16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 HAZİRAN 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 “Gezi Açılımı” için atılacak adımlar hazır... HHH Tayyip Bey, her şeye rağmen çok şanslı. Ortalık çok karışık. Ama çok şükür her kafadan bir ses çıkmıyor. “Gezi cephesi”nden farklı sesler çıkmıyor. Başbakan da bunu biliyor ve görüyor: “Tencere tava, hepsi AYNI hava” demesi bundan. Gezi cephesi her ilde, yerde feryat ediyor: “İktidar bize kulak versin, biz de ona kulak verelim! On yıldır türbana ve dindarlara karşı en küçük bir suç işlenmedi, Başbakan’ın savunduğu yaşam tarzına hep saygılı, özenli oldu. Ama Başbakan aynı özeni bizlere hiç göstermedi, göstermiyor. Üstelik çapulcu, ayyaş diye hakaret edip duruyor!” “Gezicilerin” arasında “Silivri CD’si” gibi karıştırılmış birkaç “marjinal” veya “ideolojik” unsur olabilir. Bu “karanlık bahane” ile, masum, meşru ve haklı tepkilerin topunu gaza tutmak yangına benzin sıkmaktan farksız. Tersi görünse de, iktidar çok şükür Tayyip Bey’den ibaret değil. Olaylarının başından beri sergiledikleri tutumlarıyla selim çizgisinde kalmaya özen gösteren Abdullah Gül ve Bülent Arınç gibiler de var. SABRIN SONU ÜMÜK SIKMAK Başbakan, seçimlerdeki rekorunu bile kırarak aynı gün 6 ayrı meydanda, 6 ayrı tarzda, 6 ayrı şiddet diliyle meydan okurken... “Ümük sıkmaktan”, “ağır bedel ödetmekten”, “sabrın sonundan” söz ederken... Yardımcısı Arınç da İstanbul’da şöyle konuşuyordu: “Biraz ötemizde başka duygular içinde olan topluluklar var. Onlar da kendilerince tatmin oluyorlar. Sloganları var, sosyal 4 Bu düzlemde hukuki ve idari düzenlemeler olmasını istiyorum… 4 Ünlü sosyalbilimci M. Rosenberg, “Şiddetsiz İletişim” adlı yapıtında “Kendi ihtiyacını karşılarken, karşındakinin ihtiyacını yok saymak veya karşındakinin ihtiyacını karşılarken, kendininkini yok saymak da şiddettir!” diyor. 4 Bu anlayış iktidarca paylaşılsın istiyorum. Kendi ihtiyacım karşılanırken, başkasınınki yok sayılsın istemiyorum. 4 Katılım istiyorum, çünkü karar sürecinde birçok görüşü duymak istiyorum. 4 Farklı bilgilerin, sezgilerin, deneyimlerin imbiğinden süzülmüş bakış açılarını da, en sade haliyle dile getirilmiş ihtiyaçları da duyabilmek istiyorum. 4 Karar süreçlerinde aynı Gezi’deki yemek masaları gibi kim ne biliyorsa, ne düşünüyorsa, ne deneyimlemişse, içtenlikle getirsin, kararlar o zenginlik içinde alınsın istiyorum. 4 Artık ihtiyacımızın ne olduğuna başkaları karar vermesin. İhtiyaçlarımızı dile getirelim ve diyalogla çözümler üretelim istiyorum. Öneriler böyle sürüp gidiyor... Geziciler, PKK’li ‘Aktivistlerden’ Daha Tehlikeli Değilse... medyada paylaştıkları görüşleri var. İnandıkları yaşam tarzı içerisinde onları mutlu eden olaylar var. Bir başka yerde çatışma var, kavga var, nefret var. Ama biz burayı tercih ettik. Çünkü buradan hepimizin alacağı çok büyük dersler olduğunu düşünüyorum. Ne yapıyoruz, nasıl yapıyoruz? Makam peşinde miyiz. Birileri bizi uyarmalı. Silkelemesi lazım!” ‘BU BİRİLERİ KİM OLABİLİR?’ Alfabetik sırayla... AB mi, ABD mi? Cumhur’un Başkanı Abdullah Gül mü... Açılım’ı kazaya uğrayan Abdullah Öcalan mı? ABD zaten, belki de tarihte ilk kez, aynı gün peş peşe lisanı münasiple, Tayyip Bey’i uyardı. Ama artık “uyarı” değil, Arınç’ın dediği gibi, “silkelemek” lazım. Bu silkelemenin de “gönülden” , “içten” ve “içeriden” olması lazım. Bülent Arınç, gönüller arasındaki kopukluğun “iletişimsizlikten kaynaklandığına” inanıyor. Rastlantıya bakın ki, benzer inancı “sosyal medyada” örgütlü etkili gruplar da paylaşıyor. Aralarında ODTÜ’lü hocalar ve öğrenciler de var, siyasetçiler de, ev hanımları da, öğrenciler de, muhafazakârlar da devrimciler de. Arınç, “Birilerinin bizleri silkelemesi lazım!” diyor. Bu görevi “yürekten iletişim yahoo grubu” üstlenmeye hazır. Bunun yöntemi için de görüşmeye hazırlar. Kendilerini 4 Başbakan’ın istifa etmesini de istemiyoruz. Çünkü biri gider, diğeri gelir. 4 Geçici çözüm yerine yapıların değişmesini istiyoruz. 4 İnsanların kendi “yaşamını etkileyen kararlara” katılmasını istiyoruz. 4 Bunun için yaratıcı katılım mekanizmaları geliştirilmesi şarttır. 4 Böyle bir insanlık kültürümüz olmasını istiyorum. Sonun Başlangıcı Bu bir bitişin öyküsüdür. Sizin eserinizdir. Kendi ellerinizle yarattınız sonunuzu... Cumhuriyet değerlerine saldırmanın, Mustafa Kemal Atatürk’le uğraşmanın vebaliyle karşı karşıyasınız. Ülkeyi talan etmenin, küresel sermayeye daha da bağlamanın, sömürmenin, faşizan uygulamaların bedeli. Bu milyonların isyanı, direnişi, sizin eserinizdir. Yarattığınız haksızlıkların, hukuksuzlukların, baskının, ayrımcılığın, ötekileştirmenin, yaşam biçimine müdahalelerin, şiddet söyleminin, susturmanın, korku imparatorluğunuzun çöküşüdür. Özel yetkili mahkemeler eliyle masumları içeri tıkarak, zulüm ederek kurmak istediğiniz düzen, çare olmadı. Kadına şiddet, sendikasızlaştırma , taşeronlaştırma, düşük ücretler, kürtaj ve çocuk sayısı müdahaleleri, yasaklar ters tepiyor şimdi... Yandaş medyanız tel tel dökülüyor, artık insanları güldürüyor! Sizden olmayanı imha planının, Cumhuriyet değerleriyle hesaplaşmanın faturasıyla yüz yüzesiniz şimdi... İktidara geldiğinizde 810 yaşında olan çocuklarla karşı karşıyasınız şimdi. Özgürleşmelerini, birey olmalarını istemediğiniz, eğitim sisteminizle, itaatkâr , uyumlu, kul, düzeninize bağlı, kindar ve dinci yapmaya çalıştığınız gençlerin isyanı yükseliyor alanlarda. O çocuklara, bir zamanlar ortaklık yaptığınız cemaat, “ıslah edilmesi gerekenler, beyinleri elden geçirilecekler” diyor, direnişin ardından. Ama onlar zıplamayı sürdürüyor özgürlük için... HHH Akil adamlarınıza, bu ülkeyi coğrafyamızda kanlı bir karanlığa sürükleme hesaplarına tepkidir bunlar... “Eylemlerden ötürü kamu malları harap oluyor” derken, Cumhuriyet boyunca halkın emekleri ve vergileriyle yaratılmış bütün varlıklarını küresel sisteme, sermayeye ve işbirlikçilerinize yağmalattığınız anlaşılmıştır... “Çevrecinin daniskasıyız, tarihi değerleri koruyoruz” deyip “gelin bizle konuşun” samimiyetsizliğiniz tutmamıştır... İktidarınız boyunca çevreyi ve doğayı görülmedik biçimde yağmaladınız çünkü. Ne orman, ne dağ, ne deniz, ne de dere bıraktınız bozmadık. Örneklerini versek sayfalar yetmez... HHH Gidicisiniz... Bundan ötürü yandaş safları sıklaştırma telaşındasınız. Sayılarını ikiye katladığınız polis gücü ve onun yarattığı şiddet de çözüm olmadı. Avrupa’daki ülkelerin iki yılda tüketmediği kadar biber gazını bir haftada kullanmanız da... Haklısınız... Bağırmalarınız, çağırmalarınız, alaylarınız, aşağılamalarınız, öfke nöbetleriniz, tehditleriniz, gözlerinizi kocaman açmanız sökmedi. “Yüzde 50’yi üstünüze salarız” tehdidine karşı ne diyor Gezi: “Yol ver insanlık görsünler...” HHH Bugün bile aynı yöntemleri, kışkırtmaları, tahrik unsurunu kullanıyorsunuz, çaresizliğiniz sergileniyor. Bile bile yalan söylüyorsunuz. Toplama ve yığma kalabalıklarla, aynı gün ceket çıkarmadan 8 ayrı miting düzenlediniz. Ama ne çare? “Dış güçler var” dediniz “olayların arkasında” yemezler... O güçler getirdi sizi iktidara, o güçler yıllardır destek oldu koltuklarınıza. Ama onlar da manzarayı gördüler; kullanım tarihiniz sona eriyor. Tıpkı iktidarınızı yıllardır destekleyen neo liberalleri, sahte solcuları, sahte demokratları, yetmez ama evetçileri sırtınızdan attığınız gibi yapıyorlar size. Meydanlarda, sokaklarda uyguladığınız orantısız polis gücüne ve gaza karşı yüzleştiğiniz orantısız zekâ ve yaratıcılığa dayanmak, gerçekten güç... Mizah patlaması yaşanıyor. Acaba neden? Faşist, baskıcı, dikta düzenlerinde en büyük güç, mizahtır çünkü... “Aracı”, “uzlaş tırıcı” olmaya hazır “Yürekte n İletişim Gru bu” kolaylaştırıcıs ı, hukukçu Ha le Meriç. Grubu oluştur anların çoğunluğunu, Meriç “Ne gen ç ne de yaşlı” diye tanımlıyor. Benzer tanım S Sayın Arınç iç ayın Gül ve in de geçerli. Onlar da ne g enç ne d Yürekten İletiş e yaşlı. im’in “kolaylaştırıcıs ı” da onlar olabilirler. NE GENÇ NE YAŞLI ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Durmak Yok, Tehdide Devam! AKP’nin bu ülkeye yapmaya çalıştığı özetle şuydu: “Yavaş yavaş giderek, bakalım nereye kadar bu muhaliflerin ümüğünü sıkabilirim, onları pişman edebilirim?” Hükümet 10.5 yılda önce işi alttan alarak iyice yerleşti, ardından da gücünü artırdıkça vidaları sıkmaya başlayarak çağdaş insanların hava yollarını kesti. Nasıl olsa muhalefetin bütün kanatlarını sırayla kırıp yok etmemiş miydi? Anayasa Mahkemesi’nden Silahlı Kuvvetler’e, medyadan sivil toplum örgütlerine, üniversitelerden bağımsız yargı kurumlarına kadar, hepsi sinirleri alınmış, uyuşturulmuş kurumlara dönüştürülmüşlerdi. Dolayısıyla artık muhalefete, Cumhuriyetin kurucusuna, çağdaş yaşam tarzını tercih edenlere hakaret veya ima yollu aşağılamaların da önü açılmış sayılıyordu! Sırayla hepsini peşi sıra yaşadık: İnönü’ye hakaret, alkol yasakları, “2 ayyaş”, “aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içsinler”, “CHP’nin kökü bereketsizdir”, “ananı da al git”, kürtajsezaryen yasağı ve uzayıp giden türlü provokasyonlar... “Taksim Kuşatması”, AKP’nin Türkiye’de sanatın ve eğlencenin kalbine saplamak istediği hançer oldu. Hedef tabii ki “meydan”ı güzelleştirmek veya kullanışlı kılmak değil! Üst üste yapılan değişikliklerle insanları bezdirmek, eğlence yerlerini veya kafe barları iflas ettirmek, İstanbulluları Beyoğlu’ndan uzaklaştırmaktı. Her zamanki AKP taktikleriyle halka karşı yapılmak istenen en kritik değişikliklerden biri, “31 Mart Vakası” olarak bilinen gerici ayaklanmanın simgesi olan “Topçu Kışlası”nı Gezi Parkı’nın yerine koymak ve böylece inadına yeni bir gövde gösterisi yapmaktı. İşte ne olduysa orada oldu! “Tüm muhalefet odakları artık felç edilmiş” derken unutulan birileri vardı: Atatürk’ün devrimlerini emanet ettiği Türk gençliği ve bezmiş halk kitleleri! Onuruyla oynanmış, özel yaşamına tecavüz edilmiş insanlar... 31 Mayıs gecesi, Gezi Parkı nöbetçilerine reva görülen gaz ziyafetine katlanamayan halk, birden birilerinin kâbusu olarak ayağa kalktı ve şahlandı! O günden beri gördüklerimizi hatırlarsak, tepkisini medenice ortaya koyan, silahsız, ordusuz, güler yüzlü, ancak gazla, copla, tazyikli suyla saldırılınca kendini korumaya çalışan örnek insanlar... Dik duruşlarını “penguen medyası” değil, muhalif olan gerçek medya ve sanal dünya üstünden gösteren onurlu insanlar... Dünya Türkiye’de olan biteni izlemeye başlayınca, hükümetin şiddet politikası biraz kesintiye uğradı. Başbakan başarısız geçen Kuzey Afrika gezisindeyken devreye giren Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın taktiksel yumuşatma çabaları, dönüşüyle birlikte çöpe atılıverdi. Hatta dikkat edersek, Başbakan’ın halkı tahrik edercesine kullandığı sözler, ortamı daha da geren mayınların yerleştirilişi gibiydi. Bu hafta sonu hâlâ “35 çapulcu”dan söz eden, inşaat halinde köprüden düşüp maalesef ölen komiser için “Polisimizi şehit ettiler” demekten çekinmeyen, “Bu eylemlere devam ederseniz, anladığınız dilden yanıt veririz!” şeklinde soyut tehditler savuran ve uluslararası diplomasi dünyasının sükunet çağrılarını bile duymazdan gelen bir Başbakan! Erdoğan, “Bu ülkeyi terörün estiği bir ülke olarak gösteremezsiniz” derken akla gelen tek cevap var tabii ki: O zaman gazı, copu, polisi, kurşunu geri çekip halktan özür dilenmesi lazım! Bunun başka yolu yok! Çünkü karşında silah değil gitar, sprey boya, espri, Twitter ve slogan kullanan alışmadığınız bir dünyanın güzel gençleri var! Bu toplumda Erdoğan’ın emrettiği gibi yaşamak istemeyenler, bundan böyle “3. sınıf ve ancak varlığına müsamaha edilen yaratıklar” olarak gösterilip aşağılanmayı kabul etmiyorlar! Yani Tayyip Bey konunun salt 510 ağaç olmadığını doğru anlamış! Şimdi sıra geliyor artık gereğini yapmasına: Mesela cebinde simit limonata parasıyla gezen çocuklara “faiz lobisinin adamları” (!) dememeyi başaracak! Veya “CHP zihniyeti pisliktir” diye konuşmamayı öğrenecek, ülkesinde huzur istiyorsa... Bunun tersini Kılıçdaroğlu’nun söylediğini düşünebiliyor musunuz? Başbakan’ın A’dan Z’ye tüm konuşma ve siyaset yapma reflekslerini gözden geçirmesi gerekecek! Gezi Parkı’nın tüm Türkiye’ye yayılmış, yurtsever, özgürlüğüne düşkün, yaratıcı direnişçilerine gelince... Bu güzel insanların doğaçlama gelişen sosyal savunma reflekslerine, bilinçlerine ve kararlılıklarına hayranım. Bu dayanışmayı şiddetsiz, güler yüzle ve zekâ dolu esprilerle götürmeleri dünyanın gözünün imrenerek Gezi Parkı’na çevrilmesine neden oldu. Bu direniş artık hepimizin sorumluluğu! HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN T.C. AYVALIK İZALEİ ŞÜYUU SATIŞ MEMURLUĞU’NDAN GAYRİMENKUL AÇIK ARTTIRMA İLANI 2012/13 Satış Satılmasına karar verilen gayrimenkulün cinsi, kıymeti, adedi, evsafı; Ayvalık Mithatpaşa Mahallesi Tarla Sokak mevkiinde tapunun 41 pafta, 1060 ada, 41 parselinde kayıtlı 612m2 mesahada, tapuda her ne kadar arsa vasfında görünse de hali hazırda üzerinde 2 katlı yaklaşık taban alanı 150m2 kargir bina olan, üst katta yaklaşık her biri 70 m2 iki daire bulunan, alt katta 10 oda mutfak ve banyolar bulunan bahçesinde garajı bulunan L şeklinde olan üst katta yandan dışarıdan merdivenle çıkılan çatısında güneş enerşisi ile çalışan çift kolektörlü tesisat bulunan yola terki bulunan üzerinde bulunduğu sokağa cepheli gayrimenkul 700.000,00.TL. bedelle satılacaktır. 1. ARTTIRMA: 12 Ağustos 2013 Pazartesi günü saat 10.00 10.10 arası 2. ARTTIRMA: 12 Eylül 2013 Perşembe günü saat 10.00 10.10 arası İHALE YERİ: Ayvalık Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğü Odası Satış şartları; 1. İhale açık arttırma suretiyle yapılacaktır. Birinci artırmanın yirmi gün öncesinden artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada tahmin edilen değerin %50’sini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar eletronik ortamda teklif verilebilecektir, bu artırmada da malın tahmin edilen değerinin % 50’sini, rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmesi şartı ile en çok artırana ihale olunur. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2. Artırmaya iştirak edeceklerin tahmin edilen kıymetin % 20’si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir. Alıcı istediği takdirde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. İhale damga vergisi, katma değer vergisi, 1/2 tapu harcı ile teslim masrafları alıcıya aittir. Tellaliye resmi, taşınmazın aynından doğan vergiler satış bedelinden ödenir. 3. İpotek sahibi alacaklılar ile diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını, dayanağı olan belgeler ile 15 gün içerisinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4. Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içerisinde ödenmez ise İcra ve İflas Kanunu’nun 133.m.si gereğince ihale feshedilir. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5. Şartname ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup, masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği verilebilir. 6. Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2012/13 satış sayılı dosya numarası ile memurluğumuza başvurmaları ilan olunur.17.05.2013 (İİK. m. 126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 35284) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Kırmızıya ça 1 lar eflatun renk. 2 2/ İnce dantel... Sırtta taşınan 3 yük. 3/ Domuz 4 yavrusu... İs 5 kambilde koz. 6 4/ Dürüst, iyi ahlaklı... Man 7 ganez elemen 8 tinin simgesi. 5/ 9 Japon lirik dramı... Tanrıtanı1 2 3 4 5 6 7 8 9 maz... Bilgisiz, kül 1 B E S B A S E E türsüz kimse. 6/ Etli 2 Ö Ğ E M İ L A T ve mayhoş yaprakla 3 E C E rı sebze olarak kul 4 R İ N G A Ü R K Ü U M U R lanılan otsu bir bit5 L O L A M A N ki. 7/ Açık mor renk. B A N Y 8/ Gürcistan’ın pla 6 C O P P A Y B U ka imi... “Satırı çal 7 E V A P A Ş D A K dı cellat/Çıplak bo 8 yunlar yarıldı gi 9 K L İ N O F O B İ bi” (Nâzım Hikmet)... Çiçeği, böreği ve terazisi vardır. 9/ Bir işi yaptırabilme gücü... Hoş olmayan, çirkin. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Pembemsi turuncu renk... Yurdumuzun bir bölgesi. 2/ Atmosferin, yeryüzünden 80 km yükseklikte başlayan son tabakası. 3/ Vaktinde kılınmayan namazı ya da tutulmayan orucu sonradan yerine getirme... Yabancı. 4/ Kazak başkanlarına verilen ad. 5/ “İki şey: ve şiir/Bunlar kuşkuyla çiftleşir” (Cemal Süreya)... Özellikleri bakımından silisyum ile kalaya benzeyen bir element. 6/ Kuzu sesi... Şerit metre. 7/ “Şimdi, henüz, şu anda” anlamında kullanılan sözcük... Bir sayı. 8/ Açık seçik olan, anlaşılmayan yanı bulunmayan... Argoda esrar... Somali’nin plaka imi. 9/ Nazi işgali altındaki Yunanistan’a yiyecek yardımı götürürken 21 Şubat 1942’de Marmara Adası yakınlarında batan Türk gemisi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle