11 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 ARALIK 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Erdoğan’ın gittiği illerde vatandaşlar suç şüphesine karşı gözaltına alınıyor ‘Tamamen hukuk dışı’ OZAN YAYMAN Düşüş Muharrem İnce “Hüsnü Mübarek’in, Hitler’in sonu nerede bitti? Bütün diktatörlerin sonu nerede bitti, buna herkes iyi baksın!” dedi: “Tarih, hukuk, okuduklarımız doğruysa bunların da sonu iyi olmayacak!” diye uyardı. Diktatörlerin sonunun, değişmez doğa kanunu gibi, gerçekten kötü bittiğini görüyoruz. Astığı astık, kestiği kestik liderler konjonktür değişince eşekten düşmüş karpuz gibi dağılıyor. Ya Şah gibi misal sürgüne gidiyor, ya Mübarek gibi kafese giriyor, ya kellelerini yitiriyorlar. Kurala istisnalarının sayısı, bir elin parmaklarını geçmez. Stalin, Franco ve Pinochet… yataklarında ölen diktatörler. Üçü de Soğuk Savaş’ın en derin noktasında; “kutuplaşmanın” sıra dışı ikliminden ve bu iklimin yarattığı dokunulmazlıktan yararlandı. Bunun dışında Muharrem İnce’nin dediği gibi tüm büyük diktatörlerin sonu hüsranla bitti. Kanlı diktatörleri bırakın… Berlusconi örneği önümüzde. Ülkesinde rakipsiz sayılan, bir dönemin en güçlü isimlerinden biri olan Berlusconi, göz önünde önlenemeyen bir düşüş yaşıyor. Ne geçmişteki siyasi gücü ve etkisi; ne serveti, ne hâlâ sahibi olduğu muazzam medya imparatorluğu; Çizme’nin son yirmi yılına “tek adam” profiliyle damga basan işadamı politikacıyı çukurdan kurtarabiliyor. Ağır çekim bir film gibi günden güne bu muazzam gücün eriyişini izliyoruz. Berlusconi yıllarında İtalya’da demokrasi askıya alınmadı. Muhalifler/gazeteciler hapse atılmadı. İliklere sinen bir “korku imparatorluğu” yaratılmadı. Berlusconi’yi bu yüzden “diktatör” olarak adlandıramayız. Ancak İtalyan lider hep çok güçlü bir “tek adam” oldu. Medyalarıyla kamuoyunu şartladı. Kendisini üç kez başbakanlığa taşıyan partisinde sade onun iradesi geçerli kılındı. Şirketi gibi yönettiği “Forza Italia/Bastır İtalya”da, yalnız Berlusconi’nin belirlediği, parlamentoda kaldırma makinesi olarak işlev yapan isimler milletvekili olabildi. Yalnız onun çıkarlarına uygun bulduğu yasalar meclisten geçebildi. Sadece takdir buyurduğu kişiler bakanlığa yükselebildi, üzerlerini çizdikleri her türlü şansı yitirdi. Onu tenkide yeltenenler, siyasetten tümüyle silindi. Böyle böyle Berlusconi, “gerçekle” temasını yitirdi… İZMİR AKP’nin kısa bir süre önce gündeme getirdiği ve polise, “suç şüphesi halinde gözaltı yetkisi” tanıyan düzenleme yasallaşmasa da, bu durum Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gittiği illerde karşılığını buluyor. Daha önce Başbakan gelecek diye Denizli’de TGB’lileri gözaltına alan polis, son olarak Erdoğan’ın hafta sonu Muğla’ya gerçekleştirdiği ziyaretten önce de yaklaşık 50 kişiyi karakolda “ağırladı”. Daha önce demokratik eylemle u Erdoğan’ın hafta sonu Muğla’ya gerçekleştirdiği ziyaretten önce sokaklarda yürüyenlerin gözaltına alınıp, yaklaşık 50 kişinin karakolda tutulması büyük tepki çekti. re katılan, sivil toplum kuruluşlarında görev alan Bodrum Yurttaş İnisiyatifi Sözcüsü Ayhan Karahan da, Milas’ta yolda yürüdüğü sırada polisler tarafından gözaltına alındı. Karahan, önceki gün sabah saat 10.00’dan 17.30’a kadar Milas İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde tutuldu. Başbakan ilçeden ayrılıncaya kadar 7.5 saat karakolda tutulan Karahan, savcının “bırakın” talimatına karşın polisin, Muğla Valisi’nin emriyle gözaltında tutulma uygulamasını devam ettirdiğini söyledi. Karahan, “Tamamen kanunsuz ve keyfi bir uygulamayla gözaltında tutuldum” diyerek sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacağını aktardı. Polisin tavrının tamamen hukuk dışı olduğunu da vurgulayan Gürkan, “Muğla’da olağanüstü bir şey olacakmış gibi tüm il genelinin sıkıyönetim biçimine dönüştürülmesini kabul edemiyoruz” diye konuştu. Ülkeyi Muğla Barosu Başkanı Mustafa yönetemiyor İlker Gürkan, “Başbakan hangi ile gitse orada gayri resmi olağanüstü hal ilan ediliyor. Ülkeyi bu hale getiren, nasıl yönetebilir ki? Ben Başbakan’ı demokratik biçimde protesto etmek istiyorum dediğimde, bunun imkânları bana sağlanmalı. Polis, gençler Başbakan’ı daha rahat protesto etsin diye var. Polis, bizler özgürlüklerimizi daha rahat kullanalım diye var” dedi. CHP’li Bülent Tezcan üniversitelilere ajan provokatörlük teklif edildiğini anlattı Muhbirlik yap bursu kap ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, burs veya “işlerini kolaylaştırma” karşılığında üniversitelerde öğrencilere “ajanprovokatörlük” teklifi yapıldığını belirterek “Üniversiteler iktidar eliyle terörize edilmektedir. Türkiye’de muhbirlik kurumsal hale getirilmeye çalışılmaktadır” dedi. Bülent Tezcan, kendilerine “ajan provokatörlük” teklif edilen Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyesi bir grup gençle Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısına katılan Ağrı TGB Yönetim Kurulu üyesi Sezer Özseven, Ankara TGB yönetici Bilal Gürbüz ve Gaziantep TGB yöneticisi Adem Şahin Yünlü’ye benzer çerçevede ajan provokatörlük teklifi getirildiğini ifade eden Tezcan, şu görüşlere yer verdi: “Burada söylenen şudur; ‘bu örgütler terör örgütüdür. Bu örgütlerin içerisine girin, bize bilgi aktarın, bunu yaparsanız yapılan baskınlarda biz sizi kollarız, size burs temin ederiz. Açılmış davalarda yardımcı oluruz’ şeklinde önerilerle yasal platformda kurulmuş örgütlerin içerisinde o örgütler yasadışı faaliyet yürütüyormuş gibi istihbarat faaliyetinin bir parçası haline getirilmeye çalışılmaktadır. Bu öncelikle suçtur, tehdit ve şantaj yöntemiyle gençlerimizi birlikte çalışmaya zorlamaktır. İlgililer hakkında arkadaşlarımız gerekli suç duyurularında bulunacaklardır. Böyle yapılarak gençlik örgütleri terör örgütü gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Komplo geleneği devam etmektedir. Türkiye’de muhbirlik kurumsal hale getirilmeye çalışılmaktadır.” TGB’li Özseven, kendisine de muhbirlik önerildiğini belirterek “Muhbirlik yaptıktan sonra herhangi bir baskında beni tutuklamayacaklarını söylediler. Yapacağımız eylemde kitleyi polise karşı kışkırtmamı, bu kışkırtma sonucunda polisin kitleye yaptığı müdahalede benim herhangi bir zarar görmeyeceğimi ifade ettiler. Bu şekilde muhbirlik önerisi yaptılar” dedi. Yünlü de, iki Emniyet mensubunun kendisine “muhbirlik” teklif ettiğini belirterek “Kendileri benden TGB ile ilgili bilgi alışverişi istediler. Bunun karşılığında belli bir miktarda her ay burs vereceklerini söylediler” diye konuştu. Öte yandan AKP MKYK üyesi Yasin Aktay’ın, “Türk diye bir ırk yoktur” sözlerinin sorulması üzerine de Tezcan, “Türklerin var olduğunu herkes biliyor bilecekler, birilerinin var ya da yok demesine göre Türklük var olmamıştır, yok dedikleri zaman da yok olmayacaktır” dedi. Gerçekle kopuşun sonu… Üniversitede gerginlik İstanbul Haber Servisi Marmara Üniversitesi Göztepe Yerleşkesi önünde eylem yapan bir grup ülkücü, eylem sonrası topluca yerleşke içine girmek isteyince, arbede yaşandı. Aralarında öğrencilerin de olduğu bir grup, okul girişine Türk bayrağı açtı. Eylemciler, “Ne mutlu Türküm diyene”, “İmralı açılsın Apo asılsın” sloganları attı. Grup adına basın açıklamasını okuyan Ömer Faruk Kacar, son zamanlarda fakültelerde ülkücü öğrencilere okul yönetimleri tarafından baskı uygulandığını iddia ederek, “Üniversitelerimiz adeta terör örgütü kampları haline gelmiş, vatan hainlerinin hâkim olmadığı yerlerde ise bu yönde büyük bir girişim başlamıştır. Üniversite yönetimimiz milliyetçi öğrencileri nasıl susturabiliriz derdine düşmüştür” dedi. ek adam imparatorluğu çözülüyor İsyan bayrağını ilk olarak dört yıl önce karısı Veronica açtı. Veronica Berlusconi, “Repubblica”da yayımlanan “kilometre taşı” bir mektupla; kocasının her türlü bir “klinik vak’a” haline geldiğini ve artık buna dayanamadığını söyledi. Tası tarağı toplayıp sahneden çekildi… Akabinde Berlusconi, kendisini “düşüşün başlangıcı” “bunga bunga” partilerine verdi... “Bunga bunga”, dünyanın ağzına sakız olurken; ekonomik kriz son darbeyi indirdi. İtalya’da Berlusconi ile gereken finans disiplini ve kemer sıkma politikalarının mümkün olamayacağını gören Avrupa’nın patronu Merkel; Cumhurbaşkanı Napolitano’dan özetle Berlusconi’yi başbakanlıktan indirmesini istedi! Güçlü dış dinamik Merkel’in devreye girmesiyle… Berlusconi 2011 sonunda başbakanlıktan ayrıldı. Ve 2013 seçimlerinden sonra kurulan mevcut hükümette, koalisyon ortağı olmasına rağmen, başbakanlığa talip çıkamadı… Siyaseten nispeten geri çekildiği dönemde işte, hakkında “vergi kaçakçılığından” 1 yıllık “ev hapsi/sosyal hizmet” cezası geldi! Hükmün kesinleşmesiyle, Berlusconi’nin partisi bölündü. “Şövalye’nin manevi oğlu” diye bilinen mevcut Başbakan Yardımcısı (Brütüs!) Angelino Alfano ile koalisyon hükümetinde kalanlar “Yeni Merkez Sağ” isminde bir parti kurdular. “Forza İtalia”da ısrar edenler, Berlusconi ile yola devam etmeye karar verdiler. Partide ihanet şoku atlatılamadan, Berlusconi parlamentodan ihraç edildi. Bu ihracı, bu kez Berlusconi’nin ilk ve ikinci evliliğinden olan çocukları arasındaki kapışma izledi… Berlusconi’nin ilk evliliğinden olma Marina Berlusconi’ye medya şirketlerindeki tüm yetkileri devretmesi, ortanca kız Barbara’nın gücüne gitmişti. Barbara da Marina’ya nispet… “Milan”ın başına geçmek istedi. “Milan”a Barbara’nın göz dikmesi, takımın başarılı CEO’su Adriano Galliani’yi kızdırdı. Galliani de başkaldırdı… “Milan” yönetimi de sonunda, tıpkı “Forza Italia” gibi işletme ve spor bölümleri adı altında Barbara ile Galliani arasında ikiye bölündü. Berlusconi örneği bize şunu gösteriyor: Güçleri tek elde toplamak, işler tıkırındayken göz kamaştırsa da; çark ters döndüğü anda aksi tesir yapıyor. Birbirine sıkı sıkıya eklemlenen halkaların birinin aradan çıkması, zinciri çözüyor. Berlusconi’nin çöküşü ibret verici bir öykü. Siyasetten aile içi kavgalara dek… içinde değme romancıların düş gücüne taş çıkaran malzeme var. T AFYON’DA ŞEHİT OLAN ASKER AİLELERİNİN AVUKATI ‘BİLİRKİŞİ RAPORUNU KABUL ETMEYECEĞİZ’ DEDİ ‘Sabotaj kuşkusu bitmedi’ AYKUT KÜÇÜKKAYA Afyonkarahisar’daki patlamada şehit düşen asker ailelerinin avukatlarından Altan Ulutaş patlamanın el bombasının üzerine sandık düşmesinden kaynaklandığını belirten bilirkişi raporunu kabul etmeyeceklerini söyledi. Ulutaş, “Şehit asker ailelerinin ve bizim sabotaj olduğu noktasında yoğun şüphelerimiz halen sürüyor” diye konuştu. Ulutaş kovuşturmanın genişletilmemesini eleştirerek “Bir şehit dokusu üzerinde plastik patlayıcı kimyasalının bulunmasının üzerine neden gidilmiyor, neden araştırılmıyor” diye sordu. Afyonkarahisar’da 5 Eylül 2012 tarihinde meydana gelen ve 25 askerin şehit olduğu cephanelik patlamasıyla ilgili yargılamaya bugün Eskişehir’de devam edilecek. Patlama tarihinde Afyonkarahisar 500’üncü İstihkâm Ana Depo Komutanlığı 4’üncü Mühimmat Bölge Komutanı olan Kıdemli Albay Veysel Özbay, Bölük Komutanı Binbaşı Ali Duran ve Üsteğmen Tarık Aydın’ın tutuksuz yargılandığı davanın duruşması Eskişehir 1’inci Hava Kuvveti Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde görülecek. Duruşma öncesi Ulutaş, gazetemize yaptığı açıklamada gerçeğin ve sanıklar başta olmak üzere diğer tüm gerçek sorumluların ortaya çıkarılarak yargılanması gerektiğini belirtti. Ulutaş dava dosyasındaki soru işaretlerini ise özetle şöyle sıraladı: l Toprak analizleri yapılmadı: 2 patlama meydana geldi. Birincisinde 2 ton basınca dayanıklı beton zeminde 3 metre çapında, 2 metre derinliğinde çukur oluştu. İkincide, cephanelik tavan ve yan duvarlarının tamamen yok oldu. Patlamaların bilirkişi incelemeleri yapılmadığından toprak analizleri ve çukur özellikleri ile patlayıcı cinsleri tespit edilmedi. l Plastik patlayıcıyı muamması: Bir şehit dokusu üzerinde bulunan plastik patlayıcı kimyasalı ve çukur imha kimyasalının neden ve niçin bulunduğunun araştırılmaması. Üstelik bu bulgular bizim tarafımızdan ortaya çıkarılıncaya kadar neden tespit edilmedi. l Açılan çukur: İlk patlamada açılan çukurun, cephanelik kapısının önünde mi arkasında mı olduğunun tespit edilmemesi. l Eşleşmeyen dokular: Eşleşmeyen doku parçalarının bulunup bulunmadığının araştırılmaması. l Teknik analiz eksikliği: Dokulardan çıkan yabancı parçaların teknik analizlerinin yapılmaması. l Adli tıp raporları tam değil: Adli tıp raporlarının tam olarak dosyada bulunmaması. Çocuklar da kapışıyor MAHKEME HEYETİ MİT’E YAZI GÖNDEREREK ‘YEŞİL’İ SORACAK KCK ‘BASIN DAVASI’NIN 26. DURUŞMASI GERÇEKLEŞTİRİLDİ Anter davası yerinde sayıyor ‘İktidar gazeteciden rahatsız’ MAHMUT ORAL DİYARBAKIR Kürt Aydın Musa Anter’in öldürülmesine ilişkin davaya devam edildi. Mahkeme ilk olarak Anter’in kaldığı otelde resepsiyon şefi olan tanık Mansur Akgül’ü dinledi. Akgül, olaydan bir gün önce bir kişinin otele gelerek Anter’i sorduğunu belirtti. Sonra tutuklu sanık Hamit Yıldırım’ın çapraz sorgusuna geçildi. “Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım bizim eve hiç gelmedi” diyen Yıldırım iddiaları redetti. Avukatlaran Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin, sanık Yıldırım’a “PKK’ye yakın olduğunu düşündüğün birinden nefret eder misin” sorusunu mahkeme, kabul etmeyince tartışma çıktı. Avukatların aranarak salona alınması da ikinci bir gerginlik yarattı. Sanık Hamit Yıldırım’ın tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme, Yeşil Kod adlı Mahmut Yıldırım hakkındaki yakalama kararının sonucunun beklenmesine ve MİT’e yazı gönderilerek Susurluk raporunda yer aldığı belirtilen Şemdin Sakık’ın infaz edilmesine ilişkin Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın talebi olup olmadığının sorulmasına da karar verdi. Mahkeme MİT, Emniyet ve Jandarma’ya Yeşil kod adlı Yıldırım’ın herhangi bir sıfatla kendi kurumlarında çalışıp çalışmadığının da sorulmasına hükmetti. İstanbul Haber Servisi PKK’nin üst yapılanması KCK’nin Basın Komitesini oluşturdukları iddiasıyla 20’si tutuklu 46 basın çalışanının yargılandığı “KCK Basın Davası”na devam edildi. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri’deki yeni adliye binasında görülen davanın dün 26. duruşması yapıldı. Savunmasını tercüman ile Kürtçe yapan tutuksuz sanık gazeteci Sadık Topaloğlu, bu yargılamanın demokrasi mücadelesi verenlerin başarıya ulaştığını gösterdiğini söyledi. Topaloğlu şöyle devam etti: “Dün bombaladıkları gazetecileri bugün ise cezaevlerine kapatıp susturma gayreti içindeler. Gazeteciliği illegalize etmeye çalışıyorlar. İddianame bunun ispatı.” Savunmasında 3 Aralık 1994’te Özgür Ülke gazetesinin bombalandığını anımsatan Topaloğlu, “Failleri gazetenin kendisi 15 gün sonra ortaya çıkardı. ‘Gizli’ ibareli ‘Bu gazeteyi bertaraf edin’ belgesi, her şeyi anlatıyordu. Belgede dönemin başbakanı Tansu Çiller’in imzası vardı” diye konuştu. Avukat Sinan Zincir, tutuksuz müvekkillerinin savunmalarının hazır olmadığını belirterek, tutuklu müvekkillerinin savunmalarına geçilmesini talep etti. Mahkeme Başkanı Ali Alçık ise bazı tutuksuz sanıkların savunma yapmaması halinde yasal işlem başlatacaklarını açıkladı. Dava bugüne ertelendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle