25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 HAZİRAN 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 19 Çağdaş Türk şiirinin büyük ustası Nâzım Hikmet, ölümünün 50. yılında İstanbul ve Moskova’da anılıyor Şarkılarla... şiirlerle... u Nâzım Hikmet, bugün Kadıköy Belediyesi Barış Manço Kültür Merkezi ve Nâzım Hikmet Kültür Merkezi Bahçe Sahnesi’nde etkinliklerle anılıyor. Moskova’da ise RusTürk İşadamları Birliği ve Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı geniş kapsamlı bir program düzenliyor. Büyük usta, bugün Novodeviçi Mezarlığı’ndaki anıtmezarı başında anılacak. Celile Hikmet’in yapıtı Nâzım Hikmet Ran. Kültür Servisi Çağdaş Türk şiirinin büyük ustası Nâzım Hikmet, ölümünün 50. yılında İstanbul’da düzenlenecek etkinliklerle ve Moskova’da mezarı başında anılıyor. Bugün Kadıköy Belediyesi Barış Manço Kültür Merkezi’nde Zafer Diper ile Cuma Bolat’ın birlikte düzenledikleri ve sunuculuğunu Songül Topçuoğlu’nun üstlendiği “Nazım 50. Yıl” başlıklı bir anma düzenleniyor. Anma, ressam İbrahim Balaban’ın 10 Haziran gününe kadar sürecek olan “Ustam Nâzım” adlı sergisiyle başlayacak. Balaban’ın katılımıyla serginin açılışı 19.00’da yapılacak ve 20.30’da etkinliklere geçilecek. Bancıoğlu, Ayça Yaşıt, Ceyda Deniz, Esin Aslan, Öykü Özaydın, Uğur Aksu, Şahin Adıgüzel, Hasan Ali Yıldırım, Deniz Telek, Emre Emrem, Alper Onay, Ergün Yavuz, Duygu Dolar, Görkem Koyuncu, Bilge Arkaç, Canan Demirci, Lerzan Helvacı, Meltem Işın, Tuba Eskicioğlu rol alacak. Anma gecesinin son etkinliği ise Türev Müzik Topluluğu’ndan. Akustik gitarda Hakan Ürman, bas gitarda Semih Çağlar, elektro gitarda Levent Karaoğlu, klavyede Kerem Ürman, davulda Ahmet Karadayı, ağız armonikasında Sertuğ Yanger, perküsyonda Can Çınar’dan oluşan topluluk müzikleri Hakan Ürman’a ait olan “Memleketim” (söz: Nâzım Hikmet), “Can Yongası” (söz: Ahmet Necdet), “Çığlık” (söz: Ataol Behramoğlu), “Yaşamı Ateşe Vermeyin”i (söz: Şükran Kurdakul) seslendirecek. Etkinlik sonunda İbrahim Balaban kitaplarını imzalayacak. Öte yandan, Nâzım Hikmet, sonsuzluğa uğurlanışının 50. yılında bugün Moskova’da Novodeviçi Mezarlığı’ndaki mezarı başında anılıyor. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, şairin her yıl son nefesini verdiği 3 Haziran’da Moskova’da yapılan törenlere verdiği desteği, bu yıl vakıf yöneticileri ve sanatçıların katılımıyla sürdürüyor. 80’e yakın sanatçı, yazar, gazeteci Nâzım Hikmet Vakfı’nın çağrısıyla Moskova’daki törenlere katılıyor. Törenler Moskova’daki RusTürk İşadamları Birliği (RTİB) tarafından organize ediliyor. Bu yılki programda ağırlıklı olarak yer alan Nâzım Hikmet Vakfı ve RTİB gerçekleşen program, dün akşamı Moskova’daki Mir (Barış) Salonu’nda başladı. Çağ Erçağ, Melih Kara, Murat Berk ve Ozan Tunca’dan oluşan Çellİstanbul grubu ile piyanist Orçun Orçunsel’in verdiği konsere Güvenç Üstündağ, Zuhal Olcay ve Zülfü Livaneli solist olarak katıldılar. Törenler bugün de saat 11.00’de, ünlüler mezarlığı olarak bilinen Novodeviçi’de Nâzım Hikmet’in anıtmezarında sürecek. Törenlerde hazır bulunacak Vakıf yönetici ve üyeleri arasında Rutkay Aziz (Vakıf Başkanı), Tarık Akan, Edip Akbayram, Coşkun Aral, Taner Barlas, Moris Gabbay, Arif Keskiner, Zeynep Oral, Nebil Özgentürk, Doğa Rutkay, Nedim Saban, Vecdi Sayar, Hıfzı Topuz, Ayşe Yaltırım, Selçuk Yöntem de bulunuyor. Nâzım Hikmet, İstanbul’da Nâzım Hikmet Kültür Merkezi Bahçe Sahnesi’ndeki bir etkinlikle de de anılıyor. Saat 21.00’de, tiyatro yazarı ve yönetmen Yılmaz Onay’ın, Nâzım Hikmet’in 50. ölüm yıldönümü için kaleme aldığı bildirgenin okunmasıyla başlayacak gecede, Nâzım Oyuncuları şiirli/şarkılı gösteri “Onlar ki...”yi sahneye taşıyacaklar. Düzenlemesini Metin Coşkun’un, yönetmenliğini Orhan Aydın’ın üstlendiği “Onlar ki...”nin oyuncuları Gülsen Tuncer, Metin Coşkun, Levent Ülgen, Ayşegül Alpak ve Orhan Aydın. Yüzde Ellinin Ayaklanışı… Hesap tutmadı… “Tek başına iktidar”dan, “yandaşlarının dışındakileri hiçe sayma özgürlüğü”nü anlayan bütün gaflet yolcularının baş hedefi aynıdır: Kendilerinden olmayanların ne pahasına olursa olsun “sessiz” kalmalarını sağlamak. Çünkü sınırsız bir buyurganlık, demokrasiye özü açısından aykırı olan “ben” sözcüğünü bulunduğu makamda sanki demokrasinin en doğal gereklerinden birinden söz ediyormuşçasına doğal bir tavırla kullanmak, ancak karşıtların sessiz kalmaları halinde olasıdır. Ama bu hesabın dünya demokrasi tarihinde sonrasız tuttuğuna hiç rastlanmadı. Ve yine dünya demokrasi tarihinde bunu son kanıtlayan son ülke, Türkiye Cumhuriyeti oldu. Bu ülke, on yıldır bir genel seçimde oyların yüzde ellisini almanın, geriye kalan yüzde elliyi hiçe saymak özgürlüğü anlamına geldiğine iman etmiş bir iktidarla yönetiliyor. Ve bu iktidar, bugüne kadar geriye kalan yüzde ellinin sessiz kalması için elinden geleni yaptı. Hakkını yememek gerek: Düne kadar başarılı da oldu. Son olaylar sırasında bir polis görevlisi, zor kullandığı bir genç eylemciye şöyle demiş: “Şimdi artık sokağa çıkmamayı öğrenirsiniz…” O görevli haklıydı. Çünkü bağlı bulunduğu iktidarın okulunda öyle eğitilmişti: “Vatandaşa gerektiğinde sokağa çıkmamayı öğreteceksiniz…” Gelgelelim, yanlış eğitilmişti. Çünkü ona, sokağa çıkmamayı öğreteceği vatandaşın, imamın sözünden her ayrılmanın günah sayıldığı bir cemaatin üyesi değil, fakat 1923’ten bu yana adı ‘Cumhuriyet’ olan bir yönetim altında yaşayan bir toplumun bireyi olduğu öğretilmemişti. O cumhuriyet, kuruluşundan bugüne elbet birtakım aksaklıklarla karşılaşmış olabilir. Hele çok partili demokrasi yolunda ilerlerken, kimi sınavlarda bütünlemeye kalmış olabilir. Ama bütün bunlar, o toplumda yaşayan birine doksan yıllık bir geçmişi unutturmaya yetmez. Yaşanmışlıklar ve yaşantılar, zamanla kişisel deneyimlere dönüşür ve edinilmiş deneyimlerin etkisini kimliklerden silebilmek olanaksızdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşarken gerçekleştirdiği eylemler ne kadar net ise kendisinden sonraya, yani mirasına ilişkin söyledikleri de o kadar saydamdır: “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır…” Geride bıraktığımız son birkaç gün, Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet etmekte ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gösterdi. Çünkü o gençlik, zamanı geldiğinde ve kendisinden düzmece simgelere inanması istendiğinde, örneğin II. Abdülhamid istibdadının gericilik ve baskı kalelerinden biri olan Topçu Kışlası ona “tarihi eser” diye yutturulmaya kalkıldığında, “yüzde ellinin sessizliği”ni bozmakta bir an bile tereddüt etmedi! Son birkaç günde yalnızca “bazı olaylar” olmadı; geleceğimizin tarihini de belirleyecek bir “kısa tarih” yazıldı. Umarım bu tarih, ilgili bütün taraflarca “doğru” okunur! Anıtmezarı başında... ONLAR Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, destânımızda yalnız onların mâceraları vardır. Onlar ki uyup hainin iğvâsına sancaklarını elden yere düşürürler ve düşmanı meydanda koyup kaçarlar evlerine ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler ve yeşil bir ağaç gibi gülen ve merasimsiz ağlayan ve ana avrat küfreden ki onlardır, destânımızda yalnız onların mâceraları vardır. Demir, kömür ve şeker ve kırmızı bakır ve mensucat ve sevda ve zulüm ve hayat ve bilcümle sanayi kollarının ve gökyüzü ve sahra ve mavi okyanus Abidin Dino’nun deseni, ve kederli nehir yollarının, Kuvâyi Milliye. OyaBülent sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı Eczacıbaşı Koleksiyonu... bir şafak vakti değişmiş olur, bir şafak vakti karanlığın kenarından onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman. En bilgin aynalara en renkli şekilleri aksettiren onlardır. Asırda onlar yendi, onlar yenildi. Çok sözler edildi onlara dair ve onlar için: zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur, denildi. Cuma Bolat’ın yapacağı açılış konuşmasının ardından İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı Müzik Teorisi Topluluğu bir dinleti sunacak. Vokalde Deniz Esen, piyanoda Gizem Alaver, bağlamada Tayfun Demirbaş, gitar ve tanburda Kaan Sancaktar’dan oluşan topluluk, Nâzım Hikmet’ten “Hoşçakalın Dostlarım”, “Hiroşima”, “Piraye” gibi şiirleri seslendirecek. Zafer Diper’in Nâzım Hikmet’ten bir şiir seçkisi sunmasının ardından, Bursa Cezaevi’nde kendisinden 20 yaş büyük olan Nâzım’la tanışan İbrahim Balaban bir konuşma yapacak. Balaban’ın hapiste birlikte yattığı Nâzım Hikmet, onun “Bahar” adlı tablosundan etkilenerek “İbrahim Balaban’ın Bahar Tablosu Üstüne” adlı şiiri yazmış; ayrıca Balaban’ın “Mapushane Kapısı” ve “Harman” tabloları için de birer şiir kaleme almıştı. Gecenin gösteri bölümünde, Vecihi Ofluoğlu yönetimindeki İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Pantomim Topluluğu, Balaban’ın “Mapushane Kapısı” tablosu üzerine Nâzım Hikmet’in yazdığı şiiri yorumlayacak. Müziklerini Pınar Alev’in gerçekleştirdiği gösteride Mehmet Erbil, Mehmet Selin Sağdıç, Mustafa Erdem, Banu Koçak, Ahu Cansu ‘Hoşçakalın Dostlarım’ ‘Onlar ki...’ ‘Mapusane Kapısı’ ARKEOLOG CEVDET BAYBURTLUOĞLU’NU YİTİRDİK Arykanda kentini ortaya çıkarmıştı Kültür Servisi Türkiye’nin en saygın arkeologlarından, bilim insanı Prof. Dr. Cevdet Bayburtluoğlu, önceki gün İstanbul’da yaşamını yitirdi. Bayburtluoğlu’nun cenazesi, bugün Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı içindeki Şakirin Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından aynı mezarlıkta toprağa verilecek. Ankara Üniversitesi Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nün başkanlığını yapan ve bu bölümde uzun yıllar ders veren Bayburtluoğlu, 1970’lerin başlarından bu yana gerçekleştirdiği kazılarla antik Lykia kenti Arykanda’yı ortaya çıkarmıştı. Bayburtluoğlu’nun kitapları arasında homerkitap’tan çıkan “Arykanda: Yüksek Kayalığın Yanındaki Yer” ve Sunaİnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü Yayınları’nca yayımlanan “Lykia” da bulunuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle