25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 HAZİRAN 2013 PAZAR 18 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK GÜNCEL gündüzlü direnci büyüyerek anlam değiştirdi. Yatağına sığmayan nehirler gibi bir iki gün içinde diğer kentlere aktı.. Gezi eylemleri RTE’nin gaddar, zorba, toplum olaylarında insanlığa aykırı bakışı, ülkeyi demokratik cumhuriyetten, Cumhuriyeti Recebiyye’ye dönüştürmeye çalışması birden büyük toplumsal olaylara dönüştü İstanbul’u İzmir izledi. Bir elinde biber gazı, diğerinde cop, arkasında tazyikli su sıkan araçlarla polis, zorba RTE’ye karşı eylemleri başlatanlara saldırdı. Gece Ankara. Saat 19.00 suları... Birden binlerce insan Kavaklıdere’deki Kuğulu Park’ta toplandı. Eylem büyüdü, büyüdü… Ana arter Tunalı Hilmi Caddesi’ni trafiğe kapattı. Kuğlu Park’taki eylemi izleyen Gülsün Bilgehan (CHP Ankara Milletvekili) dün sabah izlenimlerini, o günlere değin onda görmediğim heyecanla ve sevinçli bir sesle anlattı. Gözlemlerine göre eylemin kıvanç veren yanı, çoğunluğu 2025 yaşlarında gençlerin oluşturması. Atatürk’ün emaneti demokratik cumhuriyet demek ki sahipsiz değil ve gençler zorba, Hitler özentisi bir “Führer” ya da kadim Türklerin tanımıyla “Başbuğ” olmaya hevesli, kültürel kifayetsizliği kuşkusuz RTE’ye geçit vermemekte kararlı... HHH O, şimdi bir kenara çekilmiş, eylemleri izliyor. TV’lere çıkıp hırçın, kavgacı üslubuyla yapacağı konuşmalara malzeme olacak, eylemcilerin halkın gözüne batacak bir hata yapmasını bekliyor. Saldırılarında kullanacağı ilk doneleri eline İstanbul’un RTE’ye sadık valisiyle emniyet müdürü verdi Eylemler birkaç “bildikleri grupların ve politikacıların” eseriymiş! Politikacılar kışkırttı demediler; bu iftirayı başbakanlarına bıraktılar. Oysa bu politikacılara, partilere yönelik suçlama, iktidara musallat olan hastalığın her doğruya karşı çıkmayı marifet sayan kuyruklu yalanlarından biri. Siyasi partilerin eseri değil bu eylemler. Çığ gibi büyüyerek ülkeyi bir baştan öteki başa sarmasını ve devamını umut ederek beklediğimiz eylemler; kuşkusuz toplumsal bilinçlenmeyi açığa vuran ilk işaret. HHH İktidar dört bir koldan suçlu arıyor. Halkın tepkisini sindiremiyor. Anlaşılan o ki Başbakanları eylemlere saldıracak olası konuşmalarında vali ile emniyet müdürünün; gelmiş geçmiş her iktidarın toplumsal eylemler karşısında aciz kaldığında kullandığı, çöp sepetinden çıkarıp önüne koyduğu bilgileri kullanacak!. HHH Zorba iktidar, zorbalığını uygulayacak zorba bir polis örgütü yarattı. Polisi ağır silahlarla donatmaya hazırlanıyor. 1990’larda Başbakan Tansu Çiller emniyet içinde bir örgüt, daha güçlü, tabii silahlarla donanmış ayrı bir birim kurmaya girişmiş; bu önerisi “Türkiye’nin tek bir ordusu var. İkinci bir ordu olamaz” diye Çankaya’dan dönmüştü. RTE şimdi bir yasayla polisi ağır silahlarla, örnek de veriyorlar, havan toplarıyla donatmaya… …polisten ikinci bir ordu kurmaya hazırlanıyor. HHH Üzerinde önemle durulmasını gerektiren bir olaya tanık olduk... Gazetelerdeki “askere tehdit” başlığı altında küçük gösterilen habere göre: Polise takviye olarak gönderilen TOMA aracı Gümüşsuyu’ndaki askeri hastanenin önünde dönüş yapmak istedi. Hastane önündeki bariyerlerin indirilerek kendilerine geçiş verilmesini isteyen polislere askerler, yasak olduğunu, açamayacaklarını söyledi. Bunun üzerine bir polis, “Bir dahaki sefere buraya gaz atacağız” dedi. Polise tepki gösteren bir asker de “Sen buraya gaz at, bak biz de buradan ne atıyoruz görürsün” dedi. Polise giderek önemli yetki ve olanaklar vermenin ne denli tehlikeler içerdiğine örnektir bu olay... HHH RTE’nin anlamadığı, anlamak istemediği toplumsal hak ve ödevler; 1793 Fransız Devrim Anayasası Önsözü’nde yazılı: “Hükümet halkın haklarını bastırdığında, ayaklanma, halk ve halkın her türlü kesimi için hakların en kutsalı ve ödevlerin en vazgeçilmezidir.” Twitter’da Gökçek’e küfür ettiği gerekçesiyle soruşturulan Aksoy’un evine baskın yapıldı. Kararın hukuka aykırı olduğu belirtildi. HİLAL KÖSE Avukata Twitter baskını İfade vermedi Avukat Aksoy’un ifadesi 24 Mayıs’ta Beykoz Cumhuriyet Savcısı Faruk Yıldırım Ermerak tarafından alındı. Susma hakkını kullanan Aksoy, savunmasını mahkemede yapacağını ifade etti. Aksoy, başka bir meslektaşıyla birlikte çalıştığı bürodaki bilgisayara da el konulduğunu belirterek maddi ve manevi tazminat davası açacağını söyledi. n Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Hakaret gerekçesiyle evi basıldı, 13 saat polis araması yapıldı İstanbul Barosu üyesi avukat Hikmet Yasin Aksoy hakkında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in şikâyeti üzerine “hakaret” suçundan soruşturma başlatıldı. Twitter’da Gökçek’e küfür ettiği gerekçesiyle soruşturulan Aksoy’un evinde yaklaşık 13 saat arama yapıldı. İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı Ömer Kavili ise arama kararına, hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz etti. Avukat Aksoy’un evindeki arama, Ankara Bilişim Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü’nün talebi üzerine Beykoz Cumhuriyet Savcılığı’nca yapıldı. Beykoz 1. Sulh Ceza Mahkemesi yargıcı 8 Mayıs’ta, savcılığın arama talebini CMK 134. maddesi uyarınca, talep yazısında başka surette delil elde etme imkânının bulunmadığını gösteren herhangi bir soruşturma evrakının olmadığını gerekçe göstererek kabul etmedi. Mahkemenin başka bir yargıcı, ertesi gün arama talebini ka bul etti. Arama kararında suç delillerinin elde edilebileceği, şüphelinin tespit olunabileceği hususunda makul şüphe bulunduğundan, talebin kabulünün gerektiği ifade edildi. Kararda, aramaya neden olan suç “internet sitesi vasıtasıyla hakaret” olarak belirtildi. Savcı ve Emniyet yetkilileri 9 Mayıs’ta saat 15.00’te Aksoy’un evine geldi. Bilgisayar harddiskleri kopyalandı. Arama ertesi gün saat 03.42’de sona erdi. Arama sırasında Aksoy’un yatak odasına, kitaplarına, notlarına da bakıldı. Aramaya baro gözlemcisi olarak katılan avukat Ömer Kavili, suçlamanın hakaret olması ve internet sitesi vasıtasıyla hakaretin yazılı olması karşısında, “başka türlü delil elde etme imkânının olmaması” koşulunun gerçekleşmediğine dikkat çekti. Ka Gözlemcinden itiraz rarda, arama yapılacak kişinin avukat olduğunun yer almadığını, böylece yargıcın kandırılmasının söz konusu olduğunun anlaşıldığını belirten Kavili, CMK’ye göre avukatlara yönelik arama kararı için tek yargıç değil mahkeme kararının arandığını vurguladı. Kavili, kararda suçu kanıtlayacak delillerin neler olacağının açıkça yazılmamış olması ve bu keyfilik nedeniyle avukatın ailesiyle yaşadığı evin oturma odası ve avukatın yatak odasında arama yapıldığına dikkat çekti. Odalardaki arama sırasında, avukatın mesleki faaliyetlerine ait kitaplarına, notlarına ve eşyalarına bakıldığını belirten Kavili, “Bu durum ‘avukatın meslek sırrını ifşa’ suçunu gündeme getirir. Arama sırasında, var olan delil dışında neyin ele geçirileceği hem polis hem de hak ve özgürlüklerin güvencesi konumun daki makamda görev yapan yargıç tarafından hiçbir yere açıkça yazılmamıştır” dedi. aha önce de yapıldı Lise öğrencisi İrem Aksoy, #EdepsizsinMelihGokcek hashtag’i ile attığı iki tweet nedeniyle Beylikdüzü’nde gözaltına alınmış, evinde arama yapılmıştı. Aksoy hakaret suçundan, Ankara Çocuk Mahkemesi’nde yargılanacak. Eyüp Hanoğlu “#EdepsizsinMelihGokcek hashtag’i ile “Tamam Melih Gökçek edepsizdir, Ankara’nın yarısından fazlası buna şahit zaten, yetmez mi” diye bir tweet attı. Gökçek, bu tweet nedeniyle şikâyette bulununca, Hanoğlu Zürih’e gitmek üzere havaalanınıda pasaport kontrolündeyken gözaltına alındı. Hanoğlu saatlerce gözaltında tutulduğu için uçağını kaçırdı. D Aygün, Reyhanlı belgelerini sızdırdığı iddiasıyla tutuklu askeri ziyaret etti: Hakkında hiçbir delil yok MEHMET MENEKŞE SİVAS CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün , Reyhanlı katliamını önceden haber veren istihbarat belgelerini RedHack’e sızdırdığı iddiasıyla bir haftadır Sivas 5. Piyade Eğitim Tugay Komutanlığı Askeri Cezaevi’nde tutuk lu bulunan er Utku Kalı ile görüştü. Görüşme sonrası açıklama yapan Aygün, Kalı’nın hakkındaki iddiaları reddettiğini anımsatarak dosyasında delil bulunmadığını söyledi. Ama sya İl Jandarma Komutanlığı’na bağlı E tipi kapalı infaz kurumu jandarma karakolunda er olarak askerlik yapan Utku Kalı, 24 Mayıs’ta “gizli belgeleri sızdırdığı” iddiasıyla gözaltına alınarak Sivas Askeri Savcılığı’na sevk edilmiş, ifadesinin ardından tutukla narak 5. Piyade Eğitim Tugay Komutanlığı Askeri Cezaevi’ne konulmuştu. Er Kalı’yı tutuklu bulunduğu Sivas 5. Piyade Eğitim Tugay Komutanlığı Askeri Cezaevi’nde ziyaret ederek görüşen Aygün “Utku mah kemede yaptığı savunmasında ‘gizli belge sızdırdığı’ iddiasını reddetti. Yandaş medyanın yalanlarında belirtildiği gibi susma hakkını kullanmadı, ifade verdi. Utku dosyasında bir tek delil olmadığı halde neden hapishanede? Muhtemelen Malatya Akçadağ doğumlu olması ve ‘elektronik haberleşme bölümü’ mezunu olduğundan. Gözaltına alındığında bizzat komutanları tarafından tehdit edildi, boğazı sıkıldı, darp edildi” dedi. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ) CHP’Lİ YILMAZ: yorumumuza haklılık kazandırdı. Sadece çevre ülkelerden gelen haberleri sıralamak bile tabloyu çok net bir biçimde ortaya koymaya yetiyor. İran Meclis Başkanı Ali Laricani, durumu tek cümleye sığdırdı. Şöyle dedi: “Türkiye, Suriye konusunda yaptığı yanlış hesaplamaların faturasını İran’a çıkarmasın.” Laricani’yi böyle bir açıklama yapmaya iten, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun şu sözüydü: “İran ve Hizbullah Suriye’deki çatışmaların bizzat içinde.” Hem askeri hem sivil kanadı, belirlediği stratejiyi sonuna kadar sürdürme gücüne sahip Lübnan’daki Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah, Esad yönetimini sonuna kadar destekleyecekleri işaretini verdi, şöyle dedi: “Esad saflarında yer almaya devam edeceğiz. Suriye düşerse Kudüs de düşer. Mücadelemizin belkemiği budur.” Buna yanıt, Davutoğlu yerine her şeyden sorumlu Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’dan geldi. Şöyle dedi: “Şimdi Hizbullah karar almış, Esad’ın yanındayız diye. Müslümanlara ölüm kusan Esad’ın yanında yer alan Hizbullah lütfen İslamdan ve Kuran’dan güç devşirmesin. Onların güç devşireceği yer Müslümanları birbirine düşürmek isteyen şeytandır. Hizbullah’ın adını değiştirmesi lazım, Hizbuşeytan yapması lazım.” Olacağı buydu, işin içine şeytan karıştı. HHH Bozdağ’ın bu sözleri, İslam dünyasının birliği konulu, yabancı ülkelerden temsilcilerin katıldığı uluslararası sempozyumda söylediği dikkate alınırsa ayrı bir anlam kazanıyor. Çevre ülkelerde durum böyle, küresel oyuncular katında nasıl? Bu sorunun yanıtını veren en somut gelişme hafta ortasında yaşandı. Avrupa Birliği, Suriye’deki muhaliflere silah ambargosunu kaldırma eğilimine girince, Rusya şu karşılığı verdi: “Ben de Esad yönetimine S300 füzesi satarım.” Bu iki haber ışığında Suriye’nin yakın gelecekteki durumunu şöyle öngörebiliriz: Suriye’deki muhaliflere kim yardımda bulunma kararı alırsa, hemen Şam yönetimine yardım eden de çıkacak. Böylece Suriye, küresel çekişmenin, hatta savaşın zemini haline gelecek. Kaybedense Suriye halkı olacak, bu ülke açısından tatsız bir kısırdöngüye girilecek. Haziran ayında Cenevre’de ABD ve Rusya’nın ortak girişimiyle toplanacak konferans bunun bir göstergesi olacak. Aslında şimdiden oldu bile. AKP’nin “Bir umut, belki Esad’ı devirecek adım atılır” beklentisinde olduğu bu konferansa Şam yönetimi de katılacak. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, bunu Bağdat’a yaptığı resmi gezide açıkladı. Muallim hem Irak yönetimini yanlarına aldıklarını ilan ediyor hem de uluslararası camiadaki varlıklarını duyuruyordu. HHH Suriye konusu ne yazık ki iç gündemimizin de ciddi bir sorunu. 11 Mayıs’taki Reyhanlı saldırısından sonra hükümet, hemen bu olay üzerinden politika üretme işine girişti. İlk günlerin açıklaması şuydu: Saldırganlar tespit edildi. Tümü bizim insanlarımız, ne yazık ki kendi içimizden, Suriye yönetimine destek verdiğini düşünen bir örgütün işi. O gün için, Türkiye’de hükümetin politikasını desteklemeyenlere yüklenmek böyle bir gelişme ile olanaklıydı. Bu hafta saldırganlar değişti! Yine her şey ortaya çıkarıldı. Saldırganlar Suriye’den geldi. Aralarında CHP heyetlerinin Şam ziyaretini organize edenler de var. Bakarsınız önümüzdeki hafta Reyhanlı saldırısı yeniden aydınlatılır! İşe şeytan karıştı bir kere, ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Galatasaray’da 19. yıl İstanbul Haber Servisi Gözaltında kaybedilen yakınlarının bulunması istemiyle her cumartesi Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri, dün eylemlerini 427. kez gerçekleştirdi. Cumartesi Anneleri, Galatasaray’daki oturma eylemlerinde 19. yıla girdiklerini belirterek 27 Mayıs 1995 tarihinden bugüne kadar kayıpların akıbetlerinden hiçbir sonuç alamadıklarını vurguladılar. Oturma eyleminde, Taksim Gezi parkında polisin orantısız güç ve binlerce gaz bombası atması da kınandı. Cumartesi Anneleri adına basın açıklaması yapan Sebla Arcan, “Eylemimizin üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen yakınlarımızın bulunması için hiçbir adım atılmadı” dedi. Arcan şöyle konuştu: “Geçmişte bizim evlatlarımızı düşmanlaştırarak kaybeden zihniyet bugün de yurttaşlık haklarına sahip çıkan evlatlarımızı hedef aldı. Panzerleriniz, bombalarınız, coplarınız, silahlarınız, gözaltılarınız, işe yaramadı, yaramayacak.” u Yılmaz, Tanrıkulu’na “CIA Ajanı” dediği gerekçesiyle sevk edildiği Grup Disiplin Kurulu’na savunmasını yazılı olarak verdiğini bildirdi. Cezalandırmayı kabul etmem Vahşeti Gördüm! Dayanışmayı da! n Baştarafı Arka Sayfada takılmadan, kendileri için sokaklardaydı. Ve polis hiç durmadan biber gazı ve tazyikli su sıkıyordu. Polis sıkıyor onlar ilerliyorlardı. Polis sıkıyor onlar birbirlerine daha sıkı kenetleniyorlardı. Ve tek bir slogan hâkimdi: Tayyip istifa! Gözlerim yanmaya başladı, biber gazının etkisi epeyce bir zaman sürüyor. Evime geldiğimde, saat biri biraz geçiyordu ve daha içeri girer girmez, teneke sesleri ortalığı sardı, ben de yeniden sokağa çıktım. Kadıköy’de boğanın yanında toplanıyoruz. Yolda arabayla gitmek ne mümkün, arabalar yolu tıkamış, insanlar iki tarafımızdan sel gibi akıyor. Nöbete gidiyorlar. Ben de ilerliyorum… Bu gece İstanbul uyumuyor… Şimdi biraz uyuyup yeniden direnişe gideceğim. Ama beni karşıdan evime getiren taksi şoförünün sözlerini aktarmadan beni uyku tutmaz: Doğma büyüme Cihangirliymiş. Gezi Parkı’nda az dolaşmamış. Ve AKP’ye oy vermiş ama ne zaman ki Başbakan “iki ayyaş” kelimesini kullanmış, AKP’den buz gibi soğumuş. Eh ne yapalım, Başbakan sayı saymasını bilmiyor, bu ülkede “ayyaş”ların sayısı onun sandığından da çokmuş. Olur böyle hatalar. Bu arada Taksim’de tam karşımda bir polis biber gazı atmaya çalışıyor, bendeniz “hadi at” diyorum, “bu iktidar bir gün sana anneni de biber gazına boğ emrini verebilir”. Polis bir duruyor ve arkasını dönüp başka bir tarafa gidiyor. Bu iktidar bunu da yapar. Artık hiç kuşkum kalmadı. Hadi artık direnişe. Bu arada gelin, Türkiye’nin her yerinde, direniş ve vahşi polis şiddeti sürerken, bununla ilgili tek bir haber yayımlamayan, bizi yabancı televizyonlara mahkum eden, haber kanallarını ve bunların sahiplerini sessizce protesto edelim. Mallarını almayalım, restoranlarına gitmeyelim, gazetelerini okumayalım ve televizyonlarını izlemeyelim. Devletle ve AKP’yle göbek bağını kesemeyen sermaye bir tek bundan anlar. Çünkü onların Allah’ı paradır! Bu arada, olayları sürekli canlı yayınla ve heyecanı hiç bitmeyen bir program akışıyla sunan Halk Tv’ye kucak dolusu teşekkürler. Çok önemli bir iş yaptınız, devam… Eskiocak ailesinden düzeltme CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz, gazetemizin önceki günkü sayısında yer alan “Reyhanlı’da ABD esnafı” başlıklı haberde, hazırladıkları raporda adı geçen Nasır Eskiocak’ın o bölgede yaşayan Arap Alevilerinin dini lideri dede Nasır Eskiocak’ın torunu olduğu bilgisinin, Eskiocak’ın ailesi tarafından doğrulanmadığını bildirdi. Özgündüz, raporda adı geçen Nasır Eskiocak’la Alevi dedesi Nasreddin Eskiocak arasında hiçbir akrabalık bağı olmadığını ifade etti. Yaşam ile ölüm arasında ADANA (Cumhuriyet) İHD, cezaevlerinde insanlık dışı uygulamaların sürdüğünü, 412 hasta tutuklu ve hükümlünün yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide bulunduğunu belirtti. İHD ve pek çok sivil toplum örgütü temsilcileri, Adana Büyükşehir Belediyesi önünde bir açıklama yaparak cezaevlerindeki insanlık dışı uygulamalara son verilmesini istediler. İHD Yönetim Kurulu üyesi Nejat Okay, çeşitli cezaevlerindeki 412 hasta tutuklu ve hükümlüden 130’unun durumunun çok ağır olduğunu söyledi. Cezaevlerindeki kirlenmişliğin dün olduğu gibi bugün de devam ettiğine dikkat çeken Okay, “Cezaevlerinde onlarca hasta tutsak yaşamla ölüm arasındaki ince çizgidedir. Anayasal bir hak olan tedavilerinin, cezaevlerinin sağlıksız koşullarında yapılmasına imkân olmadığı bir gerçektir. Bu anlamda; tüm duyarlı kişi, kurum ve kuruluşları hasta tutsakların tedavilerinin hastane ya da evlerinde yapılması konusunda duyarlı olmaya çağırıyoruz” diye konuştu. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’na “CIA Ajanı” dediği gerekçesiyle sevkedildiği Grup Disiplin Kurulu’na savunmasını yazılı olarak verdiğini bildirdi. Yılmaz, Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada, Grup Disiplin Kurulu’nun 5 Haziran’da yapacağı toplantıdan önce yazılı savunmasını kurula ilettiğini söyledi. Disiplin kurulundan karar çıkmadan konuşmayacağına dair söz verdiğini dile getiren Yılmaz, yaptığı hiçbir şeyi reddetmediğini belirtti. Yılmaz savunmasında, söylediği her şeyi, gerekçeleriyle birlikte yazdığını kaydetti. Savunmasının suç niteliğinde olmadığına yer verdiğini belirten Yılmaz, kendisinin hiçbir şekilde cezalandırılmayı da kabul etmeyeceğini vurguladı. Yılmaz, “Ben bir hukukçuyum. Bunun bir suç niteliğinde de olmadığını belirttim. Takdiri disiplin kuruluna bıraktım” görüşüne yer verdi. Grup Disiplin Kurulu’ndan nasıl bir karar çıkacağını beklediğinin sorulmasına Yılmaz, “Bence ceza çıkmaz” karşılığını verdi. “Uyarı” istemiyle disipline sevk edildiğinin anımsatılması üzerine Yılmaz, “Uyarı da bir cezadır. Böyle bir şeyi hiç kabul etmem” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle