10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 MART 2013 SALI HABERLER Türkiye’nin en büyük maden kazaları Kozlu ve Armutçuk’ta yaşandı CUMHURİYET SAYFA 7 Bizdeki Demokrasi Hangi ülkede binlerce gözaltında ya da tutuklu insan var? Niye gözaltındalar, niye tutuklanıyorlar? İçeri bir kez atıldın mı, günler, haftalar, yıllar uçup gider sen zindanın karanlığında iken... Dünyanın neresinde yaşanıyor bu çirkin manzara? Şu sırada Türkiye’de!.. Hesapsız kitapsız suçlanma bir kez başlarsa önü bir türlü kesilmez. Kişiler hak ettikleri ya da etmedikleri ağır cezalarla karşı karşıyadır. Geçmiş yıllarda böyle miydik? Şu bu yersiz suçlamalar daha ne kadar sürebilir? Bir kez içeri atılanlar ne zaman kurtulabilecek ağır uygulamalardan? Gözaltındakilerin sayısını bilemiyoruz. Binlerce mi, daha mı çok? Hangi mahkemede hesap veriyorlar? Daha pek çoğu adalet önüne çıkarılmadı. Bekliyorlar gelecek ya da gelmeyecek özgürlük gününü!.. Sanki bir büyük güç var ülkeyi yöneten. Dıştan mı, içten mi? Biz miyiz, siz misiniz? Ben yaşlandım, türlü hükümetler, başbakanlar gördüm. Nedense hep sağcının sağcısı bir partiydi ülkenin egemeni. Bir grup mu, birkaç kişi mi? Yoksa seçimle gelen bir parti mi, bir insan mı? Tek parti CHP’ydi o günlerde. Nerden aklına estiyse İsmet Paşa demokrasiyi getirmek gereğini hissetti. 1960’tan sonra belki bir düzelme olabilecekti, ama hırslı politikacıların elinde demokrasi hamlemiz tam bir tutuculuğa, gelenekçiliğe dönüştü. Demokrat bir toplumda yaşıyoruz diyebilen ortaya çıksın! Bugün ülkede demokrasiye yakışan bir manzara var mı? Ama tutturmuşuz demokrasi diye, adı var kendi var mı? İç politika dünyasına baktığımızda, on yıldır bir tek adamın her gücü elinde tuttuğunu görüyoruz. Gereksiz bir yazı bu. Tüm yurttaşların bildiği ama bilmezlikten gelmek zorunda olduğu bir başka demokrasi! Tek adam demokrasisi, varsa böyle bir şey... Mart burada yas ayı cı ama gerçek, dünyanın en kalabalık “iş kazası şehitliği” Zonguldak’ta. Çok gitmenize gerek yok, Zonguldak Havzası Maden Şehitliği, hemen kıyıda, kentin en güzel yerinde sizi selamlıyor. Beş bine yakın madenci şehidinin adları yıllarına göre yan yana yazılmış. Onlar için bir dakikanızı ayırmanızı istiyorum. Onlar, bu ülkenin kalkınmasında temel bir hammadde olan kömürü çıkarırken öldüler. Geride gözleri yaşlı analar, bacılar, sevgililer ve yetim çocuklar kaldı… Bir de asla belleklerden silinmeyecek anıları… Neden mi Zonguldak Havzası’ndayım? Çünkü mart ayı madenciler için en acılı aydır. Çünkü yeryüzünün en büyük maden kazası 1992 yılının 3 Mart günü Kozlu madeninde yaşandı. Ölü sayısı 263 olarak belirlendi, ikinci en büyük kaza 1983 yılının 7 Mart günü Armutçuk madeninde yaşanmıştı. Ölü sayısı 103 olarak belirlendi. Kısaca mart ayı madencinin yas ayıdır. Ben de bu yasın izlerini sürmeye çalışıyorum. Ben ve yaşlıgenç 10’a yakın madenci havzanın en güzel bölgelerinden biri olan Armutçuk’ta, tam merkezde güneşe karşı sandalyeleri dizmiş, hem güneşlenip hem anılardan söz ediyoruz. Bir türkü vardır, sözleri “Ayın bugün ışığı, elinde bal kaşığı, yine nerden geliyon da mahlenin yakışığı” diye uzayıp gider. Armutçuk’ta kime “nerden geliyon” diye sorarsan, ya madenden geliyor ya da madene gidiyor… Ya da madenden emeklidir. Bizim küçük grubumuzda da kimi vardiya saatini bekliyor, kimi emekli, kimi de maalesef işsiz. Sürüp giden sohbetimize buyurun. Fotoğraf: FERDİ AKILLIAA A Öncelikle büyük bir teşekkürle başlamak istiyorum. Beni evinde misafir eden ve çok değerli arşivini benimle paylaşan emekli maden işçisi ve araştırmacı Kadir Tuncer’e, beni madene indirirken heyecanınım geçmesi için lafa tutan, karanlık ve korkutucu yeraltı dehlizlerinde fotoğraflarımı çeken maden teknisyeni, fotoğraf sanatçısı, yazar Alaaddin Kara’ya, beni kent insanı konusunda bilgilendiren belgeselci Ahmet Özer’e, erinmeden çocukluk anılarını anlatan madenci ve şair Salim Çalık’a, maden bölgesi Armutçuk’ta benimle hikâyelerini cömertçe paylaşan yaşlı genç, kadın erkek tüm Armutçuklulara ve gazetecisinden maden mühendisine, maden işçisinden tezgâhında dünyanın en lezzetli mezgitlerini pişiren balıkçı Dalgıç Şenol’a kadar tüm Zonguldak ahalisine teşekkür ediyorum. Ve dilerim, onları mahcup etmem. BAŞLARKEN ? VAN (Cumhuriyet) BDP’nin düzenlediği Dünya Kadınlar Günü etkinliğinde konuşan Grup Başkanvekili Pervin Buldan, barış sürecine herkesin katkı sunmasını istedi. Buldan, “Buradan Türk ve Kürt halkına sesleniyorum. Önce Türklere sesleniyorum. ‘Ülke bölünüyor ya da bölünecek’ diye kimsenin kaygısı olmasın. Kimse şüphe etmesin. Kürtlerin de kandırılma kaygısı olmasın Çünkü arkanızda sayın Öcalan var” dedi. ‘Bu ülke bölünmez’ İlk Kürtçe savunma Fotoğraf: ALAADDİN KAYA, SALİM ÇALIK ‘Maskeler patlamadan sonra geldi’ Maden işçisi Abdullah Bey, dehşetli kızgın, “Dünyanın başka madenlerinde neden iş kazası olmaz? İşte asıl soru bu” diyor. “Düşünsenize, o zamanlar sulu lağım sistemi yoktu, yani kömür tozları havada uçuşurdu. Ve metan gazının ölçülmesi artık Allah’a kalmıştı. Yav düşünsenize, bizim hepimizin maske takmamız gerekiyor, peki buraya bu maskeler ne zaman geldi ? Ne zaman ki, Kozlu’da 1992’de büyük patlama oldu, 263 kişi öldü, üstelik çoğu kurtarılabilirdi, işte o zamandan sonra maskeler geldi. Uluslararası müfettişler dünyayı ayağa kaldırdılar… Bu madenlerde ölüm kol geziyor, diye.” Yaşlılardan biri söze girip “Burada hiç kimse fedailik sistemini bilmez, ne bela olduğunu hiç bilmez” diyor. “Benim gençliğimde, metan gazı şimdiki gibi teknik ölçülmüyor. Ne yapılıyor, alınıyor bir kanarya, yürünüyor, kanarya ölürse durum vahim… Bir de fedailik vardı, yani ölümün üstüne gidenler, ilk onlar bacaya girerlerdi, metan gazını ilk onlar solurdu, içlerinde çok ölen olurdu, ama ailesinin bakımı garantiydi, oğlu da madene işe alınırdı. Ah, bu kent öyle çok zulüm yaşadı ki… İflah olmaz.” Bu sözler üstüne herkeste bir suskunluk oluyor. Benim aklıma, bir gece önce beni evinde misafir eden, maden işçisi ve araştırmacı Kadir Tuncer’in anlattıkları ve bana izlettiği videolar geliyor. Bu kentin tarihinde “mükellefiyet” diye, zulümle eşanlamlı bir olgu var. Ve bu bütün gelecek zamanları etkilemiş… Mükellefiyet dönemine daha sonra gireceğiz, şimdilik sohbetimiz Armutçuk’ta sürüyor. ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Son yargı paketi uyarınca yürürlüğe giren anadilde savunmanın Ankara’daki ilk uygulaması dün yaşandı. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 43 tıp öğrencisi hakkında “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla açılan davanın dünkü duruşmasında 5 öğrenci, anadilinde savunma istediklerini söyleyerek, yanlarında tercüman da getirdiklerini bildirdi. Öğrenciler, suçlamalara Kürtçe yanıt verdi. 159 STK’den ortak destek 1992’DEKİ KOZLU FACİASI irme sakın kör bacaya, karı gider kocaya’ Söze “Önce şu sözlerin manasını bana bir açın” diye başlıyorum, “her yerde duyuyorum; girme sakın kör bacaya, karı gider kocaya”. Emekli maden işçisi Osman Bey, “Bunu ben açıklayayım” diyor. “Bak şimdi, yerin altında kör bacalar vardır, nasıl mı, oraları çalışılmış, kömürü çıkarılmış yerlerdir, gözü kör olası metan gazı en çok oralarda birikir. Bacaya şöyle bir girdin mi, öyle pat diye değil, köşesinden bucağından biraz dokun, iki saniyeye kalmaz, gidersin… Bu nedenden, bütün kör bacaların kapısında ölüm işareti vardır. Ama insanoğlu tuhaf, bazen basireti bağlanır, mesela en basitinden su dökmeye oraya giren olur ya da Zonguldak Havzası Maden Şehitliği. ‘G ? DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır’da 159 sivil toplum kuruluşu Kürt sorununun çözümüne yönelik başlatılan sürece tam destek verdiğini açıkladı. STK’ler adına konuşan İHD Başkanı Raci Bilici, “Tarafların süreci bozmaya dönük girişim ve saldırılardan uzak durması gerek” diye konuştu. 263 maden şehidi anıldı Yurt Haberleri Servisi Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Zonguldak Kozlu Müessese Müdürlüğü’ne ait maden ocağında 3 Mart 1992’de meydana gelen grizu faciasında yaşamını yitiren 263 maden işçisi, dün sabah ocak girişinde dualarla anıldı. GMİS Genel Başkanı Eyüp Alabaş, ocaklarda yeterli önlemin alınmadığını vurgularken TTK Genel Müdürü Burhan İnan’ın “Madenci madenciye emanet” sözleri dikkat çekti. Dünya madencilik tarihinin en büyük kazaları arasında yer alan 21 yıl önceki patlamada ölen madenciler için “kuyubaşı” denilen ocak girişinde saat 07.30’da anma töreni düzenlendi. Törene Vali Erol Ayyıldız, CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, TTK Genel Müdürü Burhan İnan, Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı Alabaş ile gece vardiyasından çıkan işçiler ve gündüz vardiyasına girecek olan madenciler katıldı. Ölen madenciler için saygı duruşunda bulunulmasının ardından konuşan Alabaş şunları söyledi: “Madencilik dünyanın en zor mesleklerinden. Biz 5 bin maden şehidimizle bu acı tecrübeyi edindik. 165 yıldır atalarımız ve bizler, bu ülkenin, bu bölgenin kalkınması için canımızla dişimizle mücadele ediyoruz. Ancak bütün uyarılara, dünyadaki teknolojik gelişmelere rağmen bu acıları yaşamaya da devam ediyoruz. 2010’da Karadon, 2013 başında da Kozlu’da toplam 38 arkadaşımızı iş cinayetlerine kurban verdik. İş cinayeti diyoruz, çünkü 2010’da yaşanan kazadan sonra gerekli önlemler alınmadı ve bu kazalar yaşanmaya devam ediyor.” TTK Genel Müdürü Burhan İnan ise şöyle konuştu: “Bizim ocaklarımız birinci derece gazlı ocaklardır. Riskimiz bu nedenle iki kart artmaktadır. Burada madenciye düşen disiplinli çalışmak, birbirine sahip çıkmaktır. Madenci madenciye emanettir.” Ölen arkadaşları için dua eden işçiler, ikram edilen lokumlar ve ellerindeki öğle yemekleriyle yer altına inerek mesailerine başladı. ayağı kayıp düşen olur. Ölürsün, eh sen ölürsen kadının da başkasına gider. Bu kadar basit. Ben böyle iki ölü çıkardım.” Osman Bey, ölümden o kadar doğal bir şey olarak söz ediyor ki, buna şaşırdığım belli oluyor. Sözü alan bir başka maden işçisi emeklisi “Sen büyük patlamadan sonra burasını görseydin, iki ölüye şaşırmazdın” diye söz giriyor. “Şu arka taraf var ya, aha işte şurası, hastanenin bahçesi, büyük patlama olduğunda, sıra sıra cesetle dolmuştu, dile kolay 103 kişi… O günü kimse unut maz. Yaralılar, deli gibi ne yaptığını bilmeden dolananlar, ölülerini arayan kadınlar, nişanlısını arayan genç kızlar, babalarının cesetlerine sarılmış çocuklar… O kadar çok ceset vardı ki… Sahipli olan cesetler alındı, köylerine götürüldü. Ama sahipsiz olanlar da vardı, biri hiç unutmam Vanlıydı, cesedi dört gün bekledi. Ne arayanı oldu ne soranı, sonunda belediye onu yukarıdaki şehit mezarlığına gömdü. Kimsesiz gömüldü… Ama biz oradaydık, onun ailesi bizdik.” Armutçuk Armutçuk eski bir yerleşim merkezi değil. O, cumhuriyetle birlikte oluşturulmuş. O zamanlar mühendislerin, memurların oturdukları lojmanlardan oluşan mahallelere “beyazların yeri” denilirmiş ve işçilerin ve çocuklarının bu bölgelere girmesi yasakmış. İşçiler daha aşağılardaki küçük, kendi yaptıkları evlerde ve çoğunluk “pavyon” denilen barakalarda yaşarlarmış. Şair madenci SalimÇalık gülerek anlatıyor: “Beyazların oturduğu mahallede bir voleybol sahası vardı, biz işçi çocukları toplanıp sahayı basardık. Bir tenis kortu bile vardı. Bir bölge düşünün, bir yanda balolar, eğlence, bir yanda pavyonlarda bitlerini ayıklayan işçiler.” On yıldır, TTK’nin işçi alımını durdurması ve zorunlu emeklilik nedeniyle bölgedeki işçi sayısı azalmış. Devlet madenlerin bir bölümünün işletmesini özel sektöre devretmiş. İşte kıyamet de buradan kopuyor. Çünkü aynı karanlığa giren, aynı kazmayı sallayan devlet işçisiyle özel sektör işçisinin aldığı ücret ve sosyal haklar arasında adeta bir uçurum var. Ama işsizlik buralarda kol gezdiğinden, bu uçurumun yarattığı eşitsizlik şimdilik geçmiş yılların anlı şanlı direnişlerine dönüşmüyor. Örneğin karşımda genç bir maden işçisi duruyor (adını vermek doğru olmaz), o özelde bile olsa iş bulduğu için neredeyse her gün dua ediyor. Evli, iki çocuğu var ve aylık 800 Türk Lirası alıyor. Hiçbir sosyal hakkı yok, güvencesi yok. Sadece sigortalı. Çevredeki 1991 Büyük Ankara Yürüyüşü’ne katılan madenciler sessizce iç geçiriyorlar. Ama o büyük yürüyüşten sonra, TTK yürüyüşe katılanların büyük çoğunluğunu emekli yapmış. Yeni işe alış sistemleri kurmuş, farklı farklı beş sözleşme var. Ücretler oynak. Sendikaların durumu ise ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Ama bellek unutmaz ve bir kentin tarihinde zulüm ve büyük direnişler varsa, o kent asla yumuşamaz. Asla ehlileştirilemez. Madenci kenti Üniversitede gerginlik ? ÇANAKKALE (Cumhuriyet) Onsekiz Mart Üniversitesi’nde iddiaya göre geçen cumartesi 3 sol görüşlü öğrencinin karşıt görüşlü öğrenciler tarafından dövülmesini protesto eden bir grup öğrenci, Anafartalar Kampusu’nda basın açıklaması yapmak istedi. Öğrencilerle güvenlik görevlileri arasında kısa süreli gerginlik yaşandı. Bir süre oturma eylemi yapan ve daha sonra sloganlar atarak İskele Meydanı’na yürüyen grup dağıldı. ‘Önder Babat ölmsüzdür’ Bu ceset benim cesedim değil! Güneş hâlâ bizi ısıtıyor, meydandaki küçük toplantımıza gelenler gidenler çoğalıyor. Herkesin anlatacak bir hikâyesi var, birden bir ses yükseliyor: “Kocasının cesedini kabul etmeyen kadını anlattınız mı?” Çevremdekiler hep birlikte “hayır” diyorlar. “Öyleyse ben anlatayım.” Büyük patlama olmuş, 103 ölü var ama birinin cesedi yok. Ölüler arasında adı var, kendi yok yani. Ölünün karısı çırpınıyor, “Cesedim de cesedim!” İdare ne yapacağını şaşırıyor, çünkü ceset bulunmazsa tam beş yıl kadına para bağlanamaz. Birisi diyor ki: “Yahu zaten bütün cesetlerin kolu bacağı kopuk, kadıncağıza da bir ceset parçası verelim, ölüsünü bulmuş saysın.” Yapıyorlar, kadın ceset parçasını alıyor, köyüne gidip gömüyor, aradan tam dört yıl geçiyor, aynı damarda kaybolan ceset hiç bozulmadan yeryüzüne çıkmaz mı? Cesedi alıp, kadının köyüne varıyorlar, “Müjde, senim beyinin cesedini bulduk” diyorlar. Kadın gelenlere şöyle bir bakıp, “Ben kocamı yıllar önce gömdüm, bayramlarda gidip duamı ettim, mezarını suladım, çiçeğini büyüttüm. Alın gidin cesedinizi, benim kocamı da toprak altında rahat bırakın” diyor. Kadına hak veren var, vermeyen var. Bu arada söz dönüp dolaşıp, Armutçuk’ta hayatın artık sıfırlandığına geliyor. Eski zamanların parlaklığı sönmüş, esnaf her gün kepenk kapatıyormuş, genç nüfus kendini dışarı atmak istiyormuş ama bölgenin büyük kentlerde yaşayanı pek azmış. Bu nedenle büyük şehirlere gidenlerin elinden tutan yokmuş. TTK işçi alımı iyice durdurmuş, zaten 30 kişi alınacaksa tam 1500 kişi başvuruyormuş. Alınanlar da zaten torpilliymiş… Abdurrahman Bey, eski bir maden işçisi, çok dertli. “Bak burada her on kişiden dokuzu tefeciye borçludur” diyor. Dikkat et, bankalara demiyorum, tefeciye borçludur. Bankalar artık bize kredi vermiyor, hep birlikte, bütün kasaba düştük mü tefecinin eline, eh, oğlanlara, kızlara para yetiştirmemiz gerekiyor. Bu nedenden emekli parasını bozdurana pek sık rastlanır bizim buralarda. Elde avuçta bir o kalmıştır, tefeci onu da elimizden alır. Oysa emekli parası bizim tek geleceğimiz, tek güvencemizdir. Yani anlayacağınız, ‘ölürsen kurtulursun”. ? İstanbul Haber Servisi Devrimci Demokrat İlerici Yurtsever Öğrenciler, İstanbul Üniversitesi öğrencisi Önder Babat’ı katledilişinin 9. yılında andı. İÜ’nün ana kapısı önünde toplanan öğrenciler, “Önder Babat ölümsüzdür” sloganı attı. Yapılan açıklamada, Babat’ın devlet tarafından öldürüldüğü iddia edildi. 114 park cezası geldi... Yarın: YERALTINDA YAŞAM CIVIL CIVIL! ? İstanbul Haber Servisi Bakırköy’de Halef Remzi V, otomobilini oturduğu binanın önüne park etti. Fakat bir süre sonra evine toplam 114 park cezası geldi. V, cezakarşılığı gelen 691 TL’nin iptali için Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne başvurdu. Heyet, borcun iptaline karar verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle