22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 MART 2013 CUMARTESİ 10 HABERLER Baroda geniş katılımlı genel kurul hazırlığı Savunma tek yürek Baro ilk kez sanık MİYASE İLKNUR İstanbul Barosu 135 yıllık tarihinde iktidarların hep hedefinde oldu. Ara rejimler de dahil günümüze kadar hakkında hiç dava açılmamıştı u İstanbul Barosu’nun olağanüstü genel kuruluna Türkiye Barolar Birliği, baro başkanları, avukatlar, hukuk fakültesi dekan ve öğretim üyeleri, ulusal ve uluslararası hukuk kurumları da katılacak. Tek gündem maddesiyle toplanacak genel kurulda baskılara ve hukuk devletinde geriye gidişe “dur” denilecek. İstanbul Haber Servisi İstanbul Barosu’nun olağanüstü genel kurulu, tek gündem maddesiyle, yarın saat 10.00’da Haliç Kongre Merkezi’nde toplanacak. Baro yönetim kurulu üyesi avukat Hasan Kılıç, genel kurula katılımın çok yoğun olacağını belirterek, “Savunma, örgütüne sahip çıkıyor. Toplumun her kesiminden destek var. Genel kurulun da savunmaya yönelik sindirme politikasına iyi bir yanıt vereceğini düşünüyorum” dedi. İstanbul Barosu yöneticileri hakkında dava açıldığını, avukatların bürolarına baskınlar düzenlendiğini, tutuklandıklarını anımsatan avukat Kılıç gazetemize yaptığı değerlendirmede, “Baromuz 12 Eylül döneminde bile mücadelesini verdi. O dönemki başkanımız Orhan Apaydın gözaltına alındı, tutuklandı. O günden bugüne, güçlü değişti ama zulüm değişmedi. Aynı uygulamalar devam ediyor” diye konuştu. Kılıç, İstanbul Barosu’nun hedef seçildiğini ancak asıl hedefin savunma hakkı, halkın hak arama özgürlüğünü gerçekleştiren avukatların sindirilmesi olduğunu vurguladı. Genel kurulun Türkiye’de hukuk devletindeki geriye gidişe iyi bir yanıt vereceğini dile getiren Kılıç, “Genel kurulun iradesi bizim için önemli. Genel kurul uluslararası toplum tarafından da takip edilecek. Bütün hukuk camiası testten geçecek. Bu sınavdan alınları açık ve dik bir şekilde çıkacaklarını düşünüyoruz. Tüm hukuk sistemi için, ülke için önemli bir durum. Bağımsız savunmanın sindirilmeye çalışıldığı ortamda kimsenin hukuk güvenliği kalmaz” değer ürkiye’de bazı kurumlar vardır ki, tarihi iktidarlarla kavga, polemik, soruşturma ve davalarla doludur. İktidarın gazabına uğrayan kurumlar arasında elbette işçi sendikaları, meslek odaları, üniversiteler ve basın kuruluşları ilk sırayı alıyor. Hatta bu kurumlara patronlar kulübü TÜSİAD’ı bile eklemek mümkün. Ama görevi sanıkları savunmak olan avukatların örgütü baronun da iktidarla kavgalı kurumlar arasında yer alması herhalde Türkiye’ye özgü bir durum. Bugünlerde İstanbul Barosu hakkında açılan dava ve iktidar partisi tarafından yürütülen “Baro yönetimi hukuken düşmüştür” kampanyası ile tartışmaların odağındaki kurum oldu. Aslında İstanbul Barosu’nun tartışılması, iktidarla kavgası ne ilk, bu gidişle ne de son olacağa benziyor. İstanbul Barosu 135 yıllık tarihinde pek çok kez iktidarlarla karşı karşıya geldi. Soruşturmalar, kapatmalar, davalar ve yönetimin düşürülmesi, başkanının görevden alınması gibi olayları geçmişte de yaşadı. İlk genel kurulunu 5 Nisan 1878’de yapan İstanbul Barosu’nun ilk başkanlığına Alexandre Meryem Kouli getirilir. Kouli’den sonra ikinci genel kurulda başkanlığa getirilen Fransuva Rosolato bu görevi altı yıl sürdürür. İlk Türk ve Müslüman baro başkanı Mehmet Reşit Bey 1886’da bu görevi devralır. İşgal yıllarında Baro değilse bile Baro Başkanı Celalettin Arif Bey, padişah karşıtları arasında yer almış ve İngilizlere karşı mücadele vermiştir. Kuvvayı Milliye saflarına geçen Celalettin T Arif Bey, Kurtuluş Savaşı’nda önemli görevler üstlenmiştir. Milli Mücadele döneminde TBMM İkinci Başkanlığı’nı yürütmüştür. 19201925 yılları arasında İstanbul Baro Başkanlığı’na seçilen meşruti yönetim yanlısı ve hilafet savunucusu Lütfi Fikri Bey’in Ankara hükümeti ile başı hiç hoş olmamıştır. Bu nedenle 1924 yılında baroda büyük bir tasfiye hareketi yaşanır. Türk avukatlarının, Batılı avukatların hakları ve niteliklerine kavuşturulması amacıyla, 1924 yılında Muhamat Kanunu çıkarılmıştır. Avukatlık mesleğiyle bağdaşmayan kişilerin tasfiyesi amacıyla Muhamat Kanunu’nun geçici bir maddesine göre kurulan “Tefrik Meclisi”, o tarihte İstanbul Barosu’nu “münfesih” saymış, baronun tüm evraklarına el koymuş ve kayıtlı üyelerin yarıya yakınının üyeliğini düşürmüştür. İstanbul Barosu’nun bu olaya tepkisi sert olunca Adalet Bakanlığı, baronun yetkilerini aynen kabul etmek zorunda kalmıştır. “Tefrik Meclisi”nin kararının baroya bildirilmesi üzerine Cumhuriyet döneminin ilk Baro Genel Kurulu, 28 Ağustos 1924 Perşembe günü tasfiye edilen avukatların da katılımıyla toplanmış ve sert tartışmalardan sonra Lütfi Fikri Bey yeniden başkanlığa seçilerek Cumhuriyet döneminin ilk baro başkanı olmuştur. İki yıl sonra da kanundan “muhami” sözcüğü çıkarılarak yerine “avukatlık” sözcüğü yazılmıştır. Çok partili döneme geçildiğinde DP iktidarının hukuk tanımaz icraatları İstanbul Barosu’nu hukuk mücadelesine itmiştir. Cahit Arif Tunger başkanlığındaki İstanbul Barosu, antidemokratik baskılarını arttıran iktidarın karşısında yer almıştır. u Tarihinde pek çok kez iktidarların hedefi haline gelen İstanbul Barosu’nun yeri geldi kapısına kilit vuruldu, yeri geldi Adalet Bakanlığı’nın üç satırlık yazısıyla başkanları görevden alındı, başkan ve yönetim kurulu üyeleri sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı. Ama bu olayların çoğu ara rejim dönemlerinde olmuştu. İstanbul Barosu şimdi yine hedefte. Hem de seçimle iktidara gelmiş sivil bir yönetim döneminde. Oysa 1970’lerde MC hükümetleri döneminde hükümeti protesto yürüyüşleri ve duruşmalara girmeme eylemlerine karşın baro yönetimi hakkında ne soruşturma ne de dava açılmıştı. lendirmesini yaptı. Olağanüstü genel kurula, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı, yönetim kurulu, baro başkanları, avukatlar, hukuk fakültesi dekan ve öğretim üyeleri, ulusal ve uluslararası hukuk kurumları da davet edildi. Genel kurul başkanlık divanı seçiminin ardından, Baro Başkanı Ümit Kocasakal konuşma yapacak. Tek gündem maddesi tartışıldıktan sonra, toplantı sonunda, sonuç bildirgesi yayımlanacak. Kurulun tek gündem maddesi ise şöyle: “Son dönemlerde avukatlara, avukatlık mesleğine, meslek onuruna, barolara ve özellikle baromuza yönelik saldırıların, hukuksuzlukların, sindirme ve yıldırma girişimlerinin yoğunlaşması, tahammül edilemez tehditkâr boyutlara ulaşması ile ilgili durumun genel kurula arzı, tartışılması ve yapılması gerekenlerin belirlenmesi.” Baroyu genel kurula götüren süreç, Balyoz davasında görevli avukatlara destek için İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya gidip, açıklama yapmalarıyla başladı. Mahkeme, Baro Başkanı Kocasakal’ın açıklamasını dinledi, sonrasında ise suç duyurusunda bulundu. Baro yöneticilerinin “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” ettikleri iddia edildi. 3. yargı paketiyle bu suç tipi, maddi para cezası öngören suça dönüştürülmüştü. Savcılık ise 277. maddedeki “yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüsten” iddianame düzenlerken Adalet Bakanlığı’ndan izin almaya bile gerek duymadı. Baro yöneticilerinin 4 yıla kadar hapisle yargılanmalarının talep edildiği dava 17 Mayıs’ta Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlayacak. 12 Eylül’de Balyoz’la başladı kapısına Bildirge yayımlanacak kilit 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte askeri yönetim her alanda olduğu gibi hukuk alanında da değişiklikler yapmaya başlamıştır. Bu arada, bir iki gün de olsa İstanbul Barosu kapatılmış, baronun tüm sicil ve evrakına el konulmuş, baro yöneticileri sorgulanmış, yaklaşan genel kurul toplantısı ise askeri yönetim tarafından ertelenmiştir. Askeri yönetim dönemi ve sonrası, sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri ve özellikle baro için mücadele dönemi olmuştur. 1136 sayılı Avukatlık Yasası 1982 Anayasası’nın kısıtlayıcı niteliğine uygun hale getirilmiştir. 1984 tarihli yasa, hem avukatlık mesleğine hem de barolara önemli zararlar vermiştir. İstanbul Barosu, savunma hakkını kısıtlayıcı hükümlerinin ortadan kaldırılması mücadelesi verirken Baro Başkanı Orhan Apaydın “Barış Derneği Davası”nın sanığı olmuştur. Sonradan İstanbul Baro Başkanlığı’nı üstlenecek olan Turgut Kazan da Barış Derneği Davası’nın birçok sanığının avukatlığını yapmıştır. Orhan Adli Apaydın yönetimi, ülkemizde ve dünyada barışın, demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin, hukukun üstünlüğünün mücadelesini verirken, Apaydın 1983’te Adalet Bakanı tarafından baro başkanlığı görevinden alınmıştır. Baro yönetimi ve hukukçular baronun kapatılmaması için büyük bir mücadele vermişlerdir. Çağdaş Avukatlar Grubu’nun adayı olarak başkan seçilen Turgut Kazan dönemi ise, baronun kurumsal kimliğinin kendini hissettirmeye başladığı yıllar olmuştur. Siyasi iktidar, hukukla, savunma hakkıyla, yargıyla ilgili çalışmalarda baronun görüşünü almaya özen göstermiştir. Bir yandan aydınların katledilmesi ve siyasi cinayetler ile şiddet ve demokrasi dışı davranışlar sürerken, dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın Saddam yönetimindeki Irak’ı hukuk devletine örnek göstermesi baronun tepkisine yol açmış ve eylül ayında adli yıla törensiz girilmiştir. Adalet Şöleni... UĞUR YETİMOĞLU Avukat Haliç Kongre Merkezi’nde yapılacak genel kurulun gündemi, “son dönemlerde avukatlara, avukatlık mesleğine, meslek onuruna, barolara ve özellikle baromuza yönelik saldırıların, hukuksuzlukların, sindirme ve yıldırma girişimlerinin yoğunlaşması, tahammül edilemez tehditkâr boyutlara ulaşması ile ilgili durumun genel kurula arzı, tartışılması ve yapılması gerekenlerin belirlenmesi” ve genel kurul iradesinin bir sonuç bildirgesi ile açıklanmasından oluşuyor. Genel kurul çağrısında da belirtildiği gibi savunma hakkı ve savunma mesleği darbe dönemlerinde bile görülmeyen ağır baskı ve tehditler altındadır. Siyasi iktidarın toplumu yeniden dizayn etme çabasının bir sonucu olarak kuvvetler ayrılığı ilkesini reddeden anlayışı, tüm kuvvetlerin yürütmede toplandığı, devlet kurumları ve yargının denetim altına alındığı diktatöryal bir yapı oluşturmuştur. Bu antidemokratik diktatöryal anlayışın en ağır ve tehlikeli yanı, muhaliflerine yönelik baskı ve tehditlerin, 12 Eylül 2010 referandumuyla tamamen teslim alınan yargı eliyle yapılmasıdır. Yargı eliyle yürütülen sindirme faaliyetinin önündeki en önemli engel ise yargının kurucu unsuru olarak ifade edilen ve bağımsız savunmayı temsil eden avukatlarla, üyesi avukatların haklarını koruyan, savunma hakkına ve hukukun üstünlüğüne inanan barolar oluşturmaktadır. Sabaha karşı eşzamanlı baskınlar, hukuka aykırı aramalar, gözaltılar, koruma tedbiri iken cezaya dönüştürülen uzun süreli tutuklamalar, savunma hakkını ve savunma taleplerini yok sayarak avukatlara cüppe çıkarttıran, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yargılamalar, artık bir özel yetkili mahkemeler klasiği olarak hukuk gündemimize yerleşmiştir. Müvekkilleri ile aynılaştırılarak mesleki faaliyetleri nedeniyle 39 avukatın tutuklanması, Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi 9 avukatın hukuka aykırı aramalarla gözaltına alınıp tutuklanması ile somutlanan savunmaya yönelik saldırıların son halkasını ise İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri hakkında, planlanarak açılan dava ve planın bir devamı olarak dava ile birlikte başlatılan görevlerinin sona erdiği iddiası ve tartışması oluşturmaktadır. İbretle izlediğimiz bu tablo; ileri demokrasi türküleri söyleyenlerin ileri faşizan uygulamalarının, milli irade ve sandık türküsü söyleyenlerin avukatların genel kurul iradelerini yargı eliyle gasp etmeyi hedefleyen darbeci anlayışlarının ve nihayet mazlum ve mağdur söylemi ile iktidara yerleşenlerin zalimliğe evrilmesinin açık göstergesidir.Hukuk adına olağan olmayan her şeyin yaşandığı bir dönemde yapılan İstanbul Barosu’nun olağanüstü genel kurulunu, önceki genel kurullarda seçim yarışına girmiş tüm guruplar (iktidara yakın olan ve görevin sona erdiği iddiasının sahipleri hariç) birlikte hazırladılar. Genel kurula, UIACCBE gibi uluslararası kuruluşlar, TBB ve barolar katılıyor. Olağanüstü genel kurul, siyasi iktidarın savunmaya yönelik saldırılarına, adil yargılanma hakkının ihlallerine karşı, avukatların savunma hakkı ve hak arama özgürlüğü için mücadele kararlılıklarını yenileyeceği, iradelerine sahip çıktıklarını haykıracakları bir adalet şöleni olacaktır. Yassıada duruşmaları yönetimi böldü İstanbul Barosu Yönetim Kurulu’nun, 1960 Devrimi’nden sonra devrik iktidar mensuplarının yargılanmalarında, hiçbir baro üyesinin görev almaması yolunda aldığı karar, baronun tarihine bir kara leke olarak geçti. Sanığın savunma hakkına aykırı bu karara rağmen İstanbul Barosu üyesi Orhan ve Burhan Apaydın başta Menderes olmak üzere DP yöneticilerinin savunmanlığını üstlendi. 1975’te yapılan genel seçimler sonucunda dörtlü koalisyon iktidarı (MC Milliyetçi Cephe Hükümeti) ülke yönetimine geldi. Başkan seçilen Mesleki Dayanışma Grubu’nun adayı Mehmet Ali İkizer döneminde, devam eden terör eylemlerini protesto amacıyla baro üyesi avukatlar ilk kez cüppelerini giyerek “Kan Dökülmesine Son, Hukuka Saygı” yürüyüşü yaptılar. 1976 yılı sonunda yapılan İstanbul Barosu Genel Kurulu’nda, “Çağdaş Avukatlar Grubu”nun adayı Orhan Apaydın’ın başkan seçilmesi Yassıada yargılamaları sırasında alınan yanlış kararın tashihiydi bir anlamda. Milliyetçi Cephe döneminde yaşanan yargı sorunları ve hukuk dışı uygulamalar karşısında “Danıştay kararlarını uygulamamak anayasayı ihlal eylemidir” diyen Apaydın dönemi bir dizi protesto etkinliklerinin yapıldığı dönem oldu. 4 Mart 1977’de Türkiye Barolar Birliği’nin başlattığı “duruşmalara girmeme” eylemine en büyük katılım, İstanbul Barosu’ndan geldi. İstanbul Barosu’nun yüzüncü kuruluş yıldönümü olan 1978 yılı da protesto eylemleriyle dolu bir yıl oldu. Bu eylemlerin özünde “Örgütlenme Özgürlüğü” ve “Ölüm Cezalarının Kaldırılması” temaları ağır basıyordu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle