23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 MAYIS 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER AFGANİSTAN VE PAKİSTAN GİBİ CİHAT BÖLGELERİNE GİDİP ‘MÜCAHİT’ OLARAK TÜRKİYE’YE DÖNÜYORLAR 7 2 bin El Kaideci aramızda ALİCAN ULUDAĞ ANKARA MİT ve Emniyet İstihbarat Dairesi’nin yaptığı çalışma sonucu Türkiye’de 2 binin üzerine El Kaide üyesinin bulunduğu belirlendi. Türk vatandaşı olan bu kişilerin Afganistan, Pakistan gibi “cihat bölgeleri”ne giderek eğitim aldığı ve sonrasında Türkiye’ye döndükleri kaydedildi. “Hücre” şeklinde örgütlenen bu kişilerin hareketleri yakından izleniyor. Diğer taraftan kendilerini “silahlı terör örgütü” olarak kabul etmeyen ve mücadelelerini siyasal alanda yaptıklarını savunan Hizbut Tahrir örgütünün bazı üyelerinin de Suriye’de bulunduğu yönünde istihbarat alındı. Hizbut Tahrir üyelerinin silahlandığı ve muhaliflerin safında çatıştığı dile getiriliyor. Komşu Suriye’de yaşanan iç savaşa radikal dinci örgütlerin katılması istihbarat birimlerini alarma geçirdi. MİT, Emniyet ve Jandarma’ya bağlı istihbarat birimleri, bu örgütlere yönelik çalışmalarını hızlandırdı. Emniyet’in yaptığı çalışma sonucunda, Türkiye’de 2 binin üzerinde Türk vatandaşının çeşitli tarihlerde Afganistan, Pakistan, Bosna ve Çeçenistan gibi ülkelere giderek El Kaide’nin kamplarında eğitim alıp, tekrar Türkiye’ye döndüğü belirlendi. Bu kişilerin kendi aralarında “cihat bölgeleri” olarak gördükleri bu ülkelerde aldığı eğitim sonrası “mücahit” sıfatı kazandığı öğrenildi. Türk El Kaide üyelerinin, Afganistan’da bazı çatışmalara katıldığı yönünde de bilgilere ulaşıldı. Terörle Mücadele Yasası’nın 10. maddesiyle görevli savcılıkların, şu an Türkiye’de oturan bu kişileri yakın izlemeye aldığı bildirildi. Hangisi Önceymiş! Son günlerin moda tartışma konusu; “barış mı, demokrasi mi?” İnsan, ikisi de ortada görünmeyince ne yanıt vereceğini şaşırıyor. Demokrasiden söz edemiyoruz; en önemli ilkesi düşünce özgürlüğü askıya alınmış durumda. Gösteri yapmak, hükümet yeni gösteri alanlarını inşa edene, denizi doldurana kadar yasak. Anayasada yer alan “önceden izin alınmaksızın ve yer seçimi göstericilere ait olmak üzere gösteri yapmak serbesttir” hükmü şimdilik askıda. Peki, barış var mı? O ancak demokrasi ile birlikte var olabilen bir şey olduğu için o da yok. Ne var peki? Biber gazı var, tazyikli su var. İstanbul’da, yani dünyanın en büyük ve önemli kentlerinden biri olan İstanbul’da Taksim yasak, İstiklal Caddesi yasak, arka sokaklar bile yasak. Büyük ve şaşaalı Adliye Sarayımızın önünde basın toplantısı yapmak yasak. Yasağı dinlemez, üç beş kişi toplanmaya kalkarsanız o zaman barış çekip gidiyor. Gaz ve tazyikli su geliyor. Peki, İstanbul böyle de Ankara daha mı iyi? Onu bana değil, ODTÜ’lü öğrencilere sorun. Bırakın büyük nüfuslu kentleri Anadolu’ya bakın. Bakamıyoruz. Oralarda “muhafazakâr bir demokrasi var”; her şey, bu arada düşünce ve örgütlenme özgürlüğü de sıkı muhafaza altında. İnanmayan Fatsa’ya ya da bir başka taşra kentine, kasabasına gidip dener. HHH Bizde demokrasi de, barış da zamana ve zemine göre değişir. Dün serbest olanın yarın yasak olmayacağından emin olamazsınız. Örneğin bugün Kürt sorunu konusunda düşüncelerinizi açıklamak, savunmakta alabildiğine özgürsünüz. Ama bunun yarın da böyle olacağı konusunda size garanti verebilecek bir Allah’ın kulunu bulamayacaksınız. Dün yasaktı, bugün serbesttir. Yarın yine yasak olabilir. Önümüzdeki günlerde Amerika’nın iki partili; eşekli filli, olağanüstü başkanlık sisteminin Türkçe uyarlamasını tartışmanın yasama, yürütme, yargı güçlerinin birliğini, tekliğini savunmak dahil alabildiğine özgürleşeceğini söyleyebilirim size. Ama koşulludur. Önce ABD sistemini ve kimi eski deneyleri kutsayacaksınız, sonra onu Türkiye koşullarına, yani AKP’ye ve sayın Başbakan’a uygun bir şekilde, birkaç şıkla “ifade”, demokrasiden de “azami ölçüde istifade” edeceksiniz. “Başkanlık”, olmadı “partili başkanlık”, olmadı “de facto başkanlık” gibi şıklar var. Kürt sorununun da bu tartışmanın kuyruğuna takılarak ve biraz daha “özgürleştirilerek” tartışılmasında büyük yarar olduğu da, eh artık aşikâr değil mi? Tam değil. İtirazlar var. HHH “Gel sen bu işten vazgeç, C planına geç” diyen, “Bu kadar böbürlenme, senden büyük Allah var” diyenlerin sayısı can sıkacak kadar arttı. Üstelik bunların Kürt sorununun tartışılması konusunda da kimi çekinceleri bulunduğu iddiası da ortalıkta dolaşıp duruyor. Onların “beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısı söylenirken şöyle hafiften “hani beraber yürümüştük, ne oldu şimdi” der gibi bir havaları var. Bunca zahmetle kotarılmış Ergenekon gibi, KCK gibi “büyük başarıların” güme gitmesinden kaygı, orada burada mekân tutmuş hizmet erbabının işsiz güçsüz kalmasından ve en önemlisi “hizmet” veremez hale gelmesinden derin üzüntü duydukları anlaşılıyor. Bu arada “Bu devirde AKP’li olmayan rektörü nerede bulacaksınız?” sözleriyle meşhur bir rektör de Deniz’in heykelini depoya kaldırınca barışın da, demokrasinin de sınırlısorunlu olduğu bir kere daha ortaya çıkmasın mı?.. Çıktı. Öyleyse sorup durmayın “Demokrasi mi barış mı?” diye. Öyleyken öyle, böyleyken böyledir bu işler bizde. Demokrasi dediğin de, barış dediğin de yerine, konusuna, ihtiyaca göredir, işinize gelirse. Gelmezse biber gazı ve tazyikli su ne güne duruyor. Hizbut Tahrir Suriye’de Öte yandan dikkat çekici bir gelişme de Türkiye’de hilafete dönüşü savunan Hizbut Tahrir (Kurtuluş Partisi) terör örgütüne ilişkin yaşandı. Bu örgüte mensup kişilere açılan davalarda, sanıklar kendilerinin terör örgütü değil, parti olduklarını savunuyordu. Ancak Ankara TMK Savcılığı’na gelen istihbarata göre, bazı Hizbut Tahrir üyeleri şu an Suriye’de muhaliflerin safında savaşıyor. Bu kişilerin, savcılığın daha önceden soruşturduğu şüpheliler olduğu ifade edildi. Örgüt üyelerinin güvenlik kontrollerinin zayıf olduğu Yayladağı Sınır Kapısı üzerinden Suriye’ye girişçıkış yaptıkları bildirildi. Osman Özgüven 22 Mayıs’tan sonra Dikili Belediyesi’ni yönetmek için gün sayıyor ‘Mücadele yeni başlıyor’ u Pek çok öğrenci, işçi, gazeteci ve muhalif isimlerin cezaevinde olduğunu anımsatan eski Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, itibarsızlaştırmaya karşı hukuksal zeminde mücadele etmeyi sürdüreceklerini söyledi. Anayasa Mahkemesi’ne başvurduklarını ve sonuca göre AİHM’ye gidebileceklerini anlatan Özgüven, “Özgürlüklerimizi kısıtlayarak fiziki varlığımızı cezalandırdılar. Düşüncelerimizi değiştiremezler” dedi. HAKAN DİRİK Fotoğraf: UĞUR DEMİR İZMİR Son yargı paketiyle yurda döndükten sonra görevini devralmak için gün sayan eski Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, arkadaşlarıyla birlikte işlemedikleri bir suç nedeniyle özgürlüklerinin kısıtlandığını, bunun mücadelesini vereceklerini söylüyor. Özgüven, biri kendileri tarafından iptal edilen, diğeri de yüzde 98’i belediyeye ait şirketin araçlarını belediyeye sattığı iki ihaleye “fesat karıştırma” suçlamasıyla açılan davalardan aldığı cezalar Yargıtay tarafından onanınca, yurtdışına gitmeyi tercih etti. Birlikte yargılandığı 9 belediye çalışanı ise cezaevine konuldu. Son yargı paketinde yapılan düzenleme sonrası, arkadaşları cezaevinden çıktı, Özgüven de yurda döndü. İhaleye fesat karıştırmanın içine çalma, çırpma da giriyor. Biz öyle bir şey yapmadık ki. Bu nedenle hakkımızı sonuna kadar arayacağız.” ‘Güvenmek zorundayız’ Ülkede pek çok öğrenci, gazeteci, işçi ve muhalif insanın cezaevinde yattığını anımsatan Özgüven, her şeye karşın yargıya güvenmek durumunda olduklarını kaydediyor. Özgüven, “Bütün olumsuzluklara rağmen yargının varlığına inanıyorum. İtibarsızlaştırmaya yönelik cezalandırmaları suçlamaları herkes biliyor, görüyor. Bizim ücretsiz su, siyanürlü altına karşı mücadelemiz, çevreyle ilgili yaptığımız etkinlikler, Dikili festivalleri, iptal edilen ulusal bayramları ısrarla kutlamamız belki bazı insanlara zor geldi. Bu yasadan yalnızca biz yararlanmadık. AKP’li pek çok belediye de yararlandı. Ankara, İstanbul, Elazığ, Kayseri bu yasadan yararlandı” diyor. İstanbul Haber Servisi Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi bahçesine öğrenciler tarafından dikilen Deniz Gezmiş heykelinin, rektör tarafından depoya kaldırılması, Fikir Kulüpleri Fedarasyonu’na (FKF) bağlı öğrenciler tarafından üniversitede protesto edildi. Rektörün heykeli iade etmesini isteyen öğrenciler, “Bu heykel buraya dikilene kadar mücadelemiz sürecek. Burası Deniz’lerin emperyalizme kar Öğrenciler kararlı şı mücadele ettiği kaledir” dediler. Öğrenciler “Deniz’in gözaltına alınmasına izin vermeyeceğiz”, “Deniz’in heykelini çalan rektör karanlığın ta kendisidir”, “Deniz’in yolundayız. Bilimin yanındayız” yazılı dövizler taşıdı. Sanatçılar Girişimi adına konuşan Orhan Aydın ise gericiliğin içimizi, dışımızı kuşatmaya çalıştığı bir dönemde FKF’nin hayat bulmasının bu ülke adına çok önemli bir adım olduğunu belirtti. ‘Kaçmak değil’ İçişleri Bakanlığı’nın verdiği “işten el çektirme” süresi 22 Mayıs’ta dolacak Özgüven, bu tarihten sonra yeniden Dikili Belediyesi’ni yönetmek için gün sayıyor. Bu arada da işlenmemiş bir suç nedeniyle özgürlüklerinin kısıtlandığını belirterek yeni bir mücadeleye hazırlanıyor. Anayasa Mahkemesi’ne başvurduklarını, oradan çıkacak sonuca göre haklarını AİHM’de arayacaklarını söylüyor. Yurtdışına gitmesinin “kaçmak” olmadığını, üstelik “içini acıttığını” dile getiriyor. Ancak asıl acıtanın, çalışma arkadaşlarının içeride yatması olduğunu vurguluyor. En çok ağrına gidense işlenmemiş bir suç nedeniyle özgürlüklerin kısıtlanması: “Biz zaten suçlu değildik. Ama yine de affedilerek bırakılmak, doğrusu ağrıma gidiyor. Ama mücadeleyi sürdüreceğiz. Başına gelenlerin düşüncelerini değiştirmeyeceğini belirten Özgüven, İsveç’te kaldığı sürede gözlemlediği sosyal yerel yönetim anlayışını da işin içine katarak çalışmaya devam edeceğini söylüyor: “Bizim sadece fiziki varlığımız cezalandırıldı, düşüncelerimize ket vuramazlar. Diğer arkadaşlarımızla birlikte döndüğümüzde yine şevkle çalışacağız. Halka hizmet bana mutluluk veriyor. Yurtdışında, daha gelişmiş bir ülkede, bilgi dağarcığımıza sosyal anlamda birtakım bilgiler daha ekledik. Zaten yerel yöl İstanbul Haber Servisi CHP Genel Başkan Yardımcısı netimler, 20 yılGürsel Tekin, dün Beylikdüzü Yakuplu Mahallesi’nde Roman dır uğraş verdiyurttaşları ziyaret ederek istek ve şikâyetlerini dinledi. Hüküğimiz bir alan. Bu metin Roman açılımını da eleştiren Tekin, Roman yurttaşların alandaki deneyimmülkiyet sorunu yaşadıklarını belirterek “Yüzyıldır bu ülkenin lerimizi değerlenyurttaşları olan Roman vatandaşların halen mülkiyet sorunları çözülememişse, biz dahil olmak üzere, hepimizin kendimizi gözdirerek sosyal anden geçirmesi gerekiyor. Buradaki vatandaşlarımızın ivedilikle lamda hizmet vertapularının verilmeli, sağlık ve mülkiyet sorunlarına çözüm getmeye devam edeceirilmeli” dedi. Tekin, daha sonra Yakuplu Anadolu Eğitim Kültür ğiz. Mücadelemiz ve Yardımlaşma Derneği’ni ziyaret etti ve Beylikdüzü Yakuplu sürecek.” Dayanışma Evi’nin açılışını gerçekleştirdi (SERKAN YILDIZ) İsveç modeli... İstanbul Haber Servisi İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi tarafından, 2002’de yaşamını yitiren İHD’nin kurucularından Ayşe Nur Zarakolu onuruna verdiği “Düşünce ve ifade özgürlüğü ödülleri” KCK davasından tutuklu olan çevirmenyazar Ayşe Berktay ve tutuklu olarak cezaevlerinde bulunan gazeteciler adına Çağdaş Kaplan’a verdi. Berktay’ın yerine ödülü alan eşi Recai Hacımırzaoğlu, “İnsanlar iktidara karşı olun 1 Mayıs Berktay ve Kaplan’a ödül şiddeti Avrupa’ya taşınıyor ca bir şekilde eleştiriliyor ve cezaevine konuluyor” dedi. Kaplan ise “Ayşe Nur Zarakolu adına verilen bu ödül, büyük bir onur bizim için. Tutuklu gazeteci arkadaşlarımız ve ben terörist faaliyetler yürüttüğümüz iddiasıyla yargılanıyoruz. Yaptığımız haberler ve gazetecilik faaliyetleri önümüze delil olarak konuluyor. Biz önümüze getirilen bu haber, röportajlarla gurur duyuyoruz” diye konuştu. l İstanbul Haber Servisi Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB), AKP hükümetini; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2008 yılında Taksim’i 1 Mayıs’ta kutlamak isteyenlere yönelik uygulanan polis şiddetini aşırı ve orantısız bularak Türkiye’yi mahkum ettiği kararına uymadığı için Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne şikâyet edecek. DİSK’ten yapılan açıklamada 1 Mayıs’ı kutlamak isteyenlere polisin saldırıda bulunarak onlarca insanın yaralanmasına yol açtığı vurgulandı. Açıklamada göstericilere biber gazı ve basınçlı su ile müdahale edildiğine, Başbakan, bakanlar, İstanbul Valisi ve emniyet müdürü tarafından “Göstericiler suç işliyor” şeklinde açıklamalarda bulunulduğuna dikkat çekildi. DÜŞÜNCE VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ Romanları dinledi AİHM kararı ne diyor l DİSK ve KESK, 2008’de 1 Mayıs’ı kutlama haklarının kentin özellik gösteren ve toplumun hafızasında yeri olan bölgelerinde miting yapma haklarının engellenmesi, toplu ifade ve gösteri haklarının ihlal edildiği gerekçesi ile AİHM’ye başvurmuştu. AİHM, 27 Kasım 2012’de başvuruyu karara bağlamıştı. Mahkeme, iki konfederasyonun Türkiye aleyhine açtıkları davada törenlere katılan göstericilere karşı polisin gaz bombaları ve basınçlı suyla müdahalesini aşırı ve orantısız bularak Ankara’nın AİHS’nin toplantı ve örgütlenme özgürlüğüyle ilgili 11’inci maddesini ihlal ettiğine hükmetmişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle