18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 NİSAN 2013 ÇARŞAMBA 6 HABERLER Özal’ın ölümüne ilişkin ifade veren Tolon, ‘Amaç TSK’yi itibarsızlaştırmak’ dedi ‘Saldırılar sistemli’ Casus değil yoksuluz OZAN YAYMAN İZMİR İzmir merkezli yürütülen ve kamuoyuna “askeri casusluk” diye yansıtılan adli süreçte, farklı yaşam dramları da ortaya çıkıyor. Devletin gizli belgelerini elde ederek maddi çıkar sağladıkları savlanan sanıklar arasındaki “eskort kızlar”dan bazıları, mahkemeye sundukları dilekçede, yoksulluk nedeniyle para karşılığı fuhuş yaptıklarını itiraf ettiler. Biri şubat ayında salınan ve ikisi cezaevinde tutuklu bulunan üç sanık, hâkim ve savcılara gönderdikleri dilekçelerinde eskort kız olduklarını kabul ettiler ve bunu da çocuklarına bakmak için yaptıklarını bildirdiler. Dosya kapsamında 26 Mayıs 2012 günü tutuklanan M.E, “Sayın hâkim ve savcılarımız” diyerek, mahkemeye gönderdiği dilekçesinde, “Ben geçimimi mecburi sebeplerden dolayı eskortluk yaparak kazanıyorum. Bunu da utanarak dile getiriyorum” dedi. Dilekçesinde, “Suçum olsa istediğiniz kadar yatayım” diyen M.E, “Suçum vücudumu satmaksa, fuhuş suç kapsamında değil. Buna rağmen burada yatıyorum. Adalete güveniyorum. Oğlum daha ilköğretim öğrencisi. Henüz annesinin bir hayat kadını, daha doğrusu hayatı çalınmış bir kadın olduğunu bilmiyor. Sizlerden tek dileğim çocuğumun geleceği ve istikbali için beni şartlı, karakol imzalı tahliye edin” dedi. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na dilekçeyle başvuran diğer tutuklu sanık F.B. de 15, 17 ve 18 yaşında 3 çocuk annesi olduğunu belirterek “Ben ne milletimi ne de devletimi ne de çocuklarımı üzecek hiçbir şey yapmadım. Evet eskortluk yaptım çünkü çocuklarımdan ayrı yerlerde yaşıyorduk. Bir ev kurup çocuklarımı bir araya toplayıp birlikte yaşamak istiyordum” dedi. 26 Mayıs 2012 günü tutuklanan ve İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27 Şubat 2013’teki ara kararıyla tahliye edilen S.A. da, mahkemeye 11 Haziran 2012 günü gönderdiği dilekçesinde, bakmakla yükümlü olduğu 16 yaşında bir kızı olduğunu belirtti. S.A. dilekçesinde, “Benim ailem yok ve kızıma doğduğu günden beri tek başıma bakıyorum. Hiçbir yerden maddi gelirim de yoktur. Kızımın kalbinde damar tıkanıklığı var ve ayda en az bir kez doktor kontrolüne girmesi gerekiyor” dedi. S.A, 17 yıldan bu yana tek başına kızını büyüttüğünü vurguladığı dilekçesinde “Kızımın rahatsızlığından dolayı para yetmeyince eskortluk yapmaya başladım. Başka çarem kalmadı. Bu suçlamalarla hiçbir alakam yoktur” ifadelerine yer verdi. İstanbul Haber Servisi Emekli Orgeneral Hurşit Tolon, kendisi üzerinden TSK’nin itibarsızlaştırılmasına yönelik sistematik saldırılar yapıldığını savunarak “ TSK’ye saldırılar karşısında ‘Daha yetmedi mi?’ diye haykırıyor, TSK’nin şerefli mensuplarının onurunu korumak için başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere devletin tüm yetkili birimlerini göreve davet ediyorum” şeklinde çağrıda bulundu. Eski 1. Ordu Komutanı Hurşit Tolon, dün avukatı aracılığıyla yaptığı yazılı açıklamada “TSK’den disiplinsizlik nedeniyle atılmış bir uzman onbaşının maddi hiçbir kanıta dayanmayan ve tamamıyla hayal ürününden ibaret iğrenç iftiraları nedeniyle işlenen menfur cinayetlerin ardından bu kez de 8. Cumhurbaşkanımız Özal’ın Türkiye Ulusal Stratejiler ve Hareket Dairesi (TUSHAD) ta Savcıya göre kesin cinayet! İstanbul Haber Servisi Ankara Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümüne ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında Ergenekon davasının sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün “şüpheli” sıfatıyla ifadesini aldı. Özal’ın organize bir şekilde işlenen cinayete kurban gittiği yönünde kuvvetli şüpheler bulunduğu belirtilen ifade tutunağında Ersöz’e, “İçerisinde faaliyet gösterdiğiniz yasadışı silahlı terör örgütünün faaliyeti kapsamında Özal’ın zehirlenmek suretiyle öldürülmesi suçuna iştirak ettiğiniz sonucuna varılmıştır. Bu suçlama ile ilgili ifade veriniz” diye soruldu. Ersöz suçlamaları kabul etmedi. Yaklaşık üç saat süren ifade işlemi, Ersöz’ün tedavi gördüğü Çapa Tıp Fakültesi’nde gerçekleştirildi. Örtbas Edilen Casusluk Ben Gölcük’te çıkan sözde belgeler nedeniyle Deniz Kuvvetleri Harekât Başkanı iken tutuklanan ve dava devam ederken emekli edilen amirallerden biriyim. Diğer önemli davalarda olduğu gibi Balyoz davasının soruşturma aşamasında da gizli kalması gereken ifade ve delillerin nasıl çarşaf çarşaf yayımlandığı, masumiyet karinesinin nasıl ayaklar altına alındığı hatırlanırsa, birkaç yayın dışında kimsenin buna itiraz etmediği, bunları kimin sızdırdığının sorgulanmasının ise hiç akla bile gelmediği hatırlanacaktır. Balyoz davası sürecinde Ergenekon, Amirallere suikast, Kafes, Poyrazköy, Casusluk gibi davalar da kullanılarak yapılan maksatlı yayınlar ile sanıklar ve TSK peşinen kamuoyunda suçlu ilan edilmiş, her türlü infial yaratıcı ve yanlı propaganda ile “bunlar daha önce de yaptı, mutlaka bir şeyler vardır” algısı yaratılarak toplum hukuksuz bir yargı sürecine hazırlanmış, TSK ve mensuplarına her türlü çirkin hakaretler yapılmış, soruşturma aşamasında tahliye kararı veren hâkimler “çetenin hâkimi” olarak tanımlanabilmiştir. Bugün ise bir taraftan TSK’ye sahip çıkma görüntüsü ile, “TSK personelinin yerini dolduramıyoruz”, “moral değerleri yıpranıyor” söylemleri ile yargılamadaki tartışmasız hataların etkisi azaltılmaya çalışılmakta, “kurunun yanında yaş da yanıyor”, “bu kadar geniş kapsamlı davada bu tür hatalar olabilir”, “iddiaların hepsi de yalan olacak değil ya” gibi söylemler ile topluma hâlâ en azından bir kısmımızın suçlu olduğu anlatılmakta, “oradaki subayların masum olduğunu kimse söylemesin”, “bu ülkede 10 yılda bir demokrasi kesintiye uğradı”, “savcılar bunların hepsini kendileri mi uydurdu” gibi söylemlerle de bu davaların arkasında durulması gerektiği algısı yaratılarak kamuoyu ve yargı baskı altında tutulmak istenmektedir. “Kendi uçağını düşürecek”, “camileri bombalayacak” gibi şoke edici yayınlar ile toplumda oluşturulmaya çalışılmış yanlış algılamadan, yapılan komployu anlatarak halkın çoğunluğunun bu yargılamalara inanmadığı bugünkü aşamaya gelmek 3 yıla mal olmuştur. Ancak suçsuz ve günahsız insanların aileleri ile birlikte çektiği acılar sürmekte, yuvalar yıkılmakta, sevilenler hasret içinde yitirilmektedir. Bunun yanında dava ile hiç ilgisi olmamasına rağmen, Genelkurmay’ın da yeterli duyarlılığı göstermemesi nedeniyle çok gizli savunma planı ile bu plana ait seminer çalışmaları da ortalığa saçılmıştır. Milli güvenliğimizi doğrudan etkileyen bu olaya belki de diğer sahtelikleri ortaya çıkarma uğraşısı içinde yeterince değinilmemiştir. Davadaki sahteliği kanıtlanmış 3 adet CD dışındaki suç unsuru taşımayan ve içinde gerçek Harekât Planı ile bu planın irdelenmesi için yapılan seminer çalışmalarının da bulunduğu ses kasetleri, 16 adet CD ve 2229 sayfa evrakı çalan hainlerin, bunları daha başka kimlere verdiğini bilmiyoruz. Bu durum tam olarak bir casusluk soruşturmasını gerektirdiği halde, üstelik dava sürecinde sanıklar tarafından yapılan talep ve suç duyurularına rağmen Türk adalet, emniyet ve istihbarat birimleri bunun ortaya çıkarılması için bir adım dahi atmamıştır. Harekât Planı’nın değiştirildiği, yenisinin yapıldığı söylenebilir; ancak bugüne kadar harcanan emeklerin, yapılan seminer ve tatbikatların boşa çıktığı, harcanan kaynakların heba olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca coğrafya, imkân ve kabiliyetler değişmedikçe fazla plan yapma alternatifiniz de yoktur. Saygılarımla. İsmail TAYLAN (E) Tuğamiral Silivri 5 Nolu Cezaevi Levent Ersöz rafından zehirlendiğine yönelik asılsız iddiaları nedeniyle şüpheli sıfatıyla ifademe başvurulmuştur” dedi. Tolon, TSK’de TUSHAD isimli bir kuruluşun kendisi tarafından kurulmadığı gibi böyle bir oluşumdan bilgisi olmadığını belirtti. Özal’ın vefat ettiği tarihte Ankara Mamak’ta 28. Mekanize Piyade Tugay Komutanı Tanığın çelişkileri olarak görev yaptığını belirten Tolon şu açıklamada bulundu: “Müfteri gizli tanık oluşumun 1993 yılı sonlarında kurulduğunu ve başında benim bulunduğumu ileri sürmüştür. Benim Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği görevine getiriliş tarihim 12 Ağustos 1993 olup bu tarih merhum Cumhurbaşkanımızın vefatından 5 ay sonrasına tekabül etmektedir” “Bir müfterinin somut hiç bir delile dayanmayan iddialarına itibar edilerek ‘şüpheli’ sıfatıyla ifademe başvurulmasını dahi kendi adıma zül addediyorum” diyen Tolon şöyle devam etti: “İftiralarına bakıldığında, 1954’ten günümüze kadar ülkemizde cereyan eden faili meçhul cinayetlerin, şüpheli ölümlerin ve toplumsal çatışmaların, yegâne sorumlusu olarak TSK’nin gösterilmiş olduğu açıkça görülmektedir.” CHP’liler ve Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanı, cezaevini ziyaret etti Adaletsizliğin adı Silivri ALİ AÇAR CHP’li Umut Oran ve Bihlun Tamaylıgil’in cezaevindeki görüşmeleri 10 saat sürdü. CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran ile CHP Genel Sekreteri Bihlun Tamaylıgil ve Ankara Gazeteciler Cemiyeti Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Tuncay Özkan ve İlker Başbuğ’un da aralarında olduğu 6 kişi ile ayrı ayrı görüş tü. Oran, savcının mütalası üzerinde genel bir görüşme yaptıklarını ve davanın siyasi olduğunun birkez daha ortaya çıktığını söyledi. Umut Oran, hukuksuzluğa karşı 8 Nisan’da Silivri’de olacaklarını kaydetti. Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin de Silivri’nin ızdırabım ve adaletsizliğin adı haline geldiğini savundu. Oran ve Tamaylıgil dün sabah saat 09.30 sıralarında Silivri Cezaevine gelerek CHP milletvekilleri Balbay ve Haberal ile Tuncay Özkan, eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve eski Malatya İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu ile görüştü. Yaklaşık 10 saatlik görüşmenin ardından gazetecilere konuşan Umut Oran, ziyaret esnasında mütala üzerinde konuştüuklarını belirterek “Mütalaa ile birlikte davanın siyasi olduğunu bir kez daha gördük. Balbay’ın da dediği gibi burada bir ‘Yargıtatör’ var esasında” dedi. Ergenekon davasında ifade veremeden 7 kişinin yaşamını yitirdiğini, birçok kişinin kanser ve siroz hastası olduğunu anlatan Umut Oran özetle şöyle konuştu: “Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu 3 ayrı heyetten ‘Bu koşullarda hapishanede kalamaz.Devlet hastanesinde tedavi görmesi gerekir’ yönünde rapor almasına karşın Adli Tıp bu raporları yok sayarak bir anlamda cezalandırma yoluna gitti. Hilmioğlu yarın (bugün) Adlı Tıp Kurumu’na çıkacak. Buradan görevlilere sesleniyorum; tıp etiğine ve hipokrat yemininize bağlı kalarak vicdanınızla karar verin. Aksi halde Hilmioğlu’nun başına gelebilecek olumsuzluktan sizlerde sorumlu olacaksınız”. Tamaylıgil de gerçeklerin inatçı olduğunu, er yada geç geç su yüzüne çıkarak kamuoyunun kabulünde olacağını söyledi. Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin ve yönetim kurulu üyeleri de Balbay, Haberal ve Özkan ile görüştü. Bilgin, “Silivri ıstırabım ve adaletsizliğin adı haline geldi. İçi boş iddialar ve gerçek dışı ithamlarla insanları evlerinden ve işlerinden uzak olması Türkiye’nin ayıbıdır. Dileğimiz Silivri’de çöken, yıkılan adaletin biran önce yerine getirilmesi ve suçsuz yere maphuslarda, zindanlarda çürüyen arkadaşlarımızın özgürlüğüne kavuşmasıdır”dedi. Adli Tıp’a çağrı Barolar Birliği: Tutuklama erken infaza dönüştü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Barolar Birliği Başkanı Vedat Ahsen Coşar, Türkiye’de hukuk ve ceza davalarında avukatlık mesleğinin yapılmasının daha da zorlaştığına işaret ederken “Ülkemizdeki uygulama biçimi itibarıyla tutuklama, istisna ve önlem olmaktan çıkmış, kurala ve hatta erken infaza dönüşmüştür” değerlendirmesini yaptı. Avukatlar Haftası nedeniyle TBB’de düzenlenen törende konuşan Coşar, dünyanın her tarafında avukatların siyasal iktidarlar tarafından pek sevilmediklerini dile getirdi. Avukatlarla ilgili soruşturma faaliyetlerinde gözaltı, arama, el koyma gibi işlemlerin özensiz ve hukuka aykırı yapıldığı yolunda çok sayıda ve birçoğu da haklı yakınma olduğunu söyleyen Coşar, “Bu haklı yakınmalardan bir tanesi de Ankara, İstanbul, İzmir ve Antalya olmak üzere, birçok ilde Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi meslektaşlarımıza yönelik uygulamadır” dedi. Tutuklama kararının, özgürlük hakkına hukuk yoluyla da olsa tecavüz niteliği taşıdığı, adil yargılanma hakkıyla doğrudan ilişkili olduğunu vurgulayan Coşar, tutuklamanın ceza değil önlem, kural değil istisna olduğu için son derece dikkatli biçimde verilmesi gereken kararlardan olduğunu söyledi. Coşar, “Ne yazık ki, ülkemizdeki uygulama biçimi itibarıyla tutuklama, istisna ve önlem olmaktan çıkmış, kurala ve hatta erken infaza dönüşmüştür” dedi. Grup Yorum’da tahliye yok İstanbul Haber Servisi Grup Yorum üyelerinin çalışmalarını yürüttüğü İdil Kültür Merkezi’ne 10 Mayıs 2011 tarihinde polis tarafından yapılan operasyon sonucu açılan davanın ikinci duruşması dün İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. Grup Yorum’dan Seçkin Aydoğan’ın tutuklu olduğu, Dilan Balcı, Ali Aracı, Caner Bozkurt, Ayfer Rüzgâr, Ali Papur’un da aralarında bulunduğu 13 sanıklı davada tahliye kararı çıkmadı. Mahkeme heyeti, ses kayıtlarına ilişkin Adli Tıp Kurumu’na ses analizi yaptırılmasına karar vererek davayı 20 Haziran’a erteledi. Duruşma öncesinde Çağlayan Adliyesi önünde açıklama yapan Grup Yorum üyesi Ezgi Dilan Balcı “Bu davanın asıl sebebi ‘Amerika defol bu vatan bizim’ kampanyasına katılmak, 19 Aralık katliamını protesto etmek ve parasız eğitim istemektir. Bunların hepsi halkın demokratik meşru eylemleridir. Asıl suçlu vatanına ihanet eden, satan AKP’dir” dedi. ‘Bu Türkiye’nin ayıbı’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle