18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 MAYIS 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 13 İsvan için ilk tören yarın Cuntaya boyun eğmedi ? Reha İsvan, yarın Levent Camisi’nde öğle namazının ardından kılınacak cenaze namazı sonrası 12 Mayıs Pazar günü Yalova Taşköprü Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlanacak. İsvan’ın dostları ve dava arkadaşları “Cuntanın mahkemesi önünde, haklılığını adeta hâkimlerin suratına çarpar gibi haykıran efsane bir isimdi” değerlendirmesini yaptı. İstanbul Haber Servisi 12 Eylül faşizmine karşı zarif direnişinin simgesi, Barış Derneği davası sanıklarından Reha İsvan (88) yarın İstanbul’da Levent Camisi’nde kılınacak öğle namazının ardından Yalova’ya götürülecek. Reha İsvan, 12 Mayıs Pazar günü Yalova Merkez Camisi’nde kılınacak öğle namazının ardından Yalova Taşköprü Beldesi Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Reha İsvan, 8 Mayıs Çarşamba günü Yalova’daki evinde yaşamını yitirmişti. Reha İsvan’ın ölümünün ardından dava arkadaşları, “Duruşu ve Barış Derneği davasındaki tavırlarıyla bu topluma nasıl bir örnek olduğunu göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkelerine yürekten bağlı, aydın Türk kadınını kaybettik” dediler. HEP ANLAMLI YAŞADI Eşi Reha İsvan’ın ölümünün ardından büyük üzüntü yaşayan, eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet İsvan “Çok anlamlı bir hayatı vardı. Hep anlamlı yaşadı ve çok değerli bir insandı. Tüm çevresine ve bana çok büyük katkılarda bulundu” dedi. Reha İsvan, 12 Eylül faşizminde darbe hukukunu uygulayanların kâbusu oldu Dik duruşun simgesi ‘Tam da S striptiz havası’ ğildi. Cezaevi olmadan önce Metris Topçu Atış Okulu’ydu. Reha İsvan’ın babası Kemal Doğan’da albay rütbesiyle bu okulda uzun süre görev yapmıştı. Albay Kemal Doğan, Metris’te görev yaparken günün birinde bu okulun cezaevine dönüştürüleceğini ve meslektaşlarının yapacakları bir darbe sonrasında kızının burada hapsedeceklerini herhalde hiç düşünmemiştir. Reha İsvan Metris’te iken eşi Ahmet İsvan da Davutpaşa kışlasında tutuklu bulunuyordu. Oğulları Orhan ve kızları Nurhan, Metris’le Davutpaşa arasında mekik dokuyordu. Orhan’ın evlenme töreninde ikisi de doğal olarak bulunamadılar. Reha İsvan, idareye verdiği dilekçe sonucu nişan akşamı eve telefon edip çocuklarını kutlamıştı. Ama sonra bu telefon açma işi idare tarafından başına kakılmıştı. O nedenle nişandan sonra çocukların gelip el öpmesi önerisini geri çevirmişti. Çünkü bunun için de idareden izin almak gerekiyordu. İdare izni vermeye razıydı, hatta Reha Hanım’a bu konuda başvuru yapması önerilmişti. Ancak Reha Hanım, “Sonra bunu da başıma kakarsınız” diyerek öneriyi geri çevirmişti. Reha İsvan, kendilerine tutsak muamelesi yapanlara taviz vermedi. İnsanlık onurunu korumanın gereği neyse onu yerine getirdi. Koğuş basıldığında “kızlarım” dediği genç tutsaklarla birlikte direniş de yaptı, slogan da attı. Koğuşlardaki eşyaları tarumar edildiğinde inadına halay da çekti. 12 Eylül faşizminin tutsaklara reva gördüğü muamele karşısında sinirlenmek ve demoralize olmak yerine karşı tarafın moralini çökertti. Çünkü o koşullarda en iyi direniş şeklinin inadına moralli olmak ve dayatılan koşulları ti’ye almak olduğunu keşfetmişti. Genç tutsaklara en ağır gelen muamele mahkemeye gidiş gelişlerde soyundurularak aranmaktı. Aynı yöntemi moralini bozmak ve tepkisini ölçmek için Reha İsvan’a da uyguladılar. Ama o, verdiği tepkiyle bu insanlık dışı yöntemi uygulayanları morarttı.. Kendisini soyarak arama sırasında yaşananları şöyle anlatacaktı: “Beni ilk soyacakları gün odada sekiz kişi vardı, polis ve gardiyanlar. Arama bahane. Görüşe çıkarken ve girerken arıyorlar, beni bir günde altı kez soydular. Bana ilk ‘Soyun’ dediklerinde şöyle düşündüm; amaçları tepkimi görmek. Öfkelenip direneceğim, onlar da zapta geçirecekler. Odadakilere bakıp güldüm. ‘Tam da striptiz yapılacak hava’ dedim. ‘Ama müzik uygun değil’ dedim. Çünkü radyoda arabesk çalıyordu. ‘Genellikle bu hafif Batı müziği ile daha iyi olur’ dedim. ‘Nereye kadar isterseniz soyunayım’ dedim. Bu bana hakaret gibi gelmiyor. Gençlerin buna tepki göstermesini anlıyorum, saygı duyuyorum. Ama 60 yaşında bir kadın soyunsa ne olur, soyunmasa ne olur? Beni birkaç kez daha soydular, baktılar ki hiç etkilenmiyorum, vazgeçtiler sonra.” MİYASE İLKNUR lk tutuklanışında on ay Metris Cezaİ evi’nde kaldı Reha İsvan. Metris, Reha İsvan’ın yabancısı olduğu bir yer de avunmasının sonuna geldiğinde şöyle seslendi kendisini yargılayanlara: “Kişiliğim hakkında hüküm sizin, ama hükmünüzü vermeden önce bir düşünün, çünkü: Zulmün her türlüsü kötü kardeşler/ Hiçbiri insana göre değil/ Ağaç dikmek, sabahları uyanmak iyi/ İyi, hayvanlara bakmak, çiçekleri sulamak/ İyi, özgürlüğü düşünmek/ Yaşamak onun için/ Bütün gün çalışmak için, iyi/ Zulmün her türlüsü kötü”. Açıkça zalim diyordu darbe hukukunu uygulayan “emir kulları”na, kendisi ve kendisiyle aynı kaderi paylaşan binlerce tutuklu ve hükümlüye hapishanelerde yapılanlara da zulüm. Gerçekten de Metris’te zulmün her türlüsüne tanık oldu. Zaten zulmü uygulayanlar “Siz tutsaksınız” diyorlardı alenen. O zaman da sormak zorunda kalmıştı mahkeme de, “Eğer biz tutsaksak o zaman Cenevre Sözleşmesi’nin tutsaklara ilişkin hükümleri bize neden uygulanmıyor?” diye. Bu sözlerin sahibi Cumhuriyet Reha İsvan, 12 Eylül faşizminin tutsaklarından biriydi. Barış Derneği davasının tek tutuklu kadın sanığı. 22 Şubat 1982’te 44 arkadaşıyla tutuklandığında eşi eski İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan da DİSK davasından tutukluydu. Neden ‘barış’ istediklerinin hesabı soruluyordu kendilerinden. Suçlamalar ise deli saçmasıydı. Suçlamalardan biri 17. yüzyılda yaşamış Rus Çarı Deli Petro’nun vasiyetini yerine getirmek; diğeri, birlik ve beraberlikten yana tüm önerilerinin Bulgar devlet adamı Dimitrov’un 19301938 yıllarında “Faşizme karşı ortak cephe” çağrısından esinlenmek. Bu suçlamalardan bir şey çıkmayınca bu kez her sanığa özel yeni suçlar isnat edildi. İşte İsvan’ın payı na düşenler: Berlin’de TKP’nin düzenlediği toplantıya katılmak; tutuklu iken hakkında yurdışında radyo ve gazetelerde yapılan destekleyici yayınlar. Bir tutuklu hakkında yurdışında yapılan destekleyici yayınların sanık aleyhine delil olarak kullanılması hukuk tarihinde belki bir ilk. “Berlin’e hayatımda gitmedim” diyordu Reha İsvan. O dönem İstanbul Milli Eğitim Müdür Muavinliği görevinde olduğunu, imza attığı evrakları zar zor temin ederek bu iddiayı da çürüttü. Yurtdışında kendisi hakkında yapılan yayınlar sorulduğunda da şu cevabı veriyordu: “Sizin kanaatinizi lehimde etkilemek için bunlar konusunda elimden ne gelir? BBC ne diyeceğini bana mı sorar? TKP’nin Sesi, yayınları beni hoşnut etmek doğrultusunda mı programlar? Bunları söylemek bana çok yersiz geliyor ama bunları da söylemesem ne söyleyeyim?” Arkadaşlarının sesi oldu Gazetemiz yazarlarından Ali Sirmen: Reha İsvan, 12 Eylül faşizmine karşı zarif direnişin simgesiydi. Önce eşi Ahmet İsvan DİSK davasından içeri alındı, daha sonra Reha Hanım Barış Derneği’nden içeri alındı. Ahmet İsvan serbest bırakıldı, Reha Hanım 38 ay cezaevinde kaldı. Barışçılar bir arada kalırken Reha Hanım kadın olması nedeniyle ayrı kalıyordu. Bir arada kaldığı kadınlar arasında iyi bir dayanışma havası oluşturdu. Bizim için direnişin simgesi oldu. Ama o kendinden değil, hapishane arkadaşlarının mücadelesinden söze ederdi, kendisinden hiç söz etmezdi. Onu tanımaktan ve onunla aynı davada yargılanmaktan gurur duyuyorum. Korkusuz ve efsane Avukat Turgut Kazan: O tarihlerde Sayın Cumhurbaşkanı da, Sayın Başbakan da yaşıyorlardı. Ama hem onlar, hem başka bugün Silahlı Kuvvetler ya da askeri vesayet ya da cunta, darbeye karşı kahramanlık yapmaya çalışanlar, yaptığını sananlar bir yerlerde saklanırken, İsvan soyadlı üç kişi, Reha, Ahmet ve kardeşi Mehmet İsvan, bu kişiler en kahraman üç kişiydi. Kenan Evren cuntasına, beşli cuntaya dik duran ve korkusuzca söyleyeceği şeyi söylemekten sakınmayan kişilerdi. Reha İsvan, cuntanın mahkemesi önünde adeta suratına çarpar gibi haklılığını haykıran bir efsane isimdi. 29 Ekim’de doğduğu için Cumhuriyet Reha İsvan’dır. Cuntanın inanılmaz hukuk dışı uygulamalarının maşası olan hâkimin suratına Cumhuriyeti nasıl anlatırdı, onların ne menem birer alçak olduğunu nasıl anlatırdı onu anlatamam, öyle bir insandı. Reha İsvan, Barış Derneği davasının tek tutuklu kadın sanığıydı. Moralini bozamadılar Gıyabında doğum günü eha İsvan 60 yaşına cezaevinde girdi. 29 Ekim 1985 günü Reha İsvan’ın doğum günü gıyaben Londra’da kutlandı. Mustafa Ekmekçi, bu olayı yazarken “Gıyaben hac oluyor da doğum günü neden olmasın” demişti. Gerçekten de öyle. Londra’da Camden Road’da Reha İsvan dostları 60. yaş günü şerefine pasta kesip kadehlerini ona kaldırdılar. Olay basında yer alınca Türkiye’nin dört bir tarafından özellikle de siyasi tutukluların bulunduğu cezaevlerinden tebrik kartları yağdı Metris’e. İsvan’ın avukatı Turgut Kazan, 7 Kasım 1985 günkü Cumhuriyet’e ilan vererek müvekkilesi Reha İsvan’ın doğum gününü kutlayan tüm dostlarına teşekkürünü iletti. Reha İsvan için yurtdışında birçok kadın kuruluşu ve barış inisiyatifi açıklamalar yapıyor, cunta yönetimine sert eleştirilerde bulunuyordu. Dünyanın dört bir yanından Reha İsvan’a destek mektupları ve kartları gönderiliyordu. Ancak bu mektup, telgraf ve kartlar İsvan’a verilmiyordu. Gerekçesi de “İngilizce bilen eleman yok”luğuydu. Bunu ilginç bir olay nedeniyle öğrenmiştik. DİSK sanıkları tahliye olup DİSK’i yeniden açtıklarında arşivlerinin peşine düşmüşlerdi. Israrlı talepleri sonucu Sıyönetim Komutanlığı çuvallara doldurdukları arşivlerini teslim etmişti. Ancak DİSK’in arşivi içine kendi özel belgeleri, ifade tutanakları, azınlıkların kayıt altına alındığı fişleri ve Reha İsvan’a gelmiş Cumhuriyet kadını Yazarımız Dr. Erdal Atabek: Son derece karakterli, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkelerine yürekten bağlı, son derece çalışkan bir insanı kaybetmiş olduk. Bence Reha İsvan; hakkında daha çok şey araştırılacak, çok şey yazılacak ve yarınki toplumun çocuklarına ve gençlerine de örnek olacak bir Cumhuriyet insanı ve Cumhuriyet kadınıdır. Hepimiz için büyük bir kayıptır. Tarık Akan: Barış davasından 45 yıl kadar yargılandık, aydınlıkçı bir insandı. Işıklar içinde yatsın. R mektupları da yanlışlıkla koymuşlardı. Bu konuda bir haber hazırlarken Reha İsvan’a gelmiş mektupları da almış ve haberleştirmiştim. Sonrasında da bu mektup ve kartları Reha İsvan’ı arayarak ona iletmiştim. Mektupların hepsi de İngilizce olduğundan cezaevi yönetimi okuyamamış ve doğal olarak da Reha İsvan’a iletememişlerdi. O nedenle üzerine “İngilizce bilen eleman olmadığından mektupların tutukluya verilmemesine...” diye not düşülmüştü. Reha İsvan diğer Barış Derneği sanıklarıyla birlikte tahliye olduğunda da boş durmadı. Türkiye’de şehir şehir dolaşıp panellere katıldı, 12 Eylül faşizmini anlattı. Bu konuşmalar ve yazmalar sonucunda az daha yine hapsi boyluyordu. 1989’da Görüş dergisine yazdığı “Cehenneme kadar yolun var Pinochet” başlıklı yazıda Kenan Evren’e hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında dava açıldı. İsvan, sorgusunda “Ben kimseye hakaret etmem. İçimden geleni de açıkça söylemekten çekinmem” diyecekti. Düzeltme Gazetemizde dün 14. sayfada yayımlanan “Reha İsvan yaşamını yitirdi” başlıklı haberde Zeynep Oral’ın İsvan’ın cezaevi anılarını topladığı kitabın adı “Yankılar” olarak yer almıştır. Doğrusu “Bir Ses” olacaktır. Düzeltir, özür dileriz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle