Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 MAYIS 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi@cumhuriyet.com.tr Kuzey Irak’ın Türkiye’nin tüketim alanları içinde önemli bir konu olmaya başladığını söyleyen Çakır’a göre, günlük tüketim ve markalı ürünlerde yüksek büyüme gözlenecek. 11 Süreçle ekonomik sınır kalkacak ‘Türkiye’nin idari sınırları ile tüketim sınırları farklılaştı. Güneydoğu’da bütün siyasi tartışmalar bir yana, tüketim ve pazar açısından Türkiye ile Kuzey Irak sınırları belirsizleşecek. Şirketler pazarlama için Kürtçe de dahil kendi dillerini geliştirecek.’ orta sınıflar önemli bir pazar potansiyeli haline geldi. Yeni orta sınıfın pazar büyüklüğü, ürün tercihi, ürün fiyat kombinasyonu, yaşam tarzları gibi alanlarda yoğun çalışmalar yapılıyor.’ ‘IMF Dönemi Bitti’ Aldatmacası Bugün 1 Mayıs, emeğin ve emekçinin bayramı... 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal’de tüm dünya emekçilerinin “birlik, mücadele ve dayanışma günü” olarak kabul edilen ve 1890’dan bu yana kutlanmaya başlanan 1 Mayıs coşkusu 123 yaşında. Bugün, bu coşkuyu sizlerle bu köşede paylaşmak üzere bir yazı düşünmekte idim. Ancak, geçen hafta içerisinde iktisat medyasında yer alan bir haberi ele almanın daha yerinde olacağını düşündüm. Ekonomi medyasında gürültülü propagandalarla duyurulan habere göre Türkiye artık IMF’ye olan borçlarının son taksitini ödemektedir. Dolayısıyla, IMF ile bir dönem kapanmaktadır. Artık Türkiye kendi yolunu kendisi çizmekte; hatta IMF’ye borç veren bir ekonomi konumuna yükselmektedir. Bu tür yorumlar ekonominin gerçekleriyle bağdaşmayan çarpıtmalara dayanmaktadır. Şöyle ki, Türkiye IMF’nin iktisadi tarihimizde oldukça uzun geçmişe dayalı bir yeri olmasına karşın, iktisat politikası içindeki konumu özellikle 1998 Yakın İzleme Anlaşması’ndan bu yana daha da belirginleşmiştir. Dolayısıyla 1998 yılı, aynen 24 Ocak 1980 ya da Türkiye’nin sermaye hareketlerine tam serbestlik tanıdığı Ağustos 1989 tarihleri gibi, yakın iktisadi tarihimizde önemli bir dönemeçtir. Bu gözlemleri Bağımsız Sosyal Bilimciler Grubu Yordam Kitap tarafından 2007’de yayımlanan “IMF Gözetiminde On Uzun Yıl, 19982008: Farklı Hükümetler Tek Siyaset” başlıklı raporunda ayrıntılı tartışmış idi. Rapordan alıntılar yaparak aktarıyorum: “1998 yılında Türkiye artık IMF, Dünya Bankası (DB), Dünya Ticaret Örgütü ve uluslararası finans ve derecelendirme kuruluşlarının denetim ve gözetiminde ekonomik ve siyasal kurumlarını neoliberal koşullandırmaların biçimlendirmesini kabullenmiş ve uluslararası işbölümünde kendisine biçilen yeni rolü üstlenmiştir. Bu rolün ana özellikleri şu şekilde özetlenebilir: * Uluslararası ve yerli finans sermayesine sermaye hareketleri üzerine sınırsız serbestlik güvencesi sağlayarak yüksek finansal getiri sunmak; İşgücü piyasalarını kuralsızlaştırma ve esnekleştirme yöntemiyle ucuz işgücü deposu haline dönüştürerek katma değeri düşük teknolojilerde uzmanlaşmak ve sanayiini uluslararası şirketlerin taşeronu olarak geliştirmek; * Üretimde ithal girdi kullanma ve ithal mal tüketme eğiliminin kuvvetlenmesine izin vererek finansmanı esas itibarıyla spekülatif sermaye tarafından sağlanan bir ucuz ithalat cennetine dönüşmek; Kamu hizmetlerini ticarileştirerek vatandaşları “müşteriye”, kamu hizmeti üreten kurumları “ticari işletmeye” dönüştürmek; kamu iktisadi kuruluşlarını yerli ve uluslararası özel sermaye şirketlerine doğrudan yabancı sermaye cezbetmek uğruna yok pahasına satmak; * Etkin ve demokratik yönetim, “iyi yönetişim” söylemleriyle, aslında tüm toplumu ilgilendiren stratejik, ekonomik ve siyasi kararların alınmasını ve uygulanmasını demokratik denetim mekanizmalarının dışına çıkarırken devletin neoliberal anlayışa uygun bir biçimde yeniden yapılandırılmasında toplumun desteğini sağlamaya çalışmak. Görüldüğü gibi bu uygulamalar Türkiye’nin ekonomik ve siyasal bağımsızlığına yönelik açık bir tehdit oluşturmakta ve emeği ile geçinen geniş halk kesimlerinin kazanılmış haklarını geriletmektedir.” HHH İkinci bir çarpıtma ise IMF’ye olan borçların ödenmesiyle sanki Türkiye’nin dış borçları kapatılıyormuş algısının yaygınlaştırılmasıdır. Oysa söz konusu dönemde Türkiye IMF’den borçlanma yerine, doğrudan “piyasalardan” borçlanma yoluna gitmiş ve Cumhuriyet tarihinin en yüksek dış borçlanmasını gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin dış borçları 2002’de 130 milyar dolar idi. 2012 itibarıyla dış borçlarımız 336.8 milyar dolara ulaşmıştır. Dolayısıyla Türkiye on sene içinde dış borçlarını toplam 207 milyar dolar artırmıştır. Bunun 24 milyarı kamu sektörüne (devlete); geri kalan kısmı (183 milyar dolar) özel sektöre aittir. Özetle, 1998 sonrası IMF Yakın İzleme Anlaşması çerçevesinde izleyen süreçte yapılanlar, ülkemizin hedeflerini ve kaynaklarını kendisinin belirlediği bağımsız, görece eşitlikçi ve sosyal dayanışmacı bir kalkınma stratejisi uygulayabilmesinin önündeki en büyük engeldir. AKP hükümeti de kendinden önceki diğer sermaye partileri gibi, söz konusu programın uygulanmasında öncülük etmektedir. ‘Üst segment pazarlarda büyüme zayıflayınca, gelirin gelişimine bağlı olarak orta ve alt OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA Araştırmanın ekonomik ve sosyal hayatın sağlıklı işlemesini sağlayan başlıca gizli kahramanlarından biri olduğu değerlendirmesini yaparak, dünyadaki gelişmelerin pek çoğunu araştırmaya bağlı analizlerin sağladığını söyleyen Ipsos KMG Üst Yöneticisi Vural Çakır, yaşanan gelişmelerin Türkiye’nin ekonomik haritasını yeniden belirleyeceğini dile getirdi. Kriz öncesi Hatay’ın yalnız bir il merkezi olarak algılanmaması gerektiğini anlatan Çakır, üst segmentte pazar gelişimi durunca orta gelir grubunun daha iyi tanımak için araştırmalar yapıldığını söyledi. Süreçle birlikte şirketlerin pazarlama için Kürtçe dahil kendi dillerini geliştireceği öngörüsünde bulunan Çakır, yeni marka yaratmada araştırmanın rolünden, yaşanan sürecin gündeme getirdiği yeni alanlara kadar pek çok konudaki sorularımızı yanıtladı. Çakır’ın verdiği bilgiler özetle şöyle: * Türkiye’de son yılların en önemli konusu yeni orta sınıfı anlamaya yönelik araştırmalar. Bu araştırmalar aynı zamanda yeni gelişen şehirleri anlamakla da birleşiyor. * 15 yılda şirketler daha çok markalarını ve pazarlarını modern tüketimi besleyen üst sosyal sınıflarda aradılar. Ancak buradaki pazarlarda büyüme zayıfladı. Gelirin gelişimine bağlı olarak orta ve alt orta sınıflar önemli bir pazar olarak belirmeye başladı. * Eskiden İstanbulAnkaraİzmir diye daha fazla vurgulanan iç pazar da benim Türkiye’nin “emerging market”leri dediğim yeni bölgesel kent merkezlerine kaymaya başladı. Yeni orta sınıfın pazar büyükedefte nereler var? lüğü, ürün tercihi, ürün fiyat kombi* Bütün önemli yatırımların planlama nasyonu, yaşam tarzları gibi alanlarve karar verilme sürecinde araştırma yer * Suriye krizi çıkmadan önce bütün müşterilerimize Türkiye’nin idari sınırları ile tükeda yoğun çalışmalar yapılıyor. alır. Geçen yıl, 40 ülkede Türkiye’de yerletim sınırları farklılaşıyor mesajı veriyorduk. Örneğin Hatay’ı bir il merkezi değil Suriye’nin * Araştırmanın ana amacı insanlaşik markalar için araştırma yaptığımızı söyönemli bir bölümünü de içeren bir satış, dağıtım ve tüketim merkezi gibi görün dirın tüketim taleplerini, tercihlerini ve yorduk. Kriz nedeni ile bu askıda kaldı. leyebilirim; İran’dan Vietnam’a, Fransa’dan gelecek beklentilerini tahmin etmektir. * Barış süreci ile G.Doğu Anadolu’da güçlü bir pazar yapısı oluşur ve firmalar Nijerya’ya kadar. Orta Asya’daki geniş bir coğ* Son yıllarda kullandığımız veriler dapazarlama için Kürtçe de dahil kendi dilini geliştirir. Burada özellikle günlük türafyada perakende trendini düzenli olarak ölçüp ha da çeşitlendi. Sosyal medyadaki iletişimi ketim ve markalı ürünler olmak üzere yüksek bir büyüme potansiyeli var. müşterilerimizi bilgilendiriyoruz. Türkiye marizleyerek tüketim davranışları sonuçları çıka* Yine, idari sınırlar ile ilgili bütün siyasi tartışmalar bir yana, tükaları yaratmak için araştırma şirketi çok rıyoruz. İnsanların doğru olarak cevap verecekketim ve pazar açısından Türkiye ile Kuzey Irak arasındaki sıtemel bir araç haline geldi. leri sorular gözlemlenebilir sorular oluyor. Sigara nırların belirsizleşeceğini öngörüyorum. Bu da şirketlerin içiyor musunuz dediğinizde doğru cevap alırsınız. daha geniş bir yatırım, dağıtım ve iletişim üzerin00 milyarlık alanı etkiliyor * Tüketim yapısı ve marka tercihine ilişkin soru sorde düşünmelerine yol açacak. Araştırma sektörünün sınırları dar anduğunuzda gerçek cevaplar yerine imaj ağırlıklı cevaplar Vural lamda 34 milyar dolar, geniş anlamda alma ihtimaliniz yükselir. Çakır 60 milyar dolar. Ancak kendi büyüklüğünden çok daha büyük bir sürece etki ediyor. Türkiye’de önümüzdeki ay uluslararası bir danışmanlık firmasıyla çalışarak sektör büyüklüğünü tespit edeceğiz. Benim kişisel tahminim geniş tanımıyla 400 milYalnızca araştırmanın gelişimine odaklanan ve geliri sosyal yal medya topluluklarının oluşturulmasının ipuçlarını Andrew yon. Etkilediği alan 100 milyarı aşkın bir projelere aktarılan ender konferanslardan biri olan “Araştır Leary anlatacak. pazarlama ve yatırım bütçesi. mada Yenilikler Konferansı”nın bu yıl beşincisi 15 Mayıs’ta * Büyük Veri’den (Big Data) içgörüye nasıl gidilir konusuSwissotel The Bopshorus’ta yapılıyor... nu Charles Adriaennses anlatacak. Araştırmanın en sıcak konularının, alanında uzman global Afrika ve gelişen ülkelerde mobil’in araştırmada nasıl kulDevlet nihayet araştırmacılarla tartışılacağı konferansta; lanıldığını Kenya’dan Darren Smith paylaşacak. * Hayatımızın yeni normaline dönüşen Sosyal Medya’dan * Siyasal araştırmada devrimci yöntem ve ABD Başkanlık BES’lemeye başladı araştırmada nasıl yararlanıldığı, araştırma amaçlı olarak Sos kampanyasının öyküsü Clifford Young tarafından anlatılacak. Orta sınıf merak ediliyor H Yeni pazar yapısı oluşacak 1 Yenilikler konferansı 15 Mayıs’ta OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA Bireysel Emeklilik Sistemi’nde yer alan her yurttaşa yüzde 25 devlet katkısı dün itibarıyla şirketlere aktarılmaya başlandı. Konuya ilişkin bilgi veren Türkiye Sigorta Birliği Hayat ve Emeklilik Komitesi Başkanı Mete Uğurlu, içinde bulunduğumuz hafta sonuna kadar ocakşubatmarta ait devlet katkılarının tutarlarının tamamının müşteri hesaplarına yatırılmış olacağını söyledi. Üç ay için ne kadarlık ödeme yapıldığı konusunda Hazine Müsteşarlığı’nın bir açıklama yapmasının beklendiğini belirten Uğurlu, bunu takiben her ay ödemelerin düzenli ve sürekli şekilde yapılacağını; devletin 2013 bütçesine bu amaçla 1.25 milyar TL ödenek koyduğunun yetkililerce açıklandığını hatırlattı. EGM verilerine göre katılımcı sayısı 3.499.350 kişiye, katılımcıların fon tutarı 22.402 milyon liraya ulaştı. Hava’da grev yaklaşıyor Havaİş Sendikası Başkanlar Kurulu, Havaİş Genel Merkez Yönetimi’ne grevi başlatma yetkisi verdi. Başkanlar Kurulu, 14 bin THY işçisini kapsayan 24. dönem toplu iş sözleşmesindeki uyuşmazlık ile ilgili olarak önceki gün toplandı. Sendika, toplantının ardından yayımladığı Başkanlar Kurulu sonuç bildirgesinde, 25 Mart’ta grev kararı aldığını hatırlattı. Grev kararını uygulaması aşamasında yasal süre olan 60. günün 36 gününün geçtiği belirtilen sonuç bildirgesinde, THY yönetiminin atacağı adımın değerlendirileceği kaydedildi. THY yetkilileri ile görüşmelerin sürdüğü belirtilen sonuç bildirgesinde, uyuşmazlığın temel sorunlarından olan 305 işçinin işe iadesi ile ilgili bu hafta içinde önemli hukuki gelişmeler yaşandığı da kaydedildi. 1 ABD Doları: 0.9665 Avustralya Doları 5.7032 Danimarka Kronu 0.9366 İsviçre Frangı 6.5441 İsveç Kronu 97.60 Japon Yeni 1.0114 Kanada Doları 5.8274 Norveç Kronu 3.7502 Suudi Arabistan Riyali 1 Avro: 1 İng. S.: 1.3074 ABD Doları 1.5492 ABD Doları Bugün 1 Mayıs... İşçinin, emekçinin bayramı... Her zaman olduğu gibi yine son birkaç haftayı 1 Mayıs kutlamalarının nerede yapılacağı polemiklerine kilitlenerek geçirdiğimiz için Türkiye’nin işçi sınıfının sorunları, emeğin kronik değer kaybı, işçi haklarının sürekli tırpanlanması, artan işsizlik gibi asıl sorunlar yine halının altına süpürüldü. Şaşırtıcı değil... AKP’nin eski kurmaylarından Abdüllatif Şener’in bundan aylar önce bir gazeteye (Birgün gazetesi) verdiği röportajda söylediklerini bir kenara not etmiştim: “Gazeteler, TV’ler, STK’ler, sendikalar, odalar çoğu AKP yanlısı oldu. Bu durumda vatandaş halinden memnun olmasa bile, neyin yanlış gittiğinin farkına varamıyor. Sorun buradadır...” Evet sorun gerçekten de tam bu noktada... DİSKAR’ın 15 Nisan tarihli işsizlik verilerini değerlendirme raporu önümde. “Türkiye’de çalışma çağındaki her iki kişiden biri çalışmıyor. İşgücüne katılım oranı Ocak 2013 dönemi için yüzde 49.5 düzeyinde” diye yazıyor. Hanımlar, beyler... Evet yanlış okumadınız. Çalışma çağındaki her 2 kişiden biri çalışmıyor. Tabii ki devletin resmi verileri bunları söylemez. Umudunu yitirenleri, iş aramaktan vazgeçenleri, mevsimlik çalışanları, istihdam zorunluluğu olmasına karşın ceza ödeme Taşeron Cumhuriyeti’nin 1 Mayıs’ı... pahasına istihdam edilmeyen engellileri ve gizli işsizleri de ekleyince çıkıyor bu acı gerçek karşımıza. Rapor başka şeyler de söylüyor: Türkiye’de işsizlik dünya ortalamasının üzerinde. Kadınlar çalışma hayatının en dezavantajlı kesimini oluşturuyor. Yüksekokul mezunu kadınlarda işsizlik Ocak 2013 dönemi için yüzde 15.1 ile yüksekokul mezunu erkeklerin yüzde 7.5’lik oranının iki katından fazla... Ya önümüzdeki dönem? Kadınları bekleyen gelecek ne yazık ki parlak değil. AKP’nin kadın istihdamı politikaları kadınların ev içindeki ve emek piyasasındaki konumlarını yeniden yapılandırıyor. Kadınlar için esnek ve güvencesiz çalışma biçimleri kurallaşıyor. Bir yandan 3 çocuk doğurun söylemiyle kadının “kutsal annelik” görevi pekiştirilirken diğer yandan kadınlar evden çalışmaya yönlendiriliyor. Bu işin işsizlik boyutu. Bir diğer acı gerçek de çalışma yaşamında. Çünkü giderek taşeronlaşmaya yönelen bir yapı oluşmuş durumda. İşveren örgütlerinin bastırması sonucunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın hazırladığı son yasa teklifinin amacı, asıl işlerin taşerona verilebilmesi için aranan “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirme” koşullarının kaldırılması ya da gevşetilmesi... Çoğu AKP’nin dümen suyundaki sendikalar sessiz, izlediğim kadarı ile DİSK’in dışında tepki veren işçi örgütü yok. Zaten ortada sendikalı çalışan da neredeyse kalmadı. Çalışma yaşamı, hem beyaz hem de mavi yakalılar için modern kölelik düzeni halini aldı. Çünkü “yarın” işverenin iki dudağının arasında. Uzun çalışma saatlerine, keyfi istemlere “işsiz kalma korkusuyla” evet demek zorunda çoğu. 4 gün önce, yani 28 Nisan, İş Cinayetlerinde Hayatlarını Kaybedenleri Anma Günü idi. İşte bu ülkenin kanayan bir yarası daha. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre dünyada; Her yıl 2 milyon 300 binden fazla kadın ve erkek çalışırken ölüyor. Çalışanlar yılda yaklaşık 337 milyon kazaya maruz kalıyorlar ve yaklaşık 160 milyon kere çalışma nedenli hastalıklara yakalanıyorlar! İşyerinde kullanılan toksik maddeler her yıl 440 bin işçiyi öldürüyor! Sadece asbest kullanımına bağlı, senede hayatını kaybeden işçi sayısı 100 bin! Her 15 saniyede bir, 1 işçi çalışırken ölüyor! Her 15 saniyede bir, 160 işçi iş kazası geçiriyor! Her gün 6 bin 300 işçi çalışırken ölüyor! Dünyada daha çok insan, savaşırken değil, çalışırken ölüyor! Türkiye’de ise Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerini 1 yıl arayla açıklıyor, ancak açıklanan veriler, sigortasız çalışan işçiyi kapsamıyor. Meslek hastalığı olarak tespit edilmemiş ölümleri ve her ölümlü “kaza”yı da “iş kazası” saymıyor. SGK 2010’da 1444, 2011’de 1563 işçinin hayatını kaybettiğini açıkladı; ancak veriler gerçekleri yansıtmıyor. Günümüz tablosu bu işte. Ama anketlerin söylediğine göre memnunmuşuz halimizden... Ne diyeyim. En iyisi bayram havasına hepimiz katılalım... SERBEST PİYASA ALIŞ ABD Doları Avro İngiliz Sterlini İsviçre Frangı 24 Ayar Altın Cum. Altını 1.7930 2.3600 2.7650 1.9150 84.15 563.39 SATIŞ 1.7970 2.3630 2.8000 1.9400 85.50 585.16 1 Kuveyt D.: 3.5131 ABD Doları GECELİK FAİZLER 2 Günlük Repo 4.44 1 MAYIS 2013 EFEKTİF ALIŞ SATIŞ 1.7950 1.8456 0.31425 2.3469 2.7762 1.9105 0.27313 1.7671 6.1811 0.30727 0.47540 1.8292 1.8022 1.8774 0.31675 2.3563 2.7968 1.9286 0.27679 1.7885 6.4527 0.31027 0.48345 1.8551 MERKEZ BANKASI CİNSİ 1 ABD DOLARI 1 AVUSTRALYA DOLARI 1 DANİMARKA KRONU 1 EURO 1 İNGİLİZ STERLİNİ 1 İSVİÇRE FRANGI 1 İSVEÇ KRONU 1 KANADA DOLARI 1 KUVEYT DİNARI 1 NORVEÇ KRONU 1 S. ARABİSTAN RİYALİ 100 JAPON YENİ DÖVİZ ALIŞ SATIŞ 1.7963 1.8541 0.31447 2.3485 2.7781 1.9134 0.27332 1.7737 6.2752 0.30749 0.47899 1.8360 1.7995 1.8662 0.31602 2.3528 2.7926 1.9257 0.27615 1.7817 6.3573 0.30956 0.47985 1.8481