12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 MART 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Daha Fazlası... İran ile Aramızdaki Fark MemurSen’in kamuda türbanın serbest olmasına yönelik “Özgürlük İçin 10 Milyon İmza” kampanyası sona erdi. Kampanya ile toplanan 12 milyon 300 bin imzanın iletildiği Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik de imzaların toplumsal talebi ortaya koyduğunu söyledi. Hemen kapı komşumuz olan İran’da kadınlar, örtünme konusunda özgürler biliyorsunuz. Ama İran’da, evlilik sözleşmesi imzalayan bir kadın, kocasından izin almadan çalışamıyor, çocuğunun yasal vasisi olamıyor, boşanma hakkı da bulunmuyor. Aynı İran’da da geçen yıllarda “Eşitlik İçin 10 Milyon İmza” kampanyası açılmıştı. Kampanya; evlenme, boşanma, miras hakkı, siyasi temsil, cezai sorumluluk gibi konularda kadınlara yönelik ayrımcılık içeren yasaların değiştirilmesini amaçlıyordu. Birçok kadının tutuklanmasına yol açan kampanya, 2009’da da “Simone de Beauvoir Ödülü” almıştı. Kampanyalar açısından İran ile aramızdaki fark, oradaki kadınların eşitlik, bizdekilerin ise eşitsizlik istemesi. Bu fark, aydınlanma yaşamış Türkiye’nin son 10 yılda nereye sürüklendiğini anlamak için yeter de artar bile... Gazeteciyazar Hasan Cemal, 12 Eylül 2010’da oylanan AKP anayasasına “yetmez ama evet” diyenlerdendi. Referanduma giden süreçte 19 Eylül 2010’da şu satırları yazmıştı: “12 Eylül’de evethayır referandumuna sunulacak 26 maddelik bu anayasa paketi benim beklentilerimi de karşılamıyor. Daha fazlasını istiyorum. Eğer demokrasi diye bir derdimiz varsa, eğer hukuk devleti diye bir derdimiz varsa, eğer özgürlükler diye bir derdimiz varsa, o zaman elimizdeki 26 maddelik anayasa paketi bu dertleri mutlaka hafifletecek büyük bir fırsattır. Evet, benim gönlüm de sizin gibi daha fazlasını istiyor.” Sürekli Darbe Hali! Az zamanda isteği yerine geldi. Demokrasimiz o günden bu yana öyle fazla ilerledi ki, bugün Hasan Cemal yazı bile yazamıyor artık! Başlığa bakınca yazının konusunun bir Fransız filmi olduğunu düşünebilirsiniz. Ya da hüzünlü bir aşk şarkısı... İkisi de değil. Son günlerde süregelen başkanlık ve anayasa tartışmaları, Fransa’da 1964 yılında sosyalist lider Mitterrand’ın Charles de Gaulle’e yazdığı ünlü protesto mektubunu hatırlatıyor. Mektubun başlığı: Coup d’Etat Permanent, “Sürekli Darbe Hali”ydi... Başkanlık sistemi eleştirisi olarak dünya siyaset tarihine geçen bu metni ilgilenen internet ortamında bulabilir, ayrıntısına girmeyeceğim. Fakat AKP’nin önerdiği başkanlık sistemi bu haliyle kabul edilirse Türkiye’nin “sürekli darbe” halinde yaşayacağı kesin. HHH Fransa’da cumhurbaşkanı 1962 referandumundan bu yana doğrudan seçiliyor. Cumhurbaşkanı, başbakanı doğrudan atama yetkisine sahip. Ancak Fransa’da parlamentonun hükümeti istifaya zorlama yetkisi var. Bunun için de cumhurbaşkanının, parlamentonun desteğini alacak bir başbakan ataması gerekiyor. Hükümet ve devlet başkanlarının farklı siyasi gruplardan olması durumunda “birlikte yaşama” denilen “kohabitasyon” söz konusu oluyor ve cumhurbaşkanının siyasi gücü büyük ölçüde sınırlanıyor. Fransa’da var diye oradaki yarı başkanlık sisteminin daha da ilerisinin bizde olması gerekmiyor. Ancak anlaşılan o ki, Büyük Ortadoğu Projesi bunu dayatıyor. “Kürt sorununun çözümü için başkanlık sistemi şart” algısı kafalara yerleştirilmek isteniyor. Soru şudur: Askeri darbelerden ağzı yanan bir toplum, bu kez süreklilik arz eden bir sivil darbe ortamında yaşamayı kabul eder mi? Açıkçası bunu pek olası bulmuyorum. Uyanıklık yapılıp referandumda Kürt sorununun çözümüyle birlikte sunulacak olsa bile milletin bu zokayı yutacağını sanmam. Haliç’teki aç balıklar bile Galata Köprüsü’nden atılan oltalara takılı her yeme kanmıyor. HHH AKP ArGe Başkanlığı, yarın 17 ilde “Başkanlık Sistemi” sempozyumları düzenliyor. Varyans Araştırma Şirketi’nin yürüttüğü anket sonuçlarına göre AKP’nin seçmen kitlesi dahil olmak üzere kamuoyu başkanlık sistemine sıcak bakmıyor. AKP seçmeninin yüzde 51.7’si başkanlık sistemi istemiyor. Geçen yıllarda AKP’nin üst kademelerinden Bülent Arınç ve dönemin Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin gibi isimler de parlamenter sistemin Türkiye’ye daha uygun olacağına yönelik açıklamalarda bulunmuşlardı. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndaki süreç yavaş ilerliyor. Başbakan Erdoğan tepkisini “Uzlaşma olmazsa kendi anayasamızı hazırlar, referanduma götürürüz” diye dile getirdi. Buna karşılık AKP’nin çeşitli kademelerinden “başkanlık sisteminin olmazsa olmaz bir konu olmadığı” şeklinde açıklamalar geldiğini gördük. Pazarlık masasına önce kabul görmesi zor bir unsur sürülüp, sonra da geri çekilmesiyle “uzlaşmaya doğru bir adım atmış olma” havası yaratmak mıdır amaç? Ya da ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiği... Peki ama sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın? Hodri meydan! CH P’li Kam er Gen ç TBMM kürsüsünden sordu: “İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş hakkında yüze yakın imar yolsuzluğuna ve yaptığına dair Kamu İhale Kanunu’na aykırı ihale eri Bakanlığı İçişl izin bu soruşturma izni istenmiş, Danıştay 1. ine üzer un Bun miş. edil tarafından redd kaldırmış. rları kara bu Dairesi’ne dava açılmış, Danıştay yaları dos bu ılar savc ı baz , göre Aldığım habere Büyük Lokma saklıyor. İkincisi: İstanbul Belediyesi meslek edindirme kurslarını ‘Beyaz Holding’ diye bir şirkete veriyor ve o şirketin zaman zaman yan kuruluşları çıkıyor. Bunların ortaklarından birisi n. Zekeriya Karaman ile Tayyip ama Kar a de Zekeriy en ihalelerden Erdoğan’ın oğlu bacanaklar. Burada veril sene, hangi gi Han . nde yesi sevi ilyon alınan para katr iniz? Cevap ihaleyle, hangi şirkete bu ihaleleri verd .” iyor enm söyl verin... Hiçbir şey Eski Polis Akademisi Öğretim Üyesi Önder Aytaç, ABD’ye sığınmış emekli vaize yakın “Rotahaber” sitesinde 10 Mart’ta yayımladığı yazısında, cemaatin AKP’ce “budandığı”ndan yakındı: “AK kardeşlerimize yakın kulislere göre, bu ülke için sadece kendileri çalışıyor ve geriye kalan herkes yatıyor diye düşünüyorlar. Camiaya karşı yapılan linç girişimi ise son sürat devam etmekte ve adeta işi de bitirildi gözüyle görülüyor. Lider ise (Recep Tayyip Erdoğan’ı kastediyor) artık akkulislerde ‘kurtarıcı’, ‘mehdi’ vasfını çoktan almış bulunmakta. Konuştuğum, tanıdığım her kim varsa, çoğu itibari ile neredeyse hepsi de kızak görevlerde veya kızağa çekilmeyi bekliyorlar. Adeta ilginç bir şekilde, çok ciddi bir beyin takımı kendi ülkesinde ‘beyin göçüne’ muhatap bırakılmakta. Görüştüğüm ‘samimi’ ancak asla sesini çıkaramayan akkulisli kardeşlerim bile olanlara anlam verememekle birlikte, ses ederlerse veya hafif eleştiride bulunacak olsalar bile başına gelecekleri benim gibi çok iyi bildikleri için, sessiz kalmayı ve boşluğa doğru bakarak ıslık çalmayı Cemaat Diş Biliyor tercih etmekteler. Aslında bu dostlarımızın hiç de mahcup olmalarına gerek yok. Sonuçta onların da aileleri var, geçim sıkıntıları var, kasetleri var ve daha bir sürü mazeret olarak ileri sürülebilecek varları var. Var da var da var… Camiadan ya da onlara yakın kanattan konuştuğum arkadaşlarsa; ‘beyin göçü’nün son sürat devam etmekte olduğunu ifade ediyorlar. Necip Fazıl’ın; ‘öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya’ anlatımı da adeta camianın bu günleri için söylenmiş gibi. Görüştüğüm kişiler, son dönemde yaşatılanları anlatma bağlamında en uygun kelime olarak ‘budama’ sözcüğünü kullanıyorlar ve ‘ciddi bir budamacılık var’ diyerek de ekliyorlar; ‘galiba biz Rabbimize gerektiği gibi kulluğumuzu yaşayamadık ki bunlar başımıza geliyor’ diyorlar…” Cemaatin Erdoğan’a karşı diş bilediğinin bir kanıtı olan yazı, bundan birkaç hafta önce bu köşede AKP kaynaklarına dayanarak dile getirdiğimiz ve özetle “AKP içinden sonbahara doğru yeni parti çıkacak” içerikli bilgiyi epey de güçlendiriyor. Orada Neler Oluyor? SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] PKK tarafından kaçırılan ve iki yıla yakın bir süredir tutsak tutulan altı asker, bir polis ve bir de kaymakam adayından oluşan “kamu görevlileri” serbest bırakıldı. Korkulan olmadı. İkinci Habur olur, sürece zeval gelir korkusuyla rehinelerin kurtuluş haberi karşısında üst düzey bir temkinlilik hâkimdi ve yapılan açıklamalara göre gerekli tedbirler alındığı için, 8 kamu görevlisinin evlerine dönüş sürecinde propagandaya mahal verecek herhangi bir olay yaşanmadı. Örgütün, kamu görevlilerini Kuzey Irak’a kaçırmasının üzerinden geçen onca zaman boyunca gidip onları kurtaramamış olmamızı, nerede tutsak tutulduklarını bilmemeye bağlamak elbette inandırıcı olmayacaktır. 8 kişinin 2 yıl boyunca rehin olarak tutuldukları yerde kalmalarının arkasında istihbarat birimlerimizin zayıflığının değil, ABD ve AB’nin bölgedeki hâkim varlığının yatmakta olduğu hepimizin malumu… Neticede kamu görevlilerinin serbest bırakılması, çözüm yolunda kalıcı barışın sağlanması için gerçek bir adım olarak kabul edilebilir mi, örgüt tam olarak ne istiyor, silahların bırakılmasının, geri çekilmenin perde arkasında ne var?.. Bu sorular, bize karmaşık olarak gösterilen dev bir yapbozun nereye yerleştirilmesi gerektiği tam olarak bilinmeyen parçaları olarak aklımızı kuşatmaya devam ediyor. Geldiğimiz noktada sahici ve sevindirici olan tek şey, 19 aydır ailelerinden uzakta rehin olarak tutulan ve hayatta olup olmadıkları bile bilinmeyen insanların bugün sağ salim eşlerine, dostlarına, çocuklarına, yakınlarına, topraklarına ve en önemlisi de özgürlüklerine kavuşmuş oldukları gerçeği. Terörün tek gerçek tarafı ise insan hayatı üzerinde bıraktığı geri alınamaz, mutlak ve derin izler. anayasasından doğan hak ve özgürlüklerin yok edilmesi yolu... Türk solunun, onunla birlikte toplumsal bilinçlenmenin, ayaklanmanın ve ilerlemenin önünü kesmek için gerçekleştirilen ‘12 Mart 1971 Muhtırası’nın, gayesine kademeli olarak ulaştığını söyleyebiliriz. Sonraki 10 yıl boyunca temel hak ve özgürlükler üzerine oynanan kanlı oyunlar devam etti; arkasından gelen 24 Ocak kararları ve 12 Eylül darbesiyle de zincir tamamlandı. Hükümetler devrildi, özgürlükler insanların ellerinden alındı ve toplumun özgürlük, adalet ve eşitlik arayışı içinde gösterdiği varlığı ezilerek yok edildi. Toplumsal uyanış, yerini uzun yıllar devam ederek günümüze kadar ulaşacak çok derin bir uykuya bırakmak üzere geri çekildi. Toplumu uyuşturma projesi temelde medya, televizyon, yoksulluk ve din ekseninde desteklendi. Bugün geldiğimiz noktada işçiler sömürülür, öğrenciler, gazeteciler korkutucu ve hukuk dışı yollarla susturulur, öte yandan gerçekleşmemiş darbelerin, işlenmemiş darbe suçlarının sanıkları hapishanelerde tutulurken hâlâ derin bir uykuda olduğumuzu kim inkâr edebilir? Kimisine göre Yeşilçam’ın en yakışıklısı, kimisine göre en beyefendisi, en asili… Hukuk fakültesi, sanat tarihi ve gazetecilik bölümlerini bitiren harika bir öğrenci. Belki usta bir oyuncu, belki şahane bir seslendirme sanatçısı veya fevkalade bir yönetmen… Ya da sadece bir eş, bir baba, dost. Sadece onları tanıyanların değil, yüzlerce, binlerce, milyonlarca insanın hayatları üzerinde, aklında, fikrinde iz bırakmayı başaran devasa yapraklar dökülmeye devam ediyor. Neredeyse her hafta bu köşede bir kıymetimizi kaybetmenin hüznünü sözcüklere dökerek kendimizi de okuyanları da üzmek değil niyetimiz, ancak onları son defa bu satırlarda anmadan da etmemeliyiz. Ölüm de yaşam kadar sahici evet, ama giden yıldızların değerinde yenilerini getirmek olmalı asıl mesele ki, üzerimizi kaplayan gökyüzü parlaklığını hiç kaybetmesin. [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN Metin Serezli HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 42. Yılında 12 Mart 60’larda tüm dünyada yükselen sendikalaşma, işçi ve öğrenci hareketleri; ülkemizde gerçekleşen 65 seçimleri, milli bakiye sistemi ve TİP’in Meclis’teki temsiliyle birlikte toplumsal uyanışın, dönemin hükümetinin, var olan düzen ve sermaye sahiplerinin yani sistemin bastıramayacağı boyutlara ulaşması ve çözüm olarak uygun görülen 27 Mayıs SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kasap 1 lık hayvan 2 ların omur ga kemiği 3 nin iç tarafın 4 dan elle çeki 5 lip çıkarılan, 6 en ideal kebaplık et. 2/ 7 Dere, çay... 8 Kazak baş 9 kanlarına verilen ad. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 3/ Ege ve Ak 1 H A D R O N M E deniz kıyılarımız 2 E Ğ E F Ü Z E N daki küçük koy 3 P I N A R A T E lara verilen ad... 4 A E R İ N Ç Z Damarlı ve yarı 5 T İ K S E D E saydam bir taş. 4/ S K İ Manisa’nın Kula 6 İ M E ilçesinde bir kap 7 T A K S O N O M İ ME R H EM M lıca. 5/ Bir nota... 8 Bir tür salon dansı. 9 K E L E M A T A 6/ Hitit... Serbest güreşte bir oyun. 7/ Vecize. 8/ Çit, perde... Muğla’nın bir ilçesi... İlaç, deva. 9/ “Dağlar çiçek açar Veysel açar” ... Dikişte kullanılan pamuk ipliği. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kuşbaşı et ve pirinçle yapılan bir börek... Karaciğerin salgıladığı acı sıvı. 2/ Bir meyve... Turgut Özakman’ın bir oyunu. 3/ Saz, kamış. 4/ Sodyum elementinin simgesi... Eski Mısır’da güneş tanrısı... Bir meyve. 5/ Uzun omuz atkısı... Saçı dökülmüş olan kimse. 6/ Yürek gücü, moral. 7/ Sarı renkli bir üzüm cinsi. 8/ “... göğsün arası Zemzem pınarı / İçsem öldürürler, içmesem öldüm” (Karacaoğlan)... Trabzon ilinde bir yayla. 9/ Aralarındaki akrabalık ilişkileri nedeniyle yasalar ya da gelenekler tarafından evlenmeleri yasaklanan kişiler arasındaki cinsel ilişki... Kuzu sesi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle