16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 HAZİRAN 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Oldu... “Türkiye ve Kürdistan konfederasyon olacak” diyen, hazırladığı raporlarla “barış süreci” denen şeye yön veren, anayasadan “Türk” sözcüğünün çıkarılmasını öneren Columbia Üniversitesi’nden David Philips, 21 Mayıs’ta Huffington Post’a ilginç bir makale yazdı. Philips’e göre PKK terör listesinden çıkarılırsa, diğer kolu olan PYD TürkiyeSuriye sınırında bir tampon bölge oluşturabilirmiş. Böylece, Esad düştükten sonra bir ortak yönetim ve bölgesel işbirliği sağlanabilirmiş. Gelelim, makalede yer alan en can alıcı bölüme... Philips, PKK’nin terör listesinden Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sabih Kanadoğlu, Recep Tayyip Erdoğan’ın “İki tane ayyaşın yaptığı yasa sizin için muteber oluyor da inancın emrettiği bir gerçek niçin reddedilmesi gereken bir olay haline geliyor?” sözlerinin ne anlama geldiğini tek tümceyle tanımlıyor: “Tehlikede olan, bireylerin özgürlükleri yanında, laik, demokratik Cumhuriyettir.” Kanadoğlu diyor ki: Geri Dönüş Yok Akil diye seçtikleri “Ulus devletten kurtuluyoruz” diye göbek ata ata, görevlerini tamamlamışlardı ki... Ulus devletten kurtulmanın bir ayağı da, anayasadaki “Türk”lükten, dolayısıyla Türkçeden kurtulmaktı ki... Kurtuluşumuz, eşit yurttaşlıktan kavimciliğe dönmekteydi ki... Bir zamanların “Türkİslam sentezi” dedikleri ayrıştırma, dönüp dolaşıp “Kürtİslam sentezi” olarak karşımıza çıkmıştı ki... “Ben aydınım, bildiri hazırlar, imzalarım” diyenlere bakılırsa, bu sentez çerçevesinde barışıyor, barışırken de karışıyorduk ki... Gençler ve halk; mayası 1923’te atılmış demokratik laik Cumhuriyetin dönüştürülmesine izin vermeyeceklerini tüm faşist baskılara karşı meydanlarda kanıtladı. Dizginlenemez mağrurluk ve şımarıklığa halk demokratik mücadeleyle son vermiştir. Bundan geri dönüş olamaz. Başbakan Doğru Söylüyor çıkarılıp çıkarılamayacağı konusunu, adını saklı tuttuğu “üst düzey bir Türk yetkilisi”ne sormuş. Türk yetkilisinin yanıtı çok kısa olmuş: “Neden olmasın?” Oldu zaten... “Atatürk’e saldırılara ve rejim değişikliğine ulaşan çabalara hukuk içerisinde karşı çıkmak, devletin organlarının, idare makamlarının, kurum ve kuruluşların ve tüm bireylerin hakkıdır ve görevidir.” Bireyler üstlerine düşen görevi yerine getiriyorlar. Sıra, devletin Recep Tayyip Erdoğan’dan ibaret olmadığını göstermesi gereken anayasal kurumlarda. dönemde, kârların yüzde 120300 arasında artmış olmasını hükümet de izah edememekte, bu müthiş servet transferini, gelir dağılımındaki adaletsizliği, büyüyen sosyal uçurumu gizlemeye çalışmaktadır.” Geçen hafta da kalkınma ajanslarının kalkınma kurullarına ilişkin karar yayımlandı. Kurullarda işadamları dernekleri var, sanayici örgütleri var, İlim Yayma Cemiyeti bile var da mostralık olsun diye bile tek bir işçi kuruluşu yok! Türkİş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, işçiler açısından bu durumlara hiç kuşkusuz bir şey diyecektir. Akil adam ne de olsa... Başbakan, Taksim Gezi Parkı olaylarını değerlendirirken “Olay ideolojiktir!” diyor. Söylediği kesinlikle doğrudur. Bir bakalım: İdeoloji ve/veya dünya görüşü, bir insanın davranışını ve o davranışın dayandığı referans sistemini açıklamak için kullanılan kavramlardır. Kişinin ideolojisi ve/veya dünya görüşü, davranışlarının şekillenmesinde önemli rol oynar. Çünkü insan davranışlarının çoğu, onun hayat anlayışı ve benimsediği değerler tarafından yönetilir. İnsanın dünya görüşü ve benimsediği değerler arasında sıkı bir ilişki vardır. Böyle bakıldığında Başbakan’ın sözlerine “yanlış” demek olası değildir. Ne var ki o “ideoloji” sözcüğünü Taksim Gezi Parkı olaylarını zihninde dışladığı toplumsal/siyasal kesimlere mal ederek “olumsuzlaştırmak” amacıyla kullanmaktadır. Sosyal bilimlere yabancı bir kişi olduğundan, “meşru” bir tanımın “gayrimeşru” bir tanım olduğu/olabileceği varsayımından hareketle içerik ve anlamlarını bilmeden yerliyersiz kullandığı kavram, deyim ve sözcüklerin kendisine toplumdan kazanım olarak geri dönecek bir etki uyandıracağını düşünmektedir. Başbakan’ın yanılgısı, yanlışı buradadır. HHH Olayların kaynağının Gezi Parkı’nda köklenen beş ağacın çok daha ötesinde ve derininde yattığını görememiştir. Olaylar beş günde tırmanmış, ülke geneline yayılmış, dört bir yanda yüz binlerce insan alanlara dökülmüştür. O ise hâlâ köklenen beş ağaçtan, Taksim’e yapılması planlanan Topçu Kışlası’ndan söz etmektedir. Başbakan ve siyasal çevresi İslam ideolojisinin/dünya görüşünün iktidara geçmiş siyasal temsilcileridir; ülkeyi ve toplumu kendi dünya görüşleri temelinde yeniden örgütlemek/ biçimlendirmek çabasındadırlar. Bu çabaları Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana toplumun çoğunluğunun benimseyip içselleştirdiği laiklik ile çatışmaktadır. Kültürümüzü, dilimizi Araplaştırmaktan alkol yasaklarına, HanefiSünni inancını en yüksek değer görmekten Alevilerin ibadethaneleri olan cemevlerini tanımamaya kadar çok sayıda uygulamalar bu çatışmayı derinleştirmektedir. Yüzü Batı’ya, Batı demokrasilerine dönük siyasal, toplumsal, kültürel yaklaşımları benimsemiş olan toplumun geniş kesimleri AKP iktidarının İslamArap kaynaklı, giderek otoriterleşen yönetim biçimini ve Başbakan’ın tüm Arap ülkelerinde görülen “tek Reis” anlayışını içine sindirememektedir. HHH Taksim Gezi Parkı olayları 2002’den bu yana toplumun içine attığı, içinde bastırdığı duyguların öfke/isyan olarak dışarı taşmasıdır. Taksim Gezi Parkı’nda köklenen o beş ağaç bardağı taşıran son damladır ve kısa zamanda sele dönüşmüştür. Farklı inançlardan, ideolojilerden, dünya görüşlerinden, toplumsal sınıf ve kesimlerden, yaş, cinsiyet ve meslek gruplarından insanlar “demokrasi, özgürlük, insan ve doğa hakları” zemininde bir araya gelmişler, bu zeminde oluşan bir “üst dünya görüşü” çatısı altında kendiliğinden (spontane) bir “parlamento dışı muhalefet(PDM)” oluşturmuşlardır. Sis ve gaz bombalı, TOMA’lı, panzerli, plastik mermili güvenlik güçlerinin Taksim Gezi Parkı’ndan çekilmek zorunda kalarak alanı göstericilere bırakmaları doğumunun kutlanması gereken Parlamento Dışı Muhalefet’in ilk zaferidir. Daha nicelerine… Tehlikeye Karşı Halkın TV’si Bağımsızlık savaşı vermiş, aydınlanma yaşamış bir toplumun köleleştirilemeyeceği, halkın çoban ateşleri gibi tüm yurda yayılan direnişiyle bir kez daha anlaşılmış oldu. Bu süreci anlamak istemeyen; özelleştirmelerle semirtilmiş, çıkarı uğruna susmayı ve susturmayı yeğleyen sermaye ve tarikat medyası oldu. AKP iktidarı yığınsal eylemlerle çatır çatır çatlarken olayları televizyondan sabaha değin kamuoyuna Cumhuriyet yazarları ve muhabirlerinin de izlenimleriyle duyuran tek yürekli kanal Halk TV idi. Tek başına yetti. Patron, tarikat medyasıAKP egemenliğini yerle bir etti. Madem Bülent Arınç istemiyor, Cumhuriyet gibi, 10. Yıl Marşı da değiştirilir. Yeni marşın güftesini, okurumuz Savaş Türel gönderdi: “Çıktık açık alınla hamama girdik nalınla / On yılda bolca imam Yeni Marş yarattık her yaştan / Başta imamların saydığı eşbaşkan / Duble yollardan doldurduk kesemizi sil baştan. Korur bizi AVM’ler, kubbeler de siperi / Durmak yok yola devam, haydi eşbaşkan ileri.” Eğitim Baykurt İş Sendikası’nın “Fakir Baykurt Onur Ödülü” Dr. Niyazi Altunya’ya verildi. Ödüller yalnızca verilenleri değil, verilene bağlı olarak ödülün kendisini de onurlandırır. Ödülü Niyazi Altunya’nın hakkıdır bu ödül. Eğitimciliği, örgütçülüğü, eğitbilim alanında yaptığı araştırmalar, verdiği ürünlerle hakkıdır. Altunya’yı da Eğitimİş’i de kutlarız. CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak, bu yıl vergi rekortmenleri açıklanırken, kazanç tutarları ve matrahlara yer verilmediğine dikkat çekti: “Vergi rekortmenleri listesindeki 10 şirketin 8’i bankadır ve 2011’deki beyan edilen matrahları 13.5 milyar liradan bu yıl yüzde 300’ün üzerinde artışla 44 milyar liraya yaklaşmıştır. İlk 100 şirketin kâr ve kazançları ise yüzde 120’ye yaklaşan bir artışla 2011’deki 33.3 milyar TL’lik tutardan 73 milyar TL düzeyine ulaşmıştır. Anlaşılan, memur ve emekli maaşlarının yüzde 45, çalışanların ücretlerinin yüzde 34 artırıldığı bir Sosyal Uçurum ‘Miting İptal Edilmiştir!’ Meriç Velidedeoğlu KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] “28 Nisan 1960” tarihinden “1 Haziran 2013”e dek “53” yıldır, İstanbul, Ankara, İzmir, Trabzon’da gerçekleştirilen, kamuoyu gündemine damgasını vurmuş pek çok mitinge, eyleme katılma olanağım oldu. “28 Nisan” eylemlerinde, polisin en sert müdahalesinden biri de İstanbul Üniversitesi bahçesinde öğrencileri hapsetmekti, işlenen cinayetten sonra, taşarak ileriye atılan gençlerin hiç olmazsa bir bölümü orada tutuklanmıştı. Ve gece yarısı, yardım hemen yakındaki “Askeri Tıbbiye” öğrencilerinden gelmiş, bahçeye yiyecek atmaya başlamışlardı; ayrıca polis su isteyenlere de su veriyordu; yapılan desteğin de ayrımındaydı; görmezden geliyordu. İşte o günden bu yana; o ünlü eylemleri, mitingleri “1 Haziran 2013” günkü “halk eylemi”yle, “halkın başkaldırısı”yla karşılaştırma biraz “zorlama” olur diye düşünüyorum. “31 Mayıs”ı “1 Haziran”a bağlayan gece boyunca, bütün Kadıköy sokaklarını arşınlayıp klaksonlarla, mikrofonlarla Kadıköylülere: “Uyanın, uyanın!” diye seslenen, türkülerin, sloganların eşliğindeki on binler Kadıköy İskele Alanı’na aktılar; güneş doğduğunda yoğunluk daha da arttı, “1 Haziran” sabahı Kadıköy Kadıköy olalı hiç yaşamadığı biçimde ayaktaydı. Dahası, artık “tencerekapak eylemi”de başlamıştı; kadınlar daha çok ses vermesi için, tencereyi ve kapağını kalın “elektrik direkleri”ne vuruyorlardı, o tencereyi istedikleri gibi doldurup pişiremediklerinin hesabını soran bir kızgınlıkla. Bu yeni yöntemle öyle bir ses, öyle bir gümbürtü, öyle bir fırtına patlıyordu ki, insanın içini kamçılıyordu, hem de her bir vuruşta... Kuşkusuz bu ortamda coşku doruğa ulaşmış, gümbür gümbür çağlıyor; kalabalık arttıkça artıyor, artıyor... Birden bomba gibi bir haber: “Miting iptal edilmiştir!” İnanılmıyor! Coşkunluk hiç eksilmeden sürüyor; ne ki haber kesinleşiyor: “Beşiktaş’ta toplanıp Taksim’e gidilecek, “Gezi Parkı” eylemine destek verilecek! Hiçbir kızgınlık, itiraz, “olamaz!” diye eleştiri yok! Şaşkınlık kısa sürüde bitiyor; dahası tek tek hepimiz inanılmaz bir biçimdeaynı kararı alıyoruz: Coşkuyu eksiltmeden sürdüreceğiz; bu arada da “Beşiktaş”a geçmeye çalışacağız, yollar arayacağız... Biz metrobüsle Zincirlikuyu’ya gidip oradan Barbaros Bulvarı’na varınca doğru Beşiktaş’a ineceğiz. Hani Nâzım’ın: “Akın var akın!” dediği gibi yoğun bir kalabalık dalga dalga Beşiktaş’a akıyor; apartmanların, evlerin pencereleri, balkonlar dolu; hem sloganlarla, alkışlarla eşlik ediyorlar hem de “çağrı” yapıyorlar: “Açsanız, başka ihtiyacınız varsa bize gelebilirsiniz! Çekinmeyin gelin, kapımız açık!”... Dikkat kesiliyorum; öne arkaya bakıyorum; sanırım kimse yürüyüşüne ara vermek istemiyor; bir an önce Beşiktaş’ta olmalıyız! Sonunda vardık, alan doldukça doluyor; yanımda yaşlıca görünümlü bir hanım var elbet bana kıyasla çok genç bütün sloganlara katılıyor; tüm türküleri, marşları tempo tutarak söylüyor; elinden tuttuğu “1011” yaşlarındaki kız çocuğu da öyle; sonradan adının “İdil” olduğunu öğrendiğim bu kız çocuğu gözlerini benden ayırmıyor; ayrıca babaannesini sıkıştırıyor: “Sorsana, sorsana!” diye! Sanırım babaanne bıktı torunun çekiştirmesinden, bana dönerek sordu “İdil merak ediyor Atatürk’ü gördünüz mü diye!” Keşki “evet!” diyebilseydim; “hayır!” dememe öyle üzüldü ki... Bu küçük İdil, Atatürk’ten sonra gelen “5.” kuşağı oluşturuyor... HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Hazar Deni 1 zi petrol ve do 2 ğalgazını BakuTiflisErzurum 3 boru hattıyla 4 Avrupa’ya ulaş 5 tırmayı amaçla6 yan projeye verilen ad. 2/ Buğ 7 day, nohut, fa 8 sulye ve çeşit 9 li yemişlerle yapılan bir tatlı... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Pasak. 3/ Alüvyon... 1 P A B U Ç D E R E Üç kişiyle oynanan 2 A Ş U R A G E L bir iskambil oyunu. 3 P U L F L AMA 4/ Arjantin’in pla 4 A R F A B L ka imi... İçinde yağ, O E C D peynir gibi yiyecek 5 K E B E 6 O L A Y İ R lerin saklandığı maE D A ğaralara halk dilinde 7 T U Y U Ğ İ MA J verilen ad. 5/ Ölece 8 A M O K ği kesinlikle bilinen 9 K A Z A N D E R E bir hastanın, acılarını dindirmek için hekim tarafından öldürülmesi. 6/ Akım şiddeti birimi kiloamperin kısa yazılışı... Tanrıtanımaz... İtalya’nın en önemli akarsuyu. 7/ Eskrimde kullanılan üç silahtan biri... Öldürme, yok etme. 8/ Kaba ve kırıcı kimse... Uluslararası Çalışma Örgütü’nün simgesi. 9/ Yuvasından Çin mutfağının en seçkin yemeği yapılan deniz kırlangıcı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bulgaristan’da yaşayan bir Türkmen boyu. 2/ Daha iyi ürün elde etmek için bir ağaçtan başka bir ağaca dal nakletme işi... İspanya’da içkilerle birlikte servis yapılan küçük meze tabaklarına verilen ad. 3/ İki hörgüçlü erkek deve... Tavır, davranış. 4/ Tümör... Maksim Gorki’nin bir romanı... Aldatma işi, hile. 5/ “ delik cepken delik / Yen delik kaftan delik / Don delik mintan delik / Kevgir misin be kardeşlik” (Orhan Veli)... Avrupa’da bir başkent. 6/ “Cezayir menekşesi” de denilen bir süs bitkisi. 7/ Afrika’da yaşayan, bacakları beyaz çizgili bir hayvan... Takımlar grubu, küme. 8/ Bir işi yerine getirme... Bez parçalarından dokunan basit kilim. 9/ Dünya üzerinde Fransızca konuşanlara verilen ad.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle