilerince savunma kapsamında zikredilmesi karşısında son derece sert bir tutumla savcılıklara suç ihbarında bulunulmuştur. Bozdağ’ın hedefi odalar İSTANBUL (AA) Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, önceki akşam AKP Bahçelievler İlçe Teşkilatı’nca düzenlenen iftar yemeğine katıldı. Bozdağ iftar yemeğinde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin eski Türkiye olmadığını vurgulayarak “Düdük çalarak, tank yürüterek, mahkemeleri, yasadışı örgütleri harekete geçirerek Türkiye’de netice alma dönemi kapanmıştır” dedi. Konuşmasında kimi meslek örgütlerini ideolojik olmakla suçlayan Bozdağ, “Türkiye Barolar Birliği var. Bazı baro başkanları acaba CHP genel başkanı mıdır, yoksa baronun başkanı mıdır, o kadar şaşırırsınız. Tabipler Birliği var. 11 yıldır milletvekiliyim, tabiplerin sorunlarıyla ilgili Türkiye’nin gündemine kaç defa geldiler, hatırlamıyorum. Bakarsanız, her gün sokaktalar, eylemdeler” dedi. Yarın: Millet iradesi ‘Gizli tanık rezaleti’ Dünyada görülmemiştir İlker Başbuğ hakkındaki iddianame 2 Şubat’ta tamamlandı ve mahkeme iddianameyi 15 Şubat’ta kabul etti. Başbuğ hakkındaki dava, Andıç ve Islak imza davasıyla birleştirildi. Andıç davasının 26 Mart’taki duruşmasında ilk kez hâkim karşısına çıkan Başbuğ, 27 Mart’taki duruşmada neden savunma yapmayacağını açıkladı. Başbuğ, “Dünyanın hiçbir ülkesinde hem ülkenin l Soruşturma sürecinde bir kısım şüpheliler kasıtlı olarak, soruşturma kapsamına alınıp tutuklanmışlar, cezaevlerinde hedef sanıkların koğuşlarına verilmesi sağlanarak, bu kişiler aleyhine ifade vermeye zorlanarak bu yoldan tahliye edilmeleri yoluna gidilmiştir. l Dava gizli tanık rezaletinin yaşandığı sürece dönüşmüştür. Gizli tanıklar mahkeme salonuna gelmeden, polisin eğitiminden geçmiş, belli merkezlerde aktarılması istenen bilgilerle donatılmışlardır. Gizli tanıkların ifadelerinden önce, Emniyet makamlarınca görüştürülerek ifadeleri yönlendirilmiştir. Bunun en bariz örneği Gizli Tanık 9’dur. Bu kişi ifade tutanaklarında, ifadesinden bir gün önce sorgucu Emniyet mensubu ile görüştüğünü açıkça ikrar etmiş ve bu kişinin beyanları ile Danıştay davası, Ergenekon davası ile birleştirilmiştir. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gizli tanık olarak kabul etmediği, Gizli Tanık 9 aynı konuda, savcılara yaptığı müracaat sonucunda gizli tanıklığa kabul edilmiştir. Cezaevinde yangın ŞANLIURFA (Cumhuriyet) Hırsızlık suçundan tutuklanan İbrahim B, geçici koğuşta tutulduğu sırada yatakları ateşe vererek yangın çıkardı. Dumanların yükseldiğini gören görevliler yangına müdahale etti. İbrahim B. ambulansla hastaneye götürüldü. Geçen yıl 16 Haziran’da aynı cezaevinde, cezaevi şartları nedeniyle çıkan isyanda 13 kişi ölmüştü. 18 Haziran’da ise çocuk koğuşunda çıkan isyanda 48 kişi dumandan etkilenmişti. Hakkâri’de PYD’ye destek eylemi l DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Suriye’de PKK’ye yakınlığı ile bilinen PYD’ye destek vermek amacıyla önceki gece saat 21.00 sıralarında Hakkâri’de çevre yolu üzerindeki Hakkâri Üniversitesi Rektörlüğü önünde toplanan yüzleri maskeli yaklaşık 70 kişilik grup, barikat kurup ateş yakarak slogan atmaya başladı. Polis, eylemcilere gaz bombası ve basınçlı su ile müdahale etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle