18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 NİSAN 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Bir Düşerse! Akillerimiz Eksik Kalmıştır Akil adamlar komisyonunda kimi adlar eksik kalmamalı. Kuşum Aydın mutlaka olmalı örneğin. Sonuçta, o da Aydın... Acun Ilıcalı da yer almalı listede. Yeni federasyona uyum sağlayabileceğine inandığı yurttaşları, hazır, Irak’taki CIA Kürtlerinin eğitildiği Guam Adası da boşken “Survivor”a götürür... Arnavut Hakan Şükür paşayı unutmayalım. İyi yorum yapıyor çünkü... Murat Karayılan sonra... İstersen ikna olma... Şakağına dayadı mı Kalaşnikov’u; değil Kürt, Türk filan, Eskimo bile olursun anında... Nil Karaibrahimgil’in olmadığı bir komisyon da düşünemiyoruz açıkçası. Anaokulu çocuklarının el ele tutuşup söyledikleri şarkıları, onlarca firma için reklam cıngılı yapma becerisini gösteren bu bestecimiz akil olmayacak da kim olacak? Şeyhülislam kaftanlı Diyanet İşleri Başkanımız dışarıda kalmamalı. Kendisi Batı’dan Doğu’ya, Kuzey’den Güney’e, hepimizi irfana kavuşturmada kararlı ne de olsa... Melih Gökçek’i almamakla büyük hata işlemişler. Kömür, makarna, balon, düdük, yağdanlık ne bulursa dağıtır, birleştirir bizi. Akil adamlar komisyonu; ne kadar popçu, soy sopçu, topçu ve de BOP’çu varsa, onlarla doldurulmalıdır. Bir yönetici, “ileri demokrasi” yutturmacası ile neden daha fazla güç ister, iktidarını perçinlemek, diktatör olmak ister? Gücünü, egemenlik alanını yitirmemek tek amacıdır artık. Halkı, sandığı, muhalefeti, basını, hatta kendisine destek olan kimi cemaatleri bile baskılamak zorundadır. Geriye dönüşü yoktur. Çünkü, neredeyse her hareketi hukukun dışına çıkmıştır. Uygulamaları, girişimleri anayasal suç kapsamına girmiştir. Daha yukarı, daha yukarı tırmanmadıkça, daha daha çok yetkilenmedikçe kendisinin güvende olmayacağının bilincindedir. Düşerse, bir daha hiç kalkamayacak, kapaklandığı yerde öylece kalıverecek, perişan olacaktır! Bunu bildiği için gözünü karartır, gider bir bilinmeze doğru... Akil İnsan ve Kayıp Halka Akil insanlar komisyonunun ortaya atılışı ve oluşturulma yöntemi, bu fikrin arkasında ciddi bir iletişim projesinin durduğu konusunda kuşku uyandırdı. Her durumda tepeden inme bir adım. Bu yüzden de bunun bir sivil toplum hareketi olduğunu söyleyenleri yadırgadım. Keşke öyle olsaydı... Akil insanların işi zor. Çünkü onlara yüklenen misyon kabul edelim ki artık çokuluslu olarak görülen bir devlette birliği sağlamak! Bunun için de önce kayıp halkayı, yani birliği neyin etrafında inşa edeceklerini bulacaklar. Öcalan, Nevruz mesajında ortak dinden söz etmişti, hâlâ oradayız. Geçiniz... Din üzerinden aidiyet kurmak bu devrin işi olamaz. Burası İsviçre de olmadığına göre, ulusal azınlık üyesi olan kişi hem güçlü bir ulusal bilinç taşıyıp hem de Türkiye Cumhuriyeti’ne nasıl bağlılık besleyecek? Türk kelimesini silmeye kalkarak olacak iş mi bu? İstediğiniz kadar farklı ulusal kimlikleri ve hakları tanıyın, bütün bunlar sivil çatışmaları ve parçalanmayı önlemeye yetecek mi? Yugoslavya, Lübnan gibi örnekler ortada. Hayalperestliğin gereği yok. Quebec bile bağımsızlık referandumunda kıl payıyla Kanada’ya bağlı kaldı. O zamanlar Kanada’da bir resmi komisyon kuruldu. Bu komisyon Kanadalıların paylaştığı ortak değerleri yedi başlıkta topladı. Bunlar; eşitlik ve hakkaniyet inancı, istişare ve diyalog inancı, uzlaşma ve hoşgörünün önemi, çeşitliliğin desteklenmesi gibi değerlerdi. Hedeflenen, bu ortak değerlerin üzerinden Kanadalıların sosyal birliği için zemin sağlanmasıydı. Azınlık haklarının liberal teorisi üzerine yazan Will Kymlcika, liberal adalet kavrayışı üzerine inşa edilen bu ve benzer yaklaşımların farklı ulusları bir arada tutmaya yetmeyeceği sonucuna varmıştır. Gerçekten de politik değerlerde yakınlaşmanın ayrılıkçı hareketleri engellemediği kesin. İşte Belçikalı Flamanlar ve Valonlar. Ayrılamadılar, ama ayrılıkçılık eğilimi artıyor. Savaşma ve kan dökme yok, ama ayrılık var. Demek ki politik değerlerdeki yakınlaşma ulusları bir arada tutmaya yetmiyor. Bir arada kalmak için paylaşılan bir kimlik olması şart. Örneğin Amerikalıların ortak değerleri yok, ama tarihsel başarı üzerine inşa edilen ortak kimlikleri var. Amerikan sineması her gün bu kimliğin paylaşımını besliyor. Türkiye açısından düşünürsek paylaşılan kimlik nereden gelecek? Asıl kayıp halka olan paylaşılan kimliğin inşasına nereden başlanacak? Belki de bu hiçbir zaman mümkün değil! Sürecin başarısının birincil önkoşulu, bir arada yaşamanın heyecan verici ve gurur duyulacak bir başarı olarak sunulması. Bir arada olmayı özendirmek mümkün, ama Kymlcika bunun bile yeterli olmadığı görüşünde. Zira güçlü bir biçimde karşılıklı özdeşleşme duygusu olmadan bunu sağlamak mümkün değil. Özetle, her durumda zordayız. Zira Türkiye gibi büyük bir ülkede ayrı bir ulus olma duygusu da istikrarı bozar, kimlik taleplerinin reddi de... Nitekim Kymlcika da liberal teorisyenlerinin karşısına dikilen asıl meydan okumanın çokuluslu bir devlette birliğin kaynaklarını tespit etmek olduğunu söylüyor. Burada sözü edilen, çok özgün duygu hali... Bu özgün duygu haline bizi nasıl ulaştıracak bu akil insanlar? Yolgeçen Okurumuz Oğuz Aslan soruyor; “Neden, PKK’nin yurtdışına çıkma zamanı tartışılıyor? Otuz yıldır sınırı yolgeçen hanına çevirdiler. İsteseler zaten çıkıp giderler!” İbrahim Said Arınç, Bilkent Üniversitesi’ni bitirdikten sonra “Avrupa BirliğiRusya Doğalgaz İlişkileri” konulu master tezini hazırlar. Mayıs 2004’te, BOTAŞ Genel Müdürlüğü’nde Strateji ve İş Geliştirme Daire Başkanlığı’nda göreve başlar, daha sonra genel müdür asistanlığı yapar. Mayıs 2008Kasım 2010 tarihleri arasında Cumhurbaşkanlığı uzmanı olarak enerji konularındaki çalışmalarının yanı sıra Abdullah Gül’ün görüşmelerinde yer alır. Kasım 2010’dan 23 Ekim 2012 Övünülecek Yeğen tarihine kadar Cumhurbaşkanlığı danışmanlığını üstlenir. 23 Ekim 2012’de de ortak kararnameyle BOTAŞ Genel Müdür Yardımcılığı’na atanır. İbrahim Said Arınç, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yeğenidir. Bülent Arınç, yeğeni ile övündüğünü TBMM kürsüsünden şu sözlerle açıklamıştır: “Ben, yeğenimin atandığı bu görevdeki başarısının başkalarına örnek olmasını dilerim.” Darısı, sade vatandaşların yeğenlerinin başına... CHP’li Yenimahalle Belediyesi’nin CHP’den ayrılmasına karşın başkan yardımcılığını sürdürmesine göz yumulan Şenol Balaban ve kimi belediye meclis üyelerinin, Melih Gökçek’in anakent belediyesi ile kol kola kimi rant yaratıcı ve dağıtıcı kararlara imza attığını duyurmuştuk. Aldığımız duyumlara göre, Yenimahalle Belediyesi ve CHP Genel Merkezi’ndeki yetkililer, bu kararlarda hiçbir “yasadışılık” olmadığı kanısındaymış. 11 konutluk inşaat alanını 132 konuta, 14 konutluk alanı 148 konuta, 15 konutluk yeri de Rant Dağıtırken... 115 konuta çıkarmakta bir “gariplik” bulmamak da ayrı bir saflık doğrusu. Şimdi gelelim; temiz, dürüst, ilkelerine bağlı, siyaseti halk için yapan CHP’lilerin elden ele dolaştırdığı bir belgeye: Başkanı Şenol Balaban olan Yenimahalle İmar ve Islah Komisyonu, 30 Ekim 2012’de bir karar ile Çayyolu semtindeki Sukent Yapı Kooperatifi’nin 11 konutluk alanının 130’a, Alacaatlı Mahallesi 44465 ada 3 parsele ait planda da değişiklik yapılarak 7 konutluk alanın 76 konuta çıkarılmasına onay verir. İşin ilginç yanı, 11 konutluk alanı, 10 katından fazla 130 konuta çıkarılan Sukent Yapı Kooperatifi’nin üyeleri arasında Yenimahalle Belediye Başkan Yardımcısı ve İmar Komisyonu Başkanı Şenol Balaban, eşi bir süreliğine Yenimahalle Belediyesi Başkan Yardımcısı da yapılan Ayfer Balaban, kızı Berrak Balaban, kardeşi Birol Balaban, bir başka Yenimahalle Belediyesi Başkan Yardımcısı aynı zamanda Yenimahalle Belediyesi Başkanı Fethi Yaşar’ın gelininin kardeşi Erhan Aras da vardır. Yine aynı kooperatifin üyeliğinin yanında, saymanlığını da üstlenmiş bulunan Veli Orhan ise, geçen günlerde yapılan ilçe kurultayı sonrası CHP Yenimahalle İlçe Başkan Yardımcılığı’na seçilmiştir. Veli Orhan, aynı zamanda Yenimahalle Spor Kulübü’nün de başkanıdır. Ne kadar mutlu bir aile ve arkadaş tablosu çiziyorlar, değil mi? Kimin Akil İnsanları? SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] “Sürece yönelik toplumsal desteği perçinleyecek bir heyet” şeklinde tanımlanan akil insanlar listesi sonunda belli oldu. En başından beri söylediğimiz gibi akil insanlar sadece iktidar partisi tarafından belirlenen isimlerden oluştuğu, gerçek anlamda süreçle ilgili yapıcı eleştiri ve yaklaşımlarla, eksik ya da yanlış gördükleri noktalarda müdahale edebilmek, denetlemek, yönlendirmek yerine yalnızca onaylama ve onaylatma görevini üstlendikleri müddetçe heyetin tarafsızlığı, her kesimi temsil etmesi gibi nitelikler inandırıcılıktan uzak kalacaktır. Eğer akan kanın durdurulması ve sorunun çözüme kavuşturulma isteğinde samimiysek, topu taca atmadan; bu yolda oluşturulan heyet, salt iktidar partisinin görevlendirmesiyle değil de; sandığa gitmiş, parlamentoya girmiş veya girememiş partilerin hepsinin, sandıkta aldıkları oylar doğrultusunda milli bakiye sistemine göre temsil kabiliyeti oluşturularak akil insanlarını seçmesiyle belirlenmeliydi. Ancak bu şekilde gerçek ve adil bir temsilden asgari ölçüde söz edilebilirdi. Bu oluşturulan heyet temsil yeteneği itibarıyla daha güçlü olacağından alacağı kararların kabulü ve uygulanabilirliği konusunda toplum daha umutlu olurdu. Var olan durumda ise heyet, seçilme biçimleri ve kendileri için yazılan görev tanımı düşünüldüğünde “bir taraftan olma” etiketini baştan hak etmiş oluyor. Ve tarafsızlık gibi temel bir nitelikten muaf bir heyetin toplumu bir şeylere inandırması ne kadar mümkün olabilir ki… Akil insanlar meselesinin bu görünen yüzünden başka, toplumsal algıya pek yansımayan diğer yüzünde ise AKP’nin süreçle ilgili sorumluluğu, daha doğrusu süreçle ilgili çıkması muhtemel pürüzlerde topu, bu heyetin üzerine atma isteğinin yattığını da belirtmeliyiz. Bu şekilde sahip olduğu seçmen desteğini, süreçle ilgili yaşanacak olumsuzluklar yüzünden kaybetme riskini azaltmış olacaktır. Farkında Olmak Önce sizi delip geçen bakışlarıyla karşılaşırsınız. Boşluğa, derin bir kuyuya bakarmış gibi. Duyma, konuşma, algılama problemleriyle ayırt edilirler sonra. Hepsi birer Yağmur Adam değildir belki ama her birinin çok özel bir dünyası vardır. Sadece bu ülkede sayıları 500 bini bulur. İçinde yaşadıkları gerçeğin ismi “otizm”. Davranış ve algı farklılıkları, saplantıları yüzünden toplum içinde çoğunlukla dışlanıyorlar. Sosyal ve iletişim becerilerini oluşturmakta çektikleri güçlüğü ne oranda olursa olsun gidermenin tek yolu ise, eğitim. Ancak ne acıdır ki ülkemizde otizmli bireylere gereken eğitimi verebilecek yetkinlikteki kurumların sayısı son derece az. Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından hazırlanan; geçen hafta içinde açıklanan ve farkındalık, erken tanı, ailelere yönelik çalışmalar gibi konuları kapsayan Otizm Spektrum Bozukluğu Eylem Planı Taslağı’nın bu anlamda önemi büyük ancak az. Amerikan Sağlık Bakanlığı verilerine göre bugün dünya genelinde okul çağındaki her 88 çocuktan birine otizm teşhisi konuyor. Bu rakam, dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS dahil olmak üzere birçok hastalıktan daha fazla. Otizmli insanların varlıkları reddedilemeyecek kadar sahici. Nisan’ın 2’si, tüm dünyada otizm farkındalığı yaratmak üzere, otizm sorunlarına çözüm üretme hedefiyle 5 sene önce Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan edildi. Onların farklılıklarının farkında olalım diye. Dünyanın ve bilhassa da bu ülkenin, her türlü farklı rengi, farklı sesi, kültürü, zihni, fikri, algıyı içinde barındırabilecek kocaman kollarının olması gerektiğini kabul edelim artık. Farklı olanları kendimize benzetmeye, kendi kurallarımızı kabul ettirmeye çalışırken harcadığımız enerjinin bir kısmını da onları anlamaya, dünyayı onların gözünden görebilmeye ayıralım. Otizmlileri bu farklı renklerden biri olarak görelim, öyle kabul edelim. Biz onların farkında olmayı başarır ve etrafımızdakilerin farkında olmasını sağlarsak bu güzel insanları kendi yalnızlıklar ülkelerine mahkum olmaktan kurtarmış olacağız. Onları ağırlaması zor yabancı bir misafir gibi değil, yuvanın gerçek birer üyesi olarak kucaklayabileceğiz. [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Tahmin. 1 2/ Düz ve 2 geniş arazi... İnce pide ha 3 linde ekmek. 4 3/ Sekiz kilo 5 luk tahıl öl6 çeği... Küçük erkek kardeş. 7 4/ Kafiye... 8 Züppe. 5/ 9 “His var mı bu âlemde 1 2 3 4 5 6 7 8 9 gibi tatlı” 1 B A R B A K A N (Y. K.Beyatlı). 6/ 2 A R A T A B A K Genellikle Güney 3 R A S T I K R A Amerika’da üreti 4 B T I K I Z T len, kalitesi yükÇ A Ç A sek bir kahve cin 5 A T I K si. 7/ Akıl... Ki 6 K A K I Ç M İ R Z AM İ R mononun beline 7 A B Ç İ R İ Ş bağlanan ve daha 8 N A R çok ipekten yapı 9 K A T A R Ş U lan uzun Japon kemeri... Bir renk. 8/ Yunan abecesinde bir harf. 9/ Hatay ilinde bir ırmak... Kızgın bir demirle vurulan damga. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir kimsenin yanında bulunan yardakçılar. 2/ İçinde bulaşık yıkanan musluk teknesi... “Türkçem benim bayrağım” (F. H. Dağlarca). 3/ Gerçekte olmadığı halde birçoklarının olduğuna inandıkları boş inan; hurafe... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 4/ Yunan mitolojisine göre uçmayı başaran ilk insan. 5/ Başlangıçta yer alan... Kötü, alçak. 6/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Hayır için dağıtılan içme suyu. 7/ Çabukluk, hız... Ateş. 8/ Kumar oynanan yere bırakılan para... Güzel çiçekli bir süs bitkisi. 9/ Hemencecik, derhal.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle