24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 NİSAN 2013 CUMARTESİ 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada mustarip Başbakan RTE, bu yüzdeyi abartıyor. Akıllı olduklarına inanmış, sindirmiş, hayranlıkla kendisine bakan, bizzat seçtiği 63 kişiye; heyet listelerinin “76 milyonun” yani bütün bir milletin, ne demek yüzde 50’sini, yüzde 100’ünün “özeti” olduğunu söylüyor. Geride kalan yüzde 48, Başbakan’ı hiç mi hiç ilgilendirmiyor. AKP dışında milleti temsil edenleri yok sayan RTE kafasının yüzde 52’lik desteği yüzde 100’e, 76 milyona bağlayan mantık bu... Çözüm süreciyle ilgili gelişmelerde milletin yüzde 4850’sini temsil eden muhalefetten yüz bulamadı... Biçare ne yapsın? Emri âlisinde ki ‘heyeti Recep’i, 76 milyonun özeti diye tanımlamak, daha doğrusu halka yutturmaya çalışmak zorunda kaldı. Ona göre; artık millet: AKP+İmralı+Kandil+BDP! Bu tarif içinde kimin kimin kucağında olduğu da tartışmalı. Genelde AKP’nin, Kandil+BDP’yi temsil eden İmralı’nın kucağına oturduğuna ilişkin kanılar dolaşıyor halk arasında, siyasal kulislerde... ??? RTE, akıllılar heyeti kurarak AKP’nin Meclis grubu dışında, bu kez kendisine bağlı, her dalda ismi olan, seçilmemişlerden bir ikinci grup kurdu. Osmanlı’nın dönemine özgü heyeti nasiha üyelerine yaptığı konuşma; 1923’te kurulan Cumhuriyetin yerini... ... ikinci ve yeni, Osmanlı mukallidi bir cumhuriyetin alacağını açıklıyor adeta. Kanıt konuşmada: ‘Heyeti Recep’lere 23 Nisan 1920’de açılan Büyük Millet Meclisi’nde, ertesi gün, 24 Nisan 1920’de Mustafa Kemal’in yaptığı konuşmayı örnek gösteriyor. O konuşmasında Mustafa Kemal, vatanın sınırlarını tarif ettikten sonra; “Efendiler, bu sınır sadece askeri gerekçelerle çizilmiş bir sınır değildir. Milli sınırdır. Fakat bu sınırlar içinde İslam unsurlarına sahip yalnız bir millet olduğu düşünülmesin. Bu sınırlar içinde Türk var, Çerkez var ve diğer İslam unsurlar var. İşte bu sınır karışık bir halde yaşayan bütün amacını tam anlamı ile birleştirmiş olan kardeş unsurların milli sınırıdır” diyor ??? Bugün de bu tanımlamaya aykırı düşünen yok! Fakat amacını yutturmak istediği zaman RTE, her zaman başvurduğu demagojik yönteme yine başvuruyor. Mustafa Kemal’in o konuşmasını çözüm sürecinin amaçlarına kaynak olarak kullanıyor ama... … Mustafa Kemal’in “Bu topraklar üzerinde yaşayanlara Türk milleti” dediğini… … 1923’ten 10 yıl sonra, Cumhuriyet’in 10. yıldönümündeki konuşmasını; “Ne Mutlu Türk’üm” diye bitirdiğini anımsamıyor, anımsatmıyor bile... Nalıncı keseri gibi; işine gelene maşallah, gelmedi mi tu kaka! ??? RTE, Türk olmadığını söyleyemeyen, ne yazık ki adını Türklükten alan Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı’dır! On bin yıllık Türklük tarihi Türk’üm diyemeyen, Türk olmaktan fellik fellik kaçan nicelerini görmüş geçirmiş, ne ihanetler yaşamış yüce bir tarih. RTE’nin Türk sözcüğünü kullanmaması, çok olasıdır ki, Türklükten nefret etmesi, örneğin Osmanlı gibi Türkleri diğer tebaaları arasında sıradan bir tebaa imiş gibi görmesi kaygı verici bir olgu, üzüntü kaynağı bir sonuç değildir kuşkusuz. Zira, RTE Türk’üm dese ne yazar, demese ne yazar? Çatlasa da patlasa da Türkler ve Türklük, yadsınması olanaksız bir gerçektir. ??? RTE, Türküm demiyormuş; aman efendim, ne gam! Türklük denizinde RTE, cim karnında bir nokta! O kadar! YİNE gündemde İstanbulAnkara çekişmesi. Bu kez Merkez Bankası’nı İstanbul’a taşımak konusunda. Eli kulağında taşınmanın; bina hazır, yaz gelmeden gidilecek. Başta Sayın Başbakan olmak üzere, İstanbulcuların söylediği şu: “Paranın ve geniş anlatımıyla finans işlerinin merkezi İstanbul’dur; çağ da yerindelik ve hız çağıdır. İş Bankası’nın bile başkentteki merkez gökdelenini bırakıp İstanbul’a gidişi bundandır.” Ankaracılar ise Merkez Bankası’nın rasgele bir banka olmadığını, adının önünde “Türkiye Cumhuriyeti” sözlerinin bulunduğunu, elektronik çağın iletişiminde hızın mesafeyle bağlantılı olmadığını ileri sürmekteler. Artık kolayca sağlanabilen “konferans” tekniğiyle, İstanbul’un korkunç trafiğine muhtaç olmadan da uzaktan bir araya gelip yüz yüze tartışmanın sağlanabildiğini ileri sürmekteler. aliba, sorun bunlar değil, sadece bir “hava meselesi”dir. HABERLER çapraşık duygular, düşünceler, bağlılıklar ve kırgınlıklar saklıdır. Ama birbirimizi az çok tanıdığımız için bu bizi şaşırtmaz. Asıl ilginç ve dış politikanın geleceği konusunda ders sayılabilecek yanı, bu davranışın yabancılarda yaratacağı izlenimdir. u bakımdan farklı bir döneme ilişkin olmakla birlikte, Milli Mücadele’nin son dönemine ve Cumhuriyetin ilk yıllarına davranışlarına rastlayan tarihte Ankara’nın başkentliği konusunda Gazi Mustafa Kemal’ce takınılan tutumun Batılı karşıtlarda nasıl bir izlenim bıraktığını anımsamakta yarar var. Ankara’da “sefaret” açmayıp temasları İstanbul’dan sürdürmek isteyenlere Gazi’nin verdiği ilk sert ders yeni devletin ciddiliğini anlatmakta son derece etkili olmuştu. Şimdi Batılı finans çevreleri ve içteki benzerleri istiyor diye devletin ana bankasını İstanbul’a taşıyacakların ciddiliği için yabancıların neler düşüneceğini kestirmek hiç zor değildir. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY ? Baştarafı 1. Sayfada Oradan Almanya’ya geçeceğim. Olağan görüşme günümüze kadar dönmüş olurum” dedi. Polonya deyince aklıma hemen İkinci Dünya Savaşı’nın ünlü Nazi toplama kampı Auschwitz geldi. Fırsat bulursa uğramasını söyledim. Yıllar önceki gezimden kesitler aktardım. Gitmiş. Marttaki ikinci görüşmemizde daha, “Vayy hemşerime” sarılması bitmeden anlatmaya başladı: “Auschwitz’i gördüm... Burası daha korkunç. Burada betonun soğukluğu, tel örgülerin gözü tırmalayışı daha tedirgin edici. Orada gaz odalarını gördüm, insanların yakıldığı fırınların siyahlığı aynen duruyor. Ama bu betonların arasında sizin adım adım çürütülmek istenmeniz bana Nazi toplama kampından daha acı geldi...” ??? Avukat arkadaşımı özellikle son aylarda etkileyen önemli bir unsur da Silivri Toplama Kampı’nın, affedersiniz cezaevinin en dış kapısından itibaren yerleştirilen bariyerler oldu. Son günlerde ziyaretimize gelen herkes barikatlardan söz ediyor. Etrafı yüksek duvarlarla, tepesi tel örgülerle çevrili cezaevinin girişi de kat kat bariyerlerle örülü. Polisle jandarma ayrı ayrı çalışıyormuş. Bariyerler sabitlenmiş, beton asfalta yapışık hale getirilmiş. Bütün bunlar 8 Nisan buluşması için. İktidar ve ona bağlı yargı kollarının talimatıyla 8 Nisan’da Silivri’ye geleceklere bariyerlerden kurulu, büyük bir karşılama ekibi ev sahipliği yapacak. 8 Nisan’a doğru 13 Aralık’ta buluşan ruhun güçlenerek Silivri’ye akmaya hazırlandığını hissetmek, özgürlük tarlasının yeşerdiğini görmek demek. Duruşmaya yoğun ilginin olduğu günlerde dış kapıdan, salona sığacak kadar izleyici alınıyor. Kalanlar dışarıda bekliyor. Aralarda değişim yapılıyor, birkaç saat salonda kalan çıkıyor, onların yerine dışarıdakiler giriyor. 8 Nisan için benim bir önerim var. Yüz binlerce kişi Silivri önlerinde olalım. O bariyerlerin önünde tek, grup, koşullara göre fotoğraf çektirelim. Bunu sosyal medyadan, “adalet bu bariyerlerin arkasında”, “hukuk bu çelik kafeslerin ötesinde” altyazılarıyla paylaşalım. Bakarsınız, sosyal medya o bariyerleri yıkar atar. Bakarsınız, Silivri’deki işkence kampının görüntüleri sınırlarımızın dışına çıkar, dünya medyasında yer bulur. Bakarsınız, çok yaratıcı fotoğraflar, görüntüler ortaya çıkar, yazılı ve görsel medyada da ayrıca yer bulur. Bakarsınız, Silivri’ye gelemeyenler de o görüntüleri kendi sosyal medya olanaklarıyla daha geniş kesimlere yayarlar. Bakarsınız, gelenleri durdurmak, yıldırmak, korkutmak için kurulan o barikatlar Silivri gerçeğini anlatmak için kullanılır. Böylece gerçekten işe yaramış olurlar. Bakarsınız, o barikatlar önümüzdeki engeller değil, baraj yükseltilerimiz olur. Enerjimizi oradan bütün dünyaya yayarız. ??? 8 Nisan’ın böyle bir buluşma olmasını yürekten diliyorum. Toplum bu buluşmaya hazır. Bunu sadece medyada yer alan haberlerden değil, aldığım mektuplardan da hissediyorum. Son günlerde gelen mektupların önemli bir dilimi 8 Nisan hedefliydi. 25 Mart’ta yazılmış bir mektup şöyle bitiyordu: “Çok heyecanlı, çok kararlıyım. İki hafta nasıl geçecek bilmiyorum. Biz tazelendik, umut ve kararlılıkla dolduk. Umudumuzu kaybetmeyelim, biz kazanacağız.” Ankara’dan aldığım mektupların birçoğunda 24 Mart’taki buluşmanın coşkusu vardı. Çok farklı kesimlerden aldığım 3 mektuptaki ortak cümlelerden biri şuydu: “Saat 13.30’da başlayacak toplantıya, yer bulamam endişesiyle 10.30 sıralarında gittim...” Böylesi buluşmalar insanların kendini yalnız hissetmemesini de sağlıyor. 8 Nisan Türkiye’nin genel gündemiyle de örtüşüyor. Hızla ilerliyormuş gibi görünen ucu belirsiz bir sürecin içindeyiz. 8 Nisan, hukuku halkla arama günüdür. 8 Nisan, bu ülkede Atatürkçü, yurtsever milyonlarca insan var deme günüdür. 8 Nisan, pek çok değerimiz gibi hukukun da ayaklar altına alınamayacağını haykırma günüdür. Merkezliğin Anlamı Ama hangi hava? Ankara’nın kışı, kıraçlığı ve filanı yerine İstanbul’un baharına, erguvanlarına ve falanına kaçmak mı? Yoksa, kimimizin Cumhuriyetin ufkunda tıknefes kalmaktansa eskinin alışılmış havasını bütün ayrıntılarıyla teneffüs etmeyi seçmesi mi? Kimimizin de henüz tam gerçekleşmemiş özlemlerin başkentinde cumhuriyetin ufkuna bakmaktan hoşlanması mı? Şurası kesin: Bu tartışma bitmek bilmez, çünkü ardında pek kolay özetlenip anlatılmayacak kadar B G Rant sağlayıcı projeler gecikince yetki paylaşımına gidildi Yığılma pes ettirdi FIRAT KOZOK Tekirdağ belediyesine operasyon ‘İtibarsızlaştırma ve gözdağı çabası’ TEKİRDAĞ (Cumhuriyet) CHP’li Tekirdağ Belediyesi’nin 2011 yılındaki çöp toplama ve temizlik ihalesiyle ilgili Tekirdağ’da cumhuriyet savcılığının başlattığı soruşturma kapsamında Trakya Temizlik Şirketi’nin 20 çalışanının gözaltına alınmasının ardından önceki gün polisin Tekirdağ Belediyesi’ne düzenlediği operasyonda Tekirdağ Belediye Başkan Yardımcısı Haldun Güler ve Eyüp Yiğiter, Mali İşler Sorumlusu Zeki Sezen, Temizlik İşleri Müdürü Hasan Çalı, Zabıta Amiri Tolga Vişne, belediye çalışanları Günnur Vişne ve Erdem Çalı gözaltına alınmıştı. Sağlık kontrolünün ardından Tekirdağ Emniyet Müdürlüğü’nde ifade veren 7 belediye çalışanı dün Tekirdağ Adliyesi’ne sevk edildi. CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer, Tekirdağ CHP İl Başkanı Recep Palabıyık ve CHP yöneticileri adliye bina gelerek olayla ilgili bilgi aldı. Yüceer, “Aynı şeyi Eskişehir’de yaşadık, Antalya’da, İzmir’de, Adalar Belediyesi’nde yaşadık. Burada haksız yere bir itibarsızlaştırma var, haksız yere bir baskı var, bir gözdağı var” diye konuştu. Ankara’da olan Tekirdağ Belediye Başkanı CHP’li Adem Dalgıç, yaşananlar hakkında telefonla sürekli bilgi aldı. ANKARA Kamunun mallarının satış ve kiralanmasında son sözü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a bırakan genelgeyle Başbakanlık’ta binlerce dosya yığılıp iş dünyası krize girince genelge yumuşatılmaya başlandı. Başbakanlık’ın “EPDK’den lisans alan projeleri bakan onaylasın” yazısının hemen ardından Orman ve Su İşleri Bakanı 350 HES projesine imza attı. Madencilik sektörü, genelgenin kendileri için de yumuşatılmasını istiyor. Başbakan Erdoğan, kamu kurumlarının taşınmazlarının satışında zaman zaman “anlaşmalı” satışlar yapılması üzerine durumdan duyduğu rahatsızlıkla harekete geçmişti. Bunun üzerine 16 Haziran’da yayımlanan genelge uyarınca, kamu kurum ve kuruluşları ile sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait şirketlerin, kendi mülkiyetlerinde veya tasarruflarında bulunan taşınmazlarıyla ilgili olarak işlemler için Başbakanlık’tan izin alması gerekiyordu. Ancak, “Başbakan’a padişah yetkisi” verdiği eleştirilerine yol açan genelge, sorunları da beraberinde getirdi. Bugün itibarıyla Hazine’nin özel mülkiyetinde 3 milyon 655 bin 706 taşınmaz bulunuyor. Bu taşınmazlardan tahsisli olanlarının sayısı ise 588 bin 146 adet. Rakam yüksek olunca, Başbakanlık’a 5 ayda binlerce dosya ulaştı. Dosyaları değil Başbakan Erdoğan, bürokratlar bile inceleyemez hale geldi. İş yükü birikince ilk geri adım hidroelektrik santrallarının yapımının hızlandırılması (HES) için atıldı. Onlarca HES başvurusunun içinden çıkamayan Başbakanlık, topu Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na attı. Başbakanlık’tan geçen hafta bakanlığa gönderilen yazıda Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’ndan (EPDK) lisans alan hidroelektrik santralları ve rüzgâr elektrik santralları (RES) ile ilgili son onayın Başbakan Erdoğan’dan değil, Bakan Veysel Eroğlu’ndan çıkacağı bildirildi. Bu iznin verilmesiyle birlikte aylardır Başbakanlık’ta bekleyen HES projelerine bir anda onay çıktı. Bakan Eroğlu’nun önceki gün açıkladığı 350 projenin büyük bölümünü HES projeleri oluşturdu. Yerel Medya Ödülleri sahiplerini buldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ile Konrad Adenauer Stiftung Derneği’nin (KAS), 15 yıldır birlikte düzenlediği Yerel Medya Ödülleri, düzenlenen törenle sahiplerine takdim edildi. Ankara Rixos Grand Otel’de düzenlenen törene, TGC Başkanı Orhan Erinç, KAS Türkiye Temsilcisi Dr. Colin Dürkop, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda davetli katıldı. TGC Başkanı Erinç, yerel medyada çalışan gazetecilerin yaşadığı sıkıntılara değinerek “Yerel gazeteci diye bir tanım yok. Gazeteci tanımı var çünkü gazeteciler dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar aynı koşullarda görev yapıyor” dedi. KAS Türkiye Temsilcisi Dr. Colin Dürkop da, “Yerel medya olmadan vatandaşlar, kendi kasabalarında yaşanan sorunlar hakkında bilgi sahibi olamazlar. İşte bu nedenle yerel medya çok önemlidir” diye konuştu. Törede ‘Fotoğrafçılık’ ödülünü, Trabzon’da yayımlanan Günebakış gazetesinde “Vekille Asilin Arbedesi” başlıklı habere ait fotoğrafı ile Şükrü Üçüncü, ‘Sayfa Düzeni’ dalıyla Eylül 2012 tarihli Konya’da yayımlanan Yenigün gazetesinin 1. sayfa düzenini yapan Onur Kalkan aldı. ‘Haber’ dalında ise Zonguldak Ereğli Önder gazetesinden Mustafa Kemal Bektaş ödül alırken Mersin İmece gazetesinde yer alan haberiyle aynı zamanda gazetemiz Mersin muhabiri olan Abidin Yağmur da mansiyona değer görüldü. Tümamiral Dülger’e ‘görevi kötüye kullanma’ suçlaması Komutana soruşturma ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanı Tümamiral Serdar Dülger hakkında 10 Ağustos 2011 ile 10 Ağustos 2012 yılları arasında İçişleri Bakanlığı’na bağlı olan Sahil Güvenlik Komutanlığı (SGK) yaparken “görevi kötüye kullandığı” iddiasıyla soruşturma başlattı. Bir ihbar üzerine dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in talimatıyla Mülkiye müfettişleri, Sahil Güvenlik’i teftiş etti. Müfettişler, yaptığı çalışma sonucunda SGK’de bazı usülsüzlükler tespit etti. Şahin, bu usülsüzlüklerin gereğinin yapılması konusunda hazırladığı raporu Dülger’e gönderdi. Dülger’in ise bu dosya için herhangi bir işlem yapmadığı öne sürüldü. Bunun üzerine İçişleri Bakanlığı, Dülger hakkında fezleke düzenleyerek, Ankara Başsavcılığı’na gönderdi. Cumhuriyet’in edindiği bilgiye göre, savcılık Dülger hakkındaki soruşturmayı görevi kötüye kullanma iddiasıyla soruşturma başlattı. Dülger’in önümüzdeki günlerde şüpheli sıfatıyla ifadesinin alınacağı öğrenildi. Tümamiral Serdar Dülger 1997’den önce yatırım programına alınan projelerde ÇED zorunluluğu kalktı Çevre katliamına vize SİNAN TARTANOĞLU ANKARA Hükümet, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliği’nde yaptığı değişiklikle, 23 Haziran 1997’den önce yatırım programına alınan projeler için ÇED raporu zorunluluğunu kaldırdı. Yani ÇED raporu almadan ya da çevreye zarar vereceği rapor ile belirlenen projeler ÇED raporundan muaf tutuldu. Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayımlanan yönetmeliğe göre 23 Haziran 1997 tarihinden önce yatırım programına alınmış olup 5 Nisan 2013 tarihi itibarıyla planlama aşaması geçmiş, ihalesi yapılmış ya da üretim veya işletmeye başlamış olan projeler ile bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesisler için yönetmelik hükümleri uygulanmayacak. Yani kapsama giren projeler, ÇED raporu aranmaksızın ilgili bakanlıklardan izin İşkenceye soruşturma ? DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Bismil ilçesinde veli toplantısı için gittiği Anadolu Teknik Meslek Lisesi’nde öğrencileri copla döven polisleri cep telefonuyla görüntülediği için polis şiddetina maruz kalan Mesut Eşen’in yakınları, polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, olayla ilgili adli ve idari soruşturma başlatıldığını belirtti. RUSYA GECİKMEDEN RAHATSIZ Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un bu ay içinde geleceği Türkiye’de, uygulama takviminde gecikme yaşanan Akkuyu Nükleer Santralı’nı da gündeme getirmesi bekleniyordu. Türkiye’de bürokrasinin yavaş işlediğinden yakınan Rusya, sürecin hızlandırılmasını istiyor. En son Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), Akkuyu Nükleer Santralı İnşaat Lisansı Başvurusu Aşamasında Düzenleyici Kontrole İlişkin Teknik Destek ihalesini iptal etmişti. Rusya tarafı, santralla ilgili ÇED raporunun mayıs ya da en geç haziran ayında ilgili bakanlığa sunulacağını belirtmişti. alınması yeterli olacak. Yönetmelik değişikliğini “ÇED” muafiyeti olarak Çevre Mühendisleri Odası Cumhuriyet’e şu değerlendirmeleri yaptı: İptalden 4 gün sonra değişiklik: Yönetmeliğin değiştirilen 3. maddesinin iptali için açılan davada Danıştay 14. Dairesi kısmi iptal kararı verdi. Madde yönetmeliğin yayımlandığı 7 Şubat 1993 tarihinden önce yatırım programına alınmış projelere ÇED yönetmeliğinin uygulanmamasını düzenliyordu. Mahkemenin söz konusu iptal kararı 1 Nisan 2013 tarihinde verildi. İptal kararının ardından ÇED yönetmeliği öncesi yatırım programına alınan 3. Köprü, Akkuyu nükleer santralı ve Ilısu Barajı gibi büyük projeler için ÇED sürecinin başlatılması gerekiyordu. Ancak bunun önlemi 4 gün son ra çıkarılan yeni bir yönetmelik değişikliği ile alındı. Çevre mevzuatının ilgası: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yönetmeliği değiştirerek hukuku bir kez daha yok saymıştır. Bu değişiklik çevre mevzuatının ilga edilmesi, uygulanmaması demektir. 3. köprünün iptaline engel: Yapılan değişikliğin, 3. köprü ihalesinin yapılmasına karşı açtığımız iptal davasının duruşma günü olan 13 Nisan 2013 tarihinden önce yapılmış olması da bu davaların ortadan kaldırılmak istendiğini göstermektedir. Yani yapılacak olan projelerde çevreye, doğaya, halk sağlığına dair olumsuzluklar değerlendirilmeyecek. Tekrar iptal davası: Düzenlemenin iptali için tekrar dava açtık. Danıştay’ın iptal kararında açıkça belirtildiği gibi bu düzenlemeler hukuksuzdur. Cenazeleri 3 yıl sonra alabildiler ? BRÜKSEL (AA) Belçika’nın Meulebeke kasabasında öldürülen 2 oğullarının morgda tutulan cenazelerini alabilmek için 937 gündür savcılıktan onay bekleyen Aygün ailesine sevindirici haber dün geldi. 3 yıldır oğullarının cenazesini bekleyen baba Vahit Aygün, oğullarının cenazelerini 8 Nisan Pazartesi Türkiye’ye götüreceklerini söyledi. ? İstanbul Haber Servisi Gazi İlköğretim Okulu velileri ve öğrencileri, okullarının imam hatibe dönüştürülmemesi için eylem yaptı. Okul Aile Birliği’nden Şafak Turan, “Okulumuzu vermeyeceğiz, mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi. Eyleme KESK ve Eğitim Sen temsilcileri de destek verdi. Okulda imam hatip eylemi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle