23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 HAZİRAN 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 İdam sehpasında Temel’e son sözlerini sormuşlar: “Bu da bana bir ders olsun!” demiş. HHH “Barış süreci” de ülkemiz için hayat memat meselesi. Ancak bu süreçte, iktidarın büyük bir hata yaptığı ortaya çıktı! Tayyip Bey de hemşerisi Temel gibi, “Bu da bana bir ders olsun!” diyecek mi? En hayati adım “PKK’nin silahlarıyla sınır dışına çekilmesiydi!..” Ve onlara artık terörist değil, “aktivist” denilmesiydi. Bu da çok makul bir istekti. Sürecin selameti, barış dilini zorunlu kılıyor. Gerçi, Erdoğan dilini pek tutamıyor. Arada “terörist” falan diyor. Ama Allah’ı var, yine de bir kez olsun ağzından “bebek katili” lafı çıkmıyor! PKK dünyanın en kıdemli, en deneyimli, dolayısıyla en olgun örgütlerinden. Tayyip Bey’i mazur görüyor. Ağzından kaçan sözleri, onun “öfke odaklı belagat aşkı”na veriyorlar. Ve kemali ciddiyetle ülkeyi terk etmeyi sürdürüyorlar. Bu arada Hasan Abimizi de aralarına alarak halkımıza terk görselleri sunuyorlar. HHH Sürecin, “start alması” için iktidarın şartı açık: “Silahlarıyla ülkeden çekilmek!” Ama İmralı’nın koşulu belli değil. “Çekilme” süreci sayıya ve süreye dayalı bir tutanağa da bağlanmış değil. Dağlara turnike konulması da söz konusu edilmemiş. PKK’lilerin sırt çantalarına ve GÖRÜŞ TÜİK Dahil Edilmezse Süreç Çıkmazda silahlarına GPRS cihazı takmak da akıl edilmediği için, çıkış trafiğinin sayısal olarak saptanması mümkün olamıyor. Bu arada, İmralı’nın PKK’lilere “aktivist denilmeli” şartının, aslında “pasifist”lerin varlığına da vurgu olduğu hususu ise gözlerden kaçıyor. Sürecin püf noktası olarak, iktidar tam 7 ayrı akil insanlar heyeti oluşturuyor. Akiller, yurdun dört bir yanına dağılıyor. Nihayet görevlerini bitirip, önceki gün ‘huzur’a alınıyorlar. Ve bu noktada ortaya çıkıyor ki... Başbakan’ı meğer, Gezi’nin çapulcuları değil, asıl PKK’li “aktivistler” üzüyormuş. Uzun süredir gizlediği “sırrını” akiller ile paylaşıyor: “PKK’nin sadece yüzde 15’i çekildi!” HHH Çünkü ülkenin de demokrasinin de nasıl olsa tüm ipleri elinde. PKK’ye “vaat ettiği hakların” sadece yüzde 15’ini verir, olur biter. Cumhuriyet tarihinin en anlamlı duası M. Akif açıkladı. Acaba neden kamuoyuna değil de, onlara? Yazılacak raporlarda ölçüyü “Öcalan’a affa kadar geniş tutmasınlar” diye mi? Akiller arasında herhalde “Bu rakamı nasıl buldunuz?”, “Yüzde 15’in küsuru yok mu” türünden sorular çıkmıştır. Sormadılarsa, onlardaki akıl kadı kızında olur. İstatistik için bilinen en yaygın (ve arsız) tanım şu: “İstatistik, bikiniye benzer, ortaya koyduğundan çok, gizlediği çok daha heyecan verir!” Başbakan yüzde 15’i ortaya koydu. Ya koymadığı yüzde 85? Başbakan acaba haklı olarak bu yüzde 85 yüzünden mi heyecanlanıyor ve yüzde 85’in varlığına mı dikkat çekiyor. Son söz Amerikalı yazar John Rothchild’in: “İstatistikler, işkence gören mahkumlara benzer. Bir yerden uygun biçimde bükerseniz, her şeyi itiraf ettirebilirsiniz!” Tayyip Bey, bereket versin, ülkeyi terk eden PKK’li istatistiklerini vermekle yetindi. Çok şükür, Dolmabahçe Camii’nde içki içenlerle, uygunsuz hareket edenlerle veya başı örtülü bir hanım yurttaşımızın 70100 kişilik maskeli kalabalık tarafından dövülüp üstüne çiş yapılmasıyla ilgili bir istatistik açıklamadı. Başbakan için uzlaşmaz falan diyen ayıp ediyor. Prof. Dr. TÜRKKAYA ATAÖV Ya pasifistler? Suriye’den Elimizi Çekelim! ABD’nin silah ve para ile desteklediği sözde demokrasi yanlısı muhalif Sünnilerden bir bölümü, komşu Suriye’nin Şii Deir Ezzor bölgesinde birkaç gün önce en az 60 kişiyi öldürerek geniş bir kıyım ve yıkım gerçekleştirdiler. Ayrıca, Şii evlerine girip mallarına el koydular. Türkiye bu denli insanlık dışı eylemlerde kendi yerini doğru tanımlamalıdır. Yabancı güdümünde mezhep çatışmalarını desteklemenin kime yararı olabilir ki? Kendi haber alma örgütlerimiz Deir Ezzor’un Hatlah köyündeki bu kanlı olayın yabancıların alevlendirdiği çok tehlikeli bir yangın olduğunu gereği gibi saptamalıdır. Olayın varlığını yalnız Suriye hükümeti değil, Esad’ı devirmek için Batı destekli silahlı eylemlerden yana bir Britanya insan hakları kuruluşu da doğruladı. Oralardan gelen bilgilere göre 1.500 kişinin gerçekleştirdiği bu kıyım sırasında, Kuveytli bağnaz bir Sünni yerdeki cesetleri göstererek demiş ki: “Bakın Şii köpekler, tümünüz böyle olacaksınız!” Sırtları ABD’ye dayalı kimi öteki Arap ülkelerinden, giderek Çeçenistan’dan bile koşup gelen ve kendine “İslamcı”, bir de “demokrat” diyen birilerinin yarattığı bu hazin tablo yürekleri dağlar. Ne İslam budur, ne de demokratlık. Komşudaki çatışmanın bu noktaya gelmesinin bir önemli nedeni, muhaliflerin şu günlerde gerilemesi, yer yer yenilmesidir. Devlet güçleri Halep ve Humus kentlerinin birtakım bölgelerini geri aldılar. Bu değişim tutucu Arap iktidarlarıyla ABD, Britanya ve Fransa gibi geleneksel emperyalistleri kaygılandırdı. Örneğin, Katar’ın tanınmış mollası Yusuf el Karadavi tüm Sünnileri Şiilere karşı savaşmaya çağırdı. Onun hiç de gerçekçi olmayan bir savı da şu: “Şii İran Sünniliği ortadan kaldırmak istiyor!” Batılı emperyalistlerin kendilerinin savaşa doğrudan girmeleri seçeneklerin en korkuncudur. Türkiye bu karmaşada barışın, hakkın ve çıkarlarının dışında yan tutmamalıdır. İsrail’de Mossad’ın haber alma kuruluşunun başkanı Tamir Pardo, iddia edildiği gibi, ülkemize gizlice gelip “Suriye’yi ne yapacağız?” diye MİT başkanıyla konuştu mu bilmiyorum. Gene iddiaya göre o son “Gezi Direnişi”nin ardında İran olduğunu söylemişse, buna katılmak gerçekçi olmaz. Britanya Dışişleri Bakanı William Hague de Vaşington’a gitti. AKP yönetiminin bizi bu çok yönlü karmaşanın içine sokmaması, bu yönetim için de ülkemiz için de iyi olur. Savaşa bir de ABD uçakları katılırsa... Bize düşen ezilenlere insancıl yardımdır; o kadar. Onun bir amacı da sığınanları yurttaşlığa alıp onlardan iktidara oy toplamak olmamalıdır. Bölgemiz daha da büyük yangın yerine dönerse, iktidarlarda kimin kalabileceği de belli olmaz. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım. İmralı’nın sözü Ersoy’undur: “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!” Ama aynı M. Akif bugün yaşasaydı... Bu kez “Allah bu millete, yeni barış süreci yaşatmasın!” diye dua etmezdi. “Eskisine devam!” derdi! Ve eklerdi: “Süreç için bazı tedbirler şart. Madem memlekete giriş çıkış istatistiklerini TÜİK tutuyor. Dağlarda, sınır geçişlerinde PKK’li raportörlerin de yer alacağı TÜİK büroları ihdas edin. Yoksa, ülkeyi sadece yüzde 15 terk etti beyanları havada kalır. Hem de süreç de çıkmaza girer!” Yüzyılın duası Başbakan’ın işi zor. Ama üzüntüsü boşuna. Başbakan, akil insanlarımıza “Sadece yüzde 15’i terk etti!” sırrını Herru mu merru mu? ‘VezirRezil’ ve ‘Dil’ MERİÇ VELİDEDEOĞLU Bu “üç”ü arasında “ilk” bağlantıyı günümüzden yaklaşık “2600” yıl önce yaşamış bir “taşlama”, “iğneleme” ustası olan “Aisopos”un kurduğu kabul edilir. Biz ona “Ezop” deriz “1950”li yıllarda adı oldukça sık anılırdı gerek “genç”ler arasında gerek “basın”da. “Demokrat Parti” (DP) iktidarının “Başbakanı A. Menderes”in halka: “Siz isterseniz ‘Hilafet’i bile geri getirebilirsiniz!” gibi seslenişleri, “dil”lendirmeleri “Ezop”u ara ara gündeme oturtuverirdi. “2600” yıllık bu “yergi ustası”nın “aracı, gereci” kuşkusuz “DİL”di, “dili”ydi; “taşlama”larını “oya” gibi ince ince keyifle örerken “iğne”sini batırdığı, “baskıcı”, “buyrukçu”, “çıkarcı” yöneticiler de ona “diş” biliyorlardı. Ne ki, “Ezop”un “yergi”leri yalnızca onları “çileden çıkarmak”la kalmayıp, “sinmiş”, “suspus” olmuş “halk”ın “KORKU” çemberini de yer yer de olsakırdığından söz edilir. Topluma böyle bir “uyanış”ın tohumlarının salınması ileride “ürün”lerini verecekti; “verdi”de denir; bir toplum kesimi “Spartacus”la birlikte başkaldırıp “dört dörtlük” olarak bunu ortaya koydu. Kuşkusuz böyle bir “uyanış”ta payı olan antikçağ düşünürlerinin örneğin “Sokrates”in de yer yer “Ezop”la beslendiği hep onaylanırsa da en yaygın ortak kanı; “taşlama”larını “hayvanlar dünyası” üzerinden yapan “La Fontaine”nin doğrudan doğruya “Ezop”un “çocuğu” olduğudur. “Usta”nın, “vezirrezil ve dil”den oluşturduğu “üç”lü bağlantıya gelince; “Ezop”un yaşadığı “Delfi” halkı, kentin “başyöneticisi”ne, “Despot”una belki yumuşatırız umuduyla bir “yemek” şöleni düzenlemek ister; unutulmayacak çok “değerli” bir yemek yapabilmek için de “Ezop”a başvururlar; o da gereken yanıtı verir; “Yemek” pişirilir, akşam sofrasında “başyönetici”ye sunulur, kapaklı bir tabak içinde. “Halk”ın huzurunda kapak açılır, tabakta özenle pişirilmiş bir “dil” boylu boyunca yatmaktadır! “Ezop”, “başyönetici”ye bunun lezzetli ve değerli bir yemek olduğunu belirtip ardından da keyifle “iğne”sini batırır: “DİL insanı ‘vezir’de yapar ‘REZİL’de yapar!” diyerek... İnsanların özellikle de “siyasetçi”lerin konuşmaları üzerine yaptığı “taşlama”ların “vurucu”luğunun “2600” yıl sonra da ne denli “geçerli” olduğunu “biz”lerin anlaması çok “kolay” olmalı... Buna katılır mısınız? Ama önce “Gezi Parkı” konusuna şöyle bir “değinelim” diyorum. Günlerdir “park”ta “barışçıl” bir “direniş” yapan “on binlerce” gence, onlara “destek” veren yüz binlerle insana, kısacası “halk”a: “Gezi” için ne yaparsanız yapın, kararımızı verdik! Üçbeş “ÇAPULCU’ya soracak değiliz!” diyen böyle bir “despot” tutum için, “Ezop Usta” hiç duraksamadan; “Dil insanı ‘vezir’de ‘rezil’de yapar!” söylemini bugün de “aynen” dile getirir miydi dersiniz? Hele “devlet”inin “kurucu”su olan ve dünyanın “örnek” aldığı, gösterdiği saygın “iki önder”ine tarihte görülmemiş, duyulmamış bir söylemle hiç utanmadan, yüzü kızarmadan, “AYYAŞ” diyebilen bir “despot”a “Ezop”: “Dil insanı! ‘vezir’de ‘REZİL’de eder!” diye haykırmaktan hiç geri kalır mıydı acaba? “Cemevi”ne “cümbüşevi”; “bale”ye “ahlaksız sanat”; “heykel”e “ucube”, “gazeteci”ye “kaleminden ‘pislik’ akıyor”, dahası tasma üzerinden “KÖPEK” diyen bir “siyasetçi”, üstelik “hükümet”in başındaki “siyasetçi”; Tanrı aşkına söyleyin; “Ezop”un o “cuk”oturmuş söylemini “hak” etmiyor mu? Ya, “AKP”nin Genel Bşk. Yardımcısı, “millet”in vekili “S. Kapusuz”, gazeteciye: “Ağzından ‘lağım’ akıyor!” biçimindeki bir söylemle “Genel Başkan”a, “başyönetici”ye “eşlik” ettiğini “Ezop Usta” duyabilseydi o deyişinin o “rezil”li deyişinin ne denli yerinde olduğuna “sevinir” miydi yoksa “bizim” adımıza “üzülür” müydü? Hadi bunlar “İNSAN”a yaklaşımlarını; “ayyaş”, “köpek” diyerek, dahası “pislik”le, “lağım”la “bağ” kurarak ortaya koyan; görülmemiş duyulmamış bir “tür” siyasetçi. İyi de, bir “din” adamının, dini bilgininin üstelik “Diyanet İşleri Başkanı”nın insanı “göz”ünden eden “sakat” bırakan, dayanılmaz bir “acı”yla kıvrandıran, yere seren, “soluğunu” kesen, açıkça “işkence” de eden “biber gazı”nın kullanımını nasıl “caiz” bulup, dolaysiyle nasıl “helal” kılabilir ki? Yoksa “din”imizde “işkence” var da üstelik “helal”de “biz” mi bilmiyoruz? “İslam” dini adına çok “üzücü” bir tutum değil mi? “Halife” Sultan “2. Mahmut”un (18081939); dönemin “Şeyhülislam”ının, “din”le pek ilgisi olmayan bir “konu”da verdiği ve bir “din adamı”na yakıştıramadığı, “uygun” bulmadığı bir “talep”ini “sen kendi konunla meşgul ol!” dercesine nasıl “yırtıp yırtıp” attığını anımsadım(*) “Diyanet”in bu üzücü “duruşu” karşısında... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com (*) N. Berkes, “Türkiye’de Çağdaşlaşma”, Bilgi, 1973, s: 156 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Büyük 1 Okyanus’un 2 güneydoğusunda za 3 man zaman 4 görülen de 5 niz akıntısı... 6 Satrançta bir 7 taş. 2/ Bir dilde kulla 8 nılmış ya da 9 kullanılmak 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ta olan bir söz1 L E B D E ĞME Z cük örnek alınaA L E rak yapılan yeni 2 İ D E A L V İ N T E R sözcük. 3/ Ge 3 P İ NO milerin onarıldı 4 O M E R T A 5 G L A N E T ğı üstü örtülü haİ S vuz... Yürürlük 6 R A M S E S K U P L te olan. 4/ Nâzım 7 A M A K Ö R İ Hikmet ’in bir 8 M O L A oyunu... Sahip, 9 K I R Ç Ç A P malik. 5/ Itırlı bir bitki... “ herşeydir/Sil beni” (İlhan Berk). 6/ Köpek... Ciddi bir yapıtı alaya alarak ortaya konan hicivli tür. 7/ Erzincan’ın bir ilçesi. 8/ Başıyla kanat ve kuyruk uçları aynı renkte olan güvercin... Muhallebisi, böreği ve terazisi vardır. 9/ Gelin olacak kıza erkeğin verdiği para ya da armağan... “Git, defol” anlamında argo sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yalnızca bir bölgede yetişen bitkiler için kullanılan sözcük. 2/ Luc Besson’un bir filmi... Bir sanat yapıtında işlenen ana konu. 3/ Japon müziğine özgü bir tür flüt... Ticaret eşyası. 4/ Vilayet... İlkbaharda kırkılan koyun tüyü. 5/ Bir paranın ya da bir ticari senedin üzerinde yazılı bulunan değere verilen ad. 6/ Tırnak boyası... Yunan mitolojisinde kavga tanrıçası. 7/ Oylumlu... Sahne ya da mikrofonda oynanmak için hazırlanmış yapıt. 8/ Pierre Loti’nin, konusu Türkiye’de geçen romanı. 9/ Türkmenistan’ın plaka imi... Yapılan iş, icraat... Yemek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle