25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 MAYIS 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi@cumhuriyet.com.tr 13 ÖİB’nin hazırladığı dosyada şirketlere sağlanan ‘kıyaklar’ sıralanıyor. Elektrikte fatura halka çıkıyor Yük yurttaşın sırtına FIRAT KOZOK ANKARA Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) bünyesinde özelleştirilen 10 dağıtım şirketinin kasalarında “unutulan” paralarla, alacakları ve stoklarıyla birlikte satıldığının, borçlarının ise TEDAŞ’a devredildiğinin ortaya çıkmasının tartışmaları sürerken, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın (ÖİB) özelleştirme ihalelerine katılan firmaları “iştahlandırmak” için hazırladığı tanıtım dosyası, elektrikte yükün tamamen halkın sırtına yüklendiğini gösterdi. Rapora göre yatırımcı, kayıpkaçak oranını İşte halkın bihaber olduğu kıyaklar: Yatırımcı kayıp kaçağı indirirse ortaya çıkan ek geliri alacak. Daha uygun fiyatlı elektrik bulursa fark kâr olacak. Verimlilik artarsa kâr da artacak. Bunların hiçbiri vatandaşa yansımayacak. azaltırsa ya da belirlenen fiyattan daha düşük fiyata elektrik temin ederse aradaki farkı elinde tutacak. Yurttaş ise her durumda aynı parayı ödemeye devam edecek. Devleti milyarlarca lira zarara uğratan elektrik dağıtım özelleştirmeleriyle ilgili tartışmalar sürürken ÖİB tarafından hazırlanan “Türkiye Elektrik Dağıtım Sektörü Özelleştirmesi” başlıklı tanıtım dosyası, yaşanan tüm süreçte tüm kârların özel şirketlere; mali yükün ise yurttaşa kesildiğini ortaya koydu. Dosyada, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) tarafından onaylanmış olan satış tarifelerinin, dağıtım şirketinin gerçekleştireceği perakende satış ve elektrik dağıtım aktiviteleri ile yapılması öngörülen yatırımlar üzerinden makul bir getiri kazanmasını sağlayacak seviyede belirlendiği belirtiliyor. Buna ek olarak, yatırımcıların kayıpkaçak ve işletme verimliliği gibi performans ölçütlerinde belirlenen hedeflerin ötesinde bir iyileşme sağlayarak artı değer yaratma olanağına sahip oldukları belirtilen dosyada, “Yatırımcı açısından yeni sistemin sunduğu fırsatlar ve imkânlar aynı zamanda enerji sektörünün gelişimine de önemli katkı sağlayacaktır” denildikten sonra şirketlere sağlanan fırsatlar ve olanaklar şöyle sıralanıyor: * Yatırımcı, kayıp/kaçağın EPDK tarafından onaylanmış olan hedeflerin altına indirilmesiyle ortaya çıkan ek geliri elde tutma hakkına sahiptir. * Yatırımcı, belirlenen referans elektrik tedarik fiyatından daha düşük bir seviyeden elektrik tedarik ettiği takdirde aradaki farkı elde tutma hakkına sahiptir. Bu sayede, uzun vadede düşük maliyetli santralların kurulması teşvik edilecektir. * Yatırımcı, işletme verimliliğinin EPDK tarafından onaylanmış olan hedeflerin üstüne çıkarılmasıyla ortaya çıkan ek geliri elde tutma hakkına sahiptir. Böylece, elektrik dağıtımında verimlilik tetiklenecektir. * Özellikle geçiş döneminden sonra, dağıtım şirketleri elektrik üretim alanına entegre olup, serbest piyasada enerji satışı gerçekleştirmek suretiyle ek gelir elde edebilecektir. Bu sayede, elektrik sektöründe serbest piyasanın oluşması sağlanacaktır. * Dağıtım şirketlerinin genel işletme verimliliği; faturalama, tahsilat gibi ana süreçlerin optimizasyonu, bölümler arası koordinasyonun etkinleştirilmesi, bilişim sistemlerinin ve altyapının geliştirilmesi ve çalışanların verimliliğinin artırılması yoluyla mevcut duruma oranla önemli ölçüde iyileştirilebilir durumdadır. Merkez Bankası’na Göre Enflasyon Dinamikleri Nisan ayı enflasyon verileri yayımlandı. Bir önceki yılın eş dönemine göre tüketici fiyatları yüzde 6.13, üretici fiyatları ise yüzde 1.7 oranında artış gösterdi. Böylelikle yılın ilk üç çeyreğinde artış gösteren enflasyon oranlarının hız kestiği ve özellikle üretim maliyetlerini içeren üretici fiyatlarında da gerileme yaşanmakta olduğunu gözlemekteyiz. Enflasyonun kaynakları kuşkusuz, zaman içinde değişmekte ve dinamikleri farklılaşmaktadır. Ancak, son dönemde “iç talep baskısı”, “enerji maliyetlerinin yükselmesi” gibi unsurlar öne çıkmış olmasına karşın Türkiye’de geleneksel söylem enflasyonun baş nedeni olarak “yüksek ücret taleplerini” göstermekte ısrarlıdır. Nitekim enflasyon tehdidi ne zaman gündemimizde dile getirilse “Soğuk Savaş” döneminden kalma savaş davullarının sesinin duyulması kaçınılmaz olmaktadır. Buna son bir örnek olarak, TCMB’nin yayımlamış olduğu Enflasyon Raporu’ndan 3.2 numaralı kutunun sonuç bölümüne (*) göz atmamız yeterli olacaktır: “Sonuç olarak, çalışmanın bulguları Türkiye’de asgari ücretin maliyet kanallı bir üretici enflasyonu etkisinin var olduğuna işaret etmektedir. Daha da önemlisi, Türkiye’de net asgari ücret değişimleri kadar, alınan ek prim ve vergilerin işverene ne kadar maliyet olarak yansıdığı da üretici fiyatlarının seyri açısından belirleyicidir. Dolayısıyla bulgulardan, net asgari ücretten bağımsız olarak, asgari ücretin işverene maliyetinin azaltılmasının enflasyondaki düşüşe katkı sağlayacağı şeklinde bir çıkarım yapmak mümkündür.” Dolayısıyla (nisan ayında her ne kadar düşmüş olsa da) üretici fiyatlarının seyrinde “asgari ücretin maliyet kanallı bir üretici enflasyonu etkisinin var olduğu” ve “asgari ücretin işverene maliyetinin azaltılmasının enflasyondaki düşüşe katkı sağlayacağı” ileri sürülmektedir. Açıktır ki enflasyonla mücadele sadece teknik bir mesele değil, doğrudan sınıfsal içerikli bir konudur. HHH Öncelikle şu gerçeği vurgulayalım: Unutmayalım ki enflasyon herkesten önce finans sermayesinin baş düşmanıdır. Zira enflasyon, oranı ne kadar düşük olursa olsun, finansal servetlerin reel değerini eritmektedir. Dolayısıyla finansal sermaye kesimi öncelikli olarak enflasyonun düşük ve mümkünse “sıfır” düzeyinde olmasını arzulamaktadır. Merkez bankaları da reel ekonomiyi etkileyecek kararlar peşinde koşmak yerine, sadece ve sadece fiyat istikrarını sağlamaya (enflasyon hedeflemesi) çalışmalı; döviz piyasalarını ise tamamen serbest bırakarak uluslararası piyasa “oyuncularının” spekülatif kararlarına terk etmelidir. Enflasyon hedeflemesi (EH) yaklaşımı ile merkez bankalarının biricik görevlerinin bundan böyle sadece “fiyat istikrarını” sağlamak ile sınırlı olması gerektiği görüşü kastedilmekte. Bu yaklaşıma göre, merkez bankalarının ana işlevi fiyat düzeyinde istikrarı sağlamak ile sınırlı olmalıdır. Bu doğrultuda merkez bankaları her yıl periyodik olarak “enflasyon hedefleri” öngörmeli ve bu öngörülerini de “şeffaf” bir şekilde bir “rapor” aracılığıyla “kamuoyu” ile paylaşmalıdır. Aslında burada “kamuoyu” diye kastedilen birimin gerçekte “yerli ve uluslararası finans sermayesi” olduğu, “şeffaflık” sözcüğü ile kastedilen olgunun da özünde son derece gayridemokratik bir biçimde tasarlanmış bulunan bir örgütlenme yapısının, anayasal hiçbir kuruluşa hesap verme zorunluğu olmadan, “bağımsız merkez bankacılığı” aldatmacası altında sürdürülmesinden ibaret olduğunu bu satırlarda tekrardan vurgulamanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. HHH Türk ekonomisi 2000’li yılları küresel kredi piyasalarından kaynaklanan bol ve ucuz döviz akımlarıyla yaşadı. Bu dönemde Türk Lirası’nın aşırı değerli konuma gelmesi sonucu Türk ihraç mallarının rekabet avantajının sağlanması ancak ve ancak işgücü maliyetlerinin düşürülmesi yoluyla sağlanabilirdi. TL bazında reel ücretlerin düşürülmesi ise ancak EH rejiminin önceden, gelecek enflasyona göre ücretlerin belirlenmesiyle mümkün olabilmektedir. Yani EH, fiyat istikrarını şeffaflık, güven, kredibilite gibi mistik sözcük oyunlarıyla değil, doğrudan doğruya işgücü piyasasına müdahale etmenin bir aracı olarak sağlamaktadır. Ücretlerin böylesi bir baskı altında düşürülmesi sonucu bir yandan sermaye kesiminin kârları güvence altına alınırken, bir yandan da bir değişim ve servet stoku olarak paranın değerinin “istikrarlı” bir dengeye kavuşturulması amaçlanmaktadır. Enflasyon hedeflerini duyuran merkez bankaları aslında maaş ve ücret artışlarının üst sınırının ne olması gerekeceğini belirlemekte, böylece de paranın değerini “korumuş” olmaktadır. Dolayısıyla yeniparasalcı yaklaşımın enflasyon hedeflemesi diye önermekte olduğu politikalar özünde emek ücretlerinin düşürülerek sabitlenmesini ve böylelikle para piyasalarında aranılan “nominal çapanın” aslında düşük ücret üzerinden kurgulanmasını sağlamaktadır. 2001 krizi sonrasında önce “örtülü”, 2006 sonrasında da açık olarak izlenen EH rejimi bir anlamda ücretlerin TL bazında reel olarak sabitlendirilmesine ve gereğinde yeniden esnek biçimde düşürülmesi şantajıyla uygulanmasına aracı olmaktadır. Dolayısıyla EH basit teknik bir parasal politika değil, aslında paraya istikrarlı bir değer yaratmak için ücretlerin sabitlendirilmesi/ geriletilmesi işlevini gören bir uygulamadır. EH’nin merkez bankacılığı içerisinde modern bir teknik olarak sunulması, özündeki sınıfsal gerçekleri perdeleme amacına yönelik bir sözcük oyunudur. (*) Bu bilgiyi dikkatime getiren ve değerli gözlemlerini esirgemeyen İş Yatırım Menkul Değerler A.Ş. Kıdemli Ekonomisti Sayın Burcu Ünüvar’a teşekkür borçluyum. Erdoğan açıkladı: Çiftçinin kredi faizine indirim ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada çiftçilerin Ziraat Bankası’ndan kullandığı krediler için faizi düşürdüklerini açıkladı. Ziraat Bankası’nın çiftçiye uyguladığı kredi faiz oranının düşürüldüğünü kaydeden Erdoğan, “Bugünden itibaren yüzde 5 olan yüzde 4’e düşüyor; yüzde 9 da, yüzde 8’e düşüyor” dedi. Erdoğan, Halkbank’ın zarar ettiği için 2001’de kapatılmasının gündeme geldiğini belirtirken “Şimdi Halkbank ihtiyaç sebebiyle 50 yeni şube açıyor her yıl. Avrupa’nın en büyük bankası oldu. 2002’de Halkbank’ın esnafa sağladığı kredi miktarı 153 milyon liraydı toplam. Şu anda ise bu rakam 7.5 milyar lira” diye konuştu. Bugün için 260 bin esnafın kredi kullandığını kaydeden Başbakan, faizleri yüzde 4 ile 5 aralığına getirdiklerini belirtti. Erdoğan’ın faiz açıklaması olumlu karşılandı. Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin, Ziraat Bankası’nın çiftçilere uyguladığı kredi faiz oranlarını düşürmesinin olumlu olduğunu belirtirken en doğru olanın, faizlerin enflasyon oranında seyretmesi olduğunu söyledi. Ödemeler gelecek ay Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, 27 Nisan’da başladıkları yaş çay alımları kapsamında bugüne kadar toplam 5 bin 100 ton yaş çay topladıklarını, bunun ise 2 bin 614 tonunun ekstra destekleme primi kapsamında olduğunu söyledi. Sütlüoğlu, yaş çay bedellerinin bir sonraki ay içerisinde ödenmesine devam edileceğini ifade etti. 1.23 lira olarak açıklanan yaş çay fiyatı beklentilerin altında kaldı Çay üreticisi memnun değil Bakan Eker’in 1.35 lira olarak açıkladığı yaş çay fiyatı, yaş çay üreticilerini memnun etmedi. Üreticiler fiyatın üretim maliyetini karşılamadığını belirterek 1.50 TL fiyat istedi. ÖMER ŞAN RİZE Çaykur, 2013 Yılı Yaş Çay Kampanyası’nı başlattı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Çaykur’un 2013 yılı yaş çay alım fiyatını 1.23 lira olarak açıkladı. Eker, yaş çayda kilo başına uygulanan 12 kuruşluk desteğin bu yıl da devam edeceğini söyledi. Yaş çay alım fiyatı yine üreticinin beklentilerinin altında kaldı. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaklaşık 210 bin yaş çay üreticisini ilgilendiren 2013 Yılı Yaş Çay Kampanyası resmen başladı. Eker, yaş çayda kilo başına uygulanan 12 kuruşluk desteğin bu yıl da devam edeceğini, bununla yaş çay fiyatının 1.35 liraya çıktığını söyledi. Yaş çay üreticileri açıklanan fiyatın üretim maliyetini bile karşılamadığını belirterek yaş çaya 1.50 lira fiyat istedi. Üreticiler, “Fiyat çok düşük. ‘Bu fiyat kurtarmaz’ Üretim maliyetleri çok arttı. Bir ton gübre 1100 TL. İşçilik giderleri yüksek, nakliye giderleri yüksek. Çay tarımından zarar etmememiz için yaş çaya en az 1 lira 50 kuruş verilmesi gerekirdi” dediler. Çay Üreticileri Dayanışma Derneği Başkanı Mustafa Mavi de“Fiyat beklentimizin çok altında. Çaykur’un bu yıl uygulamaya koyacağı randevulu alım sistemi ise üretici için sıkıntı doğuracak” dedi. Yapı Kredi’den 81 milyar TL kredi Ekonomi Servisi Yapı Kredi, 2013’ün ilk çeyreğinde 544 milyon TL konsolide net kâr açıkladı. Bir önceki yılın aynı dönemine göre kârını yüzde 31 artıran Yapı Kredi’nin konsolide aktif büyüklüğü ise 135 milyar TL’ye ulaştı. Yapı Kredi’de sermaye yeterlilik oranı yüzde 16 olarak gerçekleşti. Yapı Kredi CEO’su Faik Açıkalın, kredilerin aktiflere oranının 2013’ün ilk çeyreğinde yüzde 60 gibi sektördeki en yüksek seviyelerden birini yakaladığını kaydederken “Bu çerçevede yılbaşından bu yana ekonominin finansmanı için kullandırdığımız krediler 81 milyar TL seviyesine ulaştı” dedi. Açıkalın, gelir büyümesinin bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 18 artışla 1 milyar 815 milyon TL seviyesine ulaştığını aktardı. Gerek kredilerde, gerekse mevduatta istikrarlı bir performans ortaya koyduklarını belirten Açıkalın, Worldcard ile kredi kartları bakiyesinde yüzde 19.4, üye işyeri hacminde yüzde 17.3, kart sayısında yüzde 17.1, tekil müşteri sayısında yüzde 13.4 ile pazarda lider olduklarını kaydetti. İş Bankası’ndan 1 milyar 24 milyon TL kâr Ekonomi Servisi İş Bankası’nın ilk çeyrek aktif büyüklüğü 181 milyar TL’ye ulaşırken, özkaynak büyüklüğü 23 milyar TL’yi aştı. Bankanın net dönem kârı 1 milyar 24 milyon TL oldu. Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, “İş Bankası randımanlı ve sürdürülebilir büyüme stratejisi çerçevesinde bu dönemde de başarılı bir performans sergilemiş, 2013’ün ilk üç aylık faaliyet döneminde 1 milyar 24 milyon TL net kâr elde etmiştir” dedi. Bali bankanın birinci çeyrek sonuçlarıyla ilgili şu bilgileri verdi: * İş Bankası’nın kredileri yüzde 3.6 büyüme kaydederek 111 milyar TL düzeyine yükseldi. Kredilerinin 79 milyar TL tutarındaki kısmı nakdi ticari kredilerden oluştu. * Mevdut toplamı 106 milyar TL’ye ulaşan bankanın, 24 bin 300 çalışanı, 1265 şubesi, 5 bini aşan yaygın Bankamatik ağı ve yenilenen teknoloji ile sürekli geliştirilen hizmet platformlarıyla tüm birikim ve enerjisini kullanarak müşterilerine, hissedarlarına, çalışanlarına değer yaratmayı ve milli ekonomiye katkı sağlamayı sürdürecektir. Adnan Bali İşten atılan işçi dava açamayacak Ekonomi Servisi Adalet ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlıklarının hazırladığı taslağa göre; iş akdi feshedilen işçi mahkemede dava açmayacak, bunun yerine “hakem heyeti”ne başvuracak. Hakem heyetinin kimlerden oluşacağı da belirsiz. İş mahkemelerinde görülen iş ve sosyal güvenlik hukukundan kaynaklı uyuşmazlıklara ilişkin yeni bir çalışma başlatıldı. İş akdi feshedilen işçi, mahkemede dava açmayacak, il ve ilçelerde kurulacak İş ve Sosyal Güvenlik Uyuşmazlıkları Hakem Heyeti’ne başvuracak. İş Mahkemeleri Kanunu’nun adı, “İş Mahkemeleri, İş ve Sosyal Güvenlik Uyuşmazlıkları Hakem Heyetleri Kanunu” olarak değiştirilecek. İşçi ve işveren arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesiyle görevli iş mahkemelerinin yanı sıra “İş ve Sosyal Güvenlik Uyuşmazlıkları Hakem Heyeti” de kurulacak. Mutfağa haftada 260 lira harcıyoruz Ekonomi Servisi İngiltere’de yapılan bir araştırma farklı ülkelerin haftalık mutfak masraflarını ortaya çıkardı. Buna göre Türkler haftada 260 lira masraf ediyor. Araştırma 24 ülkede 4 kişilik bir ailenin haftalık gıda masrafını ve ne ağırlıklı beslendiklerini ortaya koydu. Türkiye’de sebze, bol ekmek ve baklagilden oluşan haftalık harcama tutarı 93 İngiliz Sterlini. Yani haftalık 260 lira. Bu hesaba göre Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin ortalama aylık mutfak masrafı da 1040 liraya denk geliyor. Mutfak masrafı en yüksek olan ülke Almanlar. Alman bir aile haftada ortalama 320 sterlin yani 900 lira harcıyor. En az harcama ise geliri de en düşük olan Bhutanlılara ait. Fast food ve soslara da büyük para ödeyen ABD’liler ise mutfak masrafları için haftalık 220 sterlin harcıyor. İngiltere’de ise bu oran 155 sterlin seviyesinde. İngilizlerin harcamalarında bisküvi ve çikolata da önemli bir yer tutuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle