18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 MAYIS 2013 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Komisyonu’nun 2013 raporu iç karartıcı 7 İnsan hakları nerede? SERDAR KIZIK İZMİR Türkiye Barolar Birliği (TBB) İnsan Hakları Komisyonu 2013 Raporu, hak, özgürlük, adalet açısından geçen yıllara göre daha karanlık bir tabloyu ortaya koydu. Türkiye’de 2012’deki insan haklarının fotoğrafının yansıtıldığı raporda, “Devletlere insanlık adına dayatılarak tanınması sağlanan insan hakları, günümüz Türkiyesi’nde, ancak yönetenlerin ‘himmeti’ sayesinde yararlanılabilen haklar haline gelmiş gibidir” denildi. Hak ihlallerinin kendisi kadar, hakların korunmasına ilişkin güvence mekanizmalarının çalışmıyor ve hatta tersine çalışıyor olması, endişe verici bulundu. 2010 anayasa değişikliğiyle insan hakları, yargı bağımsızlığı açısından geriye gidildiği, siyasallaşmış bir yargı yaratıldığı da vurgulandı. 2010 yılında, tüm uyarılara karşın gerçekleşen anayasa değişikliklerinin sorunların tırmanmasında zemin yarattığını belirten Komisyon Başkanı Serhan Öz aporun, yaşanan sorunlara ilişkin temel saptamaları şöyle: l Türkiye’de “Yaşama Hakkı” ve “İşkence ve Kötü Muamele Yasağı” ihlallerinin merkezinde, Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nda (PVSK) 2007 yılında toplumsal güvenlik gerekçesiyle, kolluğun yetkilerinin artırılması doğrultusunda yapılan düzenlemeler yer almaktadır. Nitekim geçtiğimiz yıl birçok yönden denetimden yoksun bulunan gözaltı mekânlarında, insanların yüz yüze kaldıkları işkence ve kötü muamelenin hasbelkader televizyonlara yansıyan görüntüleri yeteri kadar dehşet ve utanç vericidir... Ancak bu kapsamda sorumluluklara ilişkin yargılama örneği neredeyse “yok” düzeyindedir. l Mahkemeler, salt sevk maddesinin katalog suç kapsamında olduğu gerekçesiyle bek, “Haklı uyarılara karşın gerçekleşen bu değişikliklerin yargıya ilişkin olanları, açıklanan amacının aksine yargının, yürütmenin daha da etkin rol oynadığı bir yapıya dönüştürülmesi sonucunu vermiş bulunmaktadır. Böylelikle yürütme, yargıdan elini çekmek yerine, R CEZAEVLERİ DOLDU ve isnat edilen suçla ilgili olarak “kaçma ve delilleri karartma” koşullarını irdelemeksizin, çok kolaylıkla tutuklama kararları vermektedirler. l Çeşitli türde 369 ceza infaz kurumunda 138 bin 16 tutuklu ve hükümlü bulunmakta olup, bunların büyük çoğunluğunda aşırı yoğunluk nedeniyle kapasite sorunu yaşanmaktadır. Cezaevlerinde 300’den fazla ağır hasta tutuklu ve hükümlünün bulunduğu, bunlardan yaklaşık 30’unun ölümcül sağlık sorunlarıyla mücadele ettiği bilinmektedir. l Gizli tanıklık amacını aşmış ve keyfilik aracı olarak kullanılmaktadır. Kaldırılmalıdır. l Avukatlar, gazeteciler, yazar ve sanat Bugün Köşe Kapalı Ertin Bey’i beklenmedik bir zamanda ve beklenmedik bir nedenle yitirdik. İlhan Ağabey’in çağrısıyla 2002’de ‘Cumhuriyet Ailesi’ne katılmış, idare ve mali konularda sorumluluk üstlenmişti. Koç Topluluğu’ndaki üst düzey yöneticiliğinin birikim ve deneyimlerinden büyük ölçüde yararlanıyorduk. Sabahları günaydınlaştığımızda ve gün boyu bir araya geldiğimiz süreçte ciddiyetle gülümsemeyi bu denli bağdaştıran bir başka yüz anımsamıyorum. Cumhuriyet’in unutulmazları arasına katıldı. Çok üzgünüz... çılar hakkında olur olmaz nedenlerle davalar açılmaktadır. l Hiçbir uzlaşma aramaksızın topluma dayatılan “ilköğretimde 4+4+4” modeli, bilim özgürlüğü açısından önemli bir sorun oluşturmaktadır. l Yüzde 10 ülke seçim barajı, Avrupa’da hiçbir ülkede olmayıp, baraj nedeniyle 2002 seçimlerinde oyların yüzde 45’i parlamentoda temsil edilememiştir. l Kadınlarla ilgili pek çok küresel sorun, ülkemizde de toplumsal bir yara olarak varlığını sürdürmekte; çocuk gelinlerin, fuhşa sürüklenen kadınların, kız çocuklarına cinsel istismar olaylarının sayısı artmaktadır. Türkiyesi’nin adalet yönetiminde bir “anlayış” olarak ortaya çıktığı vurgulandı. 2013 yılında sorunun trajedi boyutlarına eriştiği, tutuklama kararlarının siyasi kurgulara dayalı olarak verilmekte olduğu izleniminin güçlendirildiği dile getirildi. Dünyanın gözü Silivri’de HSYK aracılığı ile etkisini iyice artırmıştır. Öngörülmüş zincirleme reaksiyonun gerçekleşmesi sonucunda da kısa sürede, yüksek yargıda, yerel yargıda ve özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde; seçim, atama, görev yeri değişiklikleri yoluyla bağımlı ve siyasallaşmış bir yar gı modeline ulaşılmıştır” dedi. Raporun önsözünde, yurttaşların bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkından söz edebilmek için, hukuken oldukça güçlü bir hayal gücü gerektiği belirtildi. Savunma hakkının engellendiği, “savunmasız yargı” özleminin, günümüz Balbay’ın avukatları 28 ŞUBAT SORUŞTURMASI KAPSAMINDA TUTUKLU ASKERLER SAVUNMA YAPTI İstanbul Barosu yargılanıyor İstanbul Haber Servisi İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal ve 9 baro yöneticisinin “yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs” iddiasıyla 24 yıl hapis istemiyle yargılanmasına yarın Silivri Adliyesi’nde Ümit Kocasakal başlanacak. Duruşmayı, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı ve yöneticileri ile Türkiye’nin çeşitli illerinden 60 baro başkanı ve hukukçular izleyecek. İstanbul Barosu yöneticilerinin yargılandığı davaya Uluslararası Avukatlar Birliği (UIA), Avrupa Barolar Konseyi (CCBE) gibi uluslararası hukuk kurumlarının yanı sıra Paris ve Berlin Barosu temsilcilerinin de aralarında bulunduğu 40 ayrı baro başkanı ve Avrupalı hukukçuların da gözlemci olarak katılması bekleniyor. Ülkemizden 5 bin avukatın da duruşmaya müdafi olarak katılacağı belirtildi. Balyoz davasına bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Ümit Kocasakal ve 9 arkadaşı hakkındaki suç duyurusu üzerine Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan davanın ilk duruşması yarın Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek. İstanbul Barosu resmi sitesinden “Savunma ve baro yargılanıyor, tarihi duruşma başlıyor” başlığı ile yapılan açıklamada, “Ülkemizden de Türkiye Barolar Birliği Başkan ve Yönetim Kurulu üyeleri ile baro başkanları duruşmaya katılacaktır” denildi. Açıklamada “Barosuna ve mesleğine sahip çıkmak isteyen tüm meslektaşlarımız doğal müdafimizdir” denilerek İstanbul’un çeşitli semtlerinden Silivri’ye otobüs kaldırılacağı duyuruldu. Gazetecilik faaliyeti suç oldu İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasında CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın avukatları, mahkemeye yazılı olarak sundukları son savunmalarında “Balbay’ın notları ya da günlükleri” olarak tanınan dijital verilerin hukuka aykırı olarak elde edildiğine dikkat çektiler. Avukatlar “Balbay’a ait olduğu ileri sürülen harddiskin ele geçirme anındaki içeriğe sahip harddisk olmadığı, bilirkişi raporundaki ifadelerle de ortaya konulmuştur” değerlendirmesi yaptılar. Avukatlar Balbay’ın iddia edildiği gibi Casper marka bir dizüstü bilgisayarının hiç olmadığını belirttiler. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen Ergenekon davasında sanık ve avukatlarına toplam 2 saatlik konuşma süresi verilmesi nedeniyle önceki gün son savunmasını yapan Balbay’ın avukatları duruşmada çok kısa süre söz aldı. Bunun üzerine avukatlar beyanlarını mahkemeye yazılı olarak sundular. Mütalaada hakkında “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası istenen Balbay’a isnat edilen fiillerin “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçu kapsamında değerlendirilemeyeceğinin altını çizen avukatlar, 21 Haziran 2010 tarihinde yaşamını yitiren gazetemizin İmtiyaz Sahibi ve yazarı İlhan Selçuk ile Balbay arasında örgütsel değil, mesleki bir bağ olduğunu belirttiler. Avukatlar, “Müvekkilimizin gazetecilik faaliyetleri kapsamında gerçekleştirdiği görüşmeler, iddianamede, sanki bir gizli örgüt oluşumunun faaliyetleri kapsamında gerçekleştirilmiş gibi yansıtılmıştır.” Avukatlar, Balbay’a ait olduğu iddia edilen harddisk üzerinde TÜBİTAK görevlisi, teknik bilirkişi Dr. Hayretdin Bahşi’nin hazırladığı rapordaki “Harddiskin el konulduğu 1 Temmuz 2008 tarihi ile imajının alındığı 7 Temmuz 2008 tarihleri arasında harddiskte bir değişiklik yapılmadığının kesin olarak söylenemeyeceğine” ilişkin saptamasına dikkat çektiler. Avukatlar, CMK hükümleri uyarınca kendileri tarafından Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği ve Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden alınan uzman mütalaasının da bilirkişiyi doğrular nitelikte olduğunun altını çizdiler. Balbay’ın hakkında hiçbir somut delil bulunmadığı halde 4 yılı aşkın süredir tutuklu bulunduğuna dikkat çeken avukatlar, savunmalarında “Milletvekili seçilerek millet iradesini temsile hak kazanan müvekkilimiz hakkında yargılamanın bu aşamasından sonra ‘kaçma’, ‘saklanma’ ve ‘delilleri karartma’ şüphesi olduğu ileri sürülemeyecektir” ifadesine yer verdiler. Komutan ağladı ALİCAN ULUDAĞ Dosyalarla geldiler Sincan F Tipi Cezaevi ile Mamak Askeri Cezaevi’nde tutuklu bulunan 72 kişi, dün sabah saatlerinde 5 ring aracıyla Ankara Adliyesi’ne getirildi. Araçlar, adliyenin mahkum giriş noktasına yanaştırılırken, diğer araçlarla basının görüntü alması engellenmeye çalışıldı. Tek tek araçlardan inen tutuklu askerlerin ellerinde duruşma için hazırladıkları dosyalar olduğu görüldü. Dışarıda bekleyen aileler de tutukluları alkışladı. Fotoğraf: ALİCAN ULUDAĞ ANKARA 28 Şubat soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Çevik Bir, Kemal Gürüz ve Erdal Ceylanoğlu’nun da aralarında bulunduğu 72 kişi, 4. yargı paketi kapsamında tutukluluk durumlarının görüşülmesi amacıyla iki ayrı hâkime tahliye talebinde bulundu. Tutukluluk duruşması, 28 Şubat soruşturması için birleştirilen 11. ve 10. Ağır Ceza mahkemelerinin salonlarında yapıldı. Askerlerin bir bölümünü TMK hâkimi Nihal Uslu, diğer kısmını ise yargıç Halil İbrahim Kütük dinledi. İki duruşma salonunun arasındaki paravan, savunmalar sırasında açıldı. Duruşma salonlarına sadece tutuklu şüpheliler ve avukatları alınırken, izleyici ve gazetecilerin girişine izin verilmedi. Emekli kuvvet komutanları Fevzi Türkeri, Orhan Yöney, Ahmet Çörekçi, Hikmet Köksal, Erdal Ceylanoğlu, İlhan Kılıç, Teoman Koman salonda dikkat çeken isimlerdi. MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan da adliyeye getirilenler arasında yer aldı. Tahliye için savunma yapan askerler, dönemin RefahYol hükümetini devirmeye teşebbüs suçlamasını kabul etmeyerek, BÇG’ye üye olmadıklarını bildirdi. Bazı isimler ise BÇG’nin MGK kararları doğrultusunda kurulduğunu söyledi. İlk konuşan isimlerden emekli Korgeneral Mustafa Bıyık, BÇG’de çalışmadığını belirtirken, “Eğer orada çalış tığım ispatlanırsa idamı geri getirip beni assınlar” dedi. Bir asker ise emekli Orgeneral Karadayı’nın bu soruşturmada serbest bırakıldığını anımsatarak “BÇG, Karadayı’nın onayı ve bilgisi olmadan kurulamaz. Kendisi, BÇG’yi kabul etmedi. Eğer BÇG varsa o zaman Karadayı da tutuklu olmalıydı” ifadelerini kullandı. Askerlerin savunmaları, geç saatlere kadar sürdü. Emekli Korgeneral Hakkı Kılıç’ın, savunmasını yaparken gözyaşlarını tutamayarak ağladığı öğrenildi. Kılıç’ın, “30 yıldır teröristlerle çarpıştım, bugün teröristle barışan devlet bir yıldır beni tutuklu yargılıyor. Terörist muamelesi gördüm. Yazıklar olsun” dediği belirtildi. 20 dakika savunma yaptığı öğrenilen Çevik Bir ise “Devletin tüm kademelerinin yapılan çalışmalardan haberi vardır. Her şey Genelkurmay Başkanı’nın bilgisi dahilindedir. BÇG yasadışı değildir” dedi. Sebahat Tuncel’in geçmişte milletvekili seçilince serbest bırakıldığını anımsatan MHP milletvekili Engin Alan ise “Tahliye talebinde bulunmuyorum” dedi. Emekli Orgeneral Çetin Saner, BÇG’ye hiçbir dahlinin olmadığını savunurken, “bunun mucidi ben değilim” ifadesini kullandı. ‘Karadayı nerede?’ Bir: BÇG yasadışı değil DHKPC operasyonu İlker Başbuğ’la ilgili yazılı tanık ifadesi mahkemeye sunuldu Koşaner sahip çıktı İstanbul Haber Servisi Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un avukatı İlkay Sezer, Ergenekon davasında tanıklığı kabul edilmeyen eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in yazılı tanıklık ifadesini mahkemeye sundu. Koşaner, avukat Sezer’in yazılı sorularını yanıtlarken 29 Temmuz 2011’deki istifa mektubundaki ifadeleri kullanarak Ergenekon ve Balyoz davalarının Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personelini tedirgin ettiğini anlattı. Koşaner, “Personelin doğru bilgilerle bilgilendirilmesine ve iftiralara karşı savunulmasına ihtiyaç doğmuştur. Emekli Orgeneral Başbuğ Türk Silahlı Kuvvetleri’nin moralini yüksek tutmak amacıyla iftiraları açıklığa kavuşturmaya ve çürütmeye gayret etmiştir” dedi. Sezer, davaya bakan İstanbul Başbuğ ve Koşaner 29 kişiye örgüt davası İstanbul Haber Servisi Yurt gazetesi muhabiri Sami Menteş, parasız eğitim pankartı nedeniyle hapse mahkum edilen Berna Yılmaz, Tavır dergisinden Gamze Keşkek’in de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 29 kişi hakkında DHKPC üyesi oldukları ve örgüt propagandası yaptıkları gerekçesiyle dava açıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun, örgüt yapılanması içinde olduğu öne sürüldü. İddianamede genç gazeteci Sami Menteş aleyhinde ifade veren Çelik kod adlı gizli tanığın anlatımlarına yer verildi. Menteş’in Yürüyüş dergisine 2010 yılında yapılan operasyonu protesto eylemine katıldığı, aynı eyleme Gazi Polis Merkezi’ne eylem düzenleyen canlı bomba İbrahim Çuhadar’ın da katıldığı ifade edildi. YÖK protestosu, tutuklu öğrenciler Ferhat Tüzer ve Berna Yılmaz’ın serbest bırakılması için yapılan eylem, kentsel dönüşüm yıkımlarını protesto ve TAYAD eylemleri de Menteş aleyhine delil olarak yorumlandı. İddianamede şöyle denildi: “Örgüt adına örgüt çağrıları doğrultusunda eyleme katılmasının şüphelinin eylemlerinin süreklilik ve çeşitlilik arz ettiğini gösterdiği, dolayısıyla terör örgütü ile organik bağ kurduğu, bu şekilde silahlı terör örgütü üyesi olmak suçunu da işlediği anlaşılmıştır.” İddianamede 29 kişi hakkında 8.5 yıl ile 20’şer yıl arasında değişen hapis cezaları talep ediliyor. 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne önceki gün sunduğu dilekçede, Koşaner ve birlikte istifa eden kuvvet komutanlarını, 18 Şubat tarihli duruşmada hazır etmelerine karşın mahkemenin tanık olarak dinlenmeyi reddettiğini anımsattı. Dilekçesinde Koşaner’e müvekkilinin suçlandığı konulara ilişkin yazılı olarak 10 soru yönelttiğini ifade eden avukat Sezer, “Yalnızca Sayın Koşaner’in beyanları dahi müvekkilimize isnat edilen suçlamaların asılsız olduğunun somut göstergesi niteliğindedir” diyerek Koşaner’in yanıtlarını mahkemeye sundu. Koşaner, ilgili soruyu “Başbuğ’un Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yasadışı bir örgüt adına sızdığı şeklindeki bir iddia ile ilgili; bu iddiayı doğrulayacak veya destekleyebilecek herhangi bir bilgim ve duyumum kesinlikle yoktur” diye yanıtladı. Koşaner, diğer bir soruya yanıtında “Başbuğ ile birlikte katıldığım Yüksek Askeri Şura ve Milli Güvenlik Kurulu gibi devletimizin ve hükümet üyelerinin de katıl dığı üst düzey toplantılarda, emekli Orgeneral Sayın İlker Başbuğ’un devlet yöneticileri veya hükümet üyelerini baskı altına almak olarak tanımlanabilecek herhangi bir söz veya eylemine tanık olmadım” dedi. Koşaner “Başbuğ, basına yansıyan veya yansımayan, ancak şahit olduğum tüm konuşmalarında, sadece, yurt savunmasına daima en üst seviyede hazır olması gereken ve teröre karşı mücadeleyi özveri ile sürdüren Türk Silahlı Kuvvetleri’nin moralini yüksek tutmak amacıyla; doğruları söylemiş, endişeleri gidermeye çalışmış, iftiraları açıklığa kavuşturmaya ve çürütmeye gayret etmiştir” şeklindeki tanıklığını da ifade etti. Koşaner, Başbuğ’un hiçbir zaman görevinin dışına çıkmadığını belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle