25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 TEMMUZ 2013 PERŞEMBE 2 uygarlıktan koparmak çabasındaki dar kafalıların direnişi... Karşıda daha büyük bir direniş ordusu var. Bir ordu, Cumhuriyetin ordusu; sivili, askeri, kadını, erkeğiyle, yaşlısı, genciyle... Mustafa Kemal’in kulaklara küpe olacak şu sözleriyle yazımı bitirmek istiyorum: “Bir gün bağımsızlığını ve Cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan göreve atılmak için, içinde bulunacağın ortamın olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin.” Koşullar ters olabilir, düşmanlar yenilmez sayılabilir, iç ve dış düşmanlar, hatta içimizdeki hainler kendilerini ezilmez saysalar da... “Ey Türk geleceğinin genç kuşakları. İşte bu ortam ve koşullarda bile ödevin Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini korumaktır. Gereksindiğin güç damarlarındaki soylu kanda vardır.” Böyle büyüdük bizler. Yaşı seksenlere doksanlara varan o günlerin gençliği ölmedi. Bugün de savaşımlarını sürdürüyorlar. Bin bir zorluktan geçseler de daha da beteri çıkmazlara itilseler de dayanacaklar, savaşacaklar. “Damarlarındaki asil kan” yeter gençlik gücünün sonsuza dek ülküsü için savaşına, kazandığın kazanacağın yeni zaferlere... OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Anayasa Mahkemesi’nin Tutuklama Üst Sınırı ile İlgili Kararı Üzerine Düşünceler Anayasa kuralları ve özellikle anayasa şikâyeti kapsamındaki temel hak ve özgürlükler, yasama, yürütme ve yargı organlarını herhangi bir yasal düzenlemeye gerek kalmaksızın doğrudan bağlayan kurallardır. Erteleme, yalnızca yasama organının anayasaya uygun yeni bir düzenleme yapması içindir. Prof. Dr. Fazıl SAĞLAM Sosyal hukuk devletinin yılmaz ve bükülmez savunucusu değerli meslektaşım Alpaslan IŞIKLI’nın anısına... nayasa Mahkemesi, 04.07.2013 tarihinde verdiği bir kararda 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 6352 sayılı kanunla değişik 10/5. maddesini iptal etmiş ve “iptal hükmünün kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine” karar vermiştir. İptal edilen kural metni şöyledir: “Türk Ceza Kanunu’nun 305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332’nci maddeleri hariç olmak üzere, İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlarda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır.” Önce mahkemenin iptal hükmünü ertelemesinde hukuksal bir zorunluluk bulunmadığına işaret etmek gerekir. Çünkü iptal hükmünün yürürlüğe girmesinin ertelenmesi, genelde iptal nedeniyle bir hukuk boşluğunun oluşmasına bağlıdır. İptal kararının bir hukuk boşluğu doğurmadığı, iptal edilen kuralın içeriğinden bellidir: Bu kurala göre CMK’de öngörülen azami bir tutuklama süresi zaten mevcuttur. İptale konu olan madde bunun iki kat olarak uygulanmasını öngörmektedir. İptal kararının gerekçesi henüz yayımlanmadığından, tutuklama süresini iki katına çıkaran kuralın neden iptal edildiğini tam olarak bilemiyoruz. İptale iki ana neden yol açmış olabilir. Bunlardan birincisi, söz konusu kuralda azami tutuklama süresinin yargıca, olayın özelliğine göre uygulayabileceği en yüksek süreyi tanımaktan çok, “… iki kat uygulanır” gibi emredici bir ifade ile bu sürenin her halükârda uygulanacağı izlenimini uyandırması ve uygulamanın da buna paralel yürümesidir. Buna ek bir başka gerekçe, öngörülen azami sürenin, kişi özgürlüğü bakımından “ölçülülük” ilkesine ve “demokratik toplum düzeninin gerekleri”ne aykırı olmasıdır. Karar gerekçesinde bu iki ana nedenin ele alınacağı kuşkusuzdur. Nitekim Başkan Haşim Kılıç’ın açıklamasında da ölçülülük ilkesine aykırılık dile getirilmiştir. Esasen tutuklama, “geçici/ istisnai nitelikli bir koruma tedbiri” olup, bir ön infaz kurumu değildir. Bu nitelikte bir önlemin sabit bir süresi olmamalı, süre olayın özellikleriyle belirlenmeli ama her halükârda makul bir süreyi aşmamalıdır. Bu nedenle yasada öngörülen azami süreler, tutuklamanın zorunlu bir unsuru olamaz. Böyle bir süre öngörülecekse, bunun sanık için özel bir güvence olmak dışında bir işleve hizmet etmemesi, bir çeşit ön infaza dönüştürülmemesi gerekir. CMK’de öngörülen süreler, AİHS uygulaması ve Avrupa ülkelerindeki uygulamayla kıyaslandığında, zaten alışılmışın üstünde kalan sürelerdir. Öte yandan anayasanın tutuklamayı doğrudan düzenlediği 19/7. maddesinde de azami süreden söz edilmemekte, makul sürenin aşılmaması esas alınmaktadır. AİHS ve uygulaması da aynı niteliktedir. Bu açık düzenlemeler karşı sında bir hukuk boşluğundan söz etmek olanaksızdır. Anayasa Mahkemesi’nin buna rağmen kararın yürürlüğünü bir yıl ertelemesinin tek bir anlamı olabilir: Anayasanın 153/2. maddesinde yer alan ve mahkemenin iptal kararı vermesi halinde kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis etmesini yasaklayan kurala aykırı davranmama endişesi. Bu yöndeki endişe ise yalnızca yasama etkinliği ile ilgili bir boyut taşır. Yürütme ve özellikle de yargı organlarına yönelik bir hukuksal etki içermez. Şu halde Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğünün bir yıl ertelenmesi, doğrudan doğruya yasama organını ilgilendiren ve onu bağlayan bir karardır. Esasen Haşim Kılıç’ın “Hâkimlerin bir yıl beklemesine gerek yok. Bu karar dikkate alınarak tahliye kararı verilebilir” şeklindeki açıklamaları da bunu doğrulamaktadır. Sonuç olarak AYM Başkanı Haşim Kılıç, belki “İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz” (Anayasa m. 153/1 cümle 2) şeklindeki anayasa kuralına uygun davranmadığı için eleştirilebilir, ama yaptığı açıklamanın içerik yönünden yanlış olduğu söylenemez. Yanlış olan “özel yetkili mahkemeler”in verdiği ters yönde kararlardır. Bu mahkemeler kendilerini olağanüstü mahkeme niteliğinde görme alışkanlığından vazgeçmeli, Anayasa Mahkemesi kararındaki iptal hükmünün kendisini bağlayacağını, ertelemenin yasama organı ile ilgili olduğunu göz önünde tutarak karar vermelidir. Aksi yönde vereceği kararlar, bireysel başvuruya (anayasa şikâyetine) yol açar. Böyle bir başvuruda kimse Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının yürürlüğünü ertelediği için kendini de bununla bağlı sayacağı gibi bir hesap yapmasın. Çünkü AYM, iptal ettiği kuralın bir temel hakkın ihlaline yol açtığını tespit etmiştir. Anayasa kuralları ve özellikle anayasa şikâyeti kapsamındaki temel hak ve özgürlükler, yasama, yürütme ve yargı organlarını herhangi bir yasal düzenlemeye gerek kalmaksızın doğrudan bağlayan kurallardır. Erteleme, yalnızca yasama organının anayasaya uygun yeni bir düzenleme yapması içindir. Yoksa anayasaya aykırılık tespitine rağmen, ihlalin olay düzeyinde de devamını sağlamak için değil. Esasen anayasada bireysel başvuru yolunun, (anayasa şikâyetinin) benimsenmesinin arkasında yatan düşünce de budur. Tabii bu düşünceler, “özgürlük asıl, sınırlama istisnadır” ya da “in dubio pro libertate” ilkelerinin bir ifadesidir. Amaç bu ilkelere bağlı kalmak değil de sanığı mahkumiyet kararına kadar içerde tutmak ve böylece tutmanın nedeninin değişmesini sağlamak ise işte o zaman tutuklamanın bir ön infaza dönüştürüldüğü iddiası da kesin bir biçimde kanıtlanmış olur. Geleceğin Kuşaklarına... “Başımıza neler örülmek istenildiği ve nasıl direndiğimiz, daha doğrusu milletin isteklerine uygun biçimde ve onun desteğiyle nasıl çalıştığımız görülmeli ve gelecek kuşaklar için ders teşkil etmeli ve uyanıklık sağlanmalıdır.” Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı günlerinde halkını böyle uyarıyordu: “Her şey unutulur, fakat biz her şeyi gençliğe bırakacağız, o gençlik ki hiçbir şeyi unutmayacaktır, gelecek umudunun ışıklı çiçekleri onlardır.” Atatürk’ün “Türk gençliğinin koruyuculuğuna bıraktığı” Cumhuriyet tehlikede midir? Nasıl olur da Türk gençliği böyle bir duruma katlanır? Seçimmiş, en çok oyu o almış, boyun eğmeliymişiz... Gibi laflarla uyutulmak istenen yüz binleri kandırmak, şaşırtmak, yolunu değiştirmek olanağı yoktur. Şaşıyorum AKP ileri gelenlerine. Gözleri mi kör olmuş, kulakları da sağır mı? Gençliğin ne istediğini, ne istemediğini anlamıyorlar mı? En başta kendileri, “Biz artık istenmiyoruz” diyebilmek zorundalar. Gündüz gece meydanları doldurup taşıran halkın uyanışı, her türlü zorbalığı yenecektir. Elbet sürgit gitmeyecek, ülkeyi çağdaş Korku ve Baskı Gençler Üzerinde Yoğunlaşırken... Güllü Salkaya ve Ali Sarıçiçek’le ilgili yazımın çıktığı salı günü konuyla ilgili iki önemli gelişme yaşandı: Birinci gelişme, bu yazıda sözünü edeceğim Başsavcılık açıklamasıydı... İkinci gelişme de Sarıçiçek ve onunla birlikte tutuklanan yedi kişinin, yapılan itiraz sonunda, bir üst mahkemece, tutuksuz yargılanmak üzere, adli denetime bağlı olarak serbest bırakılmasıydı. HHH Yazımda “Oğlu ile birlikte Taksim’de Türk Bayrağı satan Roman vatandaşımız Ali Sarıçiçek, ‘Halkı isyana teşvik etmekten’ polisçe gözaltına alındı ve mahkemece tutuklandı” demiştim. Başsavcılığın açıklamasından anlaşılıyor ki, Sarıçiçek’in gözaltına alınma ve tutuklanma nedeni “Halkı isyana teşvik etmek” değilmiş... Ali Sarıçiçek’in de aralarında bulunduğu 8 kişinin suçu: ‘Görevi yaptırmamak için direnme’ ve ‘kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız olarak katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama’ imiş... Gezi Parkı Direnişi’nin darbecilikle suçlanması, en azından bu olayda, AKP’nin siyasal söylemi olarak kalmış! HHH 6 Temmuz’da meydana gelen olaylardaki suçların saptanabilmesi için 3 savcı ile bir koordinatör başsavcıvekili görevlendirilmiş: Gözaltına alınan 59 kişi bu savcılarca değerlendirilmiş ve 51 kişi serbest bırakılmış. Öyle anlaşılıyor ki, takım halinde yapılan bu titiz değerlendirmeden sonra kabak, bayrak satıcısının da aralarında olduğu sekiz kişinin başına patlamış. Yazımın çıktığı gün, mahkeme, bayrak satıcısı Roman vatandaşımızın, eşinin deyimiyle “7 kişilik aile örgütünün lideri olan” Ali Sarıçiçek’in ve onunla birlikte gözaltına alınanların tutuksuz yargılanmasına karar vermişti! HHH Bu arada polis, ev ve yurt baskınlarıyla çeşitli kentlerde öğrencileri, gençleri gözaltına alıyor... Medyadan, kapı numarası belli olmayınca komşu dairelerin de arandığına, evde bulunamayan gencin yerine kardeşinin gözaltına alındığına ilişkin korkutucu haberler geliyor. Ben hâlâ, güvenlik güçlerinin ve adalet mekanizmasının, otoriter ve totaliter eğilimli siyasal iktidarların korku ve baskı araçları değil, demokrasinin vatandaşı koruyan organları olduğuna inanıyorum... Gençlerimizin de bu anlayışla yetişmesini istiyorum! Bu nedenle de bugün yapılan baskıların, baskınların ve yanlışların, gençleri, demokrasinin ve insan haklarının koruyucusu olan güvenlik güçlerinden ve yargı mekanizmalarından soğutmasından korkuyorum! A
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle