23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 MAYIS 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 yazarı, Gorbaçov zamanında Sovyetler Birliği’ndeydi, içki yasaktı, 100 bin kişi bu nedenle hapisteydi ve insanlar turistlere yalvarıyorlardı: “Ne olur bana Babuşka’dan (turistler için satış yapan dükkân) bir şişe votka al.” Ne oldu, sonunda yasaktan vazgeçildi. Bu satırların yazarı İran’ı iyi bilir, karayoluyla tüm İran’ı dolaşmışlığı vardır ve her yerde kaçak votka içti, peynir ekmek gibi satılan hapları gördü. Bu içki yasağı, iktidar erkinin “ben sizin babanızım” demesidir, babalara isyan ise, insanlık tarihi kadar eski bir psikolojik davranış biçimidir. İçki yasağının dayandığı en önemli sav, gençleri ve çocukları zararlı maddelerden korumaktır. Tanrım bu ülkede ne çok okumuş cahil varmış. Adam televizyonda tartışma programında, İsveçre’de psikiyatri okumuş, özellikle gençlerde kaygı olgusunun arttığını bunun da içki bağımlılığına yol açtığını söylüyor ve içkinin yasaklanmasını istiyor! Vay canına “kaygı” olgusunu yok etmek için içkiyi yasaklamak! Bu kadar okumuşsun arkadaş, hiç mi şu soruyu sormuyorsun, gençlerde artan bu kaygı olgusunun nedeni nedir? Ortalığa çıkıp gençler arasında hiç mi dolaşmazsın? Artık gençlerin biraya verecek paraları olmadığı için, tek birayla yetinip kafa yapmak için de kaçak satılan içinde ne olduğu belirsiz hapları avuç avuç yuttuğunu görmedin mi? Ey akıl veren ilahiyatçılar, genç işsiz sayısının tavan yaptığı, asgari ücretle hayatı götürmek için kıvranan aile reislerinin intihar ettiği, gencecik kızların kontür karşılığı yaşlı erkeklerle yattığı bir ülkede “aman evladım içki içme, günahtır” demenin ne anlamı olduğunu düşündünüz mü? İş yapar mı görünmek istiyorsunuz? Öte yandan, yaşadığınız toprakların zenginliklerini bile bilmiyorsunuz ve bu zenginliklerin dünya piyasalarına çıkmasını engelliyorsunuz. Ne yapalım ki, bu topraklar biranın (Hititler) ve şarabın (Kapadokya bölgesi) anayurdudur. Ve siz dünyanın çok az içki tüketen bir ülkesinde, içkiye çeşitli yasakları getirmenizin asıl nedeninin “insanların hayat tarzlarına müdahale edip, onları din adına hizaya getirmek olduğunu açıkça söyleyin” ve buna kendi başarısızlıklarınızı kapatmak için başvurduğunuzu da. Bu ülkenin insanları her zaman kendileri için yazılmış senaryoları ters çevirmekle ünlüdürler… Not: Bazı sabahlar Mustafa Şerif Onaran ve nazik eşi Dr. Leziz Onaran tarafından erkenden uyandırılırdım, yazımı okumuşlar ve hemen telefona sarılmışlar, şimdi bu telefonları özleyeceğim. Umarım Leziz Hanım beni unutmaz. Hayatımdan bir dost daha kaydı, uçup gitti. Ama sesi hep bende kalacak… Tahliyemi halka borçluyum Önceki gün serbest bırakılan kanser hastası Mete Diş: ÖZLEM GÜVEMLİ 19 Aralık Hayata Dönüş Operasyonu’nun yıldönümü nedeniyle 2010 yılında yapılan eylemde gözaltına alındıktan sonra tutuklanarak cezaevine konulan kanser hastası Mete Diş, önceki gün avukatına dahi haber verilmeden tahliye edildi. 26 yaşındaki Diş, yasaların herkese eşit şekilde uygulanmadığını belirterek “Adalet mahkemelerde değil meydanlarda. Benim tahliye edilmemi adalet değil halk sağladı. 19 Mart’ta hâkim karşısına çıktım. Mahkemenin, hasta tutuklularla ilgili yasal düzenlemeye göre beni tahliye etmesi gerekiyordu ama etmedi. O yasa, devrimci halk çocuklarına işlemedi” dedi. Mete Diş, cuma günü 19.00 sıralarında tahliye edildiğini öğrendi ve Kandıra F Tipi Cezaevi’nden 21.30 sıralarında çıktı. Saatlerce otobüs durağında yakınlarının gelmesini bekleyen Diş, sonunda ailesine, arkadaşlarına, yoldaşlarına kavuştu. “Mete yarım özgür” diyen baba Mete Diş, içeride bir sürü hasta mahkum varken oğlunun serbest bırakılmasına tam sevinemediklerini vurguladı. Diş, oğlu için yürütülen kampanyaya destek veren milletvekilleri Hüseyin Aygün, Veli Ağbaba ve Akif Hamzaçebi’ye de teşekkür etti. İlk özgür gününde sorularımızı yanıtlayan Mete Diş de hastalığının nasıl ortaya çıktığını ve gördüğü insanlık dışı muameleyi anlattı. Tecridin insanı yavaş yavaş tükettiğini, bedeninin çevikliğini yitirdiğini, yürürken aksamaya başladığını dile getiren Diş, bir süre sonra kasığında da ağrılar hissetmeye başlayınca cezaevi doktoruna gitmiş. Diş “Bu yılın ocak ayıydı. Cezaevi doktoru ilaç tedavisi yapıp sonra Fotoğraf Canan Coşkun KAYPAKKAYA ANMASI protesto edildi Saldırı İstanbul Haber Servisi Türkiye’de sol hareketin liderlerinden İbrahim Kaypakkaya’nın öldürülüşünün 40. yıldönümünde Taksim ve Çorum’da düzenlenen anma etkinliklerine güvenlik güçlerinin sert müdahalesi kınandı. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe, dernek binasında düzenlenen basın toplantısında, 18 Mayıs akşamı Taksim’e Kaypakkaya’yı anmak için giden grubun “korkunç bir saldırıya” uğradığını belirterek, “Bu ülkede gerçek demokrasi ve barış, muhalefetin engellenmesinden vazgeçilmesiyle mümkündür” dedi. Partizan dergisi adına açıklama yapan Rahime Kalvar, “Kaypakkaya’yı Çorum’daki mezarı başında anmaya gidenlere ise hukuki geçerliliği olmadığı halde kimlik kontrolü ve üst araması dayatılmış, ardından soruşturma açılmıştır. Kaypakkaya katledilişinin 40. yılında ‘Nerede mücadele ve direniş varsa orada yaşıyor’ sloganıyla tüm saldırılara karşı anıldı ve anılmaya da devam edilecektir” diye konuştu. Avukat Gül Altaylı ise konuşmasında “Eylem yapmak, birini anmak suç değildir. Demokratik toplumların olmazsa olmazıdır. Son günlerde İstiklal Caddesi’nde polis tarafından yapılan saldırılarla Taksim muhalefete kapatılmaya çalışılmaktadır” ifadelerine yer verdi. İçkiden Medet Umma Padişahım, Ters Teper… Olmuyor işte, uluslararası algı danışmanlarının, tüm çabalarına rağmen, bu ülkede işler pek istedikleri gibi gitmiyor. AKP iktidarı, giderek mevzi yitiriyor. Sahi, bizim bir Dışişleri Bakanımız vardı, büyük Osmanlı fantezisiyle yatıp kalkıyordu, ona ne oldu? Ortalıklarda görünmüyor, oysa nasıl yağıp gürlüyordu, “gücümüzü göstereceğiz!” Hangi güç kardeşim, Reyhanlı’da ölü sayısını bile hâlâ tam bilmiyoruz ve sustuk. PKK çekiliyor ama bu çekilmenin karşılığında hükümetin verdiği sözler vardı. Demokratik hak ve taleplerin hayata geçirilmesi. Hadi başlayın, Meclis’i bir an önce toplayıp, vazgeçtik anayasadan, ayıklanması gereken antidemokratik kanunlar var, onları birer birer ayıklayın. Örneğin, seçim yaklaşıyor, yüzde 10 seçim barajı kapı gibi duruyor, hadi bunu düşürün ve tüm seslere fırsat tanıyın, PKK üstüne düşeni yapıyor, sıra iktidar ve muhalefette, barışı kalıcı kılın! Bunlar zor işler, değil mi? O zaman hemen gelsin içki yasakları! Bahane de hazır, çocukları ve gençleri korumak, toplumun ruh sağlığını bozacak unsurları engellemek. Bu konuyla ilgili tartışmaları izlediğimde, ülkenin nasıl şiddetle ahmaklaştığına tanık oldum ya da ben mi çok akıllıyım. Benim çok akıllı olmadığım kesin, ama tartışma programlarındaki cehalet dehşet verici. Ya da bu programlara özellikle havadan sudan konuşulanlar çağrılıyor, böylece tartışma programları “halk seviyesine çekiliyor”diye düşünmüş olabilirler. Şimdi başlayalım, birincisi bu ülkenin bütçesinin yüzde 6’sı içki ve sigara üzerinden alınan vergilerle karşılanıyor. Ülkenin hemen hemen her şeyi satıldığı için artık satılacak bir şey kalmadı, bu durumda bu yüzde 6 çok önemli. Neredeyse Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın bütçesinden daha fazla. İktidar şöyle düşünüyor olabilir, biz bize oy veren kitleyi memnun etmek için, yasak koyalım, nasılsa içen gene içecek, para gene gelecek. İşte burada inanılmaz bir yanılgı var. Çünkü içilmesin diye, yüzde 600 oranında vergilendirilen içki ve sigara artık çok pahalı. Bu şu demek, kaçak içki ve sigara yollarının sonuna kadar açılması. Zaten vardı, şimdi daha da artacak. Her evde bir kaçak içki tezgâhının kurulduğu günleri de göreceğiz. Örneğin, bu satırların İçimiz buruk Anne Mine Diş “Çocuğum yanımda olduğu için çok mutluyum. Ama ona sarılırken diğer hasta mahkumların da annelerini düşünüyorum. İçimiz biraz buruk” sözleri ile duygularını dile getirdi. Kelepçeli tedavi düzelmezse hastaneye sevk edecekti. Israrım sonucu SEKA Hastanesi’ne sevk edildim. Kanser teşhisi bu şekilde konuldu. Acil ameliyata alındım, tek testisim alındı. Hastanede 3 gün kaldım. O da doktorun ısrarı ile olmuş. Cezaevi yönetimi operasyondan sonra hemen hastaneden çıkarmak istemiş” dedi. Bakımı ve tedavisi koğuşundaki arkadaşları tarafından yapılan Mete Diş, hastanede mahkum koğuşu olmadığı için kemoterapiye ring aracında elleri kelepçeli olarak götürülüp getirilmiş. Mahkum koğuşu olan bir hastanede tedavisinin sürmesi için Maltepe Cezaevi’ne nakledilen Diş’e yönelik insanlık dışı muamele burada da devam etmiş. Diş burada yaşadıklarını da şöyle anlattı: “Tek kişilik hücrede kalıyordum. Kullandığım ilaçlar çok ağır. Sık sık midem bulanıyor ve kusuyordum. Kimseye sesimi duyuramıyordum, kapılar açılmıyordu. Hücremde buton yoktu. Bir gece çok sancım oldu. Bir saat kapının ağzında yardım bekledim. Cezaevinin hemen yanındaki hastaneye götürülmem 2 saat sürdü.” Tekrar Kandıra F Tipi Cezaevi’ne nakledilen Mete Diş’in ilaçları da bir ay boyunca bulunamadı. Hastalığının ilerlemesine karşın eski ilaçlarını kullanmak zorunda kalan Diş’e ilaçlarını hastane değil arkadaşları buldu. Ağır kemoterapi seansları sonra ateşi yükselen, görmemeye başlayan Diş’e yardım eden kişi aynı koğuşta kaldığı, memurlara yönelik operasyonlarda tutuklanan Dr. Cem Coşkun olmuş. DHKPC üyeliğinden yargılanan Diş’in bir sonraki duruşması da 6 Haziran’da Çağlayan Adliyesi 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. F TİPİ PROTESTOSU: Ağır hasta ve yaşlıları hemen serbest bırakın ‘Devlet arşivleri açılsın’ Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelerek bir kez daha kaybedilen yakınlarının ve onları kaybedenlerin bulunmasını istedi. Eyleme destek veren Nobel Barış Ödülü sahibi İranlı yazar Şirin Ebadi “Sizler yalnız değilsiniz, bütün dünya halkları yanınızda. Herkese özgürlük, insanlığa özgürlük” diyerek Cumartesi Anneleri’ne seslendi. Cumartesi Anneleri’nin bu haftaki eylemine Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIHD), Uluslararası Af Örgütü ve Fransa İnsan Hakları Örgütü’nün temsilcileri de katılarak destek verdi. Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu delegasyonu içerisinde yer alan Akdeniz İnsan Hakları Örgütü Düşünce ve İfade Özgürlüğü Çalışma Grubu Başkan Yardımcısı Nasira Tutur, kendisinin de bir kayıp annesi olduğunu belirtti. İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Raci Bilici ise dün toprağa verilen eski Olağanüstü Hal Valisi Kozakçıoğlu’na ilişkin “Kozakçıoğlu, insanlığa karşı suç işlemiş bir kişi. Onun işlediği tüm suçların açığa çıkması, tüm kayıpların bulunması için devlet arşivlerinin açıklanmasını istiyoruz” dedi. 1995’te gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Hasan Ocak’ın ağabeyi Ali Ocak ise “Kozakçıoğlu bir suçludur. Devlette devamlılık esassa devlet de suçludur. Kozakçıoğlu İstanbul valisi olduğu dönemde Hasan Ocak kaybedildi” diye konuştu. Öte yandan Cumartesi Anneleri, bir kez daha eski Derik Jandarma Komutanı Musa Çitil’in yargılanmasını istedi. (Fotoğraf: MELTEM YILMAZ) İstanbul Haber Servisi İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin F tipi cezaevlerindeki tecrit uygulamalarına ve hasta tutukluların durumuna dikkat çekmek için düzenlediği “F Oturması” eyleminin 64. haftasında, 70 yaş üstü hasta tutukluların serbest bırakılması istendi. Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen İHD’liler, “Susma suça ortak olma”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek”, “Tecrit işkencesine son” sloganları attı. İHD İstanbul Şubesi adına açıklamayı Elif Akkaya yaptı. Akkaya, hapishanelerde yaşı 6579 arasında bulunan 1735 kişi, 80 ve üstünde olan 94 kişi olduğunu aktardı. Akkaya “Bu tutuklu ve hükümlüler, ihtiyaçlarını kendi başlarına göremeyecek durumdalar. Ağır hasta ve yaşları 70’in üzerinde olan insanları hapsetmek, tedavi etmemek insanlık suçudur” dedi. Akkaya, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “Yaşanacak ölümlerden siz sorumlu olacaksınız” şeklinde seslendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle