23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 MAYIS 2013 PERŞEMBE 4 HABERLER Kılıçdaroğlu, Erdoğan ile Esad’ın demokrasiye bakışlarının örtüştüğünü, ikisinin de baskıcı olduğunu söyledi: M. Balbay’ın Savunması Aziz dostum, genç çalışma arkadaşım, Cumhuriyet’in değerli yazarı Mustafa Balbay’ın savunma günü aniden belirlenince, son anda ertelenemeyen sağlık denetimi yüzünden, celsede bulunmayı çok istememe karşın orada olamadım. Tüm benzer durumları yaşayanlar gibi, ben de bu gibi hallerde insanların desteğe ne kadar ihtiyaç duyduklarını bilirim. Ama sanıyorum ki, ne Mustafa’nın ne Tuncay’ın ne diğer dostların, daha önce çok kez verilmiş olan bu desteklerimizden kuşkuları olmuştur. Duruşmada hazır olmak isteğim, hem Balbay hem de herkesçe artık bilindiğini sandığım desteğimi bir kez daha göstermek kaygısından kaynaklanıyor değildi. Duruşmada hazır olmayı istememin nedeni, bu savunmanın davanın gidişatını nasıl etkileyeceğini merak etmemden de kaynaklanmıyordu. Çünkü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi zaten birden fazla defa, savunmaları kale almayacağını ortaya koymuştu. Adil yargının olmadığı yerde savunmaların şöyle ya da böyle bir rol oynaması da mümkün değildi zaten; savunmaya saygı gösterilebilmesi de zaten mümkün değildi ve delillerin yeterince tartışılmadığı, gereğince değerlendirilemediği bir ortamda, savunma süresi kısıtlanmamış olsaydı da adil yargının gerçekleşmiş olamayacağı açıktı. HHH Adil yargılamanın kurallarına uyulmadığında savunmanın sınırlarını çizmek güçtür. Bu tür ortamlarda savunma bir anlamda nafile savunmaya dönüşür. Çünkü ne denirse densin, karar peşinen vermiştir. Ya da bir olasılık daha vardır: Savunma artık, aynı zamanda bir iddianame, ithamnameye dönüşür. Bu durumda, “Savunmanın sınırları içinde kalın!” uyarısı anlamsızdır. O tabii ki aynı zamanda bir ithamname olduğundan, savunmanın sınırlarını aşacaktır. Bu gibi durumlarda savunma yapmak konumunda olan kişiden tabii ki hiçbir şey yokmuşçasına, iddialara hukuki yanıtlar vermesini beklemek abes olur. İddialar hukuki olmayınca, yanıtların hukuki olmasının ne anlamı olur ki? Kaldı ki savunma yapma konumunda bulunan sanığın, süreç içindeki hukuk dışılıkları sergilemesi, bunlardan dolayı sorumlu bulduğu kişileri ve hukuksuz eylemleri teker teker ortaya sermesi, ona ait bir hak olmanın ötesinde, aynı zamanda görevidir de. HHH Bir zamanlar bir de savunması dolayısıyla suç duyurusunda bulunulmuş biri olarak Balbay’ın bu savunma itham sürecindeki ikilemi nasıl aşacağını görmek için orada olmayı istiyordum. Aslında kamuoyunun bu durumda istediği kısa ve net olan şu savunmadır: Burada hukuk yok, adil yargılama da yok. Siz bunu bir hukuk oyununa çevirmek isteyebilirsiniz, ama ben bu sahte oyunu oynamam. Savunma falan yapmıyorum... Ancak bunu isteyenlerin unutmamaları gereken bir husus vardır. Öyle haller olur ki, savunma yapmak durumunda olanlar, karar makamından adalet beklemeseler de savunmalarıyla tarihe not düşüp belge bırakmak durumundadırlar. Çünkü o sırada iki yargı süreci iç içedir. Biri resmi yargılama, öbürü ise kendileri henüz farkında olmasalar bile yargılananların da yargılandığı gerçek yargılama. Bu tür davaların savunmaları işte bu ikinci yargılama süreci için de önemlidir. Onları yapmak, orada davayı bütün yönleriyle iyi anlatmak zorunludur. Okuduklarımdan anladığım kadarıyla sağlık nedeniyle katılamadığım duruşmada, Balbay, her ne kadar sürenin kısalığı dolayısıyla savunmasını tamamlayamamış olsa bile, kendisine düşen görevi layıkıyla yerine getirmiş bulunuyor. Hoş bunu içeride bulunduğu sürece zaten her vesile ile yaptı ve yapmakta da. Sadece ton farkı var BRÜKSEL (Cumhuriyet) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Reyhanlı’da ölen 51 kişinin “katilinin” Başbakan Tayyip Erdoğan olduğunu savunarak, “Silahlı, radikal insanları besleyip Suriye’ye göndermek ne zamandan beri Türkiye’nin işi oldu? Reyhanlı’da ölen 51 kişinin katili Erdoğan’dır” dedi. Esad ile Erdoğan arasında demokrasi açısından ton farkı olduğunu da ileri süren Kılıçdaroğlu, ikisinin de baskıcı olduğunu söyledi. Brüksel’de Avrupa Parlamentosu (AP) Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı Grubu (S&D) toplantısına katılan Kılıçdaroğlu, toplantının ardından Grup Başkanı Hannes Swoboda ile basına açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu, bir gazeteci nin sorusu üzerine, Erdoğan’ın Amerika’ya seyahatinden önce “Kılıçdaroğlu Esad’ı destekliyor” şeklindeki açıklamasına sert EsAD BENZETMEsİ TArTIŞMA yArATTI CHP lideri Kılıçdaroğlu ile AP Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda arasında siyasi kriz yaşandı. Kılıçdaroğlu’nun, Başbakan Erdoğan’ı Esad’a benzetmesini eleştiren Swoboda ile görüşmesi iptal edildi. Swoboda, “Politikaları meşru olarak eleştirilse de Erdoğan, Suriye halkına yönelik savaş ve teröre devam eden Esad’la kıyaslanamaz” dedi. Kılıçdaroğlu’nun sözlerini yazılı açıklamayla eleştiren Swoboda, Kılıçdaroğlu’ndan düzeltme yapmasını yoksa saat 17.00’de planlanan görüşmeyi askıya alacağını ifade etti. Kılıçdaroğlu ise sözlerinin yanlış anlaşıldığını belirterek görüşmeyi gerçekleştirmek üzere Swoboda’nın makamına gitti. Bu sırada Sosyalist Grup Danışmanı tarafından “Düzeltme olmazsa görüşme de olmaz” denilerek Kılıçdaroğlu’nun görüşme talebi reddedildi. Kılıçdaroğlu da “görüşmek anlamsız o zaman” diyerek kapıdan döndü. Kılıçdaroğlu Twitter’dan “Düşünceye tahammülü olmayan biriyle konuşmaya çalışmak vakit kaybıdır” ifadelerini takipçileri ile paylaştı. yanıt verdi ve baskıcı rejimlerin her zaman karşısında olduklarını söyledi. Kılıçdaroğlu, “Sayın Başbakan herhalde Amerika’ya gitmeden önce Aziz Nesin’in öykülerini okudu. Bizim Esad rejimini desteklediğimizi nerden çıkarıyor? Ben hayal dünyası geniş böyle bir insan görmedim. Ben Esad ile birlikte tatil yapmadım, tokalaşmadım, kendisine kar deşim demedim. Biz Suriye’de barış istiyoruz. Biz uluslararası bir konferansın yapılmasını önerdik. Şimdi bu konuda ABD ve Rusya anlaşarak bir konferans yapılmasını talep etti” dedi. Reyhanlı’da ölen 51 kişinin “katilinin” Başbakan Erdoğan olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, “Silahlı, radikal insanları besleyip Suriye’ye göndermek ne zaman dan beri Türkiye’nin işi oldu? Reyhanlı’da ölen 51 kişinin katili Erdoğan’dır. Kalkmış CHP’yi suçluyor, Esad rejimini destekledi diyor. Biz hiçbir zaman baskıcı rejimleri desteklemedik” şeklinde konuştu. Esad ile Erdoğan arasında demokrasi açısından ton farkı olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, sözlerine şöyle devam etti: “İkisi de baskıcı, ikisinde de özel mahkemeler, savcılar var. Hapishaneler var. Medya patronları aranıp hangi gazetecinin alınıp, atılacağı sorulmakta. Medyaya talimat verilmekte.” Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’ın Reyhanlı saldırısı sonrasında MİT ile Emniyet arasında kopukluk olduğu şeklindeki açıklamalarıyla ilgili olarak da, “O zaman sizin ne göreviniz var?” diye tepki gösterdi. Swoboda da Suriye’de kanlı sürecin bir an önce durdurulması gerektiğini söyledi. Kılıçdaroğlu daha sonra Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle ve AP Başkanı Martin Schulz ile görüştü. Füle, “Kılıçdaroğlu’nun temel haklar konusunda ilettiği endişeleri dikkatle dinledim ve Türkiye’nin taahhüt edilmiş siyasi reformları sürdürmesi gerektiği üzerinde mutabık kaldık” dedi. SELAHATTİN DEMİRTAŞ: İğneli Fırça ZAFER TEMOÇİN ÇEKİLME sürüyor Saldırının çekilmeyle ilgisi yok AYŞE SAYIN İkinci grup da K.Irak’a ulaştı DİYARBAKIR (Cumhuriyet) PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 21 Mart’ta yaptığı çağrı ve Murat Karayılan’ın Kandil’deki açıklamasının ardından 8 Mayıs’ta çekilmeye başlayan PKK militanlarının ikinci grubu da dün Kuzey Irak’taki PKK kamplarına ulaştı. Militanlar, bölgede asker ve korucu haraketliliğin olduğunu belirterek “Çatışmaya girmemek için çok özen gösterdik” dedi. Önceki gün ilk grubun Kuzey Irak’taki PKK kamplarına ulaşmasının ardından, Hakkâri ve Şırnak bölgesinden gelen 5’i kadın toplam 15 kişilik ikinci grup da 9 günlük yürüyüşün ardından dün sabah örgütün “Medya Savunma Alanları” olarak tabir ettiği Irak’ın kuzeyindeki PKK kamplarına ulaştı. Saat 08.00 saatlerinde Metina kampına ulaşan 15 kişilik PKK’li grubu, orada bulunan diğer militanlar tarafından törenle karşılandı. Grup adına bir açıklama yapan “Seyda Gabar” kod adlı PKK’li, “Geri çekilmede hem devlet güçlerinin muhalefeti hem de hava muhalefeti vardı. Bu nedenle normal koşullarda 6 gün süren yürüyüş 9 güne sarktı” dedi. Saldırı Suriye politikası kaynaklı: ANKARA BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bir grup gazeteciyle sohbetinde Reyhanlı saldırısı ve Kürt sorunu konusunda yürütülen süreçle ilgili soruları yanıtladı. Demirtaş’ın değerlendirmeleri ana başlıklarıyla şöyle: CHP’Lİ TEKİN’DEN REYHANLI İSYANI: Reyhanlı olayı, doğrudan çözüm sürecini hedefleyen bir saldırı olarak görülmüyor. PKK’nin çekilmesini durdurmak değil, dolaylı bir etkisi vardır. Sırf onu hedefleyen çevreler Reyhanlı’yı seçmezdi. Mesaj Suriye, Türkiye politikasıdır. Mesajın ulaşması için Reyhanlı seçildi. Sayın Başbakan başta öyle değerlendirdi ama bize göre saldırının yerini düşününce, Suriye meselesi ile bağlantısı aşikâr. Hükümet bu konuda tedbirleri halkı da taciz etmeden almak zorunda. Sınır güvenliğini iyi düşünmek lazım. Çok sayıda aktörün at koşturduğu yere dönüştü Türkiye. Bu hükümetin ucu açık dış politikasından, barışı hedef almayan dış politikasından kaynaklandı. Mezhep çatışması uyarısı: Reyhanlı yon istemek suç değil, özerklik yanlış bir şey değil. Valiler seçimle mi işbaşına gelecek, tartışmak lazım. Ülke 81 vilayete bölünmüş durumda. Bölmüşsünüz denmiyor. Biz de idari bir yapı öneriyoruz. 20 bölge meclisi olsun demek bölmek değil. Hiçbir önerimiz Türkiye’yi bölmeye dönük değil. Halkın katılımını artıracak demokratik modeller öneriyoruz. CHP İmralı’ya sorsun: Çözüm Komisyo Federasyon talebi var mı?: Federas su üçüncü aşamanın konusudur. O zaman geldiğinde tartışmak doğru olur. Şimdi tartışmanın kimseye faydası yok. Bu acil bir konu değil, öncelikli değil. Çekilmenin belirli bir aşamasında Kandil, İmralı ziyareti olabilir. Üçüncü aşama geldiğinde tartışılacak konulardır. Öcalan oy kullanabilecek AYŞE SAYIN Yeni anayasada İmralı’ya da sandık yolu açılıyor. MHP’nin itirazına karşın 3 parti, hükümlülere seçme hakkı verilmesi konusunda uzlaştı Bu ülkenin sahipleri susmaz SEDAT KURT DENİZLİ Denizli’de konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, insanları aptal yerine koyan açıklamalar yaptığını savunarak “Taksim Meydanı’ndaki çukuru korumak için onlarca MOBESE takanlar, Reyhanlı’da, savaşın olduğu bölgede, MOBESE sistemi kurmuyor” dedi. Tekin, patlamanın ardından getirilen yayın yasağına da tepki göstererek “Basını susturabilir, televizyonları karartabilirsiniz; ama unutmayın bu ülkenin sahipleri var, CHP var” diye konuştu. İmralı’ya yeni ziyaret: Eve dönüş konu ArapSünni kimliği ile öne çıkan bir bölge. Herkes dikkatli olmalı. Suriye’deki meseleyi buraya taşımak için bu tür şeyler yapılabilir. Türkiye’de bazı çevreler doğrudan Alevi, bazıları da Sünni taraftayız diye gösteriyor. Çekilme: Genelkurmay, “Çekilenleri görmedik” diyor. Çekilenler de onları görmemiş. “Gördük, gidiyorlardı, el salladık” diyebilirler mi? Kendileri güvenlikten sorumlu siyasetten sorumlu, bir kurum değil. nu eğer süreci tümüyle yönetmek, hâkim olmak istiyorsa ilgili taraflarla niye görüşmesin? CHP bu yüzden girsin diye ısrar ettik. Gitsin İmralı’yı dinlesin. Pazarlık, senet sepet yapıldı mı görsünler. Biz gittik. Yapılmadığını gördük. Varsa da yoksa da gelip anlatsınlar. Toplumun değişik kesimlerini dinleyebilirler. Bunlarla sınırlı olmaması gerekir. Çözmek için hükümete atacağı adımlar önermeli. ANKARA AKP, CHP ve BDP, yeni anayasada İmralı’ya “sandık konulması”nda anlaştı. TBMM Anayasa Uzlaşma Alt Komisyonu’nda, “Seçme, Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Hakkı” başlıklı maddesinde MHP’nin “Abdullah Öcalan’a seçme hakkı tanınıyor” gerekçesiyle itirazına karşın, CHP’nin de rezervini kaldırması üzerine, hükümlülere de “seçme” hakkı tanındı. BDP’nin “ısrarla” önerdiği “anadili” ise MHP’nin itirazına karşın, yeni anayasaya “gerekçeyle” girdi. Komisyonun dünkü toplantısında siyasi partilerin daha önce de uzlaşamadığı “vatandaşlık” maddesinde yine uzlaşma sağlanamadı. Komisyonda dün görüşülen, “seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı” başlıklı maddenin yeniden müzakeresinde ise AKP, CHP ve BDP “hükümlülere seçme hakkı” tanınmasında uzlaştı. Bu kapsamda mevcut anayasadaki, “taksirli suçlardan hüküm giyenler hariç, hükümlülerin oy kullanamayacağına” ilişkin hüküm yeni anayasa metninden çıkarıldı. MHP ise “Öcalan’a da oy kullanma hakkı tanınıyor. Bu ileride seçilme hakkına da sirayet edebilecek bir ge rınca, AKP ve BDP’nin istediği şekilde, “silah altındaki er ve erbaşlar ile askeri öğrenciler” dışında herkese oy kullanma hakkının tanınması öngörüldü. Komisyonda önceki günkü görüşmelerde ise “Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar” maddesinde devletin “cezaların infazı”nda kadınlar için po [email protected] u Reyhanlı’daki saldırının çekilme süreciyle ilgisi olmadığını belirten Demirtaş, ‘’Bu; hükümetin ucu açık dış politikasından, barışı hedef almayan dış politikasından kaynaklandı’’ dedi. Komisyonda, ‘tutuklu ve hükümlülerin cezaevinde inançlarını yaşamaları ve kendi dillerini konuşmaları’ konusunda anlaşma sağlandı. Ağır hasta tutukluların tedavilerinin cezaevi dışında yapılmaması “işkence ve zalimane muamele” kapsamına alındı. lişmedir” gerekçesiyle, mevcut anayasadaki hükmün korunmasını istedi. Maddenin ilk müzakerelerinde, bu fıkraya “Ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlüler ancak kanunda belirtilen hallerde oy kullanamaz” hükmünün konulmasını öneren CHP, dünkü görüşmelerde bu itirazını kaldızitif ayrımcılığı sağlayacak idari önlemleri alacağı hükme bağlandı. Tutuklu ve hükümlülere “işkence, zalimane ve aşağılayıcı” davranışta bulunulamayacağı da aynı madde içinde benimsendi. Tedavisi cezaevinde mümkün olmayan ağır hastalıklı tutuklu ve hükümlülerin tedavilerinin cezaevi dışında yapılma ması “işkence ve zalimane muamele” kapsamına alındı. Yeni anayasa tartışmaları sürecinde BDP’nin “temel” talepleri arasında yer alan “anadili” kullanma hakkı ise “kendi dili” ifadesiyle yine gerekçe notuyla yeni anayasa metnine girdi. Aynı maddeye konulan ikinci gerekçe notuna göre, devlet, kişilerin cezalarının infazında ve tutukluluk sırasında “kişilerin inançlarını yaşamaları, kültürel yaşamaları, kültürel yaşamlarını sürdürmeleri ve kendi dillerini konuşmalarını” güvence altına almak zorunda olacak. Bu hükme göre, cezaevlerine “mescit” kurulması ya da kişinin namaz, oruç gibi ibadetlerini yerine getirmesi için özel ortam yaratılmasının da yolu açılmış oluyor. “Çalışma, iş güvenliği ve adil ücret hakkı” başlıklı maddede ise 4 parti, “toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerin kaldırılması” hükmünde uzlaştı. Aydınlardan barış ve demokrasi konferansı için çağrı Yaşar Kemal, Tarık Ziya Ekinci, Vedat Türkali, Orhan Pamuk, Murathan Mungan, Rakel Dink, Prof. Dr. İonna Kuçuradi, Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Arif Sağ ve Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın da aralarında bulunduğu çok sayıda aydının çağrısıyla, 2526 Mayıs tarihinde Ankara’da “Demokrasi ve Barış Konferansı” düzenlenecek. Beyoğlu’ndaki Cezayir Restoran’da konu hakkında bilgilendirme toplantısı düzenleyen yazar Murathan Mungan ve Prof. Dr. Gençay Gürsoy, barış sürecinin sağlıklı şekilde devam edebilmesi için ortak bir barış dilinin oluşturulması gerektiğini söylediler. Barış sürecinde “Akil İnsanlar”ın önemli bir iş yaptığını ifade eden Gençay Gürsoy , “Demokrasi ve Barış konferansında, barışı destekleyenlerin görüşleri daha iyi yansıtılacaktır” ifadesini kullandı. Murathan Mungan da, “Bizim barış için ortak bir dile ihtiyacımız var. Ortak mutabakat ile ortak barış dilini oluşturmamız gerekiyor” yorumunu yaptı. (Fotoğraf: CİHAN ORUÇOĞLU)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle