13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 MART 2013 CUMARTESİ 14 Komisyoncular Aranıyor Bu özerklik denen şey de neymiş hani... Üniversiteler dışında herkes özerklik peşinde. Diyanet İşleri Başkanlığı bile... Son il müftüleri seminerinin sonuç bildirgesinde resmen önerilmiş: “Yeni anayasa çalışmalarında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ilmi ve dini özerkliğini güvence altına alan ve başkanlığımıza kamu tüzel kişiliği sağlayan Özerklik Kuyruğu bir düzenleme günümüz dünyasının gerekliliklerini karşılayabilme bakımından başkanlığımızı daha da güçlü hale getirecektir.” Müftülerin bu önerisine, anayasa yapıcı “önder” Abdullah Öcalan ne der acaba? Mutlaka kendisine bir heyet gönderip değerli düşüncelerini almak gerek. Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden Prof. Dr. Emrullah Güney, YÖK’e başvurmuş: “Yatay geçişle bize gelen öğrenciler olur. Erzurum’dan, İzmir’den... Bizdeki ders onlarda yoktur. Onlardaki ders bizde yoktur. Öğretmen adaylarını eğitmede bir eşgüdüm için, YÖK ne işe yarıyor? yaz dinlencesi süresince Erzurum’da, Trabzon’da, Sinop’ta, Nevşehir’de tüm anabilim dalı başkanlarının ayrı ayrı toplanabileceklerini YÖK’e önerdim. YÖK yanıt vermedi. Anladığım şudur: Bir memur, dilekçeyi dosyaya yerleştiriyor. Tamamdır; operasyon bitmiş ve YÖK görevini yerine getirmiştir.” İtalya ve tüm dünyada bir rüşvet skandalı ortalığı kasıp kavuruyor, Türkiye’de yaprak kımıldamadı. Tıpkı yıllar önce, Cumhuriyet’in ve Uğur Mumcu’nun kamuoyunun gündemine taşıdığı Lockheed skandalında olduğu gibi... Lockheed’in, çeşitli askeri ihalelerde, birçok ülkenin yöneticilerine rüşvet dağıttığı belirlenmiş, iktidarlar çatırdamış, Türkiye’de ise yolsuzluk örtbas edilmiş, kimseden hesap sorulamamıştı. İtalya’da geçen aylarda patlak veren yolsuzluk soruşturmasında da, Finmeccanica şirketinin üst düzey yöneticilerinin, Hindistan hükümetine helikopter satı şı için 51 milyon Avro rüşvet verdikleri belirlendi. Şirketin başkanı ve ikinci adamı tutuklandılar. Savunma alanında uzman arkadaşımız Barkın Şık, konuya değinen haberler yaptı ve aynı İtalyan şirketinin Türkiye’ye de saldırı helikop terleri (ATAK) sattığını belirledi. Şimdi soru şu: Finmeccanica şirketinin tutuklanan yöneticileri, yakın geçmişte sattıkları ATAK helikopterleri karşılığında Türkiye’deki yöneticilere rüşvet verdi mi, vermedi mi? Bu sorunun yanıtı çok önemli. Çünkü, eski İtalya Başbakanı ve AKP iktidarının kankası Berlusconi, Finmeccanica skandalı patlak verdiğinde, rüşvet verilmemesinin gerekliliğini savunmuş ve demişti ki: “Bu tür komisyonlar vermezseniz, uluslararası girişimci olamazsınız.” Komisyon alanlar henüz çıkmadı meydane, hepsi birbirinden merdâne... İtaatkâr İyi Kızlar Üç çocuklu bir tanıdığım var yurtdışında, çalışma hayatıyla nasıl başa çıktığını sordum. “Üçü birbiriyle oynuyor, tek çocuk daha zor, ilginin hep üzerinde olması gerek” yanıtını aldım. Ekonomik sorun yoksa... Evde bakıcı, işyerinde kreş varsa... Çocukların iyi yetişeceğinden eminsen... Trafikte saatlerin geçmiyorsa... Erkek çayını kendi koyuyorsa, ev işlerini ve çocuk bakımını üstleniyorsa... O zaman isteyen kendi bireysel kararıyla istediği sayıda çocuk yapar. Kaldı ki kim ne derse ve de ne teşvik verirse versin, aileler küçülüyor. Almanya’daki Türklerin ikinci kuşağından itibaren bıçak gibi kesilmedi mi çocuk sayısı? Konu teşvikse, âlâsı orada vardı. Bu konulara “bireysel özgürlükler” bağlamında yaklaşabilmeyi sağlayacak zihinsel değişim yok henüz ortada. HHH 8 Mart’taki gazete haberlerini gördüyseniz, “Sahi bugün kutlanacak ne var” diye soruyor insan. Hâlâ Nisa Suresi’nin 34. ayetinin yorumunda anlaşamamış bir toplum! Kadınları dövmek ya da kimine göre “hafifçe vurmak” dinen caiz mi değil mi? Diyanet “değildir” diyor, adam hâlâ anlamıyor. Çünkü kafa yapısı müsait değil. Çünkü yine aynı sure, iyi kızların itaatkâr olmalarını emrediyor. Topyekun zihniyet değişikliği gerek, ama toplum muhafazakârlaşıyorsa, hatta lumpenleşiyorsa, kadın meselesini nasıl çözecek Türkiye? İktidar bir yandan “3 çocuk da yetmez, 5 çocuk” derken Türkiye 2023 kalkınma hedefine nasıl ulaşacak? Nasıl dünyanın 10’uncu ekonomisi olup, milli geliri 25 bin dolara çıkacak? Artık herkes biliyor ki kadını istihdama katmadan kalkınma, ancak bir yere kadar... Kadın istihdamı oranı hükümetin 2023 hedeflerinde yüzde 38 olarak hedeflenmiş durumda. Bugün bile OECD ortalaması yüzde 61. Yüzde 28.8 çalışan kadın oranımızla bu ortalamayı düşüren de biziz!.. Türkiye kadınlarını çalışma hayatına çekmedikçe, erkeklerinin yüzde 100’ü çalışsa bile kişi başına 25 bin dolar geliri yakalayamıyor. TEPAV’ın bu konudaki araştırmasına göre 25 bin dolar milli gelir için Cumhuriyetin 100’üncü yılında kadın istihdam oranının yüzde 72’ye çıkartılması gerek. Bunun için de kreş gerek, teşvik gerek zihniyet değişikliği gerek. Kadın emeğinin kayıt dışı sistemden çıkarılıp kayda geçirilmesi gerek.... Kadın girişimciliğini teşvik eden bir iki proje yeterli olamaz bu hedefi yakalamaya. Erişilmesi gereken çok daha hırslı bir hedef. BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon da 8 Mart konuşmasında tam da bu konuyu gündeme getirdi. “Kadınsız kalkınma olamaz” dedi. Kadının istihdamı dünyanın baş gündem maddesi. HHH 8 Mart, kutlama yapacak durumumuz yoksa bile, en azından bu konuları vurgulu biçimde gündeme getirmemize yarıyor. Çiçekle böcekle, indirimli satışlarla geçsin isteniyor kadınlar günü. Ha bir de hemen, işin içine anneleri de sıkıştırdılar. Kadınları itaatkâr iyi kızlar olarak yetiştirmeyi, etmeyeni dövmeyi teşvik eden sosyokültürel altyapı kolay değişmiyor. Oysa biz 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü annelik, kız kardeşlik ya da eş durumundan değil, “birey” olarak kutlamak istemiştik. Sanırım bizi yine, görmek istedikleri gibi, itaatkâr iyi kız sandılar. Buna çanak tutmadığımıza emin miyiz? mında? amlayacakmış. Ne varmış Nevruz açılı rmış. İmralı saçılımını Nevruz açılımı tam akla olac ” diye bele deş “kar ler diye Doğu’daki belediyelerle Batı’daki bele Rize ile Hakkâri’nin “kardeş” olduklarına ilişkin ır, Van ile Trabzon, Samsun ile Diyarbak layacaklarmış. ; eğin Örn protokoller imza lar. belediyeler birbirleriyle “kardeş” olur Bizim bildiğimiz ayrı ayrı ülkelerdeki en ayrıldı da biz mi bilmiyoruz? Yurdun doğusu ile batısı birbirind Kardeşlik Elektrik Mühendisleri Odası (EMO), kamu toptan elektrik satış şirketi TETAŞ’ın an etme kazıları Taksim Meydanı’nı periş lunmuş. Ocak 2013’te yaptığı yüzde 14.8’lik fiyat indiriminin elektrik bu sırasında iskeletler kullanıcılarına yansıtılmaması üzerine Danıştay’a başvurmuştu. ı rın ala ’ın konuşm Çünkü, el çabukluğu marifet, yurttaşları kazıklayan elektrik Recep Tayyip Erdoğan men buluntuları he dağıtım şirketlerinin zenginliğine zenginlik katılmıştı. hazırlayan danışmanları araştırmaya başlamalı: Nasıl katıldığını da EMO Başkanı Cengiz Göltaş anlatsın: gı yar de ri’n emele “Türkiye’de tüketilen elektriğin yaklaşık yarısının sağlayıcısı İskeletler, İstiklal Mahk ! Kafatasları da, tlaka mu dir ler len ürü konumundaki TETAŞ’ın fiyat indirimi tüketicilere yansıtılmayaöld ıp lan sip ke kle elli diye öz rak; dağıtım şirketlerinin, 2011 yılı verileri ve mevcut tarife yapısı antropologlar incelesin tta! biçilmiştir ha üzerinden, yalnızca 3 ay için bile 575 milyon liralık fazladan haksız İskelet Elektrik çarpması tahsilat yapmaları sağlandı. Böylece gizli zam yürürlüğe sokuldu. Bu gizli zammın nedenini ise Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun (EPDK) özelleştirilen dağıtım bölgelerinin işletmesini satın alan şirketlerin taleplerini karşılamak ve yeni yapılacak dağıtım özelleştirmeleri için cazibe yaratmak üzere şirketlerin kâr payını artırma kararı oluşturdu. TETAŞ’ın fiyat indiriminin kullanıcılara yansıtılmadan dağıtım şirketlerince buharlaştırılmasını sağlayan kararla, EPDK perakende satış lisansı sahiplerinin brüt kâr marjını yüzde 2.33’ten yaklaşık yüzde 50 artışla yüzde 3.49’a çıkarmıştı.” Şirketleri paraya boğarken yurttaşları enayi yerine koymaya, kısaca “elektrik çarpması” diyebiliriz... Hugo Chavez SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK mağlubiyetlerin mağdurları o ıstırapların izlerini vücutlarına işlerlerdi nakış nakış, ellerindeki jiletlerle. Müslüm Gürses “Yapmayın” diyordu, “kıymayın kendinize” ama onlar dünyaya karşı isyanlarını ve Gürses’e sevgilerini ancak böyle gösterebiliyorlardı. Damarlarına işleyen acıyı damarlarından dışarıya akıtmak için parmaklarının arasındaki jiletleri kullanıyorlardı. Tepeden tırnağa keder, baştan aşağı yara, zulüm, kahır. Yaşamı en sahici yanlarından tutan, kederli bir delikanlıydı Müslüm Gürses onlar için ve onun sesinden çıkan acı kendi acıları, kendi haykırışlarıydı. Sesinden yükselen isyana inat sanki, öfke yoktu içinde. Pek az kişiye nasip olacak kadar alçakgönüllü ve bir o kadar da insancıldı. Eşi Muhterem Nur’a hakikatli bir sevgiyle bağlıydı. Ve Muhterem Nur da onun hayattaki en büyük destekçisiydi. Sur diplerinin, demir parmaklıkların ardının, oto tamirhanelerinde çalışan, köşe başlarında seçilmeyi bekleyen gündelik işçilerin sesi, babası olmuştu. Müslüm Gürses’i anlamak, tam da toplumun derinini, en dipleri anlamaktı; sınıf çatışmasını, yoksulluğu, yoksunluğu, var olan sistemin ötelediği, ana çarka dahil olamamış, varlıklarını kabul ettirememiş, kovalananları, toplumun ağrıyan kalbini. Ve sonra milenyumla birlikte sistem, Müslüm Baba’ya da dokundu. Arabesk ve türküden başka pop, rock türlerinde de söylemeye, dönemin pop ikonlarıyla düetler yapmaya başladı. Bu arada en güzel boya, çay derken reklam sektörünün de aranan yüzü haline geldi. Gülhane’de söylemiyordu artık şarkılarını ve konserlerinde kendini doğrayanların sayısı günbegün azalıyordu. Jiletleri parmaklarının arasında, onun sesi eşliğinde isyanını haykıranlar, acılarının sebebi olarak gördükleri, isyan ettikleri sınıflara kaptırıyorlardı Baba’larını, kader ortaklarını. Diğer taraftan eskiden Müslüm Gürses ismini yüzlerindeki aşağılama, horlama ifadeleriyle birlikte zikredenler, onu dinlemeyi kendilerine yakıştıramayanlar bugün onu içlerine almışlar, bağırlarına basmışlardı. Aslında dünyanın her yerinde burjuva sınıfını etkisine alan değişim rüzgârıydı Gürses’i de içine alan. Sistem artık onu sahipleniyordu. Ve Müslüm Gürses’in cenazesi en sosyete camii Teşvikiye’den kalktı… [email protected] [email protected] Aynı anda hem diktatörlükle suçlandı hem de dünyaya hükmeden vahşi kapitalizme karşı cesur başkaldırısı için takdir gördü, kahraman ilan edildi. Çelişkilerle dolu dünyamızda bir despot mu yoksa sosyalist devrimci bir kahraman mı, tam olarak çözülemeyen, hem Marksist hem dindar, hem darbeci hem solcu olunabileceğini bize gösteren Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez, iki senedir mücadele ettiği kansere yenik düştü. 6 çocuklu, işçi bir aileden gelen ve yoksulluğun her haliyle yetişen Chavez’in, ülkesinde iktidarda kaldığı süre boyunca gerçekleştirdiği reformlar, ekonomi, eğitim ve sağlık alanlarında ülkeyi taşıdığı refah seviyesi ve elbette ABD’ye korkusuzca başkaldırması, IMF’yi ülkesinden kovması, petrol şirketlerinin büyük kısmını devletleştirmesi, ülke kaynaklarını yoksullara, evsizlere dağıtması, dünyada suç işleme oranı en yüksek ülkelerden biri olan Venezüella’da, onun 15 yıllık iktidarı boyunca bu oranların en aza inmesi, hem ülkesinde hem de dünyanın gözünde bir kahramana dönüşmesindeki haklılık payını ortaya koymuştur. Ayrıca aralarında din birliği olmamasına rağmen Mavi Marmara olayında vicdani olarak hayatını kaybeden Müslümanlardan taraf ve İsrail karşıtı duruşu ve protestosu da aynı şekilde takdire şayandır. Venezüella bugün Latin Amerika’nın en adil gelir dağılımına sahip ülkesiyse, dünyanın en büyük beşinci petrol ihracatçısı konumundaysa ve toplumdaki okuryazar oranı yüzde 100 seviyesindeyse bu, Latin Amerika’nın ve Fidel Castro’nun gerçek oğlu olmayı hak eden, eşitlik ve bağımsızlık elçisi Chavez’in ve onun fikirlerinin başarısıdır. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY Kültürel bir kod: Müslüm Gürses Urfa, Halfeti’de kerpiç bir evde dünyaya gözlerini açtı. Adana’da bir çay bahçesinde 13 yaşında şarkı söylemeye başladığında bir yandan da ayakkabı boyacılığı yapıyordu. Hayat ona uzun yıllar pek de nazik davranmadı. Ötekilenenlerden, dışlananlardan biri olarak nefes aldığı yaşam onu, horlananların, ezilenlerin müziğini yapmaya ve bu müziğin babası olmaya taşıdı. Başlarda şehir merkezlerine değil, kentlerin en ücra, en varoş köşelerine doğru yükselirdi sesi; en ücra insanların en derin ıstıraplarını çıkarır koyardı Gülhane’nin orta yerine. Hayat karşısındaki ortak UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Sevim 1 li ve hoşa 2 giden hare ketler yapan 3 kimse. 2/ Hı 4 ristiyan er 5 mişlerine ve6 rilen ad... Kapalı bir yerin 7 üst bölümü 8 nü oluşturan 9 yüzey. 3/ Pirinçle pişiri 1 2 3 4 5 6 7 8 9 len bir yemek... 1 F E R O M O N S Yüce, yüksek. 4/ 2 İ P E K D U B A Hint sanatında 3 H A F timsah, yunus ve 4 L İ Y A N A D P A L U Z E fil karması olarak 5 M E R İ N O S V betimlenen efsaneE L E J İ vi su canavarı. 5/ 6 E M İ İ T İ L Düşüncesizce her 7 N İ N E İ N A T G E işe atılan... “Do 8 T malan” da deni 9 O T R A K O R len yer mantarı. 6/ Radyum elementinin simgesi... Işık kaynağının 1 saniyede çevresine yaydığı ışık enerjisi... Şebeke. 7/ İşsiz, aylak... Kars’ın doğusundaki ünlü eskiçağ kenti. 8/ Çökelekle karışık bir tür peynir. 9/ Kayınbirader... Deride oluşan ur ya da siğil. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kirpik boyası. 2/ Avuç içi... Bir şeyi değerlendirmede kabul edilen en yüksek fiyat. 3/ Köylerde halktan toplanacak para tutarını sağlamak için herkese biçilen pay... Orhan Hançerlioğlu’nun bir romanı. 4/ Üzerine iplik, tel gibi şeyler sarılan silindir. 5/ Hücum... Büyük sıçan. 6/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Eli açık, cömert, yiğit... Pantolonun apış arasına gelen yeri. 7/ “Oldum ilimden / Beni bunda eğler misin” (Yunus Emre)... Birdenbire. 8/ Sivas’ın Şarkışla ilçesinde bir kaplıca. 9/ Küçük erkek kardeş... Halk dilinde ısırgan otuna verilen ad.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle