24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 NİSAN 2013 PAZARTESİ 10 EKONOMİ ekonomi@cumhuriyet.com.tr ayında işsiz sayısı son bir yılda 314 bin kişi artarak, 2 milyon 890 bin kişiye ulaştı. Böylece 23 ay aran ın ardından genç işsizlik oranı yeniden yüzde 20’nin üstüne çıktı. Bu, 2013’ün ilk ayında çalışmak isteyen her beş gençten birisinin iş bulamadığını gösteriyor. Babacan: G20’de krizden çıkışla ilgili elle tutulur sonuç yok. Geleceğe güvenle bakamayız İşsizler ordusu: Ocak Korkutan belirsizlik G20 ve IMFDünya Bankası Bahar Toplantıları’nı değerlendiren Babacan, küresel olarak bütçe açıklarını para basarak gidermenin kaygı verici olduğunu belirterek “2013 belirsizliklerin çok olacağı bir yıl olacak. Türkiye’nin bu nedenle çok dikkatli olması gerek” dedi. Ekonomi Servisi Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ülke borçlanmalarının para basarak finanse edilmesinin IMF dahil herkes tarafından artık normal karşılandığını belirterek “Özellikle büyük ekonomilerle ilgili bir miktar yönsüzlük var. Bu da bir miktar kaygı verici bizim için. 2013 belirsizliklerin çok olacağı bir yıl olacak” dedi. G20 ve IMFDünya Bankası Bahar Toplantıları’nda ülke bütçe açıklarının azaltılması konusunda daha önceki görüş birliğinin zayıfladığını belirten Babacan, bu dönemde Türkiye’nin çok dikkatli hareket etmesi ve farklı senaryolara hazır olması gerektiğine dikkat çekti. Toplantılarda en çok tartışılan konulardan birinin ülkelerin maliye politikası olduğunu aktaran Babacan, görüş ayrılıklarının arttığını ve geleceğe dönük güvenin de azaldığını vurguladı. Merkez bankalarının sürekli para basmasının gevşek bir mali politika doğurduğuna dikkat çeken Babacan, “Daha önceki G20 toplantılarında mutlaka borç stokunun azaltılması gerektiği ve bunun için de mutlaka Eski riskler devam ederken yeniler geliyor Ekonomi Servisi IMF’nin politikalarının oluşturulduğu Uluslararası Para ve Finans Komitesi (IMFC), küresel ekonomide eski riskler devam ederken yeni risklerin de ortaya çıktığına işaret etti. IMFC oturumunun ardından sonuç bildirisi yayımlandı. Buna göre her yerde farklılık gösteren bir toparlanma ortaya çıktı. Büyüme ve istihdam yaratımı çok zayıf kaldı. Bildiride şunlara dikkat çekildi: * Gelişmiş ekonomilerin çoğunda kamu finansmanının geliştirilmesi önemli. Ancak bütçe açıklarının öngörülebilir şekilde azaltılması konusunda bir ortak kanaat vardı. Bu son toplantılarda o ortak kanaatin gevşediğini gördüm. ‘Nasıl olsa borçlanma ile ilgili bir sorun yok, merkez bankaları para basıyor, biz de rahatlıkla borçlanabiliyoruz, dolayısıyla bu bütçe açıklarını hemen düşürmesek de biraz daha ertelesek, biraz daha gevşek maliye politikasına devam etsek’ gibi bir görüş var. Bu görüş, IMF tarafından da bir ölçüde ihtiyatlı olarak destekleniyor. Buna karşın bazı ülkeler de bunun son derece yanlış olduğunu, daha önce verilmiş taahhütler olduğunu, verilen sözlerin yerine getirilmesi gerektiğini söylüyor. O konuda biraz bu sefer G20 toplantılarında görüş ayrılığı oluştu” dedi. Bu yılki bahar toplantılarının küresel ekonomali planlar uygulanırken iç talep ve büyüme reformlarla desteklenmeli. * Yükselen ve gelişmekte olan ekonomilerde büyük ve değişken sermaye akışlarına yönelik riskler artıyor. Kırılganlıklardan kaçınmak için sermaye akışına yönelik önlemler alınmalı. * Avro alanında banka bilançolarının düzeltilmesi kritik önemli. Üretimi ve istihdamı artırmak için yapısal reformlar devam etmeli. minin “enteresan bir dönemine” denk geldiğini belirten Babacan, yılın başı ile şu an karşılaştırıldığında küresel büyümeye yönelik beklentilerin bir derece aşağıya indirildiğini hatırlattı. Babacan, dünyada üç ayrı hızda büyüme yaşandığını ifade ederek bu kapsamda Avro bölgesinin dünyanın en geriden gelen, en sıkıntılı bölgesi olduğunu, ABD’de son dönemde az da olsa yavaş yavaş büyüme görüldüğünü, gelişmekte olan ülkelerde ise rakamların daha iyi göründüğünü dile getirdi. Japonya’da ise yeni hükümetin oldukça farklı ve denenmemiş yöntemler uyguladığını, bunların sonuç verip vermeyeceğinin görülmesi gerektiğini söyleyen Babacan, “Japonya’dan nasıl bir ekonomik görünüm ortaya çıkacağı bir soru işareti” dedi. Avrupa’da para basmak da işe yaramadı ABD’de büyümenin ancak ABD Merkez Bankası’nın para basmasıyla bir ölçüde gerçekleşebileceğini belirten Babacan, Avro bölgesinde bunun da işe yaramadığını dile getirdi. Babacan, “Bizim için Türkiye’ye dönerken bu toplantılar öncesine göre geleceğe daha güvenle bakmamızı beraberinde getirecek bir sebep yok” dedi ve şöyle devam etti: “Bu nedenle Türkiye olarak çok çok dikkatli gitmemiz gerekecek. Farklı senaryolara hazır olmamız gerekecek. Her ne kadar finans sektöründe, dünya ekonomisinde birdenbire olağanüstü çöküş ihtimali azaldıysa da orta ve uzun vade için krizden nasıl çıkılacağıyla ilgili henüz somut, elle tutulur sonuç yok.” Nitelikli, iş bulamıyor MUSTAFA ÇAKIR Özdebir: Her şey 100 aile için Ekonomi Servisi Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, Türkiye’de büyük firmaların, holdinglerin, büyük aile şirketlerinin güçlü finansal yapıları sayesinde daha uygun şartlarla kredi kullandığını belirterek, küçük şirketlerin aynı fiyatlarla borçlanamadığını, finansmana erişemediğini vurguladı. Bu nedenle piyasada büyük şirketlerin arayı açtığını, küçüklerin de gittikçe dibe doğru battığını ifade eden Özdebir, “Türkiye’yi biz 100 aileye mi teslim edeceğiz. Madem hür teşebbüs, serbest piyasa ekonomisi var. bunun şartlarını, ekonomiyi yönetenlerin sağlayabilmesi lazım” dedi. Küçük firmaların kredi kullanımı sıkıntısını aşmak için çok yüksek maliyetle borçlandıklarını söyleyen Özdebir, “Bankalar, kendi fonladıkları faktoring firmaları üzerinden ancak kredi kullandırıyorlar. Faktoring firmalarında faizler anormal yüksek” dedi. Özdebir, bankaların, kendi fonladıkları faktoring firmaları üzerinden ancak kredi kullandırdıklarına dikkat çekti. Baydöner Ortadoğu’ya yayılacak ŞEHRİBAN KIRAÇ ANKARA CHP çalışmak isteyen her beş gençten birisinin iş bulamadığına, “alarm zilleri çalan” genç işsizliğinde 1 milyon sınırına yaklaşıldığına dikkat çekti. Son bir yılda yaratılan her iki istihdamdan birisinin de “nitelik gerektirmeyen işlerden” geldiğine vurgu yapan CHP, yılın ilk üç ayında bütçenin harcama tarafındaki genişlemeye işaret etti. CHP’nin Ekonomi Politikaları Genel Başkan Yardımcılığı tarafından hazırlanan nisan ayı “Ekonomik Görünüm” raporunda şu değerlendirmelere yer verildi: Nitelik gerektirmeyen istihdam: Son bir yılda yaratılan her 100 istihdamdan 30’unun hizmet ve satış elemanlarından, 17’sinin ise nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanlardan kaynaklandığı anlaşılıyor. Dış kırılganlığa tuz biber: Yılın ilk üç ayında bütçenin harcama tarafındaki genişleme de oldukça dikkat çekici. Yılın ilk üç ayına ilişkin tablo bize şunu gösteriyor. Hükümet 2013’te elde ettiği bir defalık gelirlerle (BOTAŞ tahsilatı), ithalattaki artıştan elde edeceği gelirleri harcayarak seçimlere genişlemeci bir maliye politikası ile gitmeye çalışacak. Dışarıda parasal genişlemenin devam etmesi Türkiye’ye akacak sıcak paranın artması ve dolayısıyla TL’nin değerlenerek dış dengeyi bozması anlamına geliyor. Potansiyelin altında büyüme: IMF, gelişen ve yükselen ekonomilerle beraber Türkiye’nin büyüme hızını da aşağıya çekti. 2012’de yüzde 2.2’lik büyümenin ardından, IMF Türkiye’nin yüzde 3 civarında yani potansiyelinin çok altında bir büyümeye razı olacağını düşünüyor. ERBİL Gıda sektöründe 2007’den bu yana faaHer mağaza liyet gösteren Baydöner, açılışında 20 Erbil’deki ikinci restoranıkişiye istihdam nı açtı. Türkiye’de 32 ilde sağlanacak. Azerbaycan ve Irak’ta toplam 65 restoranla faaliyet yer bakıyoruz” dedi. 2014’te Irak’ın Sügösteren Baydöner’in yönetim kurulu başkanı Levent Yılmaz, leymaniye ve Duhok şehirlerinde de şube bundan sonraki süreçte öncelikle Or açacaklarını aktaran Yılmaz, yurtdışı yatadoğu pazarında büyümek istedikle tırımlarda yerel ortaklarla ya da franchise yoluyla hareket ettiklerini dile getirdi. rini söyledi. Erbil’de Baydöner’in açılışında konu30 milyon TL ciro şan Yılmaz, bu yıl yurtdışında ve yurti2012’de 100 milyon lira ciro elde etçinde 25 yeni restoran daha açacaklarını kaydederek “Türkiye’nin Ortadoğu’da tiklerini ifade eden Yılmaz, 2013’te bu imajı çok iyi, bu yüzden öncelikli Or rakamı 130 milyon liraya çıkarmayı hetadoğu. Kahire, Dubai ve Abu Dabi deflediklerini belirtti. Yılmaz, “Yeni respazarlarına gireceğiz. Almanya’da da toranlarımız için 10 milyar dolar ya Levent Yılmaz 1 tırım yapacağız. 1100 çalışanımız var ve yeni açacağımız her mağaza için 20 kişiye daha istihdam sağlayacağız” diye konuştu. Levent Yılmaz, Körfez ülkeleri, İngiltere ve ABD’li fonlarından kendilerine satın alma teklifleri geldiğini söyledi. Türkiye’deki büyük gruplardan da teklif aldıklarını kaydeden Yılmaz, “Markamızı büyüttükten sonra stratejik ortaklık düşünüyoruz. Ancak önce en azından 100 mağazaya ulaşmamız gerekiyor” dedi EMO dağıtım özelleştirmesini Danıştay’a taşıdı Ekonomi Servisi Elektrik Mühendisleri Odası (EMO), Akdeniz, Boğaziçi ve Gediz Elektrik Dağıtım AŞ’lerin (EDAŞ) öz eleştirilmesine ilişkin yapılan ihalelere karşı Danıştay’a başvurdu. Daha önce yapılan ihalelerdeki yükümlülüklerini yerine getirmeyip yasaklı duruma düşmesi gereken şirketlerin yeni ihalelere katılmalarına izin verildiğine dikkat çekilen dava dilekçesinde, devir süresinin de belirsiz bırakıldığı kaydedildi. Özelleştirme işleminin, yasaya aykırılık taşıdığı vurgulanan dilekçede, şu ifadeler yer aldı: “Herhangi bir kamu ihalesine katıldığı halde sözleşme imzalamaktan kaçınan şirketlerin dava konusu ihaleye katılmaları yasaklanmışken ihale konusu aynı olan bir başka ihalede bu kurala aykırı hareket etmiş olan şirketlerin ihaleye katılmış olması hukuka açık bir aykırılık taşımaktadır.” Dilekçede, mevzuat hükümlerine göre işletme hakkı devrinin belirli bir süre için verilmesi ve bu sürenin de en fazla 49 yıl olması gerektiğinin belirtildiği dilekçede yapılan işlemlerde işletme hakkının ne kadar süreyle kullanılacağının belirtilmediği dile getirildi. Dünya ekonomisinin, uluslararası ilişkilerin “düzeni” bozulmaya devam ediyor, yerleşik güç merkezlerinde kaygı, korku artıyor. İyi bir örnek olarak ABD’de savunma, jeopolitik konularında isim yapmış Robert Kaplan’ın “Dünya Bir Anarşiye Doğru Gidiyor ” başlıklı yazısı ( Stratfor , 18/04/2013) üzerinde düşünebiliriz. Kaplan’a göre bu gidişi durdurmak için hegemonya kuracak bir güç gerekiyor. Bu güç (hegemon) bir düzen getiriyor. Ancak bu düzenin gelebilmesi için eşitlik, ulusal egemenlik, bağımsızlık gibi kavramların unutulması gerekiyor. Geçen yıl ocak ayında bir yazımda “liberal kapitalizm için demokrasi ne kadar gerekli” sorusuna olumsuz cevaplar veren tartışmaları aktarmıştım. Sanırım, unutulması gerekenler listesine “demokrasiyi” de eklemek gerekiyor. Kabul etmek gerekir ki sınıflı toplumların devletler sistemi bağlamında, Kaplan’ın saptamalarına karşı çıkmak zor. Bu saptamaların kökleri, çok eskilere, Platon’un “Devlet” kitabına (yaklaşık, MÖ 380) kadar gidiyor. Platon demokrasinin eşitliğe dayandığını, yoksulların düzeni olduğunu, zenginleri hedef alacağını, anarşi anlamına geleceğini düşünüyordu. Diğer taraftan, Platon’un komünizmin teorisini yapan ilk düşünür olması da bir paradoks oluşturur. Ama bu başka bir yazının konusu. Kaplan’a göre, tarih bize eşit devletlerin arasındaki ilişkilerin istikrara değil savaşlara, anarşiye yol açtığını gösteriyor. Buna karşılık bir devletin gücüyle disiplin altına alınmış bir devletler düzeni, tüm olumsuzluklarına karşın barış, istikrar getiriyor. Bu nedenle, Kaplan, Kolombiya Anarşi, istikrar, hiyerarşi Üniversitesi’nden Prof. Waltz’a dayanarak, anarşinin karşıtının istikrar değil, hiyerarşi olduğunu savunuyor. Platon’dan farklı olarak Kaplan komünizmi düşünmek bile istemediğinden hegemonyayı tartışmaya başlayınca, kavramın kaynağına, İtalyan Marksist Gramsci’ye gitmek yerine, Prof. David Kang gibi sıradan birinden aktarmayı seçiyor: Hegemonya, salt ekonomik askeri üstünlüğe değil, genel bir kabule, üzerinde anlaşılmış bir eşitsizlik düzenine dayanır. Anarşinin karşıtı hiyerarşi, dolayısıyla eşitsizlik olunca da hegemonya, eşitsizliğin, hiyerarşinin en kabul edilebilir biçimi olarak karşımıza çıkıyor Dünyaya bu açıdan bakınca Kaplan, yalnızca ABD hegemonyasının gerilemekte olduğunu değil, bu hegemonyanın etkilediği devletlerin de zayıflamakta, devletler arası ilişkilerde eşitliğin gelişmekte olduğunu görüyor. ABD artık, Mısır, Suriye, Libya, Irak, Tunus, üzerinde eskisi kadar hegemonya kuramıyor. Türkiye, Suudi Arabistan, Pakistan gibi ülkeler artık ABD kampında eskisi kadar sağlam bir biçimde yer almıyor, Avrupa bir siyasi birim olarak zayıflıyor. Çin, ABD’nin Pasifik’teki etkisini giderek azaltıyor. Ortadoğu gibi bölgelerde merkezi otorite, yerini alacak yeni bir hiyerarşi olasılığı belirmeden zayıflıyor. Kaplan’a göre ister küresel düzeyde ABD olsun, ister bölgesel düzeyde bir uluslararası kurum olsun, isterse de ülke düzeyinde Mısır ordusu olsun, bir gücün, mutlaka gereken sorumluluğu üstlenerek Bir Hegemonya ‘Düzeni’ Aranıyor hiyerarşiyi yeniden kurması gerekiyor. Yoksa dünyayı daha fazla eşitlik, daha fazla anarşi bekliyor. Siyasette, uluslararası ilişkilerde yeni bir paradigma arayışı, insanlığı, burjuva sınıfının uygarlığa kazandırdığı eşitlik, demokrasi gibi kavramlardan vazgeçme noktasına getirdi. Uluslararası ilişkileri internet, siber savaşlar, sınır tanımayan terörizm gibi gelişmelerle birleştiren bir başka jeopolitika uzmanı, George Washington Üniversitesi’nden Prof. Amitai Etzioni, The National Interest dergisindeki yazısında, ABD’nin, ulusal egemenliğe, ülke sınırlarına saygı ilkesini, işbirliği koşuluna bağlayan bir paradigma geliştirmesini öneriyor. İki ‘yeni’ paradigma Dikkatle bakınca, bu önerilerin 2001 Savunma Stratejisini , önündeki “demokratikleştir me” incir yaprağını kaldırarak yeniden karşımıza getirdiğini görüyoruz. Tam bu sırada, Boston Maratonu’na yönelik saldırı, Beyaz Saray’a gönderilen zehirli mektup, ABD halkında yine güvensizlik, belirsizlik duygusunu, “saldırı altındayız” algısını güçlendiriyor. I. Bush döneminin imparatorluk refleksini canlandırmaya çalışan tartışmalar yoğunlaşırken dünya ekonomisinin kaptan köşkündekiler arasındaki kafa karışıklığı, çok kritik bir dönemde olduğumuzu düşündürüyor. Örneğin, IMF’nin geçen hafta yayımladığı “Mali İstikrar 2013” raporu bir taraftan, kemer sıkma politikalarının ekonomik büyümeyi olumsuz etkilediğini savunuyor, parasal genişlemeye devam diyor. Diğer taraftan IMF, parasal genişlemenin olumsuz yan etkilerinden yakınmaya devam ediyor (FT 17/04). Kafa karışıklığının bir diğer örneğini de Rogoff & Reinhart’ın (RR) ünlü çalışmasının sonuçları üzerinde başlayan, hafta boyu devam eden tartışma (Financial Times, New York Times) sundu. RR’nin uzun dönemli zaman serilerine dayanarak hazırladığı çalışma, kamu borçlarının GSMH’ye oranı yüzde 9’u geçince, büyümede keskin bir düşüş yaşandığını “göstererek” kemer sıkma politikalarına güçlü bir destek sunuyordu. MIT’den, Herndon, Ash, Pollin adlı ekonomistlerin RR’nin verilerini irdeledikten sonra geçen hafta yayımladıkları araştırmada, zaman serilerinde, kimi hesaplamalarda, kemer sıkma politikalarına destek veren savı sarsacak önemli “hatalar” buldular. Böylece, “büyümek için kemer sıkmak gerekiyor” yaklaşımının saçmalığı bir kez daha açığa çıktı. Ancak “parasal genişleme bankaların kasalarını doldururken kredilerde, reel ekonominin gereksinimi karşılayacak, ekonomik büyümeyi destekleyecek genişleme neden gerçekleşmiyor” sorusunun cevapsız kalmaya devam ettiği görülüyor (Wall Street Journal, 18/04). Kafa karışıklığının, en çarpıcı sonuçlarını Avro bölgesinde görüyoruz, IMF İngiltere’nin kemer sıkma politikalarını eleştiriyor (The Daily Telegraph, 19/04/2013) ama aynı anda Yunanistan, İspanya gibi çok daha zayıf ekonomilerde kemer sıkma politikalarını dayatıyor. Bu sırada Fransa bir ekonomik politika izliyor, Almanya bir başka... AlmanFransız motorunun aksaması, bir zamanlar bu motorun gücünden korkan çevrelerde bu kez başka bir korkuya yol açıyor. Financial Times’dan Philip Stephens’e göre “Fransa’nın zayıflığı Almanya’yı yalnız bırakıyor”... “Almanya tüm öfkenin hedefi oluyor”. Yine hegemonya sorununa dönüyoruz: Stephens, Almanya’yı “gücünün getirdiği sorumlulukları üstlenmeye” çağırıyor. Almanya Merkez Bankası Başkanı Weidman da “borç krizini aşmak on yıl sürecek” dedikten sonra hükümetleri daha fazla etkin olmaya çağırıyor. (Wall Street Journal 17/04). Bu çağrıya, İngiltere Merkez Bankası, Merkez Bankaları Çalışmaları Bölümü’nün direktörü Blejer’in “Merkez bankalarının bağımsızlığı anlayışı ömrünü tamamladı” saptamasını da ekleyebiliriz. Evet acilen “düzen getirecek bir güç” aranıyor, ne yapacağını bilmesi koşuluyla... Oran: NBŞ düzenlemesi sağlığa darbe vuracak Ekonomi Servisi CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, hükümetin TBMM’ye sunduğu yeni yasa tasarısıyla nişasta bazlı şeker (NBŞ) üretim kotasının Avrupa’da örneği görülmedik biçimde zaten yüksek olan bugünkü durumundan çok daha yüksek ve belirsiz miktarda artışını sağlayacak şekilde düzenleme öngörmesini eleştirdi. Oran, “AKP hükümeti, çok uluslu Umut bir iki firmanın daha çok para Oran kazanması uğruna, Türkiye’de şekerpancarı ve pancar şekeri üretimine dayalı 8 milyonu aşkın insanı doyuran koca bir sektörü hedef aldı. İnsanlar bu alandaki 12 çokuluslu şirkete kurban edilecek. Früktoz büyük sağlık sorunlarına yol açacak” uyarısını yaptı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle