18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 MAYIS 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 Halkları, gelenekler ve görenekler eğitir. İnsanlar, doğdukları ortama yerleşik davranış ve görüntüleri benimseyerek uyum sağlar, toplumsal bir kültür oluştururlar. Ne var ki Türkiye’de yaşayan değişik etnisiteleri aynı halk yapan özellik, hepsinin gelmiş geçmiş davranış biçimlerine çağdışı olanlar dahil sıkı sıkıya bağlı kalırken; hiçbir etnisitenin görsel kalıtım edinememesi, toplumsal düzeyde bir göz zevki geliştirememesidir. Bu saptama doğru değilse, yüzyılların güzellik imbiğinden süzülüp gelen geleneksel mimari yapıtlarının yanına bunca çirkin ve kişiliksiz binalar dikilir miydi? Yurt çapında bir görgüsüzlük, zevksizlik, hatta pespaye bir tekdüzen içinde, çapaçulluk yarışında boğulur muydu İstanbul, Ankara ve istisnasız tüm kentlerimiz? HHH Antalya, doğanın özene bezene yarattığı bir dünya cenneti. Bizden önceki uygarlıklar, bu cennetin değerini bilmiş oldukları içindir ki, doğal değerlerine uyum içinde ekledikleri mimari anıtlar ve kentsel kalıtlarla, günümüze eşsiz güzellikte bir mekân bırakmışlar. Ama yerleşim bölgesi olarak Antalya’nın bugünkü merkezinde, mimari bütünlük açısından bir değer ifade ve güzel sıfatını hak eden biricik semti, Kaleiçi diye adlandırılan bölgedeki eski kent, o kadar. dürüst insan. HHH Türkiye’de çok kişi, Mustafa Akaydın’ın uluslararası çapta bir organ nakil ve meme cerrahı olduğunu; 1980’de öğretim elemanı olarak girip 2008’de rektör olarak ayrıldığı Akdeniz Üniversitesi’nin ve Tıp Fakültesi’nin gelişimine büyük çaba harcadığını, bugün organ naklinde çığır açan genç doktorlarımızın hocası olduğunu bilmiyor. Belki de Mustafa Akaydın’ı, hem rasyonel anlamda bilimsel düşünen bir belediye başkanı, hem de vicdanlı kılan özellik, insan yaşamının ta kendisi demek olan hekimlik mesleğinden geliyor. Mustafa Akaydın, Antalya’da kendisinden önceki belediyelerin günü geçiştirmeye odaklı ve ranta dayalı plansız, altyapısız, anarşik gelişme (urlaşma!) politikasını değiştirmeye çalışıyor. Yemlenmeye alışık çevreler, elbette yolsuzluktan sağladıkları rant musluğunun kapatılmasından rahatsız. Ama CHP’li başkan, halkın yararına o kadar çok ve doğru iş çıkarmış ki, Büyükşehir Belediyesi’ne yeniden başkan seçilse de seçilmese de Antalya, ona şimdiden bir kitap dolusu hizmet borçlu. Dürüst aydınların da başarılı olabileceğini görmek isteyenler, Antalya’nın CHP’li belediye başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ın “Oyumla Onurumla 4 Yıl” başlığını taşıyan hizmet bilançosuna bir göz atsınlar! “Karanlığa küfredeceğine, bir mum yak.” ÇİN ATASÖZÜ Görenek Yoksunluğu Mustafa Antalya, Akaydın’a yüzlerce duyduğum insan saygıyla kuşağına başladı. Önce bir dünya Antalya’nın cennetinin organ nimetlerini naklinde sunmuş, dünya ama bu çapında bir tıp insanlar 20. merkezi haline yüzyıla kadar gelmesindeki buralarda emeğine saygı yaşayan duydum. hemcinslerinin MUSTAFA AKAYDIN Sonra Kaleiçi’nde belediye başkanlığı çevrenin dokusuna, sıcağına sürecinde söyledikleriyle soğuğuna, rüzgârına yaptıkları arasındaki uyumu yağmuruna uygun kurdukları takdir ettim, sonunda da evlere, yaşam alanlarına insan olarak çok sevdim, bakmışlar, bakmışlar, başarıyı alçakgönüllülükle bakmışlar... Gidip yanına buluşturan kişiliğine hayran en güdük, en kaba, en kaldım. çirkin, en zevksiz binaları Özellikle Türkiye’de, hem kurmuşlar. İki yüzyıldır başarılı hem de alçakgönüllü gözlerinin önünde duran olabilen insan bulmak zor. mükemmelliği görmemişler Ülkesine çok yanlış ve zararlı ya da gördüklerinden hiçbir işler yaparak zenginleşme şey öğrenmemişler. başarısını gösteren kişilerin HHH istisnasız hepsi, zaten Ben Antalya’yı bilmez, megaloman. Çok doğru ve doğal güzelliklerinin yararlı işler yapan dürüst sürüme dayalı çok yanlış başarılılar arasında bile bir turizm politikasına ve megaloman olmayan, mimari özelliklerinin nasıl bir gerçekten az. Prof. Dr. zevksizlik katliamına kurban Mustafa Akaydın, işte bu az edildiğini uzaktan izler, fazlasını da merak etmezdim. sayıdaki değerlerimizden biri, hem başaran, hem de Antalya’ya ilgim, CHP’li üstünlük taslamayan bir Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın zamanında yaratılan Antalya Televizyon Ödülleri, dünyanın sayılı sinema festivalleri arasına giren Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin yanına çok yakışan bir girişim oldu. Geçen hafta dördüncüsü yapılan bu genç festivale ben de katıldım. Organizasyon, her yönüyle kusursuz, ödül gecesi görkemliydi. Ne var ki ödüller verile verile, tören de sıkıla bunala bitmek bilmiyor. Dünyada 34 dalda ödül dağıtılan bir başka TV festivali daha yok! Ödül kategorilerini en fazla 20 ile sınırlamak şart. Yoksa bu festival bir kalite markası olamaz, ödül almanın da bir anlamı kalmaz. İzmir Direniyor Dokuz gün süren 18. İzmir Kitap Fuarı beni biraz olsun günlük politikadan uzaklaştırdı. Kitapların, yazar, yayıncı ve okur dostlarımın arasında belli bir süre için de olsa daha farklı bir dünyanın havasını soludum. Kitap fuarlarının havasını solumak insanı hem dinçleştiriyor, hem de dinginleştiriyor. Hele fuar her yanıyla başarılı geçiyorsa keyfine doyum olmuyor. İzmir, aydınlık yüzü ve insanlarıyla çoğu kentlerimizdekinden farklı, işgale ve kurtuluşa tanık olmuş, düşmanın geride bıraktığı yangın yerlerinin sıcak külleri üzerinde doğrularak kendini yeniden yaratmış, gerçek anlamıyla “gazi” bir kent. Böyle bir kentin insanlarının Cumhuriyetimizin kurtuluş ve kuruluş ülküsünü hep diri tutmasından doğal bir şey olabilir mi? HHH Birçok İzmirli ile konuştum. İçinde bulunduğumuz “çatışmasızlık” ortamından hoşnutlar, sürekli olmasını diliyorlar. Fakat ortak bir endişeleri var. Özlenen barışın olmazsa olmazının gerçek bir demokrasi olduğuna işaret ederek AKP iktidarının sıkça sözünü ettiği “demokratikleşmenin” göz boyamaktan başka bir anlamı olmadığını, bunun da farklı düzlemlerde çatışmalara yol açacak yeni koşulları ortaya çıkaracağından endişe duyuyorlar. Haklılar, çünkü toplumun tümünü kapsamayan demokrasiyi, “demokrasi” olarak nitelemek olası değildir. İktidar sözcüleri öğrenci eylemleri, işçi direnişleri, emek savaşımı, düşünce ve anlatım özgürlüğü söz konusu olduğunda “demokrasi” sözcüğünü ağızlarına almıyorlar. Sözgelimi, 4. yargı paketinde de Ergenekon, Balyoz, KCK gibi büyük davaların sanıkları gibi sudan nedenlerle tutuklanmış yüzlerce direnişçi öğrencinin lehine bir ışık görünmüyor. Başbakan, gündemi değiştirmek amacıyla yaptığı “milli içkimiz rakı değil ayrandır” türü açıklamalarıyla belki iktidar yandaşı medyanın gündemine oturuyor, fakat bu açıklamalar feleğin çemberinden geçmiş İzmirlilerin kafalarındaki soruları öteleyemiyor. HHH Özetle, İzmirliler, AKP iktidarının Türkiye’yi demokratikleştireceğine inanmıyorlar, dolayısıyla özlenen sürekli barışın sağlanabileceğinden endişe duyuyorlar. İnsanların endişelerini dile getirmelerinin farklı yolları var. Örneğin, her inanca, her düşünceye, her dünya görüşüne, her siyasal düşünceye, her etnik kimliğe, her dile açık, demokratik bir buluşma ortamı olan 18. İzmir Kitap Fuarı’na kitapsever akınını da bir yanıyla bu dile getirişin bir görüntüsü olarak değerlendirmek gerekiyor. Fuarı bu yıl tam 391 bin 700 kişi gezdi. 4 milyon 5 bin 459 nüfusa sahip bir kentin yüzde 9.8’inin odağı kitap olan bir mekânda buluşmasının bir nedeni olmalı, diye düşünüyorum.. Daha fazla okumak, daha fazla öğrenmek, daha fazla bilgilenmek de direnmenin bir yolu değil midir? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK 1 Mayıs’ta ‘Oktay Abi’mizle... Emekçilerin birlik ve dayanışma bayramını, aydınlanma yürüyüşümüz ve çağdaş edebiyatımızın emektarı Oktay Akbal’ın 90’ıncı yaş günüyle birlikte kutluyoruz... Nisan, Oktay Akbal ayıdır. Yılın 4’üncü ayı boyunca yaş günü kutlamalarının ardı arkası kesilmez.. 1923’te doğduğunu bilen, hele yolunu Gökova Körfezi kıyısındaki Akyaka’ya düşürüp ziyaret eden sevenleri, sadece Akbal’ı kucaklamakla kalmaz, Cumhuriyetin eğitim emektarlarından Ayla Hanım’ın dillere destan kurabiyelerinden de tatma fırsatını bulurlar ki yaş günü dediğin böyle olmaz mı? Evet, yıl 1923. Cumhuriyetin ilanına 6 ay var... Anadolu’dan gelen haberler, tarihsel zafer için “eli kulağında” demekte... Dönemin ünlü hukukçularından Salih Bey’in oğlu Oktay’ın 22 Nisan’da dünyaya gelişi de o kutlu günün habercisi gibidir… Belki de anne Vuslat Hanım kundaktaki oğluna sevgiyle bakarken şöyle düşünmüştür: “Aile devrimci bir edebiyatçı daha kazanıyor...” Çünkü minik Oktay’ın anne dedesi, Osmanlı’nın son dönem gerçekçitoplumcu romancılarından Ebubekir Hazım’dır. Torun elbette ki dedeye çekecek, kim bilir ne büyük eserlere imza atacaktır. Nitekim baba kısa bir süre sonra vefat edince, Oktay’ın tüm sorumluluğunu üstlenen Vuslat Hanım, edebiyat eğitiminde nam salan Saint Benoit Lisesi’ni tercih eder. Ortaokuldan sonra İstiklal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi öğrencisi olan Oktay, önce hukuk, ardından edebiyat bölümünde eğitimini sürdürür... Ne var ki yazmak için artık o denli sabırsızdır ki öğrenimini yarıda bırakarak edebiyat dünyasının “Cumhuriyetçi”leri arasına katılır. Sonrası malum; bizim kuşağın “abi”lerinden, devrimci, direnişçi, ilkelerinden ödün vermeyen Oktay Akbal. Hemen tümü cumhuriyet karşıtlarıyla mücadeleyi içeren köşe yazıları, öyküler, “anı”lar, tiyatro oyunları ve değişik gazetelerden sonra İlhan Selçuk’la yoldaşlığı... Şimdi de Cumhuriyet gazetesinin en kıdemli kalemi.. Akbal öylesine yurtsever bir aydındır ki edebiyat dışında pek bilinmeyen birkaç özelliğini anımsatayım. Örneğin Safranbolu... Tarihi kentsel mirası en iyi yaşatan ilçemiz Yurtseverlik anıtı ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com G NOKTASI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN olarak “korumanın başkenti” olmuşsa, 1975 ve sonrası kentin kültürüne ve mimarisine sahip çıkan öncü aydınlar arasında Oktay Akbal da vardı… Toplumun beton apartmanlar yerine geleneksel evleri yeğlemesine katkıları büyüktü. Benzer şekilde Fethiye yakınlarındaki “barış ve dostluk köyü” kimliğiyle korunan tarihi Kayaköyü’nün kimliksiz turizme kurban gitmemesi için 1980’lerin sonlarında Mimarlar Odası’nca başlatılan direnişin öncü destekçileri arasındaydı... O kadar ki bildirgelerde yer alan imzasının sonuna kadar arkasında durmuş, tarihi mirasın yaşatılmasını çok sayıda yazısıyla gündemde tutmuştur. Emekçilerin gününde, yaşamları emekle yoğrulmuş Oktay Abi’yi ve Ayla Hanım’ı yürekten kucaklıyoruz... HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/Antalya’nın 1 Kemer ilçesi 2 ne bağlı turistik bir belde. 3 2/ Karışık 4 renkli... Et 5 rüsklerde sa 6 vaş tanrısı. 3/ 7 Bir nota... Bir bölgenin gö 8 rülmeye de 9 ğer yerlerini 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dolaşmak için ya1 İ L T İ Z AM Y pılan gezi... Suu2 M A T A R İ F E di Arabistan’ın U R plaka imi. 4/ 3 G O M E N E S ON E Kırgızistan’da es 4 E S E N Ş E K R A B ki bir Türk kenti. 5 L F A 5/ Kimi nesneler 6 E T İ K E T L O B U T de var olduğuna 7 M I H N A G İ N A T A inanılan iyilik kay 8 nağı... Kısa boylu, 9 Ç I T A K T İ N şişman ve göbekli kimse. 6/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Köydeki işlerin elbirliğiyle bitirilmesi. 7/ Kanser hastalığına eskiden verilen ad. 8/ İftihar etme, övünme... “Beni kuyularda merdivensiz bıraktın” (Ü. Y. Oğuzcan). 9/ Giysilerde, omuzların dik durmasını sağlamak amacıyla konulan parça... Bir soru sözü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Artvin’in Hopa ilçesinde, “tabiatı koruma alanı” kapsamına alınan bir orman bölgesi. 2/ İzmir’in bir ilçesi... Letonya’nın plaka imi. 3/ Eski dilde su... Lütesyum elementinin simgesi... Myanmar’ın (Birmanya) eski başkenti. 4/ Tasavvufta Tanrı’nın doğrudan bilgisine götürdüğüne inanılan manevi yol. 5/ Bartın’ın bir ilçesi... Vizon adlı değerli kürkün elde edildiği hayvan. 6/ Karadeniz Ereğlisi’nde bir şelale. 7/ Utanç duyma... Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı turistik bir belde. 8/ “Ölüm bahar ülkesidir bir rinde” (Y.K. Beyatlı)... Bir şeyin esas tutulan yüzü. 9/ Gelenek... Vücutta biriken azotlu bileşik.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle