18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 NİSAN 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Çelişkili Akil Karşılaştırma, CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak’tan: “Vatandaşın kişi başına geliri bir yılda sadece 38 dolar artmış ama dışarıdan sıcak para getirip İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’na yatıranın her 100 dolarına 64 dolar vermişiz. Vatandaşa 38 dolar, sıcak paracının her 100 dolarına 64 dolar. Diyelim ki burada risk aldılar. Risksiz olan kamu kâğıdına gitti, yatırdı. Her 100 dolar getirene, getirip kamu kâğıdına yatıran sıcak paracıya da 21 dolar vermişiz. Adalet bunun neresinde?” Adaletin ne halde olduğunu gördük. Bir de yine Öztrak’ın Akil adam Baskın Oran, Ege’de “Cumhuriyet yanlış kuruldu. Başımıza bela olan ulus devletten kurtuluyoruz” demiş. Baskın Oran, “Atatürk Milliyetçiliği” adlı kitabını yayımlarken araştırmacıyazar Doğan Avcıoğlu’ndan önsöz yazmasını ister. Avcıoğlu, önsöz yerine Oran’a bir eleştiri mektubu gönderir. Baskın Oran, o mektubu kaybeder! Yıllar sonra bulur, kitabının üçüncü baskısına koyar. Avcıoğlu, mektubunda Oran’a şöyle yazmıştır: “Batılılaşma döneminde ‘yukarıdan devrimci ve karşı çoğulcu’ ideolojiden söz ediyorsunuz. Atatürk’ün ‘çoğulcu olmayan’ yöntemini vurguluyorsunuz. Sonra da ‘çoğulcu Batı toplumunun ArADA Bİr inanmış kurucusu’ diyorsunuz. Bu çelişki, herhalde ‘madem Batıcı, o halde çoğulcu’, ‘amaç başka, yöntem başka’ demekle çözülemez. Araştırmanızda, açıklanmadan bırakılmış buna benzer kopukluklar birçok yerde var. Onun içindir ki, bir önsöz yazdığım takdirde, bunun ikinci bir kitap niteliğinde bir ‘reddiye’ olacağından korkarım. Reddiye bir önsözün bir yarar sağlayacağını hele mevcut konjonktürde (Mektup, Baskın Oran’a 12 Eylül döneminde gönderilmiştirI.K) hiç sanmıyorum. Beni anlayacağınızı, dürüstlük gereği saydığım bu tutumun PRoF. DR. METE TAPAN Adalet ve Kalkınma ağzından kalkınmaya bakalım: “AKP iktidara geldiğinde vatandaşların kredi kartı borcu 4.3 milyar Türk Lirası’ymış, 10 yılda 17 kat artmış, 72.2 milyar lira olmuş. AKP iktidara geldiğinde ailelerin borçları gelirlerinin yirmide birinden azmış, bugün geldiğimiz noktada borçların gelirlere oranı yarı yarıya olmuş. Son 10 yılda kişi başına borç 4 bin 500 dolara çıkmış. Bu, bugün doğan her çocuğun kaşını gözünü anne veya babasından, 2 bin 537 dolarlık dış borcu da ‘Tayyip Amcalarından’ aldığını gösterir.” Özetle; adalet ve kalkınma... İmar Etkinliklerini Önceden Tartışsak Ne olur? İmar hareketlerinin bir ülkenin sosyal, kültürel, ekonomik ve teknik altyapısını en iyi biçimde yansıttığını, daha mimarlık eğitiminin başındaki öğrencilere biz, hocalar sürekli dile getiririz. Kuşkusuz bu sayılan altyapıları geniş anlamda o ülkenin “politik strüktürü” (yapısı) olarak da değerlendirmek olanaklıdır. Dolayısıyla da mimarlık ve kent bilimiyle ilgili eylemlerin ülke politikasının bir yansıması olduğu çok açıktır. Mimarlık salt bir yapının tasarlanması veya onun uygulamaya koyulması değil, bu yapının kente sağladığı toplumsal yararın ne olup olmadığıyla da yakından ilişkisi vardır. Bu ilintinin ne denli güçlü olup olmadığı, kuşkusuz politik erkin aldığı kararlarla yakından ilişkilidir. Başka bir deyişle, bir imar uygulaması, kenti kullananlara ne gibi yararlar veya ne gibi olumsuzlukları beraberinde getiriyor, bunun önceden, yapının tasarımından evvel, ortaya konmasında ve eğer toplumda konuyla ilgili bazı çekinceler veya endişeler dile getiriliyorsa, konunun şeffaf biçimde ve demokratik bir çerçeve içinde kentin kullanıcılarıyla tartışılmasında çok büyük bir yarar vardır. Bu tür bir tartışma halkın demokratik bir talebidir ve göz ardı edilmemelidir. Demokrasi, bir uzlaşma rejimidir. Halkla devlet arasında gerçekleşmesi söz konusu olan bu uzlaşmanın barış içinde ve tarafların birbirlerine saygı ve sevgi göstererek gerçekleşmesi gerekir. Kaba güce hiçbir zaman başvurulmaması bu uzlaşma sürecinin olmazsa olmazıdır. Son günlerde, özellikle İstanbul’la ilgili imar sorunlarında yönetimle, toplumun bir bölümü arasında fikir ayrılıklarını medyadan izliyoruz. Politik erk bazı imar düzenlemelerini yaşama geçirmekte ısrar ediyor, buna karşılık da toplumun bir bölümü bu İmar düzenlemelerinin “doğru” olmadığını savunmaktadır. Bu karşıtlılık maalesef sokağa döküldü, biber gazı, basınçlı su kullanıldı; hepimize yazık olmuyor mu?.. Neden olaylar bu noktaya geliyor? Neden politik erkle toplumun bir bölümü uzlaşamıyor? Hele ülkemizde, otuz yıl süren terör belasını yok etmek için politik erkin başını çektiği çözüm arayışları devam ederken, neden bu imar kavgası devam ediyor? Neden imar planları kısa sürelerde değiştiriliyor? Neden, neden, neden? İnanın, bu nedenlerin “çünküleri” toplumsal yararı yükseltmenin bir sonucu değil, hatta bazılarının mantıksal “çünküsü” dahi yok!!. Ulaşım, halen başlıca sorunlarımızdan biri... Palyatif önlemlerle ulaşımı çözemezsiniz. Çözümün sağlıklı olması için, uzun vadeli planlamaların devreye girmesi gerektiği gibi, yazımın başında saydığım kent politikasını da doğrudan etkileyen ülkenin veya kentin sosyal, ekonomik ve teknik altyapısının çok iyi bir biçimde irdelenmesi gerekmektedir. Kentsel dinamiklerin denetlenmesi sağlanmadığı sürece doğru bir ulaşım planı yapma olasılığı olmadığı gibi, palyatif, günü kurtarma amacıyla yapılan çözümler de kalıcı olamaz. Sayın merkezi ve yerel yöneticiler, defalarca dile getirdiğim gibi, hepimiz aynı gemideyiz, başka bir ülkeye gidecek halimiz yok!!! Barış içinde, insanların birbirlerine saygı göstererek yaşamamız gerektiğine yürekten inanıyorum. Bu saygı gösterisinin başında “farklı fikirlerin taraflar arasında tartışılması ve uzlaşmanın sağlanması” gelmektedir. Uzlaşma bir optimizasyon sorunudur, dolayısıyla uzlaşan taraflar, eğer uzlaşacaklarsa, önce “taviz vermesini” de işin başında kabul etmeleri gerekir. Diretmekle uzlaşma sağlanamaz, “ikna etmek” esastır. Ayrıca, “iyi niyet”, “önyargısız” olma uzlaşmanın vazgeçilmez koşullarıdır. Masaya oturanların kavga etmeme konusunda anlaşmış olmaları gerekir. Demokrasi ve barış içinde yaşamak ve bu imar kavgasını bitirmek istiyorsak konuları tartışmak bir zorunluluktur. Sayın yöneticiler, daha güzel bir ülkede, daha yaşanabilir bir kentsel yaşam ve İstanbul istiyorsak, bunun bir yolunu, bir yöntemini bulalım, en azından kentin önemli noktalarıyla ilgili imar etkinliklerini hep beraber tartışarak kararlaştıralım. Hepimiz bu ülkeyi seviyoruz, kimsenin kuşkusu olmasın... Güçlünün tavizi onu küçültmez, onu daha saygın kılar... yeni başlayan dostluğumuzu gölgelemeyeceğini umuyorum.” Avcıoğlu, Baskın Oran’ın kafa karışıklığını ta o zamandan belirlemiş. Aynı kafa, şimdi AKP’nin saptadığı akiller ile birlikte ulus devletten kurtuluyor. Çirkinliği Gördü Bilim ve Ütopya Dergisi, son sayısında değerli bilim insanı Prof. Dr. Yaman Örs’ün kişiliğine ve felsefe çabalarına yer ayırmış. Örs, bir soruyu yanıtlarken diyor ki: “Yeni dünya düzeni, diyebiliriz ki tüm dünyanın ‘Amerikanlaştırılması’ olayıdır ve bu durum, hedef alınan ülkede hemen hep olmuştur. Bunların gerçekleştirilmesi, ‘güzel’ olana karşı ‘çirkin’ Amerikalının çabalarıyla oluyor. Kuşkusuz tüm dünyada bu ikilinin çatışması sürmektedir ve sürecektir. Birinci kümedeki insanlar ikincilere karşı savaşımlarını, yazma, konuşma, eylem, örgütlenme gibi kendilerine uygun yolları araç olarak kullanarak sürdürüyorlar, sürdüreceklerdir, sürdürmelidirler. Dünyamızda bir cennet olamaz ama dünyasal cehennemde yaşamaya da katlanmamamız gerekir.” Geçen hafta ABD de birkaç kez cehennemi yaşadı. Türkiye’ye, aydınlarına, yazarlarına, devrimcilerine, bağımsızlıkçılarına yıllardır yaşattığı cehennemin benzerlerini... Çirkin, çirkinliğin ne olduğunu içinde yaşayarak gördü. Ders çıkarır mı? Hiç sanmıyoruz... Kongre Kayıpları CHP’de son günlerde yapılan kongrelerde ilginç sonuçlar çıkıyor. CHP Gençlik Kolları Kurultayı’nda da Denizli ve Karabük il kongrelerinde de genel merkezin ve Kemal Kılıçdaoğlu’nun atadığı ya da desteklediği ekipler seçim yitirdiler... Gözlemciler, bu durumu bir yenieski kavgası olarak değil de, epeydir partililerin kongrelerin sonuçlarını belirleyen “lider böyle istiyor” etkisinden sıyrılması olarak değerlendiriyorlar. Geçen hafta CHP Manisa Milletvekili Hasan Ören’in “Birileri 6 milyar dolar kazanacak diye Çaldağı’nda 200 bin ağacın katledilmesine onay veren AKP hükümetinin bakanı Veysel Eroğlu’dur. Ormanları korumakla görevli bir bakanın orman katliamının altına imza atması tam bir çelişkidir” dediğini duyurmuştuk. Orman ve Su İşleri Bakanlığı Basın Müşavirliği, açıklama gönderme gereği duymuş: Efendim, Çaldağı’ndaki nikel arama orman Açıklaması süreci şimdiki Bakan Veysel Eroğlu’ndan önce başlatılmış, ilk izin 2005’te verilmiş, 2006’da ÇED kararı çıkmış, kesilecek toplam ağaç adedi 168 bin 986 imiş, karşılığında dikilecek ağaç adedi ise 547 bin 800 imiş. Ağaç kesiliyor mu? Kesiliyor. Sülfürik asitle nikel aranıyor mu? Aranıyor... Karşılığında ağaç dikilecekmiş. Çaldağı, Çaldağı olmaktan çıktıktan sonra, yağmur ormanı diksen ne yazar... Görüş Av. HüSEYİN ÖZBEK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Mütareke Medyasından Müzakere Medyasına 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nin ikinci haftası dolmadan, 13 Kasım 1918’de İtilaf Donanması Boğaz’a demirler. İngiliz, Fransız birlikleri karaya çıkarak stratejik noktaları işgal ederler. Dersaadet’in (İstanbul) 1918’den 6 Ekim 1923’e kadar sürecek acılı esaret günleri başlamıştır. Asırlarca imparatorluğun uzak sınırlarından zaferle dönen Orduyu Hümayun’un tuğlarını görmeye alışmış İstanbul ahalisi, düşman çizmesi altında yaşamanın zilletini, esaretin utancını tadacaktır. Saltanat ve hilafet merkezinin iç karartan mütareke atmosferi romanlara, edebi eserlere konu olur. Kemal Tahir, Esir Şehir’de Mütareke İstanbul’unu, Esir Şehrin Mahpusu’nda Millici Kamil Bey’in cezaevi yaşamını, Yol Ayrımı’nda Kurtuluş Savaşı sonrasının hesaplaşmalarını anlatır. Mithat Cemal Kuntay’ın Üç İstanbul’unun son bölümü Mütareke münevveranı üzerinedir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Sodom ve Gomore’si kurtuluşa inanmayıp işgalcilere yaranma yarışına giren Boğaz’ın iki yakasındaki kremayı, köksüz aydınları, mütareke medyasının satılık kalemlerini çarpıcı bir dille anlatır. Mütareke medyasının sembol ismi Ali Kemal’dir. Mihran Efendi’nin Peyamı Sabah gazetesinin başyazarı olarak her gün işgali kutsarken Ankara’ya ateş püskürmektedir. İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin önde gelen üyelerinden olan bu ihanet kalemine halk Artin Kemal adını takar. Alemdar gazetesinde Refi Cevat Ulunay, Aydede’de Refik Halit Karay ve diğer kalem erbabı İngiliz bahşişiyle Milli Mücadele’ye veryansın etmektedirler. Cenap Şahabettin Yunan ordusu İzmir’e çıktığında, “Bu memleketin hakiki sahipleri geldiler” diye yazabilmektedir! Anadolu’da işgalcilere karşı ölüm kalım savaşı veren Türk halkı, mütareke medyasının dolmakalemleri tarafından eşkıyalıkla, barbarlıkla suçlanmakta, sömürgecilere itaat etmediği için aşağılanmaktadır. Kurtuluştan sonra ihanet kalemlerinden bir kısmı Yüzellilikler arasında yurtdışına çıkarıldılar. Bazıları kaçtılar. Mütareke aydınlarının çoğu da araziye uyarak yeni rejimin şakşakçılığına soyunup Ankara’ya yamandılar. Fakat asla yok olmayan mütareke ruhunu, ihanet genetiğini gizli bir din gibi günümüze kadar içlerinde taşıyageldiler. Toplumu yönlendirmek, istenilen yönde ve biçimde şartlandırmak için hipnoz etkisi yapan kavramlar kullanılır. Bu anlamda bazı sözler, ustaca programlanmış bir süreçle toplumsal narkoza yol açmaktadır. Son günlerde sıkça kullanılan “açılım” ve “müzakere” kelimeleri ile yaratılan illüzyon bunun çarpıcı örneklerindendir. Müzakere söylemiyle makyajlanan pusunun medya ayağına biraz daha yakından bakalım: Mütareke medyasının manevi mirasçısı Müzakere medyasının, 29 Ekim 1923’ten bu yana biriken 90 yıllık kinin tetiklediği histerik saldırısını ibretle izliyoruz. İhanetin üç atlısı olan İngiliz Muhipleri Cemiyeti, İslam Teali Cemiyeti ve Kürt Teali Cemiyeti, ihanet nöbetini günümüzdeki vârislerine devretmişlerdir. Bölücü terör örgütü lideri ile siyasi iktidar arasında ayrılıkçı talepleri meşrulaştırıcı ve enternasyonalize edici Habur süreci açılım sözüyle tanımlanmıştı. Gelinen aşamada ise Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldıracak, Türklerin millet olarak varlığına son verecek bir ihanet projesi, her derde derman Lokman Hekim ilacı niyetine müzakere sözcüğüyle sunulmaktadır. Tezgâhın ulus ötesindeki ana karargâhının içerdeki müttefikleri olan erk sahipleri ile vatansız sermayenin haymatlos medyası müzakere taarruzunun başarısı için elinden geleni yapmaktadırlar. Türkiye’yi yaşanması olanaksız bir etnik cehenneme çevirecek, siyasi coğrafyasını küçültecek, Cumhuriyetin 90 yıllık birikimini dinamitleyecek ihanet pususunun allanıp pullanmasında günümüz Ali Kemal’lerinin üstlendiği misyon mütareke kalemlerine rahmet okutacak ölçüdedir. Onlar sonuçta işgalci çizmelerinin mahmuz şakırtılarından korkan zayıf kişilikli insanlar olarak tarihteki yerlerini aldılar. Şimdikiler ise beyaz efendi Robinson’a ebedi bağlılık yemini etmiş zamane Cuma’ları olarak tiksinti simgelerine ayrılan sayfaya kaydedileceklerdir. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Kırmızı ve 1 ufak meyvele 2 ri olan, dikenli bir yabanıl ağaç. 3 2/ Doğaya yöne 4 lik gezileri içe 5 ren turizm etkin6 liği. 3/ Bir şeyin yapılmasını ya 7 saklama... Kat 8 ranla kıldan ya 9 pılan ve kalafat işlerinde kul 1 2 3 4 5 6 7 8 9 lanılan bir tür ma 1 C A V A L A C O Z cun. 4/ 1944’te Ban 2 E M E N Ş İ K E dırma açıklarında ba 3 P A R E O P U L tan Türk yolcu gemi 4 E M R E M İ si... Fas’ın plaka imi. 5 R İ V A R İ E L 5/ Meslek... İridyum S T O K elementinin simge 6 E T İ T İ L A si... Atın ön ayakla 7 C E M 8 E Ğ İ R İ R A T rını havaya kaldırarak arka ayakları üze 9 C İ M B A K U K A rinde ayakta durması. 6/ “Hile, oyun, dolap” anlamında argo sözcük. 7/ Üzerine yazı yazılan tabaklanmış ceylan derisi... Bir renk. 8/ “Biberiye, kuşdili” gibi adlar da verilen ve baharat olarak kullanılan bir bitki. 9/ Alan Parker tarafından sinemaya da aktarılan ünlü bir müzikal... Üflemeli bir çalgı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Körpe yaprakları sebze olarak yenen, otsu bir yabanıl bitki... Helyum elementinin simgesi. 2/ Kurnaz, açıkgöz... Büyük Sahra’dan kaynaklanan ve Ortadoğu’yu etkileyen sıcak bir rüzgâr. 3/ Bir tür spor ceket... Otomobilin, üzerine karoser oturtulan iskelet bölümü. 4/ Köpek... İncelik, naziklik. 5/ Eskiden kullanılan tepesi yuvarlak ve dilimli başlık... Bir nota. 6/ “Çıktım dalına / Anda yedim üzümü” (Yunus Emre)... Tanrı. 7/ Afrika’da bir ırmak... Briçte, oyunculardan birinin elinde bir renkten hiçbir kâğıt olmaması. 8/ Alüminyum, bakır ve magnezyum katılmış çinko alaşımlarına verilen ad... Bir soru sözü. 9/ Padişah ahırlarına ve onlarla ilgili gereçlere bakmakla görevli kimse.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle