18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 NİSAN 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER Öğrencilerle görüşeceğiz 7 Erdem: 26 yıldır çatışma görmedim ? Dicle Üniversitesi’nde önceki günkü olaylar sırasında, “akil insan”lardan hukuk fakültesi öğretim üyesi Prof.D. Fazıl Hüsnü Erdem’in odasındaydık. Aşağıda polis gençleri kovalıyordu, DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk araya girmeye çalışıyordu. Erdem, arada pencereden bakıp cep telefonuyla fotoğraflar çekiyordu. “Süreç açısından değerlendirildiğinde istenmeyen, nahoş olaylar” diyen Erdem, şu değerlendirmeleri yaptı: “Kesin sebebini bilemiyoruz. Acaba bu olaylar gerçekten süreci sabote etmeye yönelik bilinçli eylemler, kışkırtmalar, provokasyonlar mı? Yoksa kazaen mi bu çatışma meydana geldi tam olarak bilemiyoruz. İki gün önce bizim fakültenin önünde otururken, bana da birileri bir davetiye getirdi, kutlu doğum haftası için düzenlenecek konferansa bir davetti. Bunlar dağıtılırken, PKK’li öğrenciler, bizim hâkim olduğumuz yerde siz bu tip bir eylemde bulunamazsınız mı dediler, yoksa onlar mı provake etti, işin iç yüzünü bilemiyoruz. İki taraftan öğrencilerle de görüşmeyi düşünüyoruz. Ben 26 yıldır buradayım hiç öğrenci çatışması görmedim. Burada muhafazakâr camiayaya, cemaatlere mensup öğrenciler de var. Bunlara müdahale olmadı, bir çatışma yaşanmadı. Hatta ülkücüler bile oldu. Bir etkinlikleri falan yoktu ama öğrenciler bilmesine rağmen kimse müdahele etmedi.” Erdem, “Diyarbakır’daki gençlik profiline baktığımızda hepsi travmatize olmuş gençler, şiddet potansiyeli var. En ufak kıvılcım şiddetin parlamasına yeter bile” uyarısında bulunuyor. ‘Her Şey Ölüp Gidiyor...’ Stratejide ve taktikte usta olduklarını kabul etmeli. Sert bir adımla ileri giderken, tepkiyi ustaca ölçüyorlar. Sonra bir geri adım geliyor. Yöntem, “tevil” yöntemidir: “Öyle dememiştik, hiç olur mu, hangi çılgın böyle bir şey yapabilir?” Mümkünse, ki Türkiye’nin içine girdiği sosyal psikolojik atmosferde mümkündür, aynı yönde ve kararlılıkla yürünecektir. Şu TC meselesinden söz ediyorum. Yeni bir “cumhuriyet” kurulacaksa ve bu cumhuriyetin zemini kimi liberallerin sandığı gibi onlara bir hayat tarzı bağışlayacak “modernite” değil de İslam olacaksa, aynı hız ve kararlılıkla devam edeceklerdir. Zaten artık durmak ölüm demektir. ??? Her alanda ve ustalıkla atılan adımlarla, simgelerle yetinmeyeceklerdir. Eğer Cumhuriyet başka bir cumhuriyetle değiştiriliyorsa, yapılacak en önemli iş “kapitalist restorasyonu” da ona uygun başarmak, sermayeyi yüreğinden kendine bağlamak olur. Sermaye el değiştiremiyor. İnşaat işleri ile olsa olsa yeni zenginler yaratılabiliyor. Anadolu’da esnaf ve esnaftan hallice yeni zengin, sistemin yaygınlaşmasının, yeni hayat tarzının ancak koruyucu ve kollayıcısı olabiliyor. Bu durum belki kadrolaşmalarda işe yarayabilir, partinin kaynaklarını zenginleştirebilir, “hizmet”i yaygınlaştırabilir, ama varlığına itiraz edilmemesi gereken “kapitalist moderniteyle” köklü bir barışı, derin bir uyumu sağlamaz. Sorunu, o kapitalist modernitenin, büyük sermayenin yüzünü güldürecek köklü adımlar çözer. O adımın adı da “sendikayı öldürmek” olur. Öldürüyorlar zaten. Türkiye’de sendikacılık 1960 öncesine döndü, dönmek üzere. ??? Bir yandan biat kültürünü sendikacılıklarının amentüsü yapan federasyonlar “yetkilerini” artırırken Türkİş ve DİSK bir başka paralel âlemde yaşıyor gibidir. Türkİş’te muhalefet sendikacılık anlayışı konusundaki itirazlarını çoktan törpüledi, hedefini Türkİş’te yönetime geçmekle sınırladı. Genel olarak sendikal hareketin kapsamlı bir değerlendirmesini ve güçlerin birleştirilmesi amacını bir yana bıraktı. Kendini de gücünü de daraltmayı seçti. DİSK ise ne olduğu tam anlaşılmayan bir olağanüstü genel kurulla yeni yönetimini seçerken konunun yalnızca yeni bir yönetim seçmek olduğu izlenimini vermeyi sanki ısrarla istedi. ??? Oysa ağır bir saldırı altında olan sendikacılığın tartışılması gerekiyordu. Türkiye’de sigortalı işçilerin yüzde 10’u, yani yalnızca 1 milyon işçi sendikalıdır. AKP hükümetinin yeni işkolu barajı sistemi yetkili sendika sayısını kademeli olarak geçilecek yüzde 3 barajıyla 52’den 23’e indiriyor. 6 işkolunda yüzde 3 barajını aşabilecek sendika sayısı sıfırdır. Kendisine uzun bir iktidar ömrü biçen ve bunun için her şeyi yapabileceğini gösteren AKP’nin sistemine göre sendikalar kısa bir süre sonra sendika olmaktan çıkacak, zararsız derneklere dönüşecekler. Bu tarihte sendikacılık 1960 öncesine benzeyecek, sermaye sınıfı içinse hayatlarının oryantalist “la dolçe vita”sı ve büyük ittifakın zirvesi olacaktır. ??? Peki böyle bir durumda sendikalar, konfederasyonlar, muhalefet birlikleri neyi tartışır? Yönetimde kaç kişiyle temsil edileceklerini, başkanın kim olacağını, sekreterin hangi sendikadan seçileceğini mi? Yoksa başa gelen büyük felaketin nedenlerini ve mücadelenin nasıl yürütülmesi gerektiğini mi? Sorunun ne olduğunu nerede olduğunu, sınıf sendikacılığının nereye gittiğini, ondan geriye ne kaldığını araştırmak gerekmez mi şimdi? Türkiye köklü bir değişim geçiriyor ve bu değişimin motor gücü kendini “demokratikleşme” olarak tanıtan büyük zorbalıktır. İtirazlar aymazlığın pençesinde eriyip gidiyor. Bu her alanda olduğu gibi sendikacılık alanında da böyledir. Şair ne diyordu: “Güneşli bir nisan akşamında / her şey ölüp gidiyor / ve atıyla oynuyor komşunun çocuğu da” Oyuncak atıyla oynayan komşunun çocuğu gibiyiz hepimiz. ‘ TÜREY KÖSE DİYARBAKIR Nevruz’da çözüm umudu yükselen Diyarbakır’da, Dicle Üniversitesi’ndeki son çatışmaların ardından “1990’ların başındaki PKKHizbullah kavgası yeniden mi hortluyor” kaygısı büyümeye başlamış. Hizbullah yanlısı grupların kutlu doğum haftasında planladıkları bir toplantı için Nevruz parkının kendilerine verilmemesi, üniversitede düzenledikleri konferansla ilgili bildiripankart kavgaları ve çıkan çatışmalar sırasında “PKKBDP’nin kalesi olarak görülen bir üniversitede ‘Kahrolsun PKK’ sloganları atılması” kentte gerilimi yükseltmiş. “Derin provokasyon” kuşkuları ve “Hizbullah, ‘Ben de varım’ diyor. Seçime giderken yeni çatışmalar yaşanabilir” kaygıları dile getiriliyor. Diyarbakır’da Nevruz’un ardından hava yumuşarken güzellik yarışması hazırlıkları ve polis panzerleri önünde poz veren güzeller sürece “magazin” boyutunu da ekleyivermişti. Ancak, Hizbullah yanlılarının tepki gösterdiği Dünya Medeniyetler Kraliçesi Yarışması, kutlu doğum haftasına denk geldiği gerekçesiyle iptal edildi. Arkasından Dicle Üniversitesi’nin karıştığı haberi geldi. Kendilerini “yurtsever, solcu” olarak nitelendiren gençlerle, Hizbullah’a yakınlığı ile bilinen Bilge Gençlik Kulübü üyesi gençler arasında çatışmalar çıktı. Basında “karşıt görüşlü öğrenciler arasında çatışma çıktığı” haberleri yer alırken Dicle Üniversitesi kampusunda konuştuğumuz gençler öncelikle bu ifadeye tepki gösteriyor. “Dicle Üniversitesi’nde karşıt görüş olmaz. Gelenler dışarıdan. Yurtsever öğrencilere saldırdılar” diyorlar. “Yurtsever gençler, bu üniversitede ‘Kahrolsun PKK’ sloganları atılmasını kabul edemez” sözleriyle de olayın hâkimiyet kavgası boyutunun altını çiziyorlar. Hizbullah geçen yıl partileşmiş ve HÜDAPAR kurulmuştu. HÜDAPAR ise “Bilge Gençlik Kulübü üyesi öğrencilere PKK’li bir grup öğrenci tarafından saldırıda bulunulmuştur” görüşünü savunuyor. provokasyon kuşkusu lu kırılanlar var. Emniyet’in tahriki var. Diyarbakır Emniyetinin bir bölümünün bu provokasyonun parçası olduğunu düşünüyorum.” Tuğluk’a “PKKHizbullah kavgası hortluyor mu” diye sorduğumuzda ise çok temkinli bir dil kullanıyor ve doğrudan “Hizbullah” yanlılarını hedef almamaya özen gösteriyor. “Ya o adı kullanıyor birileri ya da o kılıkla hareket ediyorlar. Öğrencileri çok zor ikna edip şehre götürmek istedik. Yolda 50 kişilik sivil eylemci grubu otobüsü çevirdi. Bunların Hizbullah taraftarı olduğu kanaati var. O 50 kişiyi incelesinler, kim oldukları meydana çıkar. Kim olduklarını Emniyet bilmiyor mu?” diyor. Derin Dicle Üniversitesi’ndeki çatışma ‘1990’lardaki PKKHizbullah kavgasının İstanbul Üniversitesi hortladığının Afiş asanlara bir işareti mi? saldırdılar İstanbul Haber Servisi İstanbul Üniversitesi (İÜ) Hukuk Fakültesi’nde kendilerine “Müslüman Gençlik” adını veren gerici bir grup, tekbirler ve “şeriat isteriz” sloganları ile Dicle Üniversitesi’ndeki sol gruplara destek için afiş asan öğrencilere saldırdı. Olaya okulun içine giren çevik kuvvet müdahale etti. 7 öğrenci gözaltına alındı. İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt Kampusu’nda bulunan hukuk fakültesinde dün sabah saatlerinde “Müslüman Gençlik” grubundan 1520 kişi, sol görüşlü öğrencilerden afişlerini indirmelerini istedi. Solcu öğrenciler, Dicle Üniversitesi’nde yaşananlarla ilgili sol görüşlü öğrencilere destek veren afişlerini kaldırmayacaklarını söyledi. Bunun üzerine grup ellerindeki sopalarla solcu öğrencilere saldırdı. Saldırıda iki öğrenci hafif şekilde yaralandı. Bu sırada fakülte içerisine giren çevik kuvvet ekipleri iki grubun arasında set oluşturdu. Saldıran grup arka kapıdan çıkarılırken solcu öğrencilere polis müdahale etti. Öğrencilere gaz bombaları ile müdahale eden polis öğretim görevlilerinin itirazı üzerine kampus dışına çıktı. için çok erken Kavga başlıyor demek OMÜ de karıştı: 42 gözaltı provokasyonun parçası DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, birkaç gündür üniversitede. Öğrencileri sakinleştirmeye çalışırken başından yaralanan Tuğluk “Bana polisler attı şişeyi. Öğrencileri otobüslerin içine almıştık. Polise öğrenciler de karşılık veriyordu. Biz arada kaldık” diyor. Tuğluk’a “Bu işin arkasında ne var?” diye sorduğumuzda şu yanıtı veriyor: “Bu işin provokasyon olduğu kesin. Birileri tahrik ediyor. Yurtsever, sol öğrencileri sakinleştirmeye çalışıyoruz. Rektör ortada yok. Öğrencileri suçlayan bir yaklaşım içinde. Çok duyarsız. Bu kadar olay oldu, gelip öğrencileri muhatap almadı. Polis işgal etmiş üniversiteyi, sopalarla içeri girdiler, yakaladıklarını linç ettiler. Kafaları, ko Emniyet Hukuk fakültesinde bir başka “akil insan” da İç Anadolu Bölgesi’nde çalışacak Yrd. Doç. Dr. Vahap Coşkun. Onun kapısını da çaldık. Coşkun, kentin gerginleştiğini vurguluyor ancak “PKKHizbullah kavgası yeniden başlıyor” yorumları için “çok erken olduğunu” söylüyor. Hizbullah’ın partileşmesinin “çok önemli” olduğunu vurgularken “Siyasetin yumuşatıcı bir yanı var, dokunulur oluyorlar. Hizbullah’a göre, AKP yeteri kadar Kürt değil, BDP yeteri kadar Müslüman değil. Siyaset bu gerilimi yumuşatır” diyor. “Hizbullah, barış sürecini desteklemiyor mu” diye sorduğumuzda “Destekliyor. Bütün Kürt hareketleri destekliyor” karşılığını veriyor. Coşkun, güzellik yarışmasının ise “suni bir şey olduğunu” düşünüyor. “Kentte bir karşılığı yoktu. Mutlaka güzellik yarışması yapılsın diyen kimse yoktu. Polis panzerleri önünde kızların fotoğrafları falan çok oryantalist bir tavırdı” görüşünü dile getiriyor. Samsun Ülkü Ocakları üyesi öğrenciler, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde “Türksüz Anayasa Türksüz Anadolu istemiyoruz” sloganıyla imza kampanyası başlattı. Stant açan öğrenciler ile sol görüşlü öğrenciler arasında başlayan tartışma kavgaya dönüştü. Kampusa gelen çevik kuvvet ekipleri sol görüşlü öğrencileri gözaltına almak isteyince arbede çıktı. Olaylarda biri polis, biri öğrenci 2 kişi yaralandı, 42 öğrenci gözaltına alındı. (Fotoğraf: DHA) Fitil ateşlendi MAHMUT ORAL DİYARBAKIR Dicle Üniversitesi’ndeki olaylar HizbullahPKK çatışmasının yeniden alevlenip alevlenmeyeceği tartışmalarını getirdi. 17 Ocak 2000’da İstanbul Beykoz’da örgüt lideri Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesinin ardından, Hizbullah’ın önemli isimleri Sülhattin Ülük, Hacı Bayancuk, Edip Gümüş ve Cemal Tutar, birbiri ardına gerçekleşen operasyonlarla ya tutuklandı ya da öldürüldü. Ancak örgütün siyasi yapılanmasını yeniden ayağa kaldırması için birkaç yıl geçmesi yetti. MuztazafDer adıyla Diyarbakır merkezli olarak Türkiye’nin birçok ilinde örgütlenen Hizbullah’ın birçok yöneticisi 2011 yılı başında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 102. maddesinin yürürlüğe girmesiyle salıverildi. Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nden gece yarısı tahliye edilen Edip Gümüş ile Cemal Tutar, ertesi hafta haklarında tutuklanma kararı çıkarılsa da çoktan yurtdışına çıkmıştı bile. Örgüt 2009 yılında Diyarbakır’da düzenlenen “kutlu doğum haftası” ile ilk kitlesel mitingini de gerçekleştirdi. Miting MustazafDer’e mal edilse de Diyarbakır Müftülüğü ile AKP Diyarbakır teşkilatı da miting için tüm gücünü seferber etmişti. Ancak mitingin daha sonra MustazafDer’e, dolayısıyla da Hizbullah’a mal edilmesiyle, şeriatçı örgütle aynı saflarda durmaktan çekinen AKP ve Diyanet, daha sonraki yıllarda etkinliğin ortağı olmaktan uzak durdu. Abdullah Öcalan’ın yakalanması, Velioğlu’nun da öldürülmesiyle iki örgüt arasında zımni bir “ateşkes” süreci de başladı. Sessiz ateşkes son buldu Hatta Öcalan, 2007 yılında Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) kurulmasına ilişkin önerisinde Hizbullah’ı da DTK çatısına davet etse de bir karşılık alamadı. Elçi: Çatışma işaretleri Sivil toplum örgütleri, gerilimin düşmesi için girişimlerde bulunmuş. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, 1990’lardaki kavganın yeniden başlayabileceği kaygısı taşıdığını söylüyor. Elçi, “Böyle bir gerginliğin, çatışma işaretlerinin belirdiğini ne yazık ki görüyoruz. Önümüzde seçimler var. Bu kesim de seçimlere girecek. Korkarım ki; birbirine tahammül etmeyen kesimlerin bu süreç içerisinde karşı karşıya gelmesi, gerginlikler yaşanması olasılığı var” diyor. Elçi, polis ve üniversite rektörlüğünü de eleştiriyor. “Polis yetkililerinin gerekli önlemleri alması gerekirdi. Bazı gruplara müsamahakâr davranıldığı kanaati var. Rektörlüğün de dirayetli davranmadığı gördük” diyor. Yıllarca iki örgüt arasındaki sessiz ateşkes 26 Haziran 2012’de “Hizbullah Basın Bürosu” adıyla yapılan açıklamayla son buldu. Hizbullah legal alandaki çalışmalarına hız vererek Hür Dava Partisi’ni (HüdaPar) kurdu. Kürt sorunun çözümü için başlatılan süreçte varlığını ortaya koymaya çalışan HüdaPar kısa süre önce yayımladığı açıklamada PKK’nin Kürtlerin tamamını temsil etmediğini belirterek adeta “biz de varız” açıkmalaması yaptı. 21 Mart’ta Diyarbakır’da PKK lideri Abdullah Öcalan’ın mesajının okunduğu Nevruz kutlamalarından rahatsız olan Hizbullah’a yakın çevreler kutlu doğum haftası etkinliklerinde kendilerinin de var olduğu ortaya koyma yoluna gitti. Dicle Üniversitesi’nde yapılmak istenen kutlu doğum etkinlikleri çatışmanın fitilini ateşledi. Sarıklı, cüppeli, çarşaflı Hizbullah yandaşı binlerce kişinin üniversitede kıldığı toplu namaz, konferans veren ilahiyatçı yazar Mehmet Göktaş’ın “Yeryüzünün değişmesi için Allah’ın düğmeye bastığına inanıyoruz. Startı verdiğine inanıyoruz. Allah’ın dini gelecek bu dünyaya. Allahü Teala bu işin içine bizi de sokacaktır” sözleri ve salonda atılan “Kâfirler için yaşasın cehennem” sloganları 90’lı yıllarda sokak ortasında ensesinden vurulan insanları ve Hizbullah’ın mezar evlerini akıllara getirdi. El Kaide operasyonu Ilıcalı ve Oktar’a suikast planı ÇORLU (Cumhuriyet) Tekirdağ polisi, Afganistan’daki kamplarda eğitim gördükten sonra 2 yıl önce Çorlu’ya yerleşen bir El Kaide örgüt üyesini takibe aldı. El Kaide terör örgütünün Türkiye grubunun Çorlu ve İstanbul’un Büyükçekmece ilçesindeki iki hücre evi tespit edildi. Polis, örgüt üyelerinin ciddi miktarda patlayıcı madde temin ettiğini ve hedef seçtikleri yerlere bombalı eylem hazırlığında olduğunu belirleyince operasyon düzenlendi. Sekiz militanın bulunduğu evde silahlarla birlikte patlamaya hazır 22 kilo C4 ele geçti. Uzmanlar tarafından deşifre edilen bilgisayar dosyalarında, televizyon programcısı Acun Ilıcalı ile kamuoyunda Adnan Hoca olarak bilinan Adnan Oktar’a ait ev ve işyerlerinin fotoğrafları, istihbarat notları çıktı. Ayrıca örgüt üyelerinin bombalı eylemler için hazırlık yaptıkları Koç Müzesi, Amerikan Büyükelçiliği ve Balat’taki bir sinagoga ait krokiler de bulundu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle