13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 MART 2013 SALI HABERLER CUMHURİYET SAYFA 9 İntihar eden Ali Tatar’ın eşi Nilüfer Tatar, kocasını yitirdiği andan bugüne geçen 3 yılda yaşadıklarını anlattı ‘TSK’yi affetmeyeceğim’ ? Bu kararlara imza atanlar hapse girmenin, iftirayla baş etmenin ne demek olduğunu, sevdiklerinden ayrı kalmanın ne kadar zor olduğunu umarım bir gün kendileri de anlarlar. İLHAN TAŞCI ? Bir hukuksuzluk yaşanıyor ama buna müdahale etmesi gerekenler sadece konuşuyordu. Ali bunu ya kabullenip bekleyecekti, ki olması gereken bu deniyordu. Ya da… çıkmaza gireceklerini ve sıyrılmaya çalışacaklarını bekliyordum. Bizi yanıltmadılar. Hapse girmenin, iftirayla baş etmenin, ne demek olduğunu; sevdiklerinden ayrı kalmanın ne kadar zor olduğunu umarım bir gün kendileri de anlarlar. Ben beddua etmemeye çalışıyorum. Zira inançlarımız bizleri bundan uzak durmaya çağırıyor. Ali Tatar’ı yitirdikten sonra TSK’den yetkililerden, komutanlardan herhangi bir destek aldınız mı? Aslına bakarsanız hiç destek almadığımız gibi lojmandan ta ? Tüm kapılar üzerimize kapanmıştı. Ali çıkmaza, bir anlamda teslim olma dışında kendisine bir seçenek sunamayan üst komutanları tarafından da sokuldu. BALYOZ’DA AVUKATLAR TEMYİZE GİTTİ ANKARA Türkiye, Deniz Yarbay Ali Tatar’ın adını eski Deniz Kuvvetleri komutanları emekli Oramiral Metin Ataç ile Oramiral Eşref Uğur Yiğit’e yönelik suikast girişiminde bulunduğu iddiasıyla ikinci kez gözaltına alınmak üzereyken kendi isteğiyle yaşamına son verince öğrendi. İşin ilginci, emekli Oramiral Yiğit, Tatar’ın cenazesine katılanlar arasındaydı. Ali Tatar’ın eşi Nilüfer Tatar ile geçen günlerde Poyrazköy davasına bakan mahkeme üyesinin “Amiralere suikast diye bir dava yok” sözleri ve kocasını yitirdikten sonra yaşadıklarını, kırgınlıklarını ve umutlarını konuştuk. Nilüfer Tatar’a yönelttiğimiz sorular ve verdiği yanıtlar şöyle: Eşinizin de sanığı olduğu Poyrazköy davasında mahkeme üyesi Mehmet Hamzaçebi, ‘Amirallere suikast diye bir dava yok’ dedi. Bu değerlendirmeyi duyduğunuzda ne hissettiniz? Tek kelime ile yazıklar olsun dedim. Bu görevde bulunan savcı ve hâkimlerin taraflı olduğunu baştan beri biliyordum. Bu kararlara imza atanların er yada geç şındıktan sonra arayan ya da soran yetkili olmadı. Ali’nin birkaç arkadaşı ile sadece yakın arkadaşımız olduğu için görüşüyoruz. Askeri makamlarla olan tüm iletişimimiz koptu. Ali’nin hayatta iken samimi olduğunu düşündüğüm arkadaşları etrafımızdan teker teker uzaklaştılar. Önceleri anlam verememiştim, ancak zamanla onların da çok üzüldüğünü ve kabuklarına çekildiğini düşünmeye başladım. Artık çok da önemsemiyorum. Herhangi bir kurum ya da kişiye özel olarak kırgınlığınız var mı, beklentiniz neydi? Benim TSK’ye kırgınlığım devam ediyor. Mensuplarına sahip çıkmamasını, yalnız bırakmasını affetmiyorum. Yaşanan süreçte bunca haksızlık, hukuksuzluk yaşanırken, insanlar gerçek anlamda somut kanıtlar olmaksızın tutuklanırken seyirci kalmalarını, bünyelerindeki savcıları, hukukçuları devreye sokmamalarını kabullenemiyorum. Bunun hukuka saygıyla alakası olamaz. Zaten Ali de veda mektubunda “Hukuk adına hukuksuzluk sürecine saygı duyulamaz” diye durumu özetlemişti. ‘İmzasız doküman delil yapıldı’ İstanbul Haber Servisi Emekli orgeneraller Çetin Doğan, Özden Örnek ve İbrahim Fırtına’nın da aralarında olduğu 324 kişinin “darbeye eksik teşebbüs” iddiasıyla 13 yıldan 20 yıla kadar hapis cezalarına çarptırıldığı Balyoz davasının avukatları temyize gitti. Sanık avukatları tarafından ÖZDEN ÖRNEK toplu halde verilen temyiz dilekçesinde, “Müvekkiller yargılamanın hiçbir aşamasında kaçmamış, aksine haklarında çıkarılan yakalama kararlarına uyarak kendi iradesiyle gelip teslim olmuşlardır. Müvekkiller salt ‘imzasız’ dijital dokümanlarla suçlanmaktadır ve bu dokümanlara dayanarak hüküm tesis edilmiş olması başlı başına bir bozma sebebi olarak kabul edilmelidir” denildi. 21 Eylül 2012’de karara bağlanan davanın avukatları hazırladıkları 440 sayfalık toplu temyiz dilekçesini dün Yargıtay’a gönderilmek üzerere Çağlayan’daki İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verdi. Yaklaşık 40 avukatın katkısı, 9 avukatın ise 50 günlük mesaisi ile hazırlanan dilekçenin bir nüshası da Yargıtay’a elden ulaştırılacak. Avukatlar, toplu temyiz dilekçesi vererek tıpkı Yassıada yargılamalarında olduğu gibi hukuka aykırılıkları düzenli bir şekilde yüksek mahkemenin bilgisine sunmayı ve temyiz sürecinin daha hızlı ilerlemesini sağlamayı amaçladıklarını belirttiler. Ekler hariç 440 sayfalık temyiz dilekçesinde, mahkemenin sanıklar hakkında kurduğu hükmün, iddianamede yer alan birçok hatalı değerlendirmenin tekrarı niteliğinde olduğu ve hukuka aykırılıklar taşıdığı vurgulandı. Mahkemenin gerekçeli kararında, darbenin teşebbüs aşamasında kalmasının Çetin Doğan’ın sağlık sorunlarına bağlandığı anımsatılarak “Çetin Doğan’ın bypass ameliyatı olduktan sonra ağustos ayına kadar görevinin başında kalması bu değerlendirmenin ne derece hatalı olduğunu gözler önüne sermektedir” denildi. Mahkemenin darbenin teşebbüs aşamasında kalmasına Çetin Doğan’ın emekliye sevk edilmesinin de gerekçe olarak gösterdiği belirtilerek Doğan’ın atanacak kadro bulunmadığı için emekli olduğu, bu durumun en az 2 sene öncesinden bilindiği kaydedildi. ÇETİN DOĞAN Suga Harekât Planı’nın altına ismi yazılmış olan Özden Örnek’in de Ağustos Şurası’nda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na ve Oraj Harekât Planı’nın altına ismi yazılmış olan İbrahim Fırtına’nın ise Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na getirildiği ifade edildi. Dosya kapsamındaki sanıkların büyük bir kısmının terfi ettirildiğine dikkat çekildi. İddianamede “sözde” darbe planının Aytaç Yalman tarafından önlendiği yönünde önemli tespitler yer almasına karşın mahkemenin savunma makamının tüm ısrarlı taleplerine karşın bu kişiyi tanık olarak dinlemediğinin altı çizildi. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen yargılamanın salt dijital dokümanlara dayalı olduğu ancak mahkemenin kovuşturma aşamasında tek bir bilirkişi incelemesi dahi yaptırma ihtiyacı duymadığı vurgulandı. 2 kuvvet komutanının sanık konumunda bulunmasına ve bu kişilerin ancak Anayasa Mahkemesi’nde yargılanabileceklerine ilişkin anayasal hüküm bulunmasına karşın kanunun amir hükmüne aykırı hareket edildiği Askeri Yargıtay Başsavcılığı’nın da dosyanın gönderilmesi yönündeki taleplerinin görmezden gelindiği ifade edildi. ‘İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen “tutukluluk halinin devamı” yönündeki kararların anayasanın eşitlik ilkesine, AİHS’nin 5. ve 6. maddelerine, evrensel hukuk kurallarına, dosyada yer alan bilimsel raporlara ve AİHM’nin yerleşik içtihatlarına aykırı İBRAHİM FIRTINA olduğu vurgulandı. ZAMANLA YARIŞI KAYBETTİK... SON MEKTUBU ‘Tüm kapılar üzerimize kapanmıştı’ O olayın öncesinde evinizde neler yaşandı? Siz hissettiniz mi böyle bir karar verdiğini, çabanız oldu mu ikna yönünde? Cuma akşamı Ankara’dan gelen Ahmet Ağabey ve ailesi, benim anne ve babamla birlikte Ali’nin serbest kalmasından dolayı kutlama yemeği hazırlıyorduk. Saat 19.00 gibi kurmay başkanı (Ki kendisini yaşadığımız süreçteki hatalarından dolayı hiç affetmeyeceğim) Ali’yi makamına çağırdı. Makamında yeniden tutuklama kararı çıktığını ve cumartesi 10.00’da merkez komutanlığına teslim olması gerektiğini tebliğ etmiş. Ali eve geldiğinde çok üzgün ve kızgındı. Sakinleştirmeye çalıştık ve Ankara’da bulunan diğer ağabeyi ve ablasına da haber verdik. Tüm aile gece evdeydi. Herkes Ali’ye destek olmaya ve onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Gece geç saatte yattık. Ali’nin sakinleştiğini düşünüyordum. Tutuklu olduğu süre içinde çok yıpranmıştı. Cezaevinden yardım alınması yönünde talebimiz olmuştu. Talebimiz değerlendirme aşamasında iken serbest bırakıldı ve arkadaşları GATA’dan pazartesi gününe randevu almıştı. Sabah arkadaşları ve komutanları eve geldiler. Ali’nin iyi olmadığını, hastaneye götürülmesini talep ettik. Oldukça depresifti. Aynı şeyleri tekrarlıyor, benim elimi hiç bırakmıyor ve yanında oturmamı istiyordu. Kararını bana hissettirmişti ama konduramadım. Bana ve Gökçen’e çok düşkündü ve bizi yalnız bırakacağını düşünmedim. Hep en kısa sürede çıkacağını düşünüyordum. Hastaneye gidilseydi bir hekim kontrolüne girseydi kararından vazgeçer miydi diye hâlâ düşünüyorum. Ama tüm kapılar üzerimize kapanmıştı. Ali çıkmaza, bir anlamda teslim olma dışında kendisine bir seçenek sunamayan üst komutanları tarafından da sokuldu. Durumun normal olmadığı, bir hekim desteğinin gerekliliği ortadayken adeta yola çıkmak için zamanla yarışılıyordu. Taleplerimiz kâr etmedi. O vahim olaydan sonra yaşamınız nasıl şekillendi? Kızınız nasıl etkilendi? Biz yaşamımıza, Ali varmış, fakat bizden uzakta görevdeymiş gibi devam etmeye çalışıyoruz. İki kişilik bir yaşamla devam ediyoruz. Lojmandan çıktık, kendi evimize geri döndük. Gökçen’in sosyal yaşantısında değişiklik olmamasına özen gösterdim. Özellikle okul yöneticilerimiz, öğretmenlerimiz bu süreçte bizlerden desteklerini hiç esirgemediler. Gökçenle yakından ilgilenerek bu süreci atlatmaya çalışmamıza yardımcı olmaya çalıştılar. Bu destekleri unutmam mümkün değil. Babam ve biz o gün çok mutluyduk... Gökçen Tatar, babasıyla geçirdikleri bir günün ardından çektirdikleri fotoğrafın üzerine duygularını böyle yazmıştı: Babam ve biz o gün çok mutluyduk. Babamın bu özel gününde bulunmaktan çok keyif aldım. O gün babama annemle aldığımız hediyeyi verdik. Daha sonra hep birlikte eve döndük. ‘Bu durumun hesabını sorun’ Ali Tatar cezaevindeyken arkadaşlarına gönderdiği son mektubunda yaşadıklarını ve yaşananların perde arkasını şöyle anlattı: “Sevgili dostlarım, silah arkadaşlarım. Ben bu satırları Hasdal Cezaevi’nde tutuklu olarak zor şartlarda yazıyorum. Ben müthiş bir kumpasın içinde kaldım. Bir plan yapılmış, ben de bu planın bir parçası haline getirilmişim. Şuna bütün kalbinizle inanın ki, arkadaşınız hiçbir yasadışı oluşumun içinde yer almadı, himaye etmedi. Bunların hepsi alçak iftiradır. Bu oynanan oyunun ne kadar büyük ve çirkin olduğunu göstermektedir. Sizler benim bu duruma düşürülmemin hesabını her platformda sorunuz. Sorunuz ki başka canlar yanmasın.Tarih bu çirkinlikleri bir gün mutlaka yazacak. Bizi bu duruma düşürenlerin peşini bırakmayın. BUNLAR MUTLAKA İÇİMİZDELER.” ‘İyi değildi...’ Gökçen her şeyin farkında ökçen her şeyin farkında ancak pek konuşmak istemiyor. Babasını çok G özlediğini biliyorum. Ama bana üzüleceğimi düşünerek yansıtmamaya çalıştığını düşünüyorum. Konuyu pek konuşmuyoruz ancak yaşantımız içinde babamızın adı birçok noktada geçiyor. Gökçen daha çok küçük. Ona bu acıyı yaşatanları, onu babasız bırakanları Allah’a havale ediyorum. BÜYÜK BİR HUKUKSUZLUK YAŞANIRKEN SUSUP KABUL ETMEYİ TERCİH ETMEDİ... Komutanların etkisi ‘Üniforması gibi bembeyazdı’ Eşiniz sizlere bıraktığı mektubunda eyleminin gerekçesini “Hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için” diye özetlemişti. Ali Tatar sizce neden böyle bir yolu tercih ettti? Ortada büyük bir hukuksuzluk yaşanıyor ama buna müdahale etmesi gerekenler sadece konuşuyorlardı. Bu konuşmalara yeni tutuklamalarla cevap veriliyor; insanlar işlerinden, sevdiklerinden, özgürlüklerinden mahrum bırakılıyorlar. Ali bunu ya kabullenip bekleyecekti ki, olması gereken bu deniyordu. Ya da… Ya dası. O isyan etti, ışık olmayı seçti. Ne kadar üzülsek de yapacağımız bir şey yok. Ali’nin kararı buydu. Buna saygı duyuyorum, çok zor da olsa anlamaya çalışıyorum. Elimizden başka bir şey gelmiyor. Hem sizin eşinize hem de onun durumundaki kimi subaylara yapılanların nedeninin tasfiye amacı taşıdığını savunanlar da var, bir dönemin karanlık kirli ilişkilerinin açığa çıkarıldığını savunan da... Ben bu sürecin Atatürkçü aydın askerlerin tasfiyesi süreci olduğunu düşünüyorum. Bu bir sindirme operasyonudur. Ben eşimin kirli, karanlık hiçbir ilişkisine tanık olmadım. Bunlara asla inanmam. Benim eşim ve arkadaşları vatanını seven ve bu uğurda ölebilecek, üniformaları gibi bembeyaz, tertemiz, aydınlık kişilerdir. Bir öğretmen subayın yasadışı oluşumla ne işi olabilir ki. Onlara bu oyunu oynayanların en büyük amacının kendi ordularını kurmak olduğunu görüyoruz. Bunun için öncekilerin tasfiyesi gerekiyordu. Süren davalar ve yaşananlarla ilgili hakkın yerini bulacağı inancını taşıyor musunuz? Yaşadıklarınızın hesabının sorulacağını düşünüyor musunuz? Yaşadıklarımızla bu mahkemelerin bu savcıların, hâkimlerin adaletine inancımız kalmadı. Birçok duruşmaya katıldık, maalesef savunmaların duvara yapıldığını gördük. Taleplerin tümü reddediliyor. Öyle ki PKK itirafçıları tanık olarak dinleniyor. Neye güveneceksin. Süreç ne olursa olsun ne adalet arayışımızdan vazgeçmeye ne de bu oyunları oynayanların yakasını bırakmaya niyetimiz yok. Yalman dinlenmedi ‘Ali varmış gibi...’ ‘Peşini bırakmayacağız’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle