16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 HAZİRAN 2013 PAZARTESİ 14 EKONOMİ [email protected] 3 bin 602 kişi taksidi ödeyemediği için davalık olurken bu kişilerin 1270’i alt ve darorta gelir grubundan TOKİ’den ev alan yoksul mahkemelik MAHMUT LICALI ANKARA MHP Genel Başkan Yardımcısı Ruhsar Demirel’in soru önergesini yanıtlayan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın verdiği bilgiye göre, Mayıs 2013 itibarıyla konut satışına aracılık eden banka tarafından taksitlerini ödemedikleri için kendilerine ihtar çekilen ve haklarında yasal işlem başlatılması için TOKİ Başkanlığı’na bilgisi gönderilen kişi sayısı 1738 olarak belirlendi. Konut satın almasına karşı taksidini ödemediği gerekçesiyle hakkında yasal işlem başlatılan kişi sayısı da Türkiye genelinde 1314 oldu. Borcunu ödemediği için haklarında tahliye davası açılan kişi sayısı da 550. Konut alan 3 bin 602 kişi konut taksidini ödeyemeyince mahkemelik oldu. Mahkemelik olan her 3 kişiden 1’i alt gelir grubundan. Bakan Bayraktar, ödeme sıkıntısı çeken vatandaşların kalan borçlarının yeniden yapılandırılmasının olanaklı olmadığına işaret etti. Buna göre Türkiye genelinde toplam 3 bin 602 kişi TOKİ’den aldığı konutun borcunu ödeyemediği için davalık oldu. Borcunu ödeyemeyen kişilerin 294’ü yoksul grubu, 448’i alt gelir grubu ve 528’i de orta gelir grubunda yer alıyor. Başka bir deyişle mahkemelik olanların 1270’i ortanın altındaki gelir grubundaki vatandaşlardan oluşuyor. TOKİ’den konut alarak borcunu ödeyemediği gerekçesiyle hakkında yasal işlem başlatılacak olan ya da başlatılanların üçte birini alt gelir ve yoksul grubundaki vatandaşlar oluşturuyor. Çevre ve Şehircilik Bakanı Bayraktar, TOKİ’nin konut satış esasları ve koşulları kapsamında yoksul alt ve dar gelir grubuna yönelik projelerde hedef grubun ödeme gücü göz önünde tutularak taksit ödemelerinin konutların anahtar teslim tarihinden sonra başlatıldığını ifade etti. Bayraktar, taksitlerini ödemede te Yapılandırma yapılmıyor merrüde düştükleri için haklarında yasal takip başlatılan ve TOKİ lehine sonuçlanan sözleşmenin feshi ve tahliye davalarında bile vatandaşların talep etmeleri ve ödenmemiş taksit borçlarını ödemeleri halinde dava sürecinin durdurulduğunu ve kişinin konut sahipliğinin devamının sağlandığını dile getirdi. Bayraktar, ödeme sıkıntısı çeken vatandaşların kalan borçlarının yeniden yapılandırılmasının olanaklı olmadığına işaret etti. Bayraktar, borçların yapılandırması durumunda “TOKİ’nin kaynak girişinde sıkıntı yaşanacağı” ve “inşaatları devam eden konut projelerinin süresinde teslim edilememesi” gibi sorunların ortaya çıkacağını ifade etti. Parasız köylü toprağından olacak Meclis’e sunulan tasarı köylüye bir darbe daha vuruyor. Miras kalan araziler bölünemeyecek. Köylü parası varsa toprağı alacak, yoksa arazi elinden gidecek. MUSTAFA ÇAKIR Oteller sığınma yeri oldu Otomotivciler gözünü Afrika’ya dikti Ekonomi Servisi Güney Afrika’nın Johannesburg kentindeki otomotiv fuarına, Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği’nin (OİB) organizasyonuyla 20 Türk firması katıldı. OİB üyelerinin stantları, fuarda “en iyi ikinci milli katılım alanı” seçildi. OİB Başkan Yardımcısı Ömer Burhanoğlu, Afrika’nın en değerli ekonomik unsurunun artık elmas değil, otomotiv olduğunu söyledi. Güney Afrika’nın göz ardı edilemeyecek önemli bir pazar olduğunu belirten Burhanoğlu, “OİB çatısı altında ‘The Power of The Global Automotive Industry, Turkey’ konseptiyle fuarda yer alan firmaların yöneticileri, organizasyondan memnun ayrıldı. 2015’te düzenlenecek bir sonraki fuara daha etkin katılmayı öngörüyoruz. Fuarda 480 metrekare alanda yer alan Türk firmaları, özellikle tedarik sanayisi olarak direksiyon ve süspansiyon parçaları, fren kampanası ve fren diskleri, havalı fren valfleri, debriyaj aksamları, motor supapları, araç motoru ve yedek parçaları, şanzuman dişlileri, differansiyel, astar ve boyalar, piston, segman, oto aküleri gibi ürünlerini sergiledi” dedi. Gezi Parkı direnişi sırasında Taksim ve çevresindeki oteller, göstericilerle dayanışma halindeydi. Swiss, Hilton, Conrad, Inn, Divan Otel, Point Otel, Rönesans Otel’in aralarında bulunduğu pek çok otel polisin aşırı oranda müdahalesi sonucu yaralanan yurttaşlara kapılarını açtı. Otellerin içi ve bahçeleri insan doldu. Yaralılara yardım edip su ve yiyecek verdiler. Hilton göstericilere ücretsiz kahvaltı dağıttı. Çevreye yerleştirilen jammerlardan dolayı internet bağlantısı kesilirken pek çok otel wifi şifresini kaldırdı. Turistler de eylemcilere destek verdi. ANKARA Hükümetin tarım arazilerinin bölünmesini engellemek için TBMM’ye sunduğu “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası ve Türk Medeni Yasası’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Tasarısı”, yoksul köylüyü zor durumda bırakacak. Tasarıya göre köylü, parası varsa miras kalan araziyi diğer mirasçılara parasını ödeyerek alabilecek. Yoksa arazinin açık artırmayla satılmasının önü açılıyor. Tasarıya göre, tarlalarda 20 dönüm, dikili arazilerde 5 dönüm, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 3 dönümün altında bölünme olmayacak. Vefatın ardından süreç özetle şöyle işleyecek: Mirasçılara kendi aralarında anlaşmaları için 1 yıllık süre verilecek. Bu süre içerisinde mirasçılar arazi ve işletmenin bir ya da birden fazla mirasçıya bedeli karşılığı devri ya da kuracakları aile malları ortaklığına veya aile şirketine devri konusunda anlaşacaklar. Mirasçılar, arazi ve işletmeyi anlaşarak satabilecek. Eğer mirasçılar anlaşmaya varamazlarsa, mahkeme süreci başlayacak. Eğer tarımsal işletme vefatın ardından 1 yıl içerisinde devredilmezse, bakanlık harekete geçecek. Mülkiyetin devri uygun görülen mirasçı, diğer mirasçılara 1 yıl içerisinde paylarını ödemek zorunda olacak. Bunun için bu mirasçının banka kredisi alması da sağlanacak. Eğer mirasçı diğer mirasçıların paylarını ödeyemezse, ödemeyi yapabilecek devir için istekli başka mirasçı da yoksa arazi veya işletme açık artırma ile satılacak. Tasarıya göre ayrıca, bakanlık gerekli hallerde asgari tarımsal arazi büyüklüğünün altındaki tarımsal arazileri “toplulaştırabilecek” ya da “kamulaştırabilecek”. Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO), köylünün ödeme gücü olmadığına dikkat çekerek “Topraklar, büyük firmalar, bankalar, çokuluslu şirketlerin eline geçecek” uyarısı yaptı. Yasanın “fakir çiftçinin elinden zorla toprağını alma yasasına” dönüşeceğine işaret eden ZMO, “Arazi hissesini satın alan kişilerin tarımsal girdilerin çok yüksek olduğu koşullarda, özellikle kuru tarımın yapıldığı alanlarda, borçlarını ödeme gücüne sahip olamayacakları açıktır” dedi. ZMO “Yine aynı şekilde ehil olan kişinin borcunu ödediğini düşünelim. Bu durumda arazideki hissesini satmak zorunda olan ve geçimini bir şekilde bu araziden sağlayan kişilerin geleceği ne olacaktır” diye sordu. Parayı ödemezse arazi gidecek Biber gazı, turizmi de baltalıyor Ekonomi Servisi Turistik Otelciler, İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği (TUROB) Başkanı Timur Bayındır, Taksim ve civarındaki otelcilerden günlerdir şikâyet aldıklarını belirterek “Durum çok kötü. Bütün otelci arkadaşlar misafirlerinden yoğun şikâyet alıyor. Özellikle biber gazı konusunda. Biz ise kime başvuracağımızı bilemiyoruz. Ortada bir yetkili yok” dedi. Taksim’de günlerdir süren halk hareketini TurizmGüncel’e değerlendiren Bayındır, otel rezervasyonlarında iptal TUROB Başkanı Bayındır, polisin sıktığı biber gazından dolayı yoğun şikâyet aldıklarını belirterek “İptaller başladı. Böyle giderse turizm tamamen duracak. Bu insanlar halkın kendisi. Savaşçı değiller” dedi. lerin başladığını ifade ederek “Böyle giderse tamamen turizm duracak. Bütün çalışmalarımız boşa gidecek diye korkuyoruz. İşte tam da şimdi bakanlığın olaya el atıp bir kriz yönetimi idaresi ortaya koyması gereki yor. Yabancı mercilere bilgi verilmesi gerekiyor. Mısır bile bunu büyük ölçüde başarıyla yaptı. Bizde ise dört gündür bir hareket yok”diye konuştu. Bölgedeki otelcilerin göstericilere yardım ettiğini de vurgulayan Bayındır, halk hareketi için şunları söyledi: “Eğer evinizin önünde yaralı, zor durumda insanlar görürseniz yardım edersiniz. Otelciler de bunu yapıyor. Bu tepkiler insani. Bu insanlar halkın kendisi. Savaşçı değiller. Gösterilerin devam edeceğini düşünüyorum.” Bunlar insan, savaşçı değil Yabancılara bilgi verilmeli Hızla bütün ülkeye yayılan muhteşem Gezi Direnişi aklıma yine Bourbon Restorasyonu’nu, “Üç Muhteşem Gün” olarak da anılan Temmuz Devrimi’ni getirdi. “Üç Muhteşem Gün”, 1830 Temmuzu’nda Bourbon rejimini yıkamadı ama rejim de bir daha asla istikrar kazanamadı. Direnişi’ Bir ‘olay’ olarak ‘Gezi “Olay” kavramının özel bir anlamı var. Üç gelişmeyi birden içeriyor. Hiç beklenmedik bir anda patlak verir. O “olaya” kadar çizgisel, yeknesak biçimde akan zaman “kırılarak” istikrarını kaybeder, oluşan yeni olasılıklarla “ebedi” (eternal) bir boyut kazanır. Nihayet yaşanan toplumsal olay, kapsadığı kitleye, “olay” başlarken sahip olmadıkları bir bilinç, bir ahlak ilkesi sunar. “Olay”ın yarattığı özne bu ahlak ilkesine sadakat beyan ederek onu evrenselleştirmek için mücadeleye devam etmeye kararlı birey, örgüt, topluluktur. Bu anlamda “olay” katılanları değiştirir: “Olay” biter izi kalır. “Olay”, beklenmedik bir anda patlak verir ama her zaman daha önce olgunlaşmaya başlayan bir “olay alanı” içinde gerçekleşir. Bu nedenle, “Gezi olayı” beklenmedik bir anda patlak vermiştir ama onu doğuran bir “olay alanının”, özellikle 1 Mayıs’tan bu yana olgunlaştığını kolaylıkla söyleyebiliriz. 1 Mayıs 2013’te İstanbul’un polis orduları tarafından fiilen işgal edilmesiyle “bir eşiğin” geçildiğine işaret etmiştim. Bu eşik, bir “olay alanının” şekillenmekte olduğunu gösteriyordu: Reyhanlı katliamını izleyen günlerde ilk akla gelen önlem basına ambargo koydu. Fazıl Say’dan sonra AKP hukuku Sevan Nişanyan’ı çarptı (Say’ı görmezden gelip Nişanyan için bağırmaya başlamanın ikiyüzlülüğünü saptamadan geçmeyelim). Öpüşme yasağı, ahlak kuralına uygun davranma uyarısı gündemde. Meclis’ten bir alkol yasağı yasası geçti. III. köprüye, Yavuz Sultan Selim’in adının verileceği açıklandı. Başbakan, alkol yasağını dini vecibelere bağladı. Nasıl bir gençlik yaratmak istediğine ilişkin Arapça “şaribül leyli ven nehar bir nesil istemiyoruz” ifadesini kullandıktan sonra, köşe yazarlarını hedef alarak “Yazın bakalım nereye kadar yazacaksınız” dedi. Bu ve benzer gelişmeleri sıralamak yetmez. Aynı zamanda bunların arasında “mantıksal bir bağlantı” kurulabilir mi? Bunları kapsayan bir “bütünlük” düşünülebilir mi, diye sormak gerekir. Muhteşem Mayıs Haziran Günleri leriyle gerçekleştirir. Bu saptamaların ışığında yaklaştığımızda siyasi etkinliğin her zaman bu ifade özgürlüğünün (konuşabilmenin) sınırlarının, mekânlarının, hatta zamanının genişlemesi veya daralmasına ilişkin bir mücadele olduğu görülür. Konuştuklarında seslerinin duyulması engellenenler, talepleri yok sayılanlar, konuşabilmek için belli kavramlara, mekânlara ve zamana erişmeye çalışırlar. Çalışınca da yalnızca kendi seslerinin anlam ifade etmesini, kendi anlam sistemlerinin (söylemlerinin) iktidarını arzulayanların, “Gezi Olayı’nda” olduğu gibi sert tepkisiyle karşılaşırlar. iyaset, dil ve mekân diyalektiği Toplumsal yapının egemen ekonomik ve siyasi güç (iktidar) ilişkileri, ayakta kalabilmek için, kimlerin, neleri, nerede konuşabileceğini, nelerin duyumsanabileceğini, bedenin haz alanlarını denetlemeyi amaçlar. Bunu, nelerin sanat, siyaset kategorileri içine alınarak anlamlandırılabileceğine karar vermeye olanak sağlayan, dile, mekâna, haza ilişkin estetik ve “hakikat” rejim S layların içsel bağlantısı Olay alanının bileşenlerini, yukardaki saptamaların ışığında değerlendirirsek, aralarındaki zorunlu mantıksal bağı, oluşturdukları “bütünlüğü” görmeye başlayabiliriz. Fazıl Say ve Nişanyan’a yönelik hukuk işlemleri, içki yasağı, “yazın bakalım, nereye kadar yazacaksınız” tehdidi, “1 O Mayıs savaşları” ve Taksim Gezisi’ndekilere ve destekleyenlere yönelik acımasız, uzlaşmaz tavır, uygulanan şiddet, söylenebilir olanın sınırını, söylenebileceği mekânı belirlemeye yöneliktir. İçki yasağı ve öpüşme yasağı ilk anda hazların sınırlarını belirlemekle ilgiliyse de, “metrodaki uyarı”, “Siz de evinizde için” buyruğu bir başka boyuta işaret ediyor. AKP yönetimi, hazzın kamusal alanda yaşanma biçimini, dolayısıyla mekânını da belirlemeyi arzuluyor. “İçki yasağı” ise aslında içki yasağı değildir. Bu yasağın siyasetle, kültürle ilişkili, özellikle üzerinde durulması gereken bir boyutu var. Türkiye’de rakı masasının “ayran masasından” (eğer böyle bir şey varsa) çok farklı bir kültürel, bireysel tercih kullanma hakkının ötesinde, siyasi bir anlamı, işlevi var. Rakı masası, yemekten çok, uzun sohbetlere ilişkindir. İçki mekânları, bakkalın arka bölmesinden ayakçıya, meyhanelere, nihayet lüks lokantalara kadar, yoksuldan, zengine açık bir çeşitliliği kapsar. Bir arada olmaya ilişkindir, dolayısıyla bu ülkenin toplumsallaşma biçimlerinden biridir. İçki sohbetlerinin uzun, sabahın erken saatlerine kadar sürebilmesi özellikle önemlidir. Rakı içenler bilir ki, zaman geçtikçe konu derinleşir, insan gardını indirir, kimin aslında ne düşündüğü belli olur. Bu sohbetlerde, günlük yaşam sorunlarının çok ötesinde, aşka, cinselliğe, varoluş sorunlarına, edebiyata, sanata ve en “tehlikelisi” siyase te ilişkin konular masaya yatırılır. Bu masalarda projeler, yeni düşünceler doğar ya da ölür, yeni bağlantılar kurulur ya da kopar. Burası ayran içenin değil, içki ama özellikle rakı içenin mekânı ve zamanıdır. Son içki yasağı siyasal İslamın gözünden, kulağından uzak kalan bu mekânları ve zamanı ortadan kaldırıyor. Başbakan’ın, Türkçenin yanı sıra tercümeyi gerektirecek düzeyde Arapça ifadeler kullanması kültürel eğilimini sergilerken getirdiği yasakları gittikçe artan oranda dini, ahlaki, emirlere bağlama eğilimi, Fazıl Say ve Nişanyan olayları, açık bir biçimde, siyasal İslamın, zaman ve mekân kullanma, haz denetleme rejimini egemen kılmayı, buna uygun olmayan rejimleri de yok etmeyi amaçladığını gösteriyor. III. köprü için, Alevilere yönelik katliamlarının yanı sıra yüzü Doğu’ya dönük İran ve Arap uygarlıklarına karşı saldırgan bir politika izlemiş, Arapların elinden İslamın en kutsal emanetlerini ve iktidar kurumu halifeliği almış bir padişahın adının seçilmesiyse anlamlı. Bu isimle, siyasal İslam, AKP hükümetinin aracılığıyla, içerde Sünni olmayanlara, dışarda Müslüman dünyasına tam anlamıyla meydan okumuş oluyor. Bu muhteşem mayıshaziran günleri AKP rejiminin 10 yıllık momentumunu kırdı, istikrarını sarstı. “Olay” siyasal İslamın restorasyon projesinin de Bourbon Restorasyonu’nun kaderini paylaşmaktan kurtulamayacağını gösterdi. Ne ki, bu kaderden kurtulma çırpınışlarıyla devlet şiddetinin daha da artması olasılığı çok yüksektir. TÜSİAR BAŞKANI DEMİRAĞ: 17 bin 500 sigorta acentesi zorda Ekonomi Servisi TÜSİAR (Tüm Sigortacılık Sektörü Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Derneği) Kurucu Genel Başkanı Neşe Demirağ, sigorta şirketlerinin “geçersiz ve mesnetsiz” bir şekilde acenteleri kendileri ile yapmış oldukları sözleşmeleri fesihe zorladıklarını öne sürerek bu nedenle Türkiye’de faaliyet gösteren 17 bin 500 sigorta acentesinin kapanmakla karşı karşıya kaldığını ve zor günler yaşadıklarını belirtti. Demirağ, yaptığı açıklamada, yaklaşık 2 yıldır sigorta şirketlerinin zarar ettikleri gerekçeleri ile sigorta acentelerine türlü “baskılar” yaptığını ifade etti. Sigorta şirketlerinin, sigorta acenteleri ile imzalamış oldukları sözleşmelerde acentelere verilecek komisyon miktarlarını belirlemedikleri için acentelerin komisyonlarını yüzde 1’lere kadar düşürdüklerini söyleyen Demirağ, sigorta acentelerinin sigorta şirketlerince yaşadığı birçok haksızlıklara karşı örgütlendiği TOBB bünyesindeki SAİK (Sigorta Acenteleri İcra Komitesi) üyelerinin kendi iç çatışmaları yüzünden acentelerin yanında yer almadıklarını ifade etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle