17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 HAZİRAN 2013 SALI [email protected] 18 Fotoğraf: VEDAT ARIK KÜLTÜR DOCUMENTARIST GEZİ PARKI’NDAKİ TÖRENLE SON BULDU Ödül gaz maskesi Kültür Servisi Taksim’de ve Türkiye’nin her yerinde devam eden direniş nedeniyle uzatılan DOCUMENTARIST 6. İstanbul Belgesel Günleri, önceki gün Gezi Parkı’nda yapılan ödül töreniyle son buldu. Gezi Parkı direnişinin hareketli ilk günlerinde başlayan festivalin direktörü Necati Sönmez, “Festival tarihinin en güzel kapanışıydı!.. Emeği geçen tüm çapulculara teşekkür ederiz. Maskesiz günlerde yeni festivallerde buluşmak umuduyla” şeklinde konuştu. Ufuk Törende Johan vander Emiroğlu Keuken Yeni Yetenek Ödülü sahiplerine takdim edildi. Ödülün bu yılki kazananı İsviçre’de yaşayan Ufuk Emiroğlu’nun ilk filmi “Babam, Devrim ve Ben” oldu. Yönetmene ayrıca festival ekibi tarafından gaz maskesi hediye edildi. Doğu Akıncı’nın “Mustafa’nın Yaşam Zinciri” adlı belgeseli ise Özel Mansiyon Ödülü’ne değer görüldü. De Omnibus Dubitandum Est Karl Marx kızlarının ödev kâğıtlarına “De omnibus dubitandum est” diye not düşermiş. Ben de kendi “ödev” kâğıtlarıma, Descartes’ın “Her şeyden şüphe duymak gerekir” anlamına gelen bu sözünü hep not düşerim. O yüzden her zaman olduğu gibi yine “Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak” diye sevinenlerin hevesini kırmaya yatkınım. Evet, bazen ben de tedirgin oluyorum; ama her şey olup bittikten sonra ruhum erken sevincimin düşeceği bir yılgınlıkla yaralanacağına, varsın şimdiden derin bir şüphenin yersizliğiyle dağlansın, razıyım. Elimde değil; daha düne kadar uzlaşmacı muhalifleri tarafından “Yiğidi öldür ama hakkını ver” denilerek başarılı bulunan bir liderin, üç gün içinde, sadece bizim değil, politik ortaklarının ve hatta tüm dünyanın gözünde “deli” etiketiyle kolayca rafa kaldırılma çabasının altında bir bit yeniği arıyorum. Elimde değil; kapitalizmin pembe olanaklarıyla derinden zehirlenmiş bir toplumun antikapitalist bir hareketle parlayan heyecanının kalıcılığına güvenmiyorum. Elimde değil; politik referanslara dayanmayan kalkışmaların, politik kurnazlıklar karşısında kalıcı bir gücü olabileceğini ezberim almıyor. Beni umutlandıran tek şey var, o da isteğin büyülü gücü. Biz ne istersek o olur, bunu biliyorum. Ama ne istediğimizi bildiğimizden emin değilim. Hele hele kim olduğumuzu bildiğimizden... çok şüpheliyim. Elimizde bayraklar sallayıp sert adımlarla Gezi Parkı’nı tavaf ederken, insanların sırtına kendi sloganlarımızın yazılı olduğu çıkarmaları sorgusuz sualsiz yapıştıran Mustafa Kemal’in askerleri miyiz? Laikliği küçümsemeyi hâlâ marifet sayan, ulus ya da ümmet nedir hiç düşünmeden ulusalcılara dudak büken, kelimelerin tuzağına düşüp liberalliği özgürlük sananlar mıyız? Canımızı acıtana kadar yumruk sıkarak ve boğazımızı yakan eski sloganları haykırarak, daha doğmadığımız yıllarda öldürülmüş onlarca devrim şehidinin yasıyla mühürlenmiş, genç sevinçlerden mahrum bırakılan solcu çocuklar mıyız? Yıllarca süren silahlı bir mücadelenin ardından, şaibeli pazarlıklarla girilen bir barış sürecinde, aslında aynı dili konuşmadığımız iktidarla daha dün işbirliği yapan; şimdi de yıllarca yasaklı olan dilimizin şarkılarını, şehrin en mühim meydanında bağıra bağıra söyleyebilmenin hazzıyla, iktidara kafa tutan ezilmiş bir halk mıyız? En renkli kıyafetlerimiz ve en edepsiz ve en tatlı hallerimizle “Yasak ne ayol” diye diye meydanı tavaf eden, “Eşcinseller her yerde; evde, işte, Meclis’te” gerçeğini sadece kurtarılmış meydanlarda haykırabilen, hayatın ara sokaklarına girdiğimizde acımasızca taciz edilen kırılgan ruhlar mıyız? Dindar insanlarla birlikte yaşamanın kuralının karşılıklı hoşgörü olduğunu unutup, yersiz bir suçluluk duygusuyla bunu tek taraflı bir saygı sığlığına indirgeyen ve ilişkiye hiç fark etmeden kalıcı zararlar veren tavizkâr inançsızlar mıyız? Büyük paraların idare ettiği karanlık bir rekabet ekonomisinin küçük ve yoksul birer neferi olduğumuzu görmeden, ölümüne benimsediğimiz bir taraftar kimliğinin aslında neye alet olduğunu hiç sorgulamadan, delikanlılığımıza ve adalet duygumuza güvenerek, çatışmalarda en önde duran ve barikat yapmakta, ateş gibi kavurucu bomba kovanlarını çıplak elle tutup geri atmakta mahir olan ölümlü kahramanlar mıyız? Yoksa herhangi bir iktidar talebi bulunmayan, çevreye duyarlı, barışçıl, iyi kalpli, kibar ve akıllı olan, bizden önceki yılgın nesillere dönüp “Bakın tek kelime Marx okumadan da devrim yapmak mümkün” diyen özgür ruhlu siyasetdışılar mıyız? Kim olduğumuz bir yana, peki doğru olan ne? Polis çekilir çekilmez, etrafımızı barikatlarla çevirip, şehrin en mühim meydanında zafer kazanmanın sarhoşluğuna kapılmak mı; yoksa polis neden buradan çekildi de diğer alanlarda şiddet sürüyor diye, kazanılan zaferden kuşku duymak mı? İktidarın başındakinin delirdiğine kanmak mı; iktidarın bizi delirtmeye çalıştığından şüphelenmek mi? Bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına inanmayı ben de çok isterdim. Ama madem akıl ve bilim, inançtan çok şüpheyle evrilir; demek ki aslolan inanç silahını şüphe zırhıyla koruyabilen değişimdir. ‘Sanatın Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’na ilişkin taslaklardan biri basının gündeminde Zapt etmek mi yok etmek mi? yöneten kurumların tüzelkişiliğini ortadan kaldırmaktır. “Özelleştirme” söylemleri, “Sanatın Desteklenmesi Hakkında Kanun z gittik uz gittik’ derken Tasarısı”na ilişkin bir taslağın ana hatlarının 17 Mayıs tarihli Radikal’de Devlet Tiyatroları’nın 20122013 döHacer Boyacıoğlu’nun “Sanata Üst nemindeki etkinliklerine ilişkin bilgiler Kurul” başlıklı yazısında yer almaşöyle: “430 bin km. yol katettik. 81 sıyla somutlaşmış görünüyor. Taslailimize gittik. 149 farklı oyunla 6 bin ğın içerdiği bilgilere göre 180 temsil verdik.” Ne ki Kültür ve Turizm Bakanoyunların çoğunlukla kapau Taslağın içerdiği lığı bünyesindeki Devlet lı gişe oynanmasına karşın bilgilere göre Kültür Opera ve Balesi ve Devbu kurum, nüfusun ancak ve Turizm Bakanlığı let Tiyatroları genel müçok küçük bir bölümüne dürlükleri ile Güzel Sahizmet götürebiliyor. Opebünyesindeki Devlet natlar Genel Müdürlüğü ra ve bale sanatlarının kitOpera ve Balesi ve lelere ulaşma şansı ise çok kaldırılıyor. Açıkta kalan Devlet Tiyatroları daha sınırlı. Bu durumda opera, tiyatro, bale, dans genel müdürlükleri ile devletin desteğini çekmesi ve müzik sanatçıları, bulundukları ildeki Kültür Güzel Sanatlar Genel değil, artırması gerekiyor. ve turizm müdürlüklerine Müdürlüğü kaldırılıyor. Kaldı ki, sanat dallarındaki kurumlaşmaların tamambağlanıyor. Açıkta kalan opera, lanmış olduğu gelişmiş BaAdı geçen taslak yatı ülkelerinde bile devlet bu tiyatro, bale, dans salaşırsa, sanatçılar sahpahalı sanatlara bizdekinin ne yaşamlarını nasıl sürve müzik sanatçıları, çok üstünde destek veriyor. dürecekler? Herhalde, bulundukları ildeki Taslak yasalaşırsa, devaralarından biri çıkıp bir kültür ve turizm let gücüne dayandırılarak proje hazırlayacak. Pro81 ilimize ulaştırılan tiyatmüdürlüklerine jenin en az yüzde ellisiro hizmeti nasıl gerçekleşeni gerçekleştirebilecebağlanıyor. cek? Ya opera ve bale saği bir para kaynağı bulanatçıları ne yapacak? cak. Sonra Kültür ve TuBaleye yeni başlayanlar için “gelişrizm bakanlığına bağlı olarak kurulame ölçütü” ayaklarının parmak uçlarıcak olan, idari ve mali özerkliğe sahip nın kanamasıymış. Güzelliklerin yara“Sanat Kurumu”nun karar organı nitılabilmesi için çekilen bedensel acının, teliğindeki Bakanlığın teklifi üzerine sanatı sanat kılma adına ödenen bedeBakanlar Kurulu’nca atanacak 6’sı illin metaforu! gili sanat dallarıyla ilişkili 11 kişilik Anlayanın saygı duyduğu ve kutsa‘Sanat Kurulu’na başvuracak. Kurul dığı… onay verirse işe girişecek. Ne ki, kuruldan yapım desteği alınabilmesi için sözleşme koşullarına uyulması gerekiyor. (Bu koşulların ne olduğuna ilişkin bir bilgi yok.) Daha sonra, koşullara ters düşüldüğüne karar verilirse destek geri çekilecek ve proje sahibi dımdızlak ortada kalacak… Projenin gerçekleşme durumunda ise “maliyeti kurtarmak için”, tıpkı özel tiyatroların yapmakta olduğu gibi, bilet ücretlerini dörde katlayacak. DİRENİŞLE İLGİLİ İLK KİTAP YAYIMLANDI: ‘GEZİ GÜNLÜKLERİ’ ‘Çapulcuların hikâyesi’ Kültür Servisi Taksim Gezi Parkı Direnişi iki haftayı geride bırakırken, direnişle ilgili ilk kitap yayımlandı. Yazılama Yayınevi tarafından basılan “Gezi Günlükleri” adlı kitapta direniş eylemlerinden pek çok fotoğrafa, duvar yazısına, afişe ve sosyal medya mesajlarına yer verildi. “Gezi Günlükleri”nin editörü Gamze Erbil, “Çapulcuların hikâyesi” başlıklı sunuş yazısında, “Gezi direnişinin hikâyesi farklı biçimlerde, farklı dillerde, farklı yönleriyle çok anlatılacak. Paylaşılacak o kadar çok şey var ki, paylaşmaya bile yetişemiyoruz. Sonuçta anlatılan bizim hikâyemiz” diyor. “Gezi Günlükleri” adlı derlemenin sınırlı bir kesitte, sınırlı olanaklarla kotarıldığını vurgulayan Erbil, “O son birayı yasaklamıycaktın Tayyip! Bir halkı bu kadar yok saymayacaktın” diye başlayan Sunuş’ta şunları söylüyor: “Her direniş bir uyanıştır. Şaşırtır, heyecanlandırır, mutlu eder ve zihin açar. Her direnişte kayıplar da olur. Üzer, öfkelendirir, biler. Kayıplara rağmen ve onların öfkesiyle, direniş gülümsetmeye devam eder. Kendi aklını, yaratıcılığını, kendi kültürünü şekillendirir. Son bir haftada çok şaşırdık, çok heyecanlandık, çok öfkelendik. En önemlisi de kendimize, insanımıza güvenimiz tazelendi, yaratıcılığımıza hayran kaldık...” Minicik kızım bir bahar dalı kopardığında, “Niye yaptın, bak ağacın canı acıdı, kırdığın yerden gözyaşları akıyor” deyivermiştim eskiden. Anlamıştı, içini çeke çeke dakikalarca ağlamıştı. Yıllar sonra saksıdaki çiçeğin kuru yapraklarını yolarken bu kez ben uyarılacaktım: “Makasla kessene. Çiçek ‘bilerek canımı yakıyor’ diye küsüverir.” Bitki, hayvan, insan ne fark eder, canlının canı yanınca… Yaşam kutsanmalı. Bilen bilir, kültür oluşumlarıyla biçimlenmiş kimliğe yapılan saldırı insan için en çok can yakandır. Çünkü bu saldırı, kişinin içine doğduğu değerlerin reddi demektir. Türkiye’nin dört bir yanında günlerdir yaşanan, kimliklerinin içinde yeşerdiği düşünme, yaşama, eyleme biçimlerine sahip çıkan insanların savunmasıdır. Bu savunmanın etnik, sınıfsal, yöresel ya da başka yan kimliklerle ilgisi olmadığını gördük. İnsanlar, içinde 90 yıldır yaşadıkları Cumhuriyet düzenine ilişkin varoluş kültürüne, bu kültürde oluşmuş kimliklerine engel koyan siyasal dayatmaya karşı çıkıyorlar. Bu karşı çıkış doğal ki en az dayatmacılarınki kadar siyasal bir duruş barındırıyor. Sorun hem “ağaç sorunu”dur, hem de daha ötesi… Doğayı ve çevreyi korumacı tutumun boyutları genişlemiştir; Gezi Parkı’nı bir yaşam alanı olarak savunanlar ile toplumsal kimliğin AKM’nin simgelediği kültür sanat cephesini savunanlar Taksim ortak paydasında buluşmuştur. “Tiyatroları özelleştirme” yaftası altında yıllardır sürdürülen tartışmalar da, kültür sanat eylemleri karşısındaki siyasal dayatmanın göstergesi değil midir? Amaçlanan, sorunların giderilmesi için yeni düzenlemeler yapılacağına, sahne sanatlarını devlet adına ‘A Tüzelkişilikten özel kişiliğe DT’de sular durulmuyor Lemi Bilgin’in görevden alınmasının ardından DT’deki bürokratlar istifa ediyor SELDA GÜNEYSU ra DT’de yaşanmıştı. Ankara DT Müdürü Akif Yeşilkaya ile DT Dış İlişkiler SorumANKARA Devlet Tiyatroları (DT) Gelusu Sükun Işıtan Mustafa Kurt’a istifasını nel Müdürü Lemi Bilgin’in Kültür ve Tusunmuştu. Kurt, Ankara DT’deki istifaların rizm Bakanlığı’nca apar topar görevden yerine henüz bir atama yapmadı. Ankara alınmasının ardından Bilgin’in göreve geDT Müdürü Akif Yeşilkaya’nın ardından tirdiği bürokratlar tek tek istifa ediyor. En da Trabzon DT Müdürü Fatih Dokgöz, Erson Trabzon, Erzurum, Konzurum DT Müdürü Burcu Aksaya, Van, Diyarbakır ve Adana kal, Konya DT Müdürü Bengiu Trabzon, müdürleri yeni Genel Müdür su Gürbüzer Doğru, Adana DT Erzurum, Konya, Mustafa Kurt’a istifalarını Müdürü Fırat Demirağ, Diyarsundular. İstifaları kabul eden bakır DT Müdürü Lebib Gökhan Van, Diyarbakır Kurt da bu bölgelere yeni ataile Van DT Müdürü Esat Tanrıve Adana malar yaptı. İstanbul, Sivas, verdi istifa ettiğini açıkladı. Sivas müdürleri, yeni Bursa, Antalya ve İzmir DT DT Müdürü Murat Göksu, İsGenel Müdür müdürlerinin de görevlerinde tanbul DT Müdürü Şakir Gürzuistifa etmeyecekleri, Kurt ile mar, Antalya DT Müdürü Selim Mustafa Kurt’a birlikte çalışacaklarını bildirGürata, Bursa DT Müdürü Haistifalarını dikleri belirtildi. lil Balkanlar, İzmir DT Müdürü sundular. 1998 yılından bu yana Hülya Savaş’ın ise istifa etmeyeDT’nin genel müdürü olarak ceği ve Kurt ile birlikte çalışacakgörev yapan ve 15 yılda 3 kez ları belirtildi. görevden alınan, mahkeme kararıyla 2 kez arar sizin, saygı duyarım’ göreve dönen Lemi Bilgin’in son kez göVekâleten göreve getirilen Genel Müdür revden alınmasının ardından DT’de sular Mustafa Kurt ise istifaları “Karar sizindir, durulmuyor. Bilgin’in görevden alınması saygı duyarım. Benimle çalışmak istemikurumda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca yorsanız, anlarım” diyerek kabul ettiği dihazırlanan ve DT, Devlet Opera ve Balele getirildi. Kurt, Trabzon DT’ye Birkan si (DOB) ile Güzel Sanatlar genel müdürGörgün’ü, Erzurum DT’ye Levent Aras’ı, lüklerini lağveden yeni yasa tasarısı taslaAdana DT’ye Gökhan Doğan’ı, Konya ğının son halkası olarak nitelendirilirken, DT’ye ise Alpay Aksum’u atadı. Van DT, Bilgin’in atadığı bürokratlar yeni yönetime Diyarbakır DT ve Ankara DT müdürlükletek tek istifalarını sunuyor. rine ise henüz atama yapılmadı. Kurumda ilk istifa geçen hafta Anka n Kültür Servisi Yurtdışında yaptığı çalışmalarla yeni nesil Türk cazının önemli temsilcilerinden biri olan Erman Dirikcan, bas gitarda Boris Oud, davulda Friso van Wijck’dan oluşan Erman Dirikcan Trio ile bugün Akbank Sanat’ta bir konser verecek. Dirikcan ayrıca yarın saat 14.00’da bir atölye çalışması ile dinleyenlerle buluşacak. Erman Dirikcan Trio Akbank Sanat’ta TİYATRO YÖNETMENİ VE YAZARI DEMİRSOY, BEZMİ ÂLEM VALİDE SULTAN CAMİSİ’NDE YAŞADIKLARINI ANLATTI: ‘İnsanlar o camiye canını kurtarmak için sığındı’ ANKARA (Cumhuriyet) Tiyatro sanatçısı, yönetmen ve oyun yazarı Sedat Demirsoy, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Gezi Parkı eylemcileri Dolmabahçe Bezmi Âlem Valide Sultan Camisi’ne bira şişeleriyle girdiler” açıklamasının gerçeği yansıtmadığını belirterek kendisinin de o camiye sığınanlardan olduğunu, camide sağlık ekiplerinin biber gazı altında kalan yurttaşlara yardım ettiğini açıkladı. “Taksim’de mahsur kaldık. Ulaşım araçları çalışmıyordu. Taksim, Kabataş, Beşiktaş, Karaköy arasında dolaşıp çıkış yolu aradık ama hiçbir yere çıkamadık. Bol bol biber gazı yedik” diyen Demirsoy, ağır biber gazına maruz kalan eylemcilerin can havliyle camiye sığındığını kaydetti. Demirsoy, “Polis, ortalığı gaza boğmuştu. Bizler biber gazına alışmıştık ama son kullandıkları şey ne ise gözümüz, ağzımız ve burnumuzun dışında yüzümüz de yandı. Sağlık ekipleri yardım etti, camiye sığındık. İçki içen falan da yoktu” dedi. ‘K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle